1. YAZARLAR

  2. Mukadder Değirmenci

  3. Hayata ve Ölüme Anlam Katarak Gittiler

Mukadder Değirmenci

Yazarın Tüm Yazıları >

Hayata ve Ölüme Anlam Katarak Gittiler

Ağustos 2003A+A-

Duyarlılıklar zayıflamış, zihinler ve yürekler süreç içerisinde dumura uğramıştı.

"İslamcılık" yormuştu herkesi, istikamet yavaş yavaş bulanıklaşmış; risksiz, çilesiz ve rahat yaşamak isteyenler bavullar dolusu mazeret eşliğinde dünyaya bulaşmışlardı. Duruş ve tavır sahibi olmak küçümseniyor, Kur'an'ın bir tek ayetine bile kulak vermeden yeni, çağdaş, liberal projeler üretiliyordu. Modanın, tüketim kültürünün, bencilliğin, bıkkınlığın, moral bozukluğunun, boş vermişliğin, ahlâki düşüklüğün bizim mahallemizde de sayısız müşterisi vardı artık.

İslam, birçok insanın hayatında bir "garnitür" mesabesine düşmüştü neredeyse. Direniş anlamını yitirmişti; meydanlardan elimizi eteğimizi çekmeye başlamıştık. Küreselleşme, kitlesel körleşmeye ve kirlenmeye yol açmaktaydı.

Evet, sayıca azdık. Güçsüzdük. Yeryüzünde itilip kakılıyor, horlanıyor, hırpalanıyorduk.

"Cennete susayan" bir avuç insan kalmıştı belki de. Herkes kolay ve genel geçer olana yönelmekteydi çünkü. Din algısı sulandırılıyor, tevhidi zindelik yeni yanılgılarla, rafine edilmiş hurafe ve tezlerle, iktidara yürüyen inkar ve başkalaşmalarla yalnızlığa itilmek isteniyordu. Islah ve mücadele çizgisi, bir sorunlar yumağıyla sınamaktaydı kendini. Şükür ki tanıklık yapacak küçük topluluklar vardı. Sayıları azalmasına, belki beş on kişi kalmalarına rağmen; yaşadıkları şehirlerde bir çınar gibi kök salmaya, ayakta kalmaya, bir dostluk ve direniş halkası oluşturmaya çalışan insanlar vardı.

Macide Göç ve Özlem Özyurt, işte bu direnişi okullaştıran çizginin üyesi oldular. Islah ve direniş evinde hem öğrencilik hem de öğretmenlik yaptılar. İyiliği emredip kötülükten sakındırmak için çabaladılar. Rabbîn yoluna, bıkıp usanmadan "hikmetle ve güzel öğütle" çağırdılar. "En hayırlı ümmet" olma anlayışının birey ve topluluk bazında özümsenmesi, yoğunlaşması ve tanıklığının yapılması için uğraştılar.

Zor şartlar altında da olsa uyuyanın silkinmesi, duranın yürümesi, yürüyenin koşması, koşanın kavuşması gerekiyordu. Onlar en önde koşmanın, en önde yarışmanın sıkıntılarını çektiler belki; ama aynı zamanda herkesin imrendiği bir yerde durdular. Yılmadılar, zayıflık göstermediler, boyun eğmediler.

Kuşkusuz hayat da ölüm de insanın yeryüzü serüveninde Allah'ın ayetlerindendir.

Yaratılış sorumluluğunun bilincinde olan insan, hayatı anlamlı kılmak için çaba gösterir. Hayatı anlamlı kılmak derinlikli ve kesintisiz bir sevgiyi, bilinci, özveriyi ve mücadeleyi gerektirir. Bu amaçla gösterilen her çaba/bir yandan insanın kendisine kazanımlar sağlarken diğer yandan da çevresine canlı, somut bir örneklik sunmasına katkıda bulunur. Bu sorumluluk bilinciyle hareket edenler birbirlerinden de güç alarak hayata ve yaşadıkları çağa tanıklık eder, bir karşılık üretirler. Bu tanıklık çerçevesinde güzel yaşayan insan, kuşkusuz her halükârda güzel ölür. Güzel yaşayıp güzel ölen de güzel hasredilir. Hızlı yaşayıp genç ölmek değildir bu. Hayatı Kur'an merkezli sosyal bir zindelikle kuşanarak ölümü güzelleştirmektir.

Macide ve Özlem hanımların vefatı, bizi acı ve hüzünle sarssa da çok çarpıcı ibret ve işaretler de taşımaktadır. Onların ölümleri de yaşayışları gibi, her şeyden önce kalanlar için en güzel nasihatti. ölümleriyle bile tebliğ ettiler, İslami duyarlılık ve dayanışmanın ete kemiğe bürünmesine katkıda bulundular. Bireysel tanıklık, kitlesel bir tanıklıkla karşılandı, kabul gördü, çoğalıp birikti. Adeta sorumluluklarımızı hatırlatarak, yanlışlarımıza işaret ederek, saflarımızı sıklaştırmamıza ve birbirimizi hatırlamamıza bir vesile olarak, hayatı ve ölümü düşünmemiz için bir mola vermemizi sağlayarak, dostluk ve dayanışma içinde yüreğimizi ısıtıp sırtımızı sıvazlayarak gittiler. Giderken bile salih amel işlediler. Tevhidin sosyalleşmesine zemin hazırlamış oldular. Mesaj vererek, çağrıda bulunarak aramızdan ayrıldılar.

Onların, yaşarken belki kendilerinden esirgenen; ama ölümlerine gösterilen ilgi düşünülmeye değer bir olgudur. Onlar hak ettikleri bu ilgi ve duyarlılıkla birçok insanın kendisiyle, kendi duruş ve yaşayışıyla yüzleşmesine de kapı aralamış oldular. Birçok insanın içini acıttılar, birçok insanı silkelediler, birçok insanı her şeyi yeniden gözden geçirmeye yönelttiler. Kur'an eksenli yaşamayı, ıslah ve direnişi öncelemeyi gündeminden düşürenlere güçlü bir hatırlatmada bulundular. Birçoklarının korkularından, komplekslerinden, dünyevi zaaflarından kurtulmalarına katkıda bulanacak bir çıngı bıraktılar. Arkalarında; "Demek ki ben de böyle yaşarsam..." diye başlayan cümlelerle kendini bir iç muhasebeye çeken, konumunu ve yaşayışını sorgulayan, onlara gıptayla bakıp duruşunu onarmaya söz veren yüzlerce insan bıraktılar. Direniş ve mücadele çizgisini küçümseyenlere ders verdiler. Kur'an'ın aydınlığında bir nüve oluşturmak isteyenlerin de ister istemez yüreklerini ısıttılar, ahidlerini pekiştirdiler. Yaşarken şahitlik etmişlerdi, ölümleri de yeni şahitliklerin elinden tuttu. Özgüvenimizi, cehdetme azmimizi, çizgimize olan bağlılığımızı güçlendirerek ayrıldılar aramızdan.

Onların son yolculuğuna katılan çok sayıda insanın, onlarla ilgili olarak konuşan, yazan yüzlerce kişinin "Allah bize de böyle yaşayıp ölmeyi nasip etsin!" demesi az şey midir sahi?

İnsan daha güzel nasıl ölebilir?

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR