1. YAZARLAR

  2. Taha el-Gazi

  3. Muhacirler Siyasi Malzeme Olarak Kullanılıyor

Muhacirler Siyasi Malzeme Olarak Kullanılıyor

Ocak 2023A+A-

2011 yılından günümüze kadar Suriyeli muhacir kardeşlerimizin Türkiye'ye sığınma dönemini iki aşamaya bölebiliriz. İlk aşama 2011-2019 yılları arasını kapsıyor. Bu dönemde Suriyeli muhacir kardeşlerimiz tüm Türkiye coğrafyasında ırkçılık, ayrımcılık ve nefret söylemlerinden nispeten uzak olarak yaşıyorlardı. İktidar kaynaklı olarak da Suriyeli muhacir toplum üzerine herhangi bir ayrımcı uygulama ya da baskı oluşturan idari kararlar yoktu. İktidarın İstanbul Büyükşehir Belediyesini kaybettiği 2019 yılından bu yana Suriyeli muhacir toplum ne yazık ki imkânların günden güne zorlaştığı şartlar altında yaşamaktadır. Bir yandan da bazı siyasi parti liderleri ayrımcı ifadeleri ve nefret söylemlerini gün geçtikçe artan bir şiddette dile getiriyorlar. Bu ırkçı söylemin meydana getirdiği ortamda hayatlarını kaybeden muhacirler bile oldu. Geçtiğimiz aylarda İzmir Gülbağlar’da üç Suriyeli kardeşimiz yanarak hayatını kaybetmişti.

Söz konusu bu dönemde Suriyeli muhacir kardeşlerimizin en büyük endişeleri hükümetin yeni bir politikaya geçmesidir. Hükümet yıllardır Suriyeliler ile ilişkilerinde farklı idari uygulamalara gitse bile mütemadiyen muhacir-ensar kavramını dillendiriyordu. 2021 Altındağ olaylarından sonra ise Şubat 2022'de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu seyreltme projesini ilan etti. Bu proje sonucunda yaklaşık 1.169 mahalle mülteci ve yabancıların oturumuna kapatıldı. Bu kararlarla paralel olarak hükümet bir milyon Suriyeli muhacir için Suriye'nin kuzeyine “gönüllü” bir geri dönüş projesi ilan etti. Geçtiğimiz aylarda İçişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığının açıklamaları ışığında Göç Başkanlığı Suriyeli muhacirleri süratle geri gönderme merkezlerine alarak aynı hızda sınır dışı etmeye yöneldi. Bazı insan hakları örgütleri (Human Rights Watch) ve hükümete bağlı olan heyetler (TİHEK) geri gönderme merkezlerinde Suriyeli muhacirlerin fiziksel şiddete maruz kaldıkları ve zorla gönüllü dönüş evraklarına imza attıkları yönünde rapor hazırlamasına rağmen Göç Başkanlığı bu vakaları reddetti. Bu konuya en yakın örnek ise elleri bağlı şekilde Sivas yolunda bir otobüste seyahat ettirilen Suriyeli mültecilerden ikisinin kaza sırasında hayatını kaybetmesidir. Aynı kazada 38 kişi de yaralanmıştır.

Son dönemlerde bazı muhalefet liderlerinin ayrımcı ifadeler ve nefret söylemleri kullanmaları karşısında hükümet cenahının sessiz kalması aslında gizli bir muvafakattır. Bu şekilde ayrımcı ifadeler ve nefret söylemlerinin engellenmemesi başka faşist kişilere de bir teşvik oldu. Ayrıca iki hafta önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı ceza aldığında Suriyeli muhacirler şu soruyu sormaya başladı: “Mademki hükümetin öyle bir yetkisi var, acaba Ümit Özdağ, Tanju Özcan, İlay Aksoy gibi mültecileri hedef alan insanlar niye aylardır ceza almıyor? Bunlar niye yargılanmadı?

Temmuz ayında Aile Bakanı Derya Yanık şöyle bir ifade kullandı: “Mesele sadece Suriyelilerin can güvenliğini korumak değil, bizim sınır ötemizi de korumak. Türkiye burada beş milyon Suriyeliye sadece merhametinden bakmıyor. Bunu iyi bilmek lazım.” Ardından yine şu ifadede bulundu: “Türkiye kendi hazinesinden 45 milyar doları Suriyeli mültecilere harcadı.” Pandemi döneminde herkes hatırlar ki Cumhurbaşkanı, “Türkiye Suriyeli mülteciler için 40 milyar dolar para harcadı.” demişti. Suriyeli muhacir toplumu artık sadece bazı muhalefet liderlerince serdedilen ayrımcı ifadeler ve nefret söylemlerinden etkilenmiyorlar. Suriyeli muhacir toplumu son yıllarda iktidar tarafından gelen gerçek dışı söylemlerden de etkilenmekteler. Cumhurbaşkanı ya da Aile Bakanı olsun, Türkiye'nin harcadığı toplam para hakkında halkın önüne şeffaf bir bilanço konulmadı. Bu kadar para ne zaman, nereye, hangi şekilde harcandı? Bu söylemler aslında Türk halkının bir kısmını Suriyeli muhacir toplum konusunda doldurdu. Öte yandan Aile Bakanı’nın, “Biz Suriyeli mültecilere sadece merhamet için bakmıyoruz!” demesi ortaya şu fikri koymaktadır: Demek ki Suriyeli muhacirlerin Türkiye'de olmaları ve bugüne kadar yaşamaları aslında bir siyasi malzemedir.

Diğer taraftan iktidarın son aylarda Esed rejimi ile bir araya gelip uzlaşma çabaları Suriyeli muhacir toplum için korkunç bir ortam inşa etmektedir. Halkından 1 milyon insan öldüren bir cani katille nasıl tekrar el ele aynı masada oturacağız? İster dış siyasette iktidar Esed rejimi ile bir araya gelsin ister Göç Başkanlığı insanları geri gönderme merkezlerinde toplayıp sınır dışı etsin, tüm mesele şöyle tefsir ediliyor: İktidar aslında muhalefetin elindeki bahaneyi almak için bunları yapıyor!

Suriyeli muhacir toplum için bu durum hem gayri mantıki hem de gayri ahlakidir. İnsanların toplanıp geri gönderme merkezinde fiziksel şiddete maruz kalmaları ve zorla gönüllü dönüş evraklarına imza atmaları, ailelerin Ankara'dan sabah saatlerinde alınıp sınır dışı edilmeleri gibi uygulamalar nasıl muhalefete karşı olarak iktidarın hamlesi olabilir?

Suriyeli muhacir toplum uzun yıllardır siyaset malzemesi olarak kullanıldığını fark etti. İktidar Suriyeli muhacir dosyasını dış politikada, örneğin AB’ye karşı kullanırken, bazı muhalefet partileri de iç siyasette iktidara karşı kullandı.

2023 seçimleri Suriyeli muhacir topluma etki etmektedir lakin iktidarın Suriyeli muhacirlere yönelik politikalarını değiştirmesi sadece seçimlere bağlı değildir. Eylül 2021'de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu şöyle bir ifade kullanmıştı: “4 ülke olarak Türkiye, Ürdün, Lübnan ve Irak, Suriyeli sığınmacıların tekrar ülkelerine dönmesi için bir yol haritası konusunda görüşmeler yapıyoruz.” Bu ifadeye göre önümüzde şöyle bir gerçek var: Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de ya da diğer ülkelerde kalmaları için planlanmış ve zamanı belli olan bir proje söz konusudur.

Son olarak Göç Başkanlığı Suriyeli muhacirleri Suriye'nin kuzeyine sınır dışı ederken şöyle bir bahane öne sürüyor: Orası güvenli bir bölgedir! Ama gerçek şu ki Suriye'nin kuzeyinde herhangi bir nokta hâlâ daha güvende değildir. Esed rejimi ve Rusya uçakları her hafta kamplardaki insanları bombalamaktadır. Ayrıca o bölgedeki altyapı, eğitim ve sağlık kurumları ile iş ortamı insanları zor durumda bırakmaktadır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR