1. YAZARLAR

  2. Muhammed Hüseyin Fadlullah

  3. Lübnan Seçimleri Üzerine

Muhammed Hüseyin Fadlullah

Yazarın Tüm Yazıları >

Lübnan Seçimleri Üzerine

Eylül 1992A+A-

- Görünen o ki, "Hizbullah", Lübnan'ın tüm bölgelerinde seçimlere girmektedir. Bu seçim yarışına katılım; köktenci güçlerin, demokrasi oyununu kurallarına uygun olarak oynamayı kendilerine uygun gördüklerinin bir işareti midir, yoksa bu "ikinci cumhuriyet" oyununun metoduna adapte olma gerçeği midir?

- Siyasi olarak hareket etmek istiyorsan, belirsiz bir biçimde duramaz, boşlukta kalamazsın. Ayaklarını yere basman gerekir. Ayrıca ayakları yere basmış herkesle konuşman kaçınılmazdır. Nihai hedefe varmadan önce, hareket kabiliyeti olan bir güç unsuru oluşturabilmek için siyasi bir adım atarak önünde açık bulunan herhangi bir kapıdan sahaya girmek ve nüfuz etmek tabii bir olaydır. Olumsuzluk, vakıayı gözeterek hareket etmek değil, tersine vakıadan kaçmaktır. Üstelik belli belirsiz bir durumdayken. Bazen olumlu ihtiyaçları karşılamada, bir takım olumsuzluklara yönelmek suretiyle hoş olmayan bir durum ortaya çıkabilir. Böyle bir zamanda olumsuzluk, olumluluklar için bir şart halini alır. Bundan dolayı, liberallerin, sosyalistlerin ve diğerlerinin kendi düşüncelerini hayata hakim kılmayı düşündükleri gibi İslamcılar da tam manasıyla İslam'ı hayata hakim kılmayı düşünmektedirler. Bunun anlamı şu demektir: İslamcılar her türlü mücadele alanına nasıl varıyorlarsa Öylece büyük meydana ulaşmalarına engel olan her türlü engeli de aşmaları gerekmektedir. Üstelik bu alanların türüne ve engellerin keyfiyetine aldırmaksızın... Bundan dolayı İslamcıların gerçek hayatta bir şeyleri değiştirmek isteyip de mücadele alanından çekilmelerini gayri tabii görmekteyim. Aslında tabii olan vakıaya açılmaktır. Bir takım İslamcılar siyasi meseleleri konuşsa da bana öyle geliyor ki yalnızca kültürel ve mistik bir hava içerisinde İslami hareketi düşündüklerinden, bunlar gerçek hayata açık, harekete dayalı bir İslam'ı temsil etmemektedirler.

- Fakat siyasi oyun bir takım pazarlıkları, alışverişleri gerekli kılmaktadır. Oysa radikal İslam bu gerçeğin ötesindedir. Ayrıca böyle bir durum radikal İslam'la tenakuza düşmek demektir. Bundan başka Lübnan'da siyasete katılmak, bir takım dar, bölgesel ve etnik hesapları da gerektirmektedir. Bunu nasıl yapacaksınız?

- Öncelikle radikal kelimesini tartışarak başlamak istiyorum. İslami vakıamızda biz bu kelimeye, başkalarının anladığı anlamda bir siyasi içerik yüklemiyoruz. Bu kelimenin aslı Batı siyasi terminolojisinde bulunmaktadır. Şiddete başvuran Hıristiyan ve Yahudi hareketlerini ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Öyle ki bu hareketler aynı zamanda hiç bir sınır tanımamakta ve yumuşak davranmayı reddetmektedir. Biz bu anlamda radikal değiliz. Biz, "Allah lütuf ve İhsan sahibidir ve böyle muamele edenleri sever" diyen bir İslam'dan kalkmaktayız. Ve şu da bir gerçek ki İslam, yumuşak ve güzel davranmaya şiddet kullanmaktan çok daha fazla değer vermiştir. Ayet-i kerime şöyle buyurmaktadır: "İyilik ve kötülük bir değildir. Ey inanan kişi! Sen fenalığı en güzel şekilde sav; o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimsenin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün." (41/34). Biz İslamcılar insanın, hayatın insanı olması gerektiğine inanıyoruz. Hayatta hastalığa yakalatan rüzgarlar olduğu gibi mutedil esen rüzgarlar da vardır; hatta kasırgalar, şimşekler, zelzeleler vardır, sakin bir yeryüzü olduğu gibi. İnsan kainattan ayrı bir varlık değildir. Onun için hareketinde iyi muamele etmenin de bir yeri vardır. Mamafih, şunu da söylemek gerekir ki, şiddet mutlak manada kötü demek değildir. O zaman cerrahi operasyonun ne anlamı kalır? Veya milli hareketler, zulme karşı başkaldırılar aynı şekilde ne anlama gelecektir? Şiddet bazen savaş isteyenlere karşı barışı arzulayanların başvurdukları bir yol olmaktadır. Bazılarıysa iyilik, hoşgörü, yumuşaklık, sevgi, kardeşlik ve barış gibi kavramları kullanmaktadır; oysa o kimselerin dünyasında tüm bunlar içi boş kavramlardır. Bunları onların ortamına girmek ve o toplumların içine nüfuz edebilmek için kullanmaktadırlar. Savaş ilan edenler barış kelimesini ağızlarından düşürmemektedirler. Kin ve düşmanlık tohumlarını ekenler sevgiyi kendilerine şiar edinmektedirler. Bundan dolayı biz Batılı anlamda radikal değiliz. Biz İslamcılar, genel İslami prensiplere açık olup pratiklerimizi de net bir biçimde ortaya koymaya çalışan kimseleriz. Hayat karşısında direnme, değerlerden uzaklaşmaksızın vakıanın gereklerini yerine getirerek sağlanabilir. Fakat bizim inandığımız bir takım değerler vardır ki, mutlak olmayıp vakıayı gözeten değerlerdir. Mesela yalan söylemek İslam'da ve bütün dinlerde olumsuz bir değerdir. Fakat bazen yalan söylemek şer'i açıdan vacip olabilir. Mesela bir insanı kurtarmak istiyorsunuz; doğruyu söylediğinizde o insan öldürülecek; bu durumda siz onu kurtarmak için yalana ihtiyaç duyuyorsunuz. Şimdi siz yalancılık ve doğruluk değerleri önünde katı bir biçimde durup dikilecek misiniz? Üstelik şu sözü de söyleyeceksiniz: "Bu kişi varsın öldürülsün, benim yalan söylememem gerekir." Veya biri sizden ülkenizin gizli bilgilerini ya da bir çevredeki insanların gizli yönlerini söylemenizi istiyor. Siz ne olursa olsun doğruluk manevi bir değerdir, benim doğru söylemem gerekir mi dersiniz yoksa doğruluk yalancılığın karşıta olmaktadır; yalan söylemek de bir değer taşımaktadır; çünkü bu değer bizzat kendi doğasıyla belirlenemez, aksine olumlu veya olumsuz bir takım ortaya çıkaracağı büyük neticeler tarafından belirlenir mi dersiniz? Bu nedenle biz İslamcılar, vakıaya yöneldiğimizde, ona ulaşma yolunda fark göz etmeyiz. Fakat biz hedefimize varma yolunda ihtiyaçlarımızı dikkate alarak, vakıayı, içinde değerlerimizin hareket ettiği araçlarla değiştirmeye ve dönüştürmeye çalışıyoruz. Amaç, aracı temiz kılar. Bunu söylerken Makyavelist anlamda, amacın her türlü yolu meşru kılacağını kastetmiyoruz. Aksine bizim söylediğimiz, hedefle büyük bir gaye olduğunda bu amacın araçları temiz kılacağı yolundadır. Bundan dolayı bazen doğruluk olumsuz bir değer, bazen de yalancılık olumlu bir değer taşır ve yine bazen sevgi ve kardeşlikten yola çıkan, bunu temel alan bir savaş olumlu bir değer; kindarlık üzerine kurulu bir barış ise olumsuz bir değer ifade etmektedir.

- Seçimlerle, seçim kanunları ve zamanlamasıyla ilgili hal-i hazırdaki bu milli ihtilaf ortamında siz, bizzat bu seçimlerin icrasından mı yanaşınız yoksa daha geniş bir uyumun ve birlikteliğin sağlanması için daha sonraki bir zamana ertelenmesini mi tercih edersiniz?

- Bu konuyla ilgili bir şey söyleyebilmek için konunun tüm boyutlarıyla kavranması gerekmektedir. Ayrıca aşılan mesafeler de gözönünde bulundurulmalıdır. Seçimleri erteleyelim, ama ne zamana kadar? Suriyeliler'in yakın bir zamanda Beyrut ve Cebel'den çekilmeleri gerçekleşene kadar mı? Güney'in ve Bekaa'nın durumu nedir? Bu iki bölge Lübnan'a mı aittir yoksa başka bir ülkeye mi? Tüm yabancı askerler çekilinceye kadar seçimlerin ertelenmesinden bahsedilince şu soru akla geliyor: 4-5 sene beklemek bu çekilme işleminin gerçekleşmesi için yeterli zaman mıdır? Zaten bu kadar kısa bir zaman Orta Doğu krizinin çözümü için çok küçük bir zamandır. Mutlak manada özgür ve hilesiz bir seçim hakkında konuşacak olursak bu konuşma Lübnan'ın tarihi boyunca bilmediği bir konuşma olacaktır. Aslında fark, şekil ve görüntüdedir. Mümkündür ki, oylamada bazı baskılar yaşanabilir ve bazen bu baskılar oylamanın dışında ve daha ötesinde görülebilir. Bundan dolayı ben, şu anda Lübnan'da karışıklığa neden olanın seçim problemi olmadığını düşünüyorum. Aksine meselenin görüşmeler meselesi olduğunu düşünüyorum. Kanımca İsrail Başbakanı'nın Washington'u ziyareti, onu takip eden neticeler, görüşmeler ve şimdiki Amerikan idaresinin ihtiyaç duyduğu siyasi çekişmeler, şu anki Amerikan Başkanı'nın kazanmasında büyük bir fırsat teşkil edecektir. Tüm bu unsurlar Lübnan'da dönen oyunun ve Lübnan dışında konuyla ilgilenen herkese verilmek istenen mesajla amaçlananların sorumlusu durumundadır. Ayrıca Lübnan'a belli bir konum biçerek konuyla ilgilenen bir takım kimselere de baskılar uygulanmaktadır. Bu konum Lübnan'ı, Amerikan seçimlerinde idarenin, başarı kazanması yolundaki bir takım değişken girişimlere doğru sürüklemektedir. Direnişin silahsız hale getirilmesi ya da tek taraflı barış gibi. Buradan yola çıkarak Lübnan'ın problemini önüne koymasını istiyorum. Eğer bu problem etrafında hareket eden kimseler sakin bir biçimde ve sakin bir kafayla diyalog kurarlarsa, ayrıca Lübnan'ın kendisinden kalkan bir mantıkla bu işi gerçekleştirirlerse, kuşkusuz bir çok çözüm bulmaları işten bile değildir. Fakat ortam gürültüyle dolsun diye, Lübnanlı bir çok kimseden bağırmalarını istemek de başka bir problemdir. Bu durumda da gürültüden uzak bir biçimde iş görenlerin hareketleri ve sözlerinin hiç birisi işitilmemektedir.

- Bazen bölgesel-uluslararası oyunlar, dumandan bir örtü yerine, gürültü yoluyla oluşturulan böyle örtülere ihtiyaç gösterirler... Siz Taif Antlaşması'na inanmıyor musunuz; oysa o bir kurtarıcı, Lübnan'ı kalıcı barışa götüren bir cankurtaran olarak değerlendirilmişti? Niçin?

- Kuşkusuz Lübnan savaş aşamasından çıkmış fakat barış aşamasına girmemiştir. Bu yüzden Lübnanlıların üzerinde hareket ettiği bu alan savaş aşamasıyla barış aşamasının ayırım alanıdır. Lübnanlılar'ın siyasi ve iktisadi bir çok çalkantılar yaşamaları arzulanmıştır. Bu iktisadi ve siyasi çalışmalar zaten daha çok bölgesel ve uluslararası projelerle yürütülmektedir. Geri kalan kısmı ise çok küçük bir miktarda mahalli projeler tarafından yürütülmektedir. Taif Antlaşması'nı yapanlar onun gözetimi altında Lübnanlılar'ın yaşamasını istememişlerdir. Onların istedikleri sadece şekilsel ve yüzeysel olarak yaşamalarıdır. Şu bir gerçektir ki Taif Antlaşması şimdiki Lübnan için değil, ama geleceğin Lübnan'ı içindir.

- Problem, antlaşmanın metninden mi kaynaklanmaktadır yoksa bu metni uygulayanlardan mı doğmaktadır?

- Problem ne antlaşma metninde, ne de uygulayan kişilerdedir. Fakat asıl problem, antlaşma metninin pratikte uygulanmasını istemeyen bir takım güçlerden kaynaklanmaktadır. Bu güçler antlaşma metnini uygulayacak kimselerin kendi çizdikleri ve belirledikleri sınırların ötesine geçmelerine izin vermemektedirler.

- Bu "Taif Antlaşması şimdiki Lübnan için değil, fakat geleceğin Lübnanı içindir" sözünüz ne anlama gelmektedir? Bu nasıl gerçekleşir?

- Taif Antlaşması bölünmeyi düşünenler için bir şok olmuştur. Aynı şekilde federal bir modeli önerenler için de şok vasfı taşımaktadır. Çünkü Lübnan'ın devam etmesini isteyen uluslararası oyun, Lübnan'ın birliğini arzulamıştır. Ve ne bölünmesini, ne de federal olmasını tercih etmiştir.

- Sözlerinizden Lübnan sahasındaki bir takım zorlukların ve sürprizlerin gelecek Kasım ayında yapılacak olan Amerikan seçimlerine bağlı, onunla ilişkili bir durum olduğu anlaşılıyor.

- Bize göre Lübnan, Filistin meselesini ortadan kaldırabilmek için Amerikan oyununa bağımlı bir duruma gelmiştir. Diğer taraftan bizzat Amerikan oyunu içerisinde çeşitli Arap güçlerine baskı kurabilmek için hareket etmektedir. Şu anda Lübnan Amerika'nın oyununu oynamaktadır. Bölgedeki meselelerden daha yoğun bir biçimde ve çok boyutlu şekillerde bu oyunu yaşamaktadır. Ki bu bölgedeki meselelerden bir kısmı "Radikal hareket" ile ilişkili bir durum arzetmektedir. Bir kısmı ise Arap-İsrail görüşmeleriyle alakalıdır. Ve son olarak Avrupa-Amerika ilişkileri önemli bir yer tutmaktadır. Kuşkusuz, oynanan bu oyunun esaslı bir kısmı Lübnan'ın gelecekteki durumu ile irtibatlıdır. Şu itibarla ki, ister iktisadi isterse beşeri olsun Lübnan'ın tüm alt yapısı parçalanmak ve dağıtılmak istenmektedir. Bundan amaç ise Lübnan'ın yapısının tam manasıyla Amerikan çıkarlarına uygun bir hale getirilmesidir.

- Bununla pazar ekonomisinin yerleşmesini mi kastediyorsunuz yoksa Lübnan'ın, Amerikan süngüsüne çevrilmesinden mi söz ediyorsunuz?

- Kuşkusuz Lübnan ekonomisi pazar ekonomisidir. Aynı şekilde Lübnan kelimenin tam anlamıyla liberaldir. Fakat Lübnan'ın ekonomisinin çökmesini istemektedirler. Çünkü bir takım krizler ve çeşitli durumlar ortaya çıkacaktır. O zaman Lübnan bölgesel saha üzerinde diğer noktalara ve konumlara doğru hareket etmeye başlayacaktır. Tabii bu durumdan istifade etmek istemektedirler.

- Yeni Arap-İsrail görüşmeleri turu oldukça yaklaştı. Öncelikle özerk yönetim anlaşmasının ve ona geçiş düzenlemelerinin gerçekleşmesini bekliyor musunuz? Ya da bu Arap-Filistin ilişkileri içerisinde böyle bir senaryonun gerçekleşmesini çok uzak bir ihtimal olarak mı değerlendiriyorsunuz"?

- Vakıa şu ki Amerika'nın şu anda ihtiyaç duyduğu şey politik ve enformatik yapıyı sarsıcı bir çekişme ortamı yaratmaktır. Biz Amerikan halkının çekişmeler içinde yaşadığını biliyoruz. Dolayısıyla bunun hacmi konusunda o kadar büyük bir şey beklemiyorum. Buna karşılık orada bir takım meseleler var ki siyasi boyuttan çok enformatik boyutları kapsamaktadır. Çünkü İsrailliler şu mevcut aşamaya ne hazırlar, ne de hazırlıklılar. Tabii tüm unsurlarıyla özerk bir yönetim verme konusundaki İsrailliler'in hazırlıklarından söz ediyorum. "Tüm unsurlarıyla" dedim çünkü ancak o zaman Filistinliler İntifada'yı durdurmak için bir gerekçe bulmuş olabilirler. Şu anda İzak Rabin'in içinde bulunduğu problem bir takım büyük zorluklarla boğuşmayı gerekli kılıyor. Özellikle Amerika'nın borç ve yardımlarla büyük cömertlikler göstermesiyle birlikte borçlar ve mali güvenceler konusunda kolaylıklar gösterilmesi için Amerika'nın Avrupa ülkelerine yaptığı çağrılardan sonra bu durum daha da zorlaşmıştır. Buna Amerikan-İsrail stratejik anlaşması, İsrail'in askeri gücünün nitelik olarak yükselmesi de eklenebilir. Bunlarda bir takım kriz beklentileri var ve ayrıca bunlara karşılık Rabin yahudilerin bir kısmını yerleştirmeyi durduracağını vaad etti.

Özellikle Amerika, güvenlik yerleştirme projesinin uygulama görevini çok iyi bir biçimde yavaş yavaş anlamaya başladı. Bunun anlamı da Rabin'in hiç bir şey vermeyi istemediğidir. Fakat o şu anda bazı şeyleri uzaktan göstermek istiyor.

- Arap ülkelerinin çoğu Madrid görüşmelerine hazırlanırken güneydeki direniş niye?..

- Direniş psikolojik ve siyasi gevşemeye engel olur. Biz bunu söylerken uluslararası, bölgesel ve mahalli oyunları bu direnişimizle boşa çıkaracağız gibi bir ifade kullanarak kahramanlık taslamaya çalışmıyoruz. Fakat şunu vurgulamak istiyoruz ki direnişimiz İsrailli düşmanlarımıza yöneltilmiş salt askeri veya güvenlikle ilgili bir çalışma ve eylem değildir. Bu bir siyasi harekettir ki, bu sahanın dar sınırlarını çok uzaklara taşımaktadır. Hatta hayatlarını karışıklığa uğrattığından dolayı direnişe kötü bakanlar bile bu direnişin yarattığı özgürlük ortamına kavuşmuşlardır. Görüşmelerde bulunanlar dahi bu direniş sayesinde en iyi şartları öne sürebiliyorlar.

Çev: Ömer Mahir Alper

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR