1. YAZARLAR

  2. Cengiz Duman

  3. İbrahimî Gelenek: Kurban/Zebih Zebihullah Hz. İsmail mi Hz. İshak mı?

İbrahimî Gelenek: Kurban/Zebih Zebihullah Hz. İsmail mi Hz. İshak mı?

Aralık 2008A+A-

 

 

"O: ‘Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat ver.dedi. İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik. Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: ‘Yavrucuğum! Rüyada seni (ezbehuke) boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin?’ dedi. O da cevaben: ‘Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun.dedi. Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca Biz ona: ‘Ey İbrahim!’ diye seslendik. ‘Rüyayı gerçekleştirdin.’ Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.” (37/Saffat, 100–107)

Kur’an-ı Kerim’de, Hz. İbrahim’in çocuğunu kurban etme teşebbüsünün anlatıldığı Saffat Suresi’nde, öncelikle Hz. İbrahim’in, Allah’tan çocuk niyazı ve Allah’ın ona bahşedeceği çocuğunun nitelikleri verilmektedir.“O: ‘Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat ver.’ dedi. İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.”

Bilindiği gibi Hz. İbrahim’in uzun süre çocuğu olmamıştır. Tevrat’a göre, Hz. İbrahim’in ilk çocuğu İsmail, Hz. İbrahim, seksen altı yaşında iken doğmuştur.1 Yine Tevrat’a göre Hz. İbrahim’in ikinci çocuğu İshak, Hz. İbrahim, yüz yaşında iken dünyaya gelmiştir.2

Hz. İbrahim çocuksuz geçen yıllarında Allah’a, bir çocuğu olması için yalvarmıştır. Ur şehrindeki kavminin kendisine yaptığı zulümlerden kurtulduğu esnada yaptığı bir duada Rabbinden çocuk istemesini, Kur’an-ı Kerim şu şekilde ifade etmektedir: “Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın, dediler. Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan kıldık. (Oradan kurtulan İbrahim:) ‘Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek.’ O: ‘Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat ver.’ dedi.” (37/Saffat, 97–100)

Hz. İbrahim’in Tevrat’a göre 175 yıllık yaşamının3 86 yıl gibi çok uzun bir kısmı çocuksuz olarak geçmiş ve nihayetinde önce karısı Sare’nin hediye ettiği cariyesi Hacer’den İsmail, daha sonra hanımı Sare’den İshak adında iki çocuğu dünyaya gelmiştir.

Geç gelen bu iki oğlun en ayırt edici özellikleri, analarının ayrı olması ve İsmail’in önce, İshak’ın sonra doğmasıdır. İşte, Hz. İbrahim’in oğullarının en ayırt edici özelliklerinden biri olan ayrı anadan doğma olgusu, Kur’an-ı Kerim’in inişi sonrasında İslam kaynaklarında “Zebihullah”ın kim olduğu ihtilafının da ana kaynağını oluşturmuştur.

Kur’an’da Zebih ve Zebihullah

Sözlüklerde ze-be-ha kelimesine; yarmak, yarıp ayırmak, boğazlamak, kesmek, boğmak anlamları verilmektedir. Bu yüzden kurban olarak kesilecek hayvana “zebih”, hayvanların kesildiği yere aynı kökten gelen “mezbaha”, Yahudilerin kurban kesim yerlerine “mezbah” adı verilmiştir.

“Zebh” kelimesinin Kur’an’daki kullanımlarına baktığımızda; hayvan kesmek, kurban etmek anlamları yanında; Firavun’un İsrailoğullarının bebeklerini katletme olayını da ifade ettiğini görmekteyiz.

a- Hayvan boğazlamak, kesmek manasında:

“(Musa) dedi ki: Allah şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. ‘İşte şimdi gerçeği anlattın.’ dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler (fezebehuha), ama az kalsın kesmeyeceklerdi.”(2/Bakara, 71)

“Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi (tezbehu) emrediyor, demişti.” (2/Bakara, 67)

“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış (zubiha) hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı.” (5/Maide, 3)

“(Süleyman:) Ya bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirecek ya da onun canını iyice yakacağım yahut onu (Hüdhüd kuşunu) boğazlayacağım! (ezbehennehu)” (27/Neml, 21)

b- Bebekleri boğazlamak manasında:

“Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor (yuzebbihu), kızlarını ise sağ bırakıyordu.” (28/Kasas, 4)

“Hatırlayın ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar (yüzebbihune), (fenalık için) kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı.” (2/Bakara, 49)

c-Kesilecek kurban manasında:

“Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban (zıbhin) verdik.” (37/Saffat, 107) 

Kur’an-ı Kerim’de yalnızca Saffat Suresi’nde anlatılan, Hz. İbrahim’in çocuğunu “zebh” etme, yani Allah için kesmeye teşebbüsü anlatımında; kesilmek istenen çocuk “Zebihullah”ın ismi belirtilmemiştir. Her ayrıntıyı hassas bir biçimde işleyen ve gündeme getiren hadis külliyatında da bu konuda sahih addedilebilecek bir rivayet olmadığı görülmektedir. Bundan dolayı müfessirler, kurban edilmek istenen çocuk “Zebihullah”ın; İshak mı, İsmail mi, olduğunda ihtilaf etmişlerdir.

Müfessirlerin ekseriyeti, kıssada kurban edilmek istenen çocuğun İsmail (a) olduğu kanaatindedirler. Azımsanmayacak sayıda müfessir ise kıssada kurban edilmek istenen çocuğun İshak (a) olduğu görüşünü bildirmişlerdir. Öncelikle, müfessirlerin, kurban edilmek istenen çocuk “Zebihullah” üzerindeki ihtilafları ve onlarla ilgili ileri sürdükleri delilleri inceleyelim.

Kurban Edilmek İstenen İsmail’dir Diyenlerin Delilleri:

a-Hz. İbrahim’in, doğduğu ve hicret edene dek yaşadığı Mezopotamya’daki Kıldanilerin (Babil) Ur şehrinden Haran’a doğru hicret ederken, Allah’a yaptığı çocuk duasını Kur’an-ı Kerim, şöyle nakletmektedir: “O: ‘Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat ver.’ dedi.” (37/Saffat, 101)

Allah, Haran’dan Kenan’a, oradan Mısır’a, Mısır’dan tekrar Kenan diyarına dönen Hz. İbrahim’e, Kenan diyarında, seksen altı yaşındayken bir erkek çocuk ihsan eder. Allah’ın, Kenan’da kendisine ihsan ettiği bu ilk çocuk, karısı Sare’nin cariyesi olan Hacer’den doğma oğlu İsmail’dir. Dolayısıyla kurban edilmek istenen çocuk (Zebihullah) da; Hz. İbrahim’in Ur şehrinden çıkarken yaptığı duasından sonra doğduğu bildirilen ilk çocuk olan İsmail olmalıdır.

b-Kur’an’da Hz. İbrahim’in her iki çocuğunun karakterleri hakkında bilgiler verilmektedir. Buna göre; İshak (a) , âlim bir çocuk olarak nitelenmektedir. “Derken onlardan (İbrahim’i ziyaret eden melekler) korkmaya başladı. ‘Korkma’ dediler ve ona âlim bir oğlan çocuğu (İshak)müjdelediler.” (51/Zariyat, 28) Bilindiği gibi meleklerin ziyareti sonrası, Hz. Sare hamile kalmış ve Hz. İshak doğmuştur. İlk doğan Hz. Hacer’den olma İsmail (a) ise, halim bir evlat olarak tavsif edilmektedir. “İşte o zaman biz onu uslu (halim) bir oğul ile müjdeledik.” (37/Saffat, 101)

Dolayısı ile kurban edilmek istenen de bu halim vasfı olan evlat, İsmail’dir. Çünkü kurban edilme hadisesi, halim çocuk ifadesi arkasından anlatılan, doğup büyümesi aşamasından sonra gerçekleşmektedir.4

c-İslam kaynaklarında yer alan malûmata göre; Hz. İsmail’in kurban edilmemesi karşılığı hibe edilen koçun boynuzları, Kâbe içerisinde muhafaza edilmekte iken bir dönem sonrası yok olmuştur. Dolayısıyla Mekke’de, Kâbe içerisinde görülmüş olan bu boynuzlar; kurbanlık olan çocuğun Mekke’de yerleşmiş ve yaşamış olan İsmail olduğuna delalet etmektedir.

d- İslam’ın hac emrinin uygulaması esnasında gerçekleştirilen kurban kesme ibadeti, bin dört yüz yıldır Mina’da, Hz. İsmail’in kurban edilmek istenilmesi hadisesini anmak maksadıyla devam ettirilmektedir. Ayrıca Şeytan taşlama ibadetinin temelinin de; Hz. İbrahim’i, İsmail’i kurban etmemesi için kandırmaya çalışan Şeytan’ın, Hz. İbrahim tarafından taşlanması hadisesinin anılmasına dayandırılmaktadır.

Hac esnasında gerçekleştirilen kurban ve Şeytan taşlama ibadet ve ritüellerinin, geçmişte Hz. İbrahim ve İsmail arasında yaşanan olaylara bağlanarak, bin yüzyıllardır uygulanagelmesi, kurban edilmek istenen çocuğun, yani “Zebihullah”ın Hz. İsmail olduğuna alamet olduğu kanaatindedirler.

e-Hz. İshak’ın kurban edilmek istenen oğul olduğuna dair hadis kitaplarında yer alan hadisleri Ka’bul Ahbar nakilleridir. Yahudilikten dönme Ka’bul Ahbar’a ait sahih olmayan hadis rivayetlerinin çokluğu dolayısı ile Hz. İshak’ın kurban edilmek istenen çocuk olduğuna dair hadis rivayeti zayıf hadise delalet eder. Bu yüzden Hz. İsmail’in kurban edilmek istenen çocuk olduğu, kuvvetli ihtimaldir.

f- İslam kaynakları; Yahudilikten dönme “dindar bir zat” sıfatıyla isim belirtmedikleri ya da sonradan Müslüman olan bir “Yahudi âlim” sıfatıyla belirttikleri bir kişi tarafından beyan edilen sözlere istinaden; Yahudilerin, Arapları kıskanmaları yüzünden Tevrat’ta yazılı olan kurban edilmek istenen İsmail’in ismini, kendi soylarından olan İshak ile değiştirdikleri iddiasına yer vermektedirler. Bundan dolayı “Zebih, İshak değil İsmail’dir.” demişlerdir.

Kurban Edilmek İstenen İshak’tır Diyenlerin Delilleri:

a-Kur’an-ı Kerim’in aksine, Tevrat’ın, Tora adı verilen ilk beş kitabından biri olan Tekvin kitabındaki anlatımlarda; kurban edilmek istenen çocuğun ismi İshak olarak açık biçimde belirtilmiştir. Tora metinlerindeki kurban edilmek istenen çocuğa dair anlatımlar şöyledir: “İbrahim sabah erkenden kalktı, eşeğine palan vurdu. Yanına uşaklarından ikisini ve oğlu İshak’ı aldı. Yakmalık sunu için odun yardıktan sonra, Tanrı’nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı.” “Yakmalık sunu için yardığı odunları oğlu İshak’a yükledi. Ateşi ve bıçağı kendisi aldı. Birlikte giderlerken İshak İbrahim’e, ‘Baba!’ dedi. İbrahim, ‘Evet, oğlum!’ diye yanıt verdi. İshak, ‘Ateşle odun burada, ama yakmalık sunu kuzusu nerede?’ diye sordu.” “İbrahim, ‘Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak.’ dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler.” “Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı.” “Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı.” “Ama RAB’bin meleği göklerden, ‘İbrahim, İbrahim!’ diye seslendi. İbrahim, ‘İşte buradayım!’ diye karşılık verdi.” “Melek, ‘Çocuğa dokunma’ dedi, ‘Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.’ İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu.” (Tevrat; Tekvin, 22/3–13)

b-Sahih-i Buhari’de, Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Hacer’in Mekke’ye hicretleri ve orada meydana gelen olayları anlatan İbn-i Abbas rivayetinde; hicret, Zemzem’in bulunuşu, Kâbe’nin yapılışı, Cürhümilerin Mekke’ye ilk yerleşen kavim oluşu, Hz. İsmail’in, Cürhümiler kabilesinden iki kere evlenmesi, Hz. İbrahim’in Mekke’ye mükerrer uğramaları detaylı olarak yer almaktadır.

Oysa İbn-i Abbas’ın bu hadis rivayetinde, Hz. İbrahim’in, İsmail’i kurban etme hadisesine yer verilmemektedir. Bundan ötürü, “zebh” olayının Mekke’de geçmediği dolayısı ile kurban edilmek istenen çocuğun da İsmail olmadığı anlaşılmaktadır.

c-Arap yorumcuların, kurban edilmek istenen çocuğun ve onun neslinin, Allah indinde daha değerli olacağı inancı ile kurbanın, İsmail (a) ve ondan türeyen nesil olan Arapları, Allah indinde İbrani ve diğer etnik kökenlere göre daha değerli bir nesil kılacağı inancı ile Kur’an’da ismi belirtilmeyen ve Hz. İsmail’le ilgili tek hadis rivayeti olan İbn-i Abbas hadisinde de “zebih” olayı yer almadığı halde; müfessir ve siyer alimlerinin İslam kaynaklarındaki çeşitli indî yorumlarıyla, İshak yerine İsmail “Zebihullah” olarak kabul ve iddia edilmeye çalışılmıştır.

Zebihullah Kimdir?

Zebih/kurban olayına Kur’anî perspektiften bütünsel olarak bakıldığında; yani etnik önyargılar ve bölümlenmiş dini anlayışlardan arınarak olaya yaklaşıldığında; aslında ‘zebih’in kimliğinin anlaşılmasının o kadar zor ve karışık olmadığı görülecektir.

Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etme olayının anlatıldığı Saffat Suresi’nde zebih şöyle tavsif edilmektedir. “İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.” Bu ayette kullanılan müjdeleme kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de çeşitli defalar, Hz. İshak’ın doğacağı haberi verilirken kullanılmaktadır. “O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı, İshak’ın ardından da Ya’kub’u müjdeledik.” (11/Hud, 71) “Dediler ki: Korkma; biz sana âlim bir oğul müjdeliyoruz.” (15/Hicr, 53) “Derken onlardan korkmaya başladı. ‘Korkma’ dediler ve ona âlim bir oğlan çocuğu müjdelediler.” (51/Zariyat, 28)

Hz. İbrahim’e ziyaretçi olarak gelen meleklerin; Hz. İbrahim ve karısını müjdeledikleri oğul İshak’tır. Hz. İsmail ile ilgili olarak müjdeleme ifadesi, hiçbir ayette yer almaz. Hz. İshak, kısır bir kadından doğan ve bu yönüyle mucizevî bir bebektir. Bu yüzden melekler tarafından anne ve babasına “müjde” olarak bildirilmiştir. Burada dikkat çekilmesi gereken önemli bir husus vardır: Hz. İshak’ın doğumunun müjdelenmesi, ilk doğan çocuk İsmail’e rağmen, müjde niteliğinde verilmektedir.

Dolayısı ile Kur’an-ı Kerim’deki bu anlatımlarda Hz. İshak’ın doğumunun olağanüstülüğüne bir işaret vardır. Oysa İshak’tan -on üç yıl- önce doğan İsmail’in doğumu, olağan bir vakıadır ve İshak’ın doğumu kadar dikkat çekici bir yanı yoktur.

Saffat Suresi 100. ayetindeki uslu çocuk ifadesi de Kur’an’da; “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.” ayetinde beyan edilen, babasının “zebh” emrini yerine getirmesinde tam itaat gösteren İshak’ı tasvir etmektedir. Çünkü “Biz onu uslu bir oğul ile” ifadesinden sonra“müjdeledik.” ifadesi gelmektedir ki, yukarıda değindiğimiz gibi Hz. İbrahim’e müjdelenen tek çocuk İshak’tır.  Bu müjde, İsmail doğmuş olmasına rağmen verilmektedir.

Bu noktada şu ayrıntı üzerinde durmakta yarar görmekteyiz. Saffat Suresi’ndeki kıssa anlatımında Kur’an’ın, kıssaları anlatım tarzı olan mücmellik ve bölüm (fragman) tarzı gereği; önce Hz. İbrahim’in Babil’deki zorlu mücadele günleri hatırlatılmakta daha sonra bu sabır ve tevekkül dolu mücadelesi sonrası yaptığı niyazların karşılığı olarak “İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.” denilerek ona çocuk ihsan edileceği bildirilmektedir. Ancak bu aşama ve sonrasında müjdelenen çocuğun ismi verilmeden kurban (zebih) aşamasına geçilmektedir.

Hz. İbrahim’in iki çocuğu vardır ve önce İsmail, sonra İshak doğmuştur. Hem karısı Sare ve hem de kendisine melekler tarafından müjdelenen çocuk ise İshak’tır. Oysa Saffat Suresi’ndeki kıssa anlatımı kronolojisine göre; Babil sonrası hemen çocuk olmuş ve ardından kurban edilmek istenmektedir ki, o takdirde ilk doğan çocuk olan İsmail’in “zebih” olduğu kanısı doğmaktadır.

Bu algı, kıssaların anlatım tarzının vermiş olduğu eksik bir algıdır. Çünkü Kur’an, kıssalarda kronolojiyi gözetmez, gerekli gördüğü yerde bazı olayları atlar ve hemen mesaj vereceği olay üzerine gelir. Saffat Suresi’ndeki kıssa anlatımında da böyle bir husus vardır.

Suredeki kıssa anlatımına öncelikle Hz. İbrahim’in kavmi ve yöneticisiyle yaptığı asil ve örnek tevhid mücadelesine değinilir, bu mücadelesinin sonucunda Allah’a niyazına karşılık çocuk müjdesi verildiği beyan edilir ve hemen çocuğun büyüdüğü anlatılmadan kurban olayına geçilir. Neden? Çünkü Hz. İbrahim’in çetin mücadelelerine mukabil ihsan edilen ve çokça arzu edilmiş ve hanımı Sare ve kendine melekler yoluyla müjdelenmiş oğlu İshak; Cenab-ı Hak tarafından kurban olarak istenmektedir. İşte Hz. İbrahim kıssasının Saffat Suresi’ndeki bu kısmı; kurban, kurbanın vasfı, kurban eden ve edilecek olanın itaatleri üzerine yoğunlaşmakta ve bu hususlara dikkat çekerek, vermek istediği mesajları Kur’an muhataplarına aktarmaktadır.

Tevrat’taki Hz. İbrahim kıssası anlatım ve kronolojisine göre ise kurban olayı şu şekilde olmuştur: Sare’nin, İshak’ın doğumu ile başlayan, İsmail ve annesi Hacer’i kıskançlığı sonucu; Hacer ve İsmail, Kenan diyarından göç etmek zorunda kalırlar.5 Yine Tevrat’a göre, bu göç esnasında İsmail on dört yaşındadır ve Kenan diyarı sınırları sonunda olan Beer-Şheva adı verilen bir beldeye göç etmişlerdir. İslam kaynaklarına göre ise; İsmail, emzikli iken, Hz. İbrahim’in desteğinde Mekke’ye göç ederler ve Hz. Hacer ile İsmail burada yerleşirler.

Hz. İsmail ve annesi Hacer’in Kenan’dan ayrılıp ayrı yaşamaya başlamalarından sonra; Tevrat’ın açık ifadelerine göre, Hz. İshak, Hz. İbrahim’in gördüğü rüyaya istinaden, bu rüyayı gerçekleştirmek arzusu sonucu “Zebihullah” sıfatına ulaşır:“Allah İbrahim’i deneyip ona dedi; Ey İbrahim ve o: İşte ben, dedi. Ve dedi: Şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu İshak’ı al ve Moriya diyarına git ve orada sana söyleyeceğim dağların bir üzerinde onu yakılan kurban olarak takdim et.” (Tevrat; Tekvin, 22/1–2) “Yanına uşaklarından ikisini ve oğlu İshak’ı aldı. Yakmalık sunu için odun yardıktan sonra, Tanrı’nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı. Yakmalık sunu için yardığı odunları oğlu İshak’a yükledi. Ateşi ve bıçağı kendisi aldı. Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı.” (Tevrat; Tekvin, 22/9–10)

Tevrat’ın Tekvin kitabındaki bu anlatımlarından apaçık olarak anlaşılıyor ki, kurban edilmek istenen oğul; Kur’an ve Tevrat’ın her ikisinde de doğumundan önce meleklerin Hz. İbrahim ve hanımı Sare’yi müjdeledikleri Hz. İshak’tır.

Bir kısım müfessir, Tevrat’ta geçen “Oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu İshak’ı al… Kurban olarak takdim et.” ifadesinin Yahudiler tarafından değiştirildiğini/ilave edildiğini iddia etmişlerdir. İsmail’e nazaran İshak’ın ön plana alınması gayretini ifade eden bu fiilin; İslamiyet doğduğunda Mekke ve Medine Arapları ile ilişkileri olan Medine Yahudilerince, ellerindeki Tevrat üzerinde gerçekleştirilmiş olduğunu varsaysak bile; çeşitli coğrafyalarda yaşamakta olan diğer Yahudilerin ellerinde bulunan Tevrat nüshalarında böyle bir işlemi yapmak akıllarına bile gelmeyeceğinden, Tevrat nüshalarında farklılıklar olması gerekirdi. Dolayısı ile mevcut Tevrat nüshalarında, İshak’ın kurban edilmesi anlatımları üzerinde böyle bir farklılık kaydedilmemiştir.

Hz. Peygamber sonrası dönemde, Kur’anî bir tavır olmayan, Arap asabiyetçiliği ile oluşturulan taassubî İbrani-Arap etnik çekişmesi neticesinde, Arap soyunun “Zebihullah”tan ürediğini öne sürmek için “zebih”in İbrani etnik kökenli İshak değil, Arap kökenli İsmail olduğu öne sürülmüştür.

Böylece hem Arap soyuna ve hem de bu soydan gelen; Hz. İsmail’in yaşadığı ve rasullük yaptığı Mekke’de doğan ve peygamber olan Hz. Muhammed’e; beşeri yaklaşımlarla yapılan yorum ve zorlamalarla; Allah nezdinde “Zebihullah” vasfı kazananın ve neslinin daha makbul olacağı inancı ile daha da “yücelik” atfedilmek istenmiştir! Nitekim bazı hadis kitaplarında yer alan “Ben iki kurbanlığın oğluyum.” ifadesinin bu çabaların bir aksülameli olarak geliştiği anlaşılmaktadır.

Asabiyetçiliğe Alternatif Bir Yaklaşım:

Hz. İsmail’i, kurban edilen çocuk (Zebihullah) olarak kabul edip, onun soyu olarak Arap ırkını yüceltmek isteyenler aslında bu kavmiyetçilik hastalığının, daha alası bir delile ya da Hz. İsmail yanlısı alternatif bir yoruma bakmayı/sahiplenmeyi akıl edememişlerdir. Bize kadar ulaşan Hz. İsmail’e dair rivayet ve sözlü kültür üzerinden hareket edersek, Arap asabiyet yaklaşımları yüzünden aslında İsmail kıssasında üzerinde önemle durulması gereken bir başka boyutun göz ardı edildiğine tanık olmaktayız.

Sahih-i Buhari’deki, İbn-i Abbas rivayetinde yer alan ve kültürel olarak bize kadar ulaşan, Hz. İsmail ve Hz. Hacer’in Mekke’ye yerleşme inancına göre; İbrahim (a), Hz. İsmail ile Hz. Hacer’i; yani oğlunu ve ona bu değerli tek oğlu veren hanımını; susuz, azıksız ve ıssız topraklara bırakarak; hem seksen altı yaşında sahip olduğu ilk oğlunu ve hem de onu kendisine doğuran annesini, Allah’a bir nevi kurban ederken Saffat Suresi’nde anlatılan “zebih” olayından daha aşağı bir itaat mi sergilemiştir? Hayır!

Çeşitli veçhelerle de gelen bu rivayete göre; Hz. İbrahim, emzirme döneminde olan oğlu İsmail ve anası Hacer’i, Şam’dan, Mekke’ye Kâbe’nin olduğu yerde Zemzem kuyusunun tam üstüne denk gelen yerde o zaman dikili olan “Devha” adındaki büyük bir ağacın altına getirip bırakır. Daha sonra bineğine atlayıp geri dönen İbrahim Peygamber’e, “Keddâ” denilen bir mevkide yetişen karısı Hacer: “Ey İbrahim bizi burada, ıssız bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?” diye sorar. Üç kere tekrar ettiği halde cevap vermeyen İbrahim Peygamber’e; “Böyle yapmanı sana Allah mı emretti.” diye tekrar sorar. Bunun üzerine Hz. İbrahim; “Evet” diyerek Hacer’in sözünü onaylar. Hacer “Öyleyse bizi burada perişan etmez!” diyerek büyük bir tevekkülle oğlu İsmail’in yanına döner.

Saffat Suresi’ndeki zebih olayında; Hz. İbrahim ve “Zebihullah”ın Allah’a teslimiyetlerinden aşağı kalmayan bu fiillerin şu diyaloglarına tekrar bakalım: “Hacer: Ey İbrahim bizi burada, ıssız bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?” Üç kere tekrar ettiği halde cevap vermeyen İbrahim Peygamber’e; “Böyle yapmanı sana Allah mı emretti.” Hz. İbrahim; “Evet” diyerek Hacer’in sözünü onaylar. Hacer: “Öyleyse bizi burada perişan etmez!”

Issız, susuz bir diyara; küçücük bir bebekle yapayalnız bir kadını bırakan Hz. İbrahim’in Allah’a tevekkül ve itaati ve bırakılan kadın Hz. Hacer’in tevekkül ve teslimiyeti ve bebeğin, ayağı ile toprağa vurarak suyun çıkışına sebep olması gibi mucizevî anlatımlar, “zebih” olayının bir benzeri gibidir.

Hz. İbrahim’in bu itaatine karşılık Allah, daha sonra onun oğlu İsmail’i peygamber seçerek, birlikte Kâbe’yi yeniden inşa etme ve hac ibadetini gözetme şerefi vererek mükâfatlandırmıştır. Hz. Hacer Allah’ın evinde defnedilen cariye bir insan olarak tüm insanlığa örnek olarak taltif edilmiştir. Son peygamber Hz. Muhammed onun/onların yaşadıkları Mekke’de dünyaya gelmiş ve risalet vazifesini deruhte etmiştir. Hz. İsmail ve annesine verilen bu mükâfatlar “zebih” sonrası Hz. İbrahim ve İshak’a verilen kurban/rasul/İsrailoğulları soyu atası olmak gibi mükâfatların bir benzeri değil midir?

Görüldüğü gibi Hz. İsmail ve onun Zebihullah olma konusu; Arap asabiyetçi yargılarla hareket edenler tarafından da gereği kadar değerlendirilememiştir. Hz. İsmail hakkında alternatif olarak serdettiğimiz özellikler görülmemiş ya da görülmek istenmemiştir. İslam’ın tasvip etmediği asabiyet ön plana alınarak peygamberler yarıştırılmaya çalıştırılmıştır. Hz. İbrahim, İshak, İsmail, Yakub, Yusuf, Musa ve İsa hepsi aynı dinin; İslam’ın ve aynı etnik yapının rasulleri olduğu dikkatlerden kaçırılmaya çalışılmıştır. Din ve soy illiyetine Kur’anî açıdan bakış sağlanamamıştır.

Hâsılı Saffat Suresi’nde anlatılan bu kıssadan bugün bile yeni dersler çıkarmamız mesaj ve öğütler almamızın mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Kur’an hâlâ yeni nazil olduğu gündeki gibi tüm muhataplar üzerine nazil olmaya devam etmektedir.

Sonuç

Kur’an’da, Hz. İbrahim; gördüğü rüyaya istinaden, oğlunu Allah’a kurban etmek isteyen fail olarak belirtildiği halde, mef’ul yani “zebih”in ismi belirsizdir. Kur’an’ın bu hususta isim bildirmemiş olması biz muhataplar açısından çok önemlidir. O halde Kur’an’ın bu tutumunun altında yatan etmen nedir, onun üstünde ayrıca durmak gerekmektedir.

Kur’anî perspektiften bakıldığında, kurban edilmek istenen, yani mef’ulün kimliğinin muhataplara açıklanması gerekmemektedir. Çünkü bu isim İshak (a) veya İsmail (a) olmuş olsun, kıyamete kadar Kur’an’a muhatap olanlar açısından bir şey fark ettirmeyecektir. Çünkü Kur’an, anlattığı rasuller arasında ayrım yapılmamasını öğütlemektedir. Bunun için çeşitli ayetlerinde şöyle demektedir: “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayrım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır dediler.” (Bakara, 2/285)6

Zebih”in Hz. İshak veya Hz. İsmail olması, yani etnik olarak Arap veya İbrani olması; Kur’an’a muhatap kişi ve toplumların, ne Hz. İsmail’in ne de Hz. İshak’ın rasullükleri arasında ayrım yapılmasını ne de bu rasullerin etnik kimliklerine dayalı olarak kavmiyetçilik veya asabiyet hastalığına duçar olunmasını getirir.

Kıssanın amacı bu olay nezdinde muhatapların ders alarak, sevdikleri şeylerden fedakârlık etmedikçe Allah’a tam teslim olamayacakları; Allah’ın emirlerinde, İbrahim (a) ve kurban edilmek istenen “Zebihullah” -İsmail veya İshak- gibi tereddütsüz itaatkâr olmaları mesajını vermektir.

Kıssada “zebih” olayı ile verilmek istenen dersler; bu imtihandan başarı ile geçen İbrahim (a) ve oğlunun, Allah’a karşı teslimiyet fiilleridir. Onların kişilikleri yani etnik yapıları, statüleri bundan sonra gelir. Ancak kıssanın bu bölümünü iyi yorumlayamayan veya yorumlamak istemeyenler, kıssadaki kişilikleri ön plana çıkararak o kişilerin soyundan olmayı, yücelik ve ayrıcalık haline getirme yoluna girerek, Kur’anî bakış açısını kaybetmişlerdir.

Zebihullah’ın, İsmail veya İshak olduğunu kabul edelim; bunların soyundan gelmenin fazileti ile ne kastedilmektedir? Mesela “Kendisini ve İshak’ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik.” (37/Saffat, 112) ayet-i kerimesinde Allah, İbrahim-İshak soyunun yüceliği üzerinde Yahudi kavmiyetçiliği ya da Yahudi milli dindarlığı yapmak isteyenlerin algıladığı gibi, etnik veya dini olarak durmamaktadır. 

Allah, ayette; İbrahim-İshak soyunun inanç yapısına temas ederek “Kendisini ve İshak’ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.” diyerek iyi kimseleri yani Allah’a itaat edenleri destekleyeceğini belirtmekte. Yani, İbrahim/İshak/Yakub soyunun (İsrailoğulları) etnik özelliğine değil akidevî özelliğine vurgu yapmaktadır.

İnkârcı insanlar peygamber soyundan gelse ne olacak? Etnik veya nesep olarak Nuh’un, Lut’un soyu ve ehli olanların sonu ne oldu? İsrailoğullarından veya diğer kavimlerden, Allah’ın rasullerine karşı gelenlerin akıbeti helak değil midir? Allah, kıssaları niye vazetmiştir? Kıssalar, soy veya kişilik unsurunu mu ön plana almakta akide ve akidevî davranış ve sonuçlarını mı?

O halde peygamber soyundan olmayı Kur’anî perspektifle nasıl okumamız lazım? Soy mu, akide mi Allah nezdinde önemlidir? Bu soruların doğru cevapları verildiğinde “Zebihullah”ın hangi kavim kökenli olursa olsun; hangi peygamber nesebinden gelirse gelsin önemli olmadığı anlaşılacaktır.  

Allah “zebih” olayı ile hem Hz. İbrahim’i hem de “Zebihullah”ı denemiş ve onlara mükâfat olarak ayrıca bir kurban takdim etmiştir. İmtihanı yaşayanlar Hz. İbrahim ve oğludur. Bu imtihandan ders alacaklar ise bizler ve kıyamete kadar yaşayacak tüm Müslümanlardır. Nitekim bu hususu Allah şöyle ifade etmektedir: “Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık.” (37/Saffat, 108)

Zebihullahkıssasının öğüt ve ibret olması ya da bu kıssanın tüm muhataplara verdiği dersler, hâlihazırda yaşayanların uygulayabilecekleri akidevî gerçekler olmalıdır. Bu kıssa Kur’an’a muhatap herkese, İbrahim olmayı öğütlerken; muhatapların birer İshak/İsmail bulup onu kesmelerini değil, Allah için sevdiklerinden vazgeçebilme erdemini öğütlemektedir.

Kıssada vurgulanan İshak/İsmail örnekliği; Kur’an muhataplarının boğazlarına bıçak darbelerini vuracak İbrahim’i beklemelerini değil; Allah’ın emir ve nehiyleri karşısında, İshak/İsmail gibi boyun eğmeleri mesajını iletmektedir.

İbrahim veya İsmail kıssasının “zebih” ile ilgili bölümleri, geçmişteki Arap etnik kültürüne dayanan zoraki, beşeri, indî yorum ve algılamalardan soyutlanılarak; Kur’anî bakış açısıyla, eldeki tüm veriler birleştirilerek; parçacı değil bütüncül bakış açılarıyla değerlendirmeye çalışılarak okunmalı, araştırılmalı, incelenmeli; çıkacak sonuçlardan öylece öğüt ve ibret alınmalıdır.

 

Dipnotlar:

1- “VeHacar Abrama (İbrahim) İsmail’i doğurduğunda Abram seksen altı yaşında idi.”(Tevrat; Tekvin, 16/16)

2- “Yüz yaşında olana (İbrahim) bir oğul doğar mı? Ve doksan yaşında olan Sara doğurur mu?” (Tevrat; Tekvin, 17/17)

3- “Ve İbrahim’in yaşadığı ömrünün yıllarının günleri bunlardır, yüz yetmiş beş yıl.” (Tevrat; Tekvin, 25/7)

4- Bkz. 37/Saffat, 100–102.

5- “Ve İbrahim’e dedi: Bu cariyeyi ve oğlunu dışarı at; çünkü bu cariyenin oğlu benim oğlumla, İshak’la beraber mirasçı olmayacaktır.” (Tevrat; Tekvin, 21/9–10

6- “Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara (gelince) işte Allah onlara bir gün mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (4/Nisa, 152)

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR