Musta’rab

Şubat 2018A+A-

“Artık zamandır yanından geçip varacakları membaına

O çoktan kabaran insan öfkesinin”

(Cahit Zarifoğlu/Savaş Henüz Burada Şuramda)

 

ABD’yi en güzel temsil eden çizgi karakter Johnny Bravo’ya her yönüyle müthiş benzeyen çiçeği burnunda, roketleri yanı başında Donald Trump’ın, şaibeli seçimler sonrası başkan olduktan sonraki en sarsıcı kararlarından biridir Kudüs’ü işgalci İsrail’in başkenti olarak kabul etmesi. Safların netleşmesine vesile olan bu karar,  Batı Yaka ve Gazze’de başlayan 3. İntifada’nın taştan seslerini duymamıza vesile oldu. Yeniden bir kıyam, yeniden toparlanma ve yeniden silkinme günlerine kavuşturan Mevla’ya şükürler olsun.

Batı Yaka'da Ramallah, Nablus, Tulkarim, Kalkilya, Cenin, Beytullahim ve El-Halil'deki gösterilerde işgalci İsrail polisi sert müdahalede bulundu. Sayısız ve sınırsız atılan gazlarla boğulma tehlikesi geçiren Filistinliler bir de plastik mermi saldırısına maruz bırakıldılar. Tüm bu süreç yaşanırken Ramallah’ın Beytil bölgesindeki gösteriler esnasında oldukça enteresan şeyler yaşandı. Filistinliler Trump’ın İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıma kararını protesto ederken yüzlerini kefiye ile örtmüş, Filistin bayrağı taşıyan, kavruk tenli birileri protesto devam ederken ara ara bulundukları yerlerden çıkıp tuttukları göstericileri işgalci İsrail polisine teslim etmeye başladılar. Üstelik bu kişiler yakaladıkları Filistinlileri yerlerde yuvarlayıp ağız burun kırmayı da ihmal etmiyorlardı. Onlar, Musta’rablardı.

Musta’rab da Neyin Nesi?

Araplaşan. Arap’mış gibi davranan. İşgalci İsrail’in güvenlik güçlerine mensup olmakla birlikte akıcı Arapça konuşan, hatta bölgesel dil farklılıklarına aşina olan gizli operasyon birimi üyeleri Musta’rablar.

İşgalci İsrail’in “Duvdevan” diye tanımladığı bu birlikler 1986 yılında Ehud Barak tarafından kuruldu. “Duvdevan” kelimesi İbranicede “kiraz” anlamına geliyor. Kiraz birlikleri… Kontrgerilla tarzı çalışabilen, adam kaçırma, işkence, gözaltı ve mahalli istihbaratta uzmanlaşmış katil sürüleri bunlar.

Musta’rablar ilk kez 2000 yılının yaz aylarında net olarak fark edildiler. İşgalci İsrail birlikleri ve zırhlıları, Hamas’ın Batı Yaka lideri Mahmud Ebu Henud’u, Nablus’a bağlı Kuzey Asira beldesinde sıkıştırdılar. Hamas’ın gelmiş geçmiş en karizmatik liderlerinden biri olan Henud, kuşatmayı yaralı olarak yarmayı başardı. Bu esnada 3 işgalci de öldürüldü. Hemen sonrasında Duvdevanları sahaya salan işgalci güçler, Henud’a yakın 8 Filistinliyi Nablus’ta kaçırdılar. Musta’rabların bilinen ilk büyük operasyonu bu idi.

Mahmud Ebu Henud, pek çok “of the record” derecesinde operasyonlar yaptı işgalci İsrail’e karşı. Henud, öylesine bir korku iklimi oluşturuyordu ki işgalci üstünde; bir yıl sonra izi bulunduğunda helikopterlerden üzerine 10 füze atıldı. Bir araca 10 füze. Şehid Henud’un paramparça olan bedeni, Cenin’de 50 bin kişinin katıldığı gösterilerle defnedildi. 2004 yılına kadar el-Fetih, Hamas ve İslami Cihad mensubu yaklaşık 400 Müslümanın ölümünden Musta’rablar birinci derecede sorumlu oldular.

Mesele Musta’rab Meselesi midir?

Kudüs, dünyanın sinir ucu olmuş adeta. Musta’rablar hainlikle uğraşadursunlar, dünya Filistin için ayakta. Şerefiyle, haysiyetiyle tertemiz bir direniş ortaya koyan Filistinlilere neredeyse tüm dünya sahip çıkıyor. Türkiye’nin hemen hemen tüm şehirlerinde gösteriler düzenlendi. Hindistan’ın Srinagar kentinde göstericiler, ABD Başkanı Donald Trump’ı tasvir eden maketi yaktılar. Malezya'da başkent Kuala Lumpur'daki ABD Büyükelçiliği önünde toplananlar arasında Eski Başbakan Mahathir Muhammed de vardı. Saraybosna ayaktaydı. İtalya'da Trento, Floransa ve Bari kentlerinde, Yunanistan’da başkent Atina’da, Fransa’nın İsviçre sınırındaki Mulhouse kentinde, Moritanya'nın başkenti Novakşot'ta, Londra’da ABD Büyükelçiliği önünde, İsveç'in başkenti Stockholm'de, Lahey’de, Amsterdam’da eylemler yapıldı. Madrid’de, Avrupa’nın göbeğinde göstericiler “Terörist Trump” sloganları attılar. Viyana’da ABD Büyükelçiliği önünde toplanan binlerce vicdanlı ise “Apartheit rejimine hayır”, “Özgür Filistin” ve  “Kudüs kuşatmasına hayır” yazılı pankartlar açtı. Japonya'nın başkenti Tokyo'da gerçekleşen protestoda “Kudüs İsrail'in başkenti değildir!” pankartlarını hem Japonlar hem de Filistinliler birlikte taşıdı. ABD'nin başkenti Washington'da toplanan binlerce gösterici Times Meydanını “Özgür Filistin” nidalarıyla inletti. Chichago kenti dâhil birçok ABD şehrinde Filistin’e destek protestoları yapıldı. Kolombiya’nın başkenti Bogota destek vermekte geri kalmadı. Amman, Mısır, Lübnan ayaktaydı. Tunus ise neredeyse tüm şehirleriyle birlikte destekte bulundu: Kasfa, Medenin, Tatavin, Gabes, Suse, Safakes’te insanlar sel olup Filistinli kardeşlerinin yanında yer aldılar.

Mesele Musta’rablar mıdır peki? Elbette hayır. İşgalci, işgalin gerektirdiklerini yapacak. İşgale direnen kitleler de yapması gerekenleri. İşgalci İsrail’in üyesi olup Arapmış gibi davranan, adam kaçıran ve öldüren ajanların varlığı bir tehdit elbette ama ondan çok daha büyük bir tehditle karşı karşıya Filistin halkı: Arap olduğu halde, Müslüman olduğu halde İsraillileşen liderler ve toplumlar... Hatırlatmak isterim; 1970 yılında yaşanan ve “Kara Eylül” diye anılan olaylarda Filistinliler sığındıkları Ürdün’de Kral Hüseyin’in ordusu ile çatışmış, binlerce kayıp verdikten sonra da Lübnan’a sığınmak zorunda kalmışlardı. Yaser Arafat, Araplardan kaçıp Araplara sığınmıştı. İntifada dediğimiz direniş hareketi, Arap liderlerden umudunu kesen Filistin’in kendi göbeğini kendisinin kesmesinin adıdır aynı zamanda. İngiltere merkezli Suriye Filistinlileri için Eylem Grubu'nun (Action Group for Palestinians of Syria) raporuna göre, Suriye'de Mart 2011'de başlayan savaş boyunca bir dönem Filistin için güya İsrail’le savaşan Suriye devleti rejiminin saldırılarında 462'si kadın, toplam 3 bin 607 Filistinli öldü. Bunlar resmî kayıtlar. Gayri resmî sayının birkaç kat daha fazla olduğu biliniyor.

Bugün Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere çeşitli Arap ülke liderlerince hazırlanan planlar, iktidar değişiklikleri hesapları, direniş yapılarını tasfiye kurguları Musta’rablardan çok daha tehlikeli bir süreci işaret etmektedir. Birkaç nesildir ultra zengin yaşayıp sıkıntı görmeden büyüyen, Avrupalarda en afili kolejlerde okuyan, uçaktan paraşütle atlayıp kaplan besleyen, zevklerini görgüsüzce sosyal medyada paylaşırken altın köpüklü cappuccino hüpleten, Hz. Ebubekir’i örnek almayı kıt akıllarının kenarından bile geçirmeyen saltanat civcivleri, işgalci İsrail’i tanımakla kalmayıp Kudüs’ü hediye etmeyi dahi düşünerek milyar dolarlar harcıyorlar. Bu güruhun hayalleri en azından birkaç nesil emperyalistlerin kalkanı altında, güven içinde konforlarına devam edebilmek, hepsi bu kadar. Kendi saltanatları, çevresinde öbeklenmiş birkaç ailenin akıbetinden başka tasaları yok. Onlara Fethi Şikaki deseniz yahut Abdülaziz Rantisi, Ahmed Yasin, Nizar Reyyan tüyleri diken diken, gözleri ise fal taşı gibi olur. Korkarlar. Kadeh tutan naif elleri titrer. Direniş, gösteri, tünel ve dahi cehd deseniz paniklerler, Allah korusun manikürlü tırnaklarını yiyebilirler. Hele ağzınızdan “intifada” kelimesi çıksın bakın kendilerini masa altlarına nasıl fırlatıyorlar. Dedeleri, babaları Altı Gün Savaşında aynı tıynette oldukları için rezil rüsva olmuşlardı zaten. Korkaklar!

Filistin’in Akif’i Mahmud Derviş, “Kimlik” şiirini nasıl bitiriyordu:

“Madem öyle!
Kaydet!
Kaydet ilk sayfanın ta en başına
Nefret etmem insanlardan
Hiç kimseye saldırmam!
Ama aç kalınca
Toprağımı gaspedeni çiğ çiğ yerim!
Kolla kendini, kork benim açlığımdan
Kork benim öfkemden!
Kolla kendini!”

Korkun, 1967 yılından beri utanç içinde yaşayan milyonlarca Arap’ın öfkesinden. Korkun, “özgürlük” denince aslandan ürken yaban eşeği gibi kaçan sizler, korkun halkınızın özgürlük taleplerinden. Haysiyetini, şerefini, onurunu petrodolarlara satan liderler, Kudüs'te bakkal dükkânı için İsrail’in önerdiği 24 milyon dolarlık teklifi tereddütsüz reddeden Filistinli İmad Ebu Hatice’nin sadakatinden korkun. 57 yaşında iken torunu torbasını bırakıp işgalci İsrail askerlerinin üzerine ölüm kusan Fatma Ömer En-Nacarların intikamından korkun. Henüz 19’unda iken işgalcilerin saldırısında iki ayağını birden kaybeden, yıllar sonra engelli olmasına rağmen Trump’ın kararını protesto ederken alnından vurularak şehit edilen İbrahim Ebu Süreyyaların bitmeyen, sönmeyen ve asla yılgınlığa prim vermeyen devrim aşkından korkun.

Musta’rablarda Olmayan Şey: Kalp!

Milenyuma dünyanın heyecanla girdiği vakitler Faris isimli bir çocuk işgalci tanklarına taş atıyordu. Faris Avde idi tam adı. Okul için evden formasıyla çıkıyor, yolda çantasındaki sivil elbiselerini giyip gösterilere katılıyordu. Daha yaşı iki basamaklı bir sayı bile olmamıştı. Akşama kadar direniş hattının en ucunda bir çocuk olarak durur, sonra formasını giyip evine giderdi. O yılın sonuna doğru taş attığı tanklardan birinden açılan ateşle vuruldu Faris. Büyük kalibreli bir mermi, çocuğun boğazını deldi geçti. Bir saat boyunca vurulduğu yerde, öylece yavaş yavaş can verdi çocuk. İç yangını, acı, çaresizlik, mukavemet karışımı hisler Avde ailesinin etrafını sardı. Sonra aile önemli bir karar aldı: 2000 yılından itibaren sadece Faris’in değil tüm Avde ailelerinde doğan erkek çocuklarına “Faris” ismi verildi. Gazze’de yaşayan onlarca Faris Avde var artık. Adına şarkılar bestelenen çocuğun adını onlarca akrabası taşıyor ve intikamını almak için kalplerini her gün bileyliyorlar. Üzerlerinde davalarından ve şereflerinden başka bir şey olmayan Faris Avdeler unutulmazken, milyar dolarları olup haysiyet ve şeref fakiri olanBin Selmanlar ve Bin Zayedler paçavra hayatlarını sonlandırdıkları an unutulup gidecekler.

Yetişkin bir insanın kalbinin ağırlığı vücudunun 1/300’ü kadardır. Bu kadar küçük bir kütleye sahip bir organın muazzam işlevi ise tartışmasızdır herhalde. Filistin’in dünyaya göre nüfusuna ve etkisine bakın, benzer sonuçlar göreceksiniz. İslam dünyası üzerinde birikmiş kirli kanı alıp temizlemekte üstüne yoktur Filistin’in. Müthiş enerji ve umut pompalar, ümmetin tıkanmış gözeneklerini açar adeta. Dünyanın -ABD dolarlarıyla yaşayan küçük adacıkları hariç- tamamına radyo sinyali yayar gibi direniş ve azim haleleri yayar Filistin halkı. Yeryüzü halkları, neredeyse kolektif olarak Filistin’in berrak, duru, tertemiz, ak pak direnişinin yanındadır. Musta’rablar her dönem olacaklar ama asıl mesele halklarına liderlik yapan Arapların 16 yaşındaki Fevzi el-Cuneydi ve akranı Ahed Temimi'nin, küçücük Faris Avde’nin yüreğine sahip olamayışlarıdır. Asıl acı, ıstırap veren hal, işte budur.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR