1. YAZARLAR

  2. Selahaddin Eş Çakırgil

  3. Genç Nesillerin Şuurlandırılmasına Katkı

Selahaddin Eş Çakırgil

Yazarın Tüm Yazıları >

Genç Nesillerin Şuurlandırılmasına Katkı

Ağustos 1999A+A-

Haksöz dergisini, 8 yıldır, (1980'lerden beri, zorlayıcı siyasi sebebler yüzünden, yurt dışında bulunduğum için) elime geçtikçe, zaman zaman okumak ve takib edebilmek imkanı buldum.

Bu bakımdan, 100. sayınız münasebetiyle, benim tarafımdan da yapılmasını istediğiniz değerlendirmenin yeterli ve çok sağlıklı olabileceğini düşünmüyorum.

Ancak, Haksöz Dergisi, benim nazarımda, her zaman tutarlı olmasa bile, en azından, daima tutarlı olmaya özen gösterdiğini hissettiren ve hadiseleri-dünyayı, bayrak edindiği inanç ve düşünce çizgisinin genel çerçevesi içinde yorumlamaya çalışan bir dergi olmuştur hep...

Derginizin yanlışları yok muydu? Elbette vardı.

Olmalıydı da!.. Ancak, bu hatalarda da, -bana göre- belirli bir seviyenin altına düşülmedi. Benimsemediğim bazı değerlendirmelerde bile, genel olarak , belirli bir seviye tutturma gayretinizi hep hissettim.. Bu bakımdan, derginizin, genç nesillerin İslami şuurlanma sürecinde, tahminleri aşan bir görünmez hizmet yaptığını söyleyebilirim. Özellikle de, haber- yorum bombardımanı altında kalan bir genç neslin, hadiselerin baskısı biraz geçtikten sonra; bu hadiseleri, ağırbaşlı yorumlarla yeniden düşünmesine imkan vermesi açısından. Derginizin aylık olması, bir noksanlık değil, ayrı bir fonksiyon ifasına imkan vermesi açısından bir avantaj bile oldu belki de.

İslam'ın kültürel atmosferinde neşvü nema bulan bir çok cereyanların değerlendirilmesinde ve hatta yargılanmasında, bazen, sert hükümler getirdiğinize de şahid olmuşumdur ve bu gibi durumları, 'keşke, bu ifadeler yerine biraz daha yumuşak ifadeler kullanılsaydı' diye temennilerimi dile getirdiğim zamanlar olmuştur...

Gerçi, bu gibi konuların tartışılması elbette ki, faydalı olmaktadır ama, atılan taşın ürkütülen kurbağaya değmesi gerektiği misalinde olduğu gibi; bu gibi konular, çok kere, gelecekte daha faydalı ve büyük hizmetler sunması mümkün olan genç kadroların, müslüman toplumunun içinde, tecrid olunmasıyla neticelenebilmektedir. Bununla, doğruluğuna inanılmayan konuların, okuyucuya rüşvet-i kelam kabilinden beyan olunması gerekir dediğim zannedilmesin; söylemek istediğim, bazı hassas konularda, daha yumuşak ve manevra alanı geniş tutulmuş bir üslubun benimsenmesini tavsiye etmektir.

Ancak, özellikle, genel çizgileri itibariyle, sizlerle ortak görüşe sahib olsam bile, bazı İslami cereyanların veya İslami sanılan ve muhakkak ki İslam kültürünün 14 asırlık geçmişi içinde şekillenmiş olması açısından anlaşılması, defetmekten önce gelir.

Bu bakımdan, İslam'ın değilse bile, müslümanların yaşayışlarının ve kültürlerinin bir parçası olarak ortaya çıkan bazı cereyanların ve o cereyanlara bağlı olanlar hakkında, adeta, ayrı bir dine aid imişcesine sert yargılardan kaçınılmalıdır. Ki, bu gibi sert yargılarınız, geçmişte olmuştu.

Aktüel konuları değerlendiren yazılarınıza gelince. Bu yazılarınızı, hep, dikkatle ve genelde de beğenerek okumuşumdur. Ayrıca, bilhassa yeni nesillerin problemlerinin, bizzat onlar tarafından değerlendirildiği panel veya benzeri toplantılarla ilgili yazılarınızı ve röportajlarınızı da hep ilgiyle takib eltim. Keza, kültür ve san'at yazılarınızı da.

28 Şubat öncesi ve sonrasındaki gelişmeler içinde takındığınız tavır ise, bana göre, biraz tartışılabilir. Çünkü, temelinden bozuk olan bir sistemin içinde kalarak mücadelede bulunmaya karar vermiş olan bazı müslüman kişi veya grupların eleştirisinde, onların yaptıkları yanlışlar fazlaca vurgulanıyor ve sanki bu yanlışlar onların şahıslarından kaynaklanıyormuş gibi bir durum ortaya çıkıyordu. Halbuki, o yanlışlar, onların takib ettikleri ve kabullendikleri sistem içinde, kaçınılmazdır. Yani, asıl sorgulanması gereken, ferdler değil, metod olmalıydı. (Gerçi metodu da tartışmışsınızdır amma, fertlerin şahsi hatalarına daha fazla ağırlık verilmişti gibi geliyor bana) Halbuki, temelinden bozuk olan bir sistemin genel çerçevesini kabullendikten sonra, sadece onların değil, her kim olursa olsun, herkesin yapabileceği fazla bir şey yoktur.

Böyleyken, siyasi değerlendirmelerde, o gibi kişi veya kadroların müslüman kimliğine fazla itibar edilerek, tutumlarının inançları açısından sorgulanması, derginizin benimsediği hissedilen inkılabçı tavır açısından, bana, bir noksanlık, bir çelişki gibi geldi ve geliyor. Çünkü, onlar, sistemin içinde kalarak mücadele vermeyi taa baştan kabullenmişlerdir.

Bu bakımdan, onların benimsedikleri usulün, metodun yanlışlığının daha çok vurgulanmasının yerinde olacağını düşünüyorum,.

Ama, netice olarak, beğendiğim bir tavırdır, Haksöz'ün tavrı..

Derginizin, vahyin sosyalleştirilmesindeki ısrarı ile ilgili sorunuza ayrıca değinmeye gerek duymuyorum. Çünkü, esasen, hiç bir şuurlu müslümanın, vahyi, insanın gerek ferdi hayatından ve gerekse sosyal hayattan uzak tutmak gibi bir mantığının olabileceğini kabul edemiyorum. Hayatımızın her anının vahyin, mutlak doğru ölçüsüne göre şekillenmesine çalışmak, müslüman olarak hepimizin vazgeçilemez özelliği olmak zorundadır.

Bu anlayış içinde, hayırlı çalışmalarınızda başarılar diliyor; derginizin hazırlanmasında, kotarılmasında emeği geçenlerle, okuyucularınıza da hürmetlerimi sunuyorum..

Ve's-selam'u aleykum ve rahmetullah..

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR