1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. İslam Coğrafyası ve Ramazan

İslam Coğrafyası ve Ramazan

Kasım 2000A+A-

Ümmetin en hayırlı ayı ramazan yine gelip çattı. O, hoş geldi ama özelde bizleri ve genelde tüm İslam coğrafyasını pek hoş bulmadı. Dile gelip konuşsa ya da "din günü'nde bu duruma şehadet edecek olsa her halde ilk önce Filistin'i sorardı bizlere. Yetim ve öksüz bırakılan, bir avuç zalimin ellerine teslim edilen Filistin'i. Kur'an'ın, "Diri diri toprağa gömülen kız çocuğu" için sorduğu ve müminlerin üzerine sorumluluk yüklediği o soruyu, Filistinli günahsız masum yavrular için sorardı.

Biz, Türkiyeli müslümanlar olarak zelil, mahcup ve utangaç edayla sıramızı beklerken, bize dönüp başörtüsünü sorardı herhalde. Okullarını, evlerini, yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda olan başörtülüleri sorardı.

Kimileri başlarını açarak karşılıyorlar bu yeni ramazanı; kimileri evlerinin penceresinden yaşlı gözlerle bakıyorlar semaya. Kimileri de kurbanlık koyunlar gibi sıralarını bekliyorlar.

Zalimin zulmüne şehadet eden ve onun yakasını bırakmayacak olan ramazan, acaba bizim affımız için yardımcı olmayı kabul edecek mi? Acaba iftar saatleri gelip çattığında evlerine koşan insanlara, "neden başörtülüler için de bu kadar istekli ve arzulu olmadınız?" diye sormayacak mı?

Ramazan'ı idrak ediyoruz, idrakimiz yettiğince. Neyi ne kadar idrak edebildiğimizi gösteren 28 Şubat süreci, bedel ödemeye hazır olmayanların, geçtiğimiz üç ramazan boyunca ne idrakten, ne basiretten, ne himmetten, ne de hikmetten yeter derecede nasiplenemediklerini gösterdi bizlere.

İnşallah bu defa özeleştiri, nefis muhasebesi, nefis tezkiyesi, i'tikaf ve yeniden iman etmenin nuru ve hazzını tattırmasını niyaz ettiğimiz bu ramazan, tüm bilinçlenmelerin, akl etmelerin ve yeniden dirilişlerin vesilesi ve müjdecisi olur.

Ramazana bir de ölüm oruçlarıyla girenler var ülkemizde. Belki onlar oruçlarıyla Rabbimize yönelme bilincine henüz ulaşamamışlar; ama bu ülkeyi çekilmez kılan, zulmü, sömürüyü ve her türlü hak tanımazlığı ahlak edinen egemenlere karşı onurlu bir direnişi yükseltiyorlar. Özgürlüğün bedeli olarak kendilerini fedaya hazırlanıyorlar. F Tipi cezaevlerinde insanlık dışı hücre uygulamasına tâbi olmamak için insani bir mücadele veriyorlar. Hak, adalet ve özgürlük arayışındaki tutsaklara Filistin müslümanlarının intifada meşalesini tutuşturan iman ateşiyle tanışmalarını niyaz ediyor ve sistemin baskıları karşısında yükselttikleri onurlu direnişlerini saygıyla karşıladığımızı belirtiyoruz.

Ramazanın son Cuması. Kudüs Günü. Filistin'in kahraman evlatları Kudüs Günü'nde de intifada taşlarını işgalcilerin menzillerine doğru fırlatmaya devam ediyor, aralarından bir çok fidan şehid düşüyor. Mescid-i Aksa şehitlerinin sayısı şu ana kadar 300'e yaklaştı. Yaralıların sayısı ise binlerce. Ama intifada direnişçileri tüm ümmete rehberlik ediyor, umut aşılıyor ve moral kazandırıyor. Bir milyon insan Endonezya'da iki milyon insan Fas'ta intifada şehidleri için meydanları dolduruyor. İslam coğrafyası bir uçtan diğer uca ortak yürek atışlarını yakalıyor.

Kasım-Aralık sayısı olarak müşterek çıkartmak zorunda kaldığımız dergimizde el-Aksa intifadasını inceleyen Abdullah Sayar'ın yazısına ilave olacak bazı bilgilere ve bir çeviriye de yer verdik. Aslında Filistin'de yükselen güç, İslam'ın yaşam gücünden başkası değil. Bu güç Batı karşısında alternatif bir potansiyeli ifade ediyor. H. Türkmen yazısında bu potansiyelin önemine dikkat çekiyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği için belirtilen şartlar Kasım ayı içinde Türkiye'ye Katılım Ortaklığı Belgesi adı altında sunuldu. Ancak Türkiye, bu şartları yerine getirmek konusunda fazla gönüllü olmadığını açıkça ortaya koydu. KOB ile ortaya konan şartların kısa vadede Türkiye tarafından gerçekleşmesi ise adeta hayal. O halde AB ile Türkiye hem birbirleri için çok istekli değiller, hem de birbirlerinden kopamıyorlar. Adeta danışıklı bir ilişki veya danışıklı bir çatışma durumuyla karşı karşıyayız. Konu, gündem yazımızda işleniyor. Ayrıca A. Gözcü'nün yazısı da KOB'u tahlil eder mahiyette.

Ülkemizin soyguncular ülkesi haline getirildiğinin ilan edildiği günleri yaşıyoruz. Bu realite Genel Kurmay'ın, MİT'in, MGK'nın, hükümetlerin bilgisi dışında oluşmadı. Kirlilik atık su borularının içine sığdırılmaya çalışılıyordu. Ancak atıklardan çıkan kokunun oluşturduğu gaz basıncı o kadar yoğunki bütün ülkeyi kaplamış durumda. B. Kurbanoğlu ve R. Kaya yazılarında ülkede yaşanan yolsuzlukların boyutlarına değiniyorlar.

O. Altın nüzul sürecini esas alarak Kur'ani kavramları incelemeye devam ediyor. F. Zülaloğlu Ramazan içinde değerlendirilen i'tikaf konusunu ele alıyor. M. Kayacan'ın yazısı ise Kur'an'ın anlaşılmasında tartışmalı bir konuya açıklık getirmeye çalışıyor.

Geçen sayımızda yer alan "İslami Hareketlerin Bugünü ve Geleceği" başlıklı tartışmamıza katılan B. Yıldız'ın yazısını bu sayımızda yayınlıyoruz.

Kültür Sanat yazılarımızın da diğer yazılarımız gibi dikkatinizi çekeceğini düşünüyoruz.

Dergimize kapatma talebi ile İstanbul 4 No.lu DGM'de açılan davanın tarihi 18 Aralık 2000. Davanın nasıl sonuçlanacağını Türkiye şartlarında kestirmek mümkün. Ancak sözümüzün özü yaşadığı müddetçe, susmamızın mümkün olmadığını ve yeni biçimlerle kendimizi yeniden üretme kararlılığında olduğumuzu şimdiden bilmenizi istiyor hayırlı ramazanlar diliyoruz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR