1. YAZARLAR

  2. Elie Rekhess

  3. Gazze Şeridi’ndeki İslami Cihad Hareketine İran’ın Etkisi

Gazze Şeridi’ndeki İslami Cihad Hareketine İran’ın Etkisi

Eylül 1993A+A-

Elie Rekhess, Tel Aviv Üniversitesi, Moshe Dayan Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi'nde öğretim üyesidir. Bu makale, David Menashri'nin derlediği The Iranian Revolution and the Muslim World [İran Devrimi ve İslam Dünyası], (Westview Press, 1990) adlı kitaptan alınmıştır.

1987 Aralığında Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde başlayan Filistin ayaklanmasının en belirgin özelliklerinden biri köktenci İslami grupların öne çıkışıdır. Bu örgütlerden biri olan Filistin İslami Cihadı ayaklanmaların başlamasında büyük bir rol oynadı. Yapı ve ideolojisi özel bir tür meseleyi gündeme getirmekteydi: Sünni hareket ve gelenek mirasına sahip, ancak İran'daki Şii devrimden ilham ve cesaret alan militan bir Sünni hareket.

Bu yazının amacı Filistin İslami Cihadının düsturları ve İran Devrimi'nin temel öğretileri arasındaki farklılıkların yanında ortak noktaları da tartışmaktır. Humeyni'nin dünya görüşünün karakteristiklerinin gerçekte İslami Cihad tarafından ne dereceye kadar benimsenip kabul edildiğini incelemeyi amaçlamaktadır. Bir sonuç yazısı Filistin ayaklanmasının bu meselelere etkisini irdelemektedir.

İşgal Altındaki Bölgelerde İslam'ın Yükselişi

1970'lerin sonlarından itibaren hem Batı Şeria, hem de Gazze Şeridi'nde bir İslami uyanışın varlığı apaçıktı.1 Bu, Arap Orta Doğusunun başka bölgelerinde olduğu gibi, devrimci Arap milliyetçiliğinin laik görüşlerinin yol açtığı hayal kırıklığıyla büyük ölçüde ilgiliydi. Bu açıdan 1967 Savaşı'ndaki yenilgi bütün Araplar için bir dönüm noktasıydı, fakat bunu en çok hissedenler doğrudan doğruya İsrail yönetimi altına giren Filistinlilerdi. İşgalin sürekliliğinin kesinlik kazanmasıyla umutsuzluğun gittikçe büyümesi ve her iki din için de kutsal olan yerlerde (mesela Kudüs ve el-Halil'deki) devam eden Yahudi-Müslüman anlaşmazlıkları İslami canlanışın kaynaklarıydı. "İslam'a dönüş" yerli halk için, İsrail toplumuyla yakın ilişki sonucu yaygınlaşan "bozuk" Batılı hayat tarzını reddedişin ifadesiydi. Daha sonra İran Devrimi köktenci İslam'ın yayılmasına nihai ivmesini verdi.

Bu en ileri seviyede Gazze Şeridi'nde ortaya çıktı. Farklı birçok etkenden dolayı İslami eylemcilik burada daha hızlı gelişti: Yerel toplumun geleneksel muhafazakar tabiatı; hemen hemen tamamen müslüman halka münhasır olması (Batı Şeria'dan farklı olarak Gazze'de, Hıristiyanların çoğunlukta olduğu hiçbir yer yoktur); sosyo-ekonomik koşulların baskısı; Ezher Üniversitesi'nin Gazze bölümünün etkisi; Mısır radikal İslamının etkisi ve daha militan fakat laik FKÖ'ye karşı ılımlı İslami grupları (o zamanlar) bir denge unsuru olarak gören İsrail askeri otoritelerinin 1970'lerin sonlarındaki dolaylı desteği.2

Gazze Şeridi'ndeki ilk müslüman eylemciler, hareketlerinin tarihi 1950'lere kadar uzanan yerel Müslüman Kardeşler'di. Kardeşler, İran devrimi sonrasında aktivitesini artırdı. Üyeleri Orta Doğu'da tek bir İslam devletinin kurulmasından bahsetmeye başladılar. Gerçekten 1984'te Şeyh Ahmet Yasin'in önderlik ettiği bir grup bu prensipleri teoriden pratiğe aktarmaya çalıştılar. Grup ortaya çıkartıldı ve üyeleri kanunsuz silah bulundurmakla ve İsrail devletini yıkarak yerine dine dayalı bir İslam devleti kurmaya azmetmekle suçlandılar.3

Yasin 1985 Mayısındaki mahkum takasıyla serbest bırakıldı.4 O daha sonra, dini eğitim ve sosyal aktiviteler yoluyla yerel halkın İslami temellerini kökleştirme çabası içinde önceki görüşlerini gözden geçirdi ve şiddet içermeyen bir yaklaşım benimsedi. Kısa süre sonra, genellikle Müslüman Kardeşler'in bir kalesi olarak bilinen Gazze Şeridi'nde, legal en büyük dini teşkilat olan el-Mücemma el-İslami'nin [bundan sonra Mücemma olarak geçecek] manevi lideri oldu.5 Aktif binlerce üyesi olan Mücemma, "siyonist varlığını ortadan kaldırma" prensibine bağlılığını sürdürdü, ancak birincil mücadelenin milliyetçiler, solcular ve komünistlere karşı yapılması gerektiğini iddia etti. Saldırıları FKÖ'nün sol kanadına yönelikti. İslamcılara göre bunların programları dar milliyetçilikti ve bu yüzden gerçek bir İslam devleti kurma hedefiyle bağdaşmıyordu. 1986'da rakip gruplar arasında şiddetli çatışmalar patlak verdi.6 Müslüman eylemciler laik unsurlar olarak adlandırdıkları şahıslara karşı asit atma, bıçakla yaralama ve yangın bombası atma gibi eylemlere giriştikleri zaman kavga yeni bir aşamaya ulaştı.

Mücemma, saf İslam ve peygamber Muhammed devrindeki geleneklere dönüşten bahseden ve Gazze'de kurulmuş diğer bir İslami grup olan Selefiyyun ile yakın işbirliği içinde çalıştı.7 Gazze'deki çeşitli İslamcı köktencilerden gelen sürekli baskılar sonucu, gittikçe artan sayıdaki yöre sakini İslam ahlakına uygun giysiler giymeye başladı. Hareket güç kazandıkça müslüman eylemciler daha saldırgan oldular. Alkollü içecekler satan dükkanları kundakladılar, "Gayri ahlaki" giysiler giyen ya da denize giren kadınlara yönelik saldırılar düzenlediler ve Batı müziği çalınan düğünleri dağıttılar.

El-Cihadü'l-İslami – Örgütsel Kurtuluş

İslami Cihad'a ilk birimleri Gazze Şeridi'nde 1979'da (bizatihi anlamlı bir tarih) aktif olmaya başladı. İlk gruplardan biri kendisini "İslam'ın Öncüleri" [et-Tali'a el-İslamiyye] veya alternatif olarak da "İslami Devrimci Yöneliş" [et-Tayyarü'l-İslami's-Sevri] olarak adlandırmıştı.8 Bu grubun liderliğini, Mısır'da İslami radikalizmin tanınmış bir merkezi olan Zaqaziq Üniversitesi'ndeki öğrencilik günlerinde Sünni köktenci düşünceye yakınlaşan Fethi Abdulaziz Şikaki adlı Refah'lı bir doktor yapıyordu. Humeyni'nin öğretilerini ve pratiğini Filistin gerçeğine uygulayabilme yolarını aramaya sevketmişti. Filistin meselesini, gerçekte sahip olduğu askeri anlamını İran Devrimi ile kazanan, cihad yoluyla çözülebilecek, temelde İslami bir mesele olarak görüyordu.9

Kısa süre sonra etrafında, çoğu kendisi gibi liberal mesleklere sahip; bazıları eski laiklerden olup "tövbekar müslüman" olan bir grup militan topladı. Ancak çok az bir kısmı önceden İslami hareketlerde faal olarak yer almıştı. Bunların arasında, gizli İslami faaliyetlerde yer aldıkları gerekçesiyle Mısır üniversitelerinden atılan öğrenciler de vardı. Şikaki gibi Zaqaziq üniversitesi mezunu olan Şeyh Abdulaziz Udeh'in durumu buna bir örnektir. 1981'de Gazze'ye geri döndüğünde, Ezher'in Gazze bölümünde üniversite hocalığının yanı sıra bir vaiz olan Udeh kısa sürede grubun manevi otoritesi olarak tanındı.10

Grup camilerde, kolejlerde ve toplumsal mitinglerde yeni gönüllüler toplamaya başladı. Eylemcilerin çekirdek kadrosunda; Dr. Ramazan Şalah, Süleyman Udeh; Fa'iz Ebu Mu'ammer (Han Yunis'den); Nafiz Azzam (Refah'tan); Fa'iz el-Esved; Ahmed Muhenna (Han Yunis'den); Seyyid Hasan Bereket; Abdullah Ebu Samadina ve Cabir Ammar vardı. Beyt Lahiya'da bulunan İzzettin el-Kassam Camisi (burada Abdulaziz Udeh vaaz veriyordu); Gazze yakınlarındaki Meşru Amir'de bulunan Muti Annan Canisi; Gazze'deki el-Katiba Camisi ve Refah'taki Selam Camisi olmak üzere dört tane faaliyet merkezi ortaya çıkmıştı. Grubun aynı zamanda Batı Şeria'da da şubesi vardı, ancak merkezleri Gazze Şeridi'nde kalmaya devam etti.11

Üyeler genellikle 5 ile 6 eylemcinin barındığı gizli hücrelerden oluşan bir ağ içinde gruplara ayrılmaktaydı.12 Hücreler, Müslüman Kardeşler tarafından Arap dünyasında yaygın olarak kullanılan örgütsel bir terim olan "aileler" [usra, usar] olarak adlandırılıyordu.13 1987 sonlarında İslami Cihad'ın bölgelerde toplam olarak 2.000 ile 4.000 arasında üye, taraftar ve sempatizana sahip olduğu tahmin edilmekteydi. Militan İslam'ın kalelerinden biri olan Gazze İslam Üniversitesi'nde yaklaşık 200 öğrenci (öğrenci kitlesinin hemen hemen %5'i) İslami Cihad'ın takipçisi olarak bilinmekteydi.14

Açık faaliyetlerinin yanı sıra üyelerden bazıları 1980'lerin başına, gerek kendileri adına, gerekse yerel el-Feth eylemcileri ile işbirliği içinde şiddet eylemleri için gizli tertiplere girşitiler. İlk şiddet eylemlerinden biri 1983'de, el-Halil'de bir Yeşivah [Musevi din okulu-ç.n.] alimi olan Aharon Gross'un öldürülmesiydi. Bu öldürme olayından sorumlu ekipte Batı Şeria ve Gazze'den hem İslami Cihad, hem de Feth üyeleri yer almıştı (eylem "Filistin İslami Cihadı" adı altında icra edilmişti".15 1970'de Ürdün'e sürgün edilmesine kadar el-Halil'de oturan ve Kudüs'te Mescid-i Aksa'da vaaz veren Şeyh Esad Bayud et-temimi, eylemcilerin esin kaynakları ve rehberleriydi. Temimi hem FKÖ liderliğinde, hem de Humeyni rejiminde önde gelen şahsiyetlerle olan yakın ilişkileriyle tanınmaktaydı.16 İslami Cihad hareketinde şiddet eylemleri taraftarı olanların manevi akıl hocası oldu.

Yeni katılanlardan bazıları yakın zaman içinde takas yoluyla serbest bırakılan mahpuslar, İsrail hapishanelerinde köktenci anlayışa dönüş yapan FKÖ'lü çeşitli grupların üyelerinden oluşmaktaydı.17

1983'te el-Halil'deki öldürme olayını, İslami Cihad grubunun farklı fakat birbirine oldukça yakın isimler kullanarak sorumluluğunu üstlendiği bir dizi yeni terör eylemi takip etti. 1986 Eylül ve Ekim aylarında Gazze'de iki yahudi taksi sürücüsünün bıçaklanarak öldürülmesi18 ve 1986 Ekim ayında Kudüs'te Dung Gate'te İsrail ordusuna yeni alınanlar için yapılan yemin etme törenine yapılan bir el bombası saldırısı19 bu eylemler arasında yer alır. 1987 ağustos ayında bir suikast işinde, patlayıcılarla dolu bir kamyonun infilak ettirilmesi planı İsrail güvenlik servisi tarafından boşa çıkartıldı.20 (Ayaklanmadan hemen önce ve ayaklanma esnasında bölgelerde gerçekleştirilen operasyonlarla ilgili ayrıntılar için "sonsöz" kısmına bakınız.)

Gazze Şeridi'ndeki İslami Cihad hareketi ideolojik açıdan bütün, homojen bir örgüt olarak değerlendirilemez. Aksine, her biri temel bir meselede farklılıklar sergileyen, farklı doktrin ve prensiplere sahip çeşitli gruplardan oluşmuştur. Metodolojik açıdan bu, araştırmacı için İslami Cihad'ın Gazze'deki etkinliğinin mahiyetini ortaya koymayı daha karmaşık bir hale sokmaktadır. Zorluğun nedeni grubun çoğunlukla gizli olan doğasıdır. Belirleyici prensipleri nadiren yazıya geçirilmiştir ve kendilerine ait hiçbir gazete veya dergileri yoktur. Arada sırada yayımladıkları broşürler dünya görüşlerinin temellerini ortaya koymaktan ziyade sınırlı, güncel meseleleri ele alır.

Halk düşünsel ihtiyacını Gazze Şeridi'ne illegal olarak getirilip dağıtılan iki yabancı yayından karşılar: Londra'da yayınlanmaya başlayan ve sonradan uluslararası İran yanlısı İslami hareketin sözcüsü olarak öne çıkan et-Tali'a el-İslamiyye adlı aylık bir dergi ve Mısır'daki radikal militan İslam'ın görüşlerini yansıtan ve Mısır'da yayınlanan Muhtarü'l-İslami adlı aylık bir dergi.21 Genellikle ikisinin de İslami Cihad'ın görüşleriyle uyum içinde olduğu kabul edilir. Aşağıdaki analiz hem İslami Cihad üye ve sempatizanlarının bu iki dergide iktibas edilen beyanatlarından, hem de Gazze'de dağıttıkları broşürlerden, bildirilerden ve Şikaki ve Temimi'nin eserlerinden faydalanılarak yapılmıştır.

İslami Cihad Kavramı

Filistin İslami Cihad üyeleri cihad, şehadet ve kendini kurban etme [istishad] prensipleriyle ilgili görüşlerini Şii sembolizminin ve İran Devrimi'nin güçlü etkisi ile benimsediler. Mesela; 1986 sonlarında yargılanan İslami Cihad ekibi üyeleri kendilerinin "mahrum bırakılmış [müstezafin] İslam milletinin çocukları olduğunu, Allah yolunda şehid olmayı istediklerini ve dünya istikbarına karşı savaştıklarını" söylüyorlardı. "Ölüm bizim için yaşamdan çok daha önemlidir. Ya ülkemizi özgürlüğüne kavuştururuz ya da ölürüz." diyorlardı.22 1987 Ekiminde Gazzeli dört İslami Cihad üyesinin öldürülmesi olayı hakkında yorum yapan Şeyh Udeh benzer bir tarzda; "Onlar şehittirler. Onlar doğrudan doğruya cennete gidecekler ve günahları da muhakkak ki bağışlanacaktır." diyordu.23 İsnaaşeriyye Şiiliğindeki şehadet kavramının buradaki yansıması yorum gerektirmeyecek kadar açıktır.24

Gazze grubunun cihad kavramı ile ilgili düşüncelerinin merkezinde, Arap toplumunun tedrici, reformist hareketlerle ıslah edilemeyeceği düşüncesi vardı. Müslüman Kardeşler'in desteklediği bir siyaset olan, geleneksel İslam düşüncesi ve pratiğinin günlük hayatın tüm veçhelerine yavaş bir evrimle nüfuz etmesi fikrini reddediyorlardı. Aslında İslami Cihad, Müslüman Kardeşler'in İsrail'e karşı şümullü ve acil bir mücadele başlatmadaki isteksizliği karşısında bir antitez olarak doğmuştu. Filistin radikal İslamının bu yeni kolu, genç ve daha militan müminlerin çaresizlik ve nefretini ve hem FKÖ'nün başarısızlıklarının ve tavizlerinin hem de Gazze'de yaygın olan İslami anlayışların daha ziyade ılımlı olan politikalarının yol açtığı hayal kırıklığını yansıtmaktaydı.25 Müslüman Kardeşler İslami Cihad'ın yolunu maceracı olmakla itham ederken İslami Cihad sözcüsü, Müslüman Kardeşler'in sessiz yaklaşımını "gayri inkılabi" ve "rotasından sapmış" olarak tanımlıyordu.26

Kardeşler'in "eğitimci" [terbiye] yolu ile İslami Cihad grubunun aktivist stratejisi arasındaki farklar Gazze İslam Üniversitesi'ndeki 1987 öğrenci derneği seçim kampanyası sırasında İslami Cihad taraftarları tarafından dağıtılan siyasi bir bildiride şöyle ifade ediliyordu: "[Cihad kastediliyor] Kalbin 'Allah'tan başka ilah yoktur' diyerek Allah'ın birliği gerçeğini hissettiği ilk andan itibaren derhal direnişe geçmektir. Bu direnişte başarılı olmanın usul ve yolları hareketin hedef ve imkanları doğrultusunda belirlenmelidir."27

İslami Cihad üyelerinin iddiasına göre gerçekte muhtaç olunan şey, İsrail'e karşı topyekün bir savaşım gücüyle İslami bir rejimi zorla kabul ettirme kapasitesine sahip olacak olan öncü kuvvetlerin [tali'a] şok eylemleriydi.

Humeynizmin bu ifadelerdeki yansımaları açıktır. Bu daha sonra, et-Talia el-İslamiyye'de 1983 Aralık ayında yayınlanan uzunca bir makalede İslami Cihad hareketinin öndegelen sözcülerinden biri olan Ahmed Sadık tarafından belirtildi. İran'da "Allah'a imanın zaferi Arap milletinin, İsrail'e karşı mücadelede "doğru tez"in İslam olduğunu anlamalarını sağladı" diye yazıyordu.28 Aynı şekilde Temimi İslam'ın İran Devrimi'ne kadar "savaş meydanından uzakta" olduğunu yazıyordu. Yazısının devamında, düşmana karşı savaşta kullanılan dilin çoğunlukla laik olduğunu söylüyordu. Cihad yerine kifah veya nidal (her ikisinin anlamı da "mücadele"dir) gibi kelimeler kullanılıyordu. Düşmanı "kafirler" veya "yahudiler" olarak adlandırmak yerine ondan "emperyalistler" veya "siyonistler" şeklinde bahsedilmişti. Ne zaman ki sosyalistler, farmasonlar ve laik milliyetçiler gibi "dalalet partileri"nin Filistin'in "kutsal toprakları"nı özgürlüğe kavuşturmada başarısızlığa düştükleri açıklığa kavuştu, o zaman müslümanlar bilinen geleneksel cihad nidasını haykırdılar: Allahu Ekber! Bu, "çözümün İslam, uygun vasıtanın cihad olduğu" gerçeğini ispat eden İran Devrimi'ydi diye bitiriyor Temimi.29

İslami Cihadı üyesi köktencilere göre, "yaygın bir İslami kurtuluş savaşı"nı sürdürebilecek, "Kudüs Ordusu" olarak adlandırdıkları bir gücün işgal altındaki bölgelerde oluşturulmasında müslümanlara yardım etmek Humeyni rejiminin görevidir.30 Tahran ve mukaddes Kudüs şehrini gittikçe artan bir güçle birbirine bağlayan bir bağdan bahsetmekteydiler.31 Fikirlerini bu şekilde ortaya koyarken geleneksel ortodoks Şiaya göre meşru olan tavrı görmezlikten geliyorlardı. Buna göre, cihadın bir hücum savaşı olarak sürdürülmesi onikinci "kayıp" İmam'a ait bir haktı. Bunun yerine Humeyni'nin "Yeni Şia" yorumundaki merkezi bir ilkeyi benimsediler. Cihadın sürekli şekilde bir eylemlilik sembolü olarak vurgulanması (böylece suskunluk anlamındaki geleneksel takiyye kavramına mukabelede bulunuyorlardı).32

Ancak yine de, İran ve Humeynizme yapılan göndermeler çok yönlü Filistin köktenci ideolojisinin sadece tek yönüdür. Şia motifleriyle Kudüs-Tahran ekseni yanında sürekli olarak Kudüs-Kahire eksenine (Sünni ortodoks motifleriyle) de göndermeler yapılmıştı. Bu rekabetle İslami Cihad, 1920'lerin sonlarındaki İzzettin el-Kassam'ın Filistin Cihad örgütünden başlayıp Cumhurbaşkanı Sedat'ın öldürülmesinde önderlik eden Muhammed İslambuli'nin grubuna kadar gelen bir tarihi süreklilik çizgisi düşüncesi geliştirdi. Bu çizgi 1940'ların sonlarında Abdulkadir el-Hüseyni tarafından Filistin'de kurulan el-Cihad el-Mukaddes teşkilatını, 1948 Filistin savaşındaki Müslüman Kardeşler Cihadı'nı ve İsrail'deki radikal İslamcılar tarafından 1979'da oluşturulan Usratü'l-Cihad teşkilatını da kapsamaktaydı.

Kassam Gazze'deki İslami Cihad üyelerince büyük itibar görmektedir. Suriye kökenli bir alim olan Kassam Hayfa'da İstiklal Camii İmamlığı yaptı ve 1928'de dindar militanlarla Yahudi ve İngiliz askerlerine karşı şiddet eylemlerine girişen gizli bir grup oluşturdu. 1935'te bir İngiliz ordu birliği ile yapılan çatışmada öldürüldü. Zamanla yabancı idaresine karşı Filistin direnişinin bir sembolü oldu.33 Yazarı belli olmayan ve illegal olarak dağıtılan İslami Bakış Açısından Filistin Meselesi isimli bir kitapçık Kassam'a ve onun "bir elinde Allah'ın Kitabı, diğerinde silah ile" savaşan takipçilerinin bağlılığına çok yer ayırmaktaydı. Yazar söylediklerini, Kassam'ın ölümünü Hüseyin b. Ali'nin ölümüyle karşılaştırma noktasına kadar götürmüştü.34

Temimi de kendi temasını tarihsel sürekliliğe dayanarak ortaya koydu. 1948'den sonra Cihad'a eğilim azalmıştı, ancak 1967 yılındaki "utanç verici mağlubiyet" bir İslami canlanışa yol açtı. Bu, cihada dayalı düşünceyi tekrar öne çıkardı diye yazıyordu. Bunun Filistin'de olduğu kadar Lübnan, Suriye, Türkiye, Afganistan ve Mısır'da da apaçık olduğunu söylüyordu. Temimi'nin bakış açısına göre Kassam, 1983'te Beyrut'ta ABD Deniz Kuvvetleri Merkezi'ne yapılan saldırı, Kudüs'te İsrail askerlerine el bombası ile yapılan saldırı ve İslambuli'nin eylemi tümüyle genel bir tablonun cüzleriydi.35

Filistin Meselesi ve İsrail

İslami Cihad'ın Filistin meselesi ve muhtemel çözümüne yönelik başlıca tavırları İran Devrimi'nin bazı temel öğretilerini büyük ölçüde baz aldı. İslami Cihad üyeleri, yeni bir devir açan ve Filistin meselesine ona uygun olan tek bakış açısıyla bakmayı mümkün kılan şeyin bu devrim olduğunu söylüyorlardı. Şeyh Udeh'e göre Humeyni'nin ortaya çıkması "İslami uyanışı gerçekleştirme ve İslam milletini birleştirmede önemli ve ciddi bir teşebbüs"tür. Filistin davası üzerinde gerçekten duran tek ülkenin İran olduğunu söylemekteydi.36

Temimi bilhassa İran Devrimi'nin ta başından beri "Kudüs" kelimesini bayrağına nakşettiğini okuyucularına hatırlatmaktan bıkmıyordu.37 İran'ın böyle yapmasının nedeninin, Kudüs ve Filistin'in bizzat Kur'an tarafından kutsanması olduğunu söylüyordu. "İslam'ın bakış açısına göre Filistin ağaçları ve kaynaklarıyla sıradan bir arazi değil, Allah'ın Kur'an'da onu kutsamasından dolayı kutsal olan bir ülkedir."38 Humeyni Filistin ve Kudüs'ü İslami karakterine tekrar kavuşturmak için yorulmak bilmeden çalışıyordu. Filistin'in stratejik önemi onun "İslam'ın vücudunun kalbinde yer alması; İslam'ın ruhu olması"ndan kaynaklanmaktaydı.39

Ahmed Sadık da benzer bir tavır aldı. İran'ın müslüman halkı Batı ve İsrail saldırganlığına karşı durmak için "İslam'ı savaş meydanına tekrar" bir karşı kuvvet [naqid] olarak getirmişlerdi. Şikaki, Humeyni'nin büyüklüğünü onun, tarihsel geleneğe, imana ve örnek alınacak medeniyete sahip İslam milleti ile haçlı ruhuna ve komünist dürtülere sahip Batı arasında gelişmekte olan büyük kültür çatışmasını tespit etmedeki kapasitesinde bulur. Bu, rabbani olanla şeytani güçler arasındaki bir savaştır.40

Şeytani güçlerin öncüsü İsrail'di. Bütün "mahrum bırakılmışlar"ı tehdit etmekte ve "Büyük şeytan ABD'nin uygulamakta olduğu dünya saldırganlığının çıkarlarına hizmet etmekte" idi.41 İsrail Nil'den Fırat'a kadar uzayan yayılmacı rüyalarını somutlaştırmaktaydı. Bu müslümanlara dönük diret, fiili bir tehditti; çünkü müslümanların memleketinin kalbinde, "müslüman Filistin halkının ölü vücutları" üzerinde ortaya çıkmıştı.42 Bu yüzden yıkılmaya mahkumdu. "İsrail ölmek üzere doğmuştu."43

Şikaki, Humeyni tarafından yayımlanan, "siyonist varlığı"nın "defedilmesi"nin sağlanması vazifesinden bahseden ve bu hedef için zekattan gelir tahsis eden bir fetvayı alıntılamaktaydı.44

Temimi, İsrail'i yok etme vazifesini doğrudan Kur'an'a dayandırıyordu. Sadece bu konuyu ele alan bir kitapçıkta İsrail'in yıkılmasının zorunlu olduğunu, çünkü İsrail'in Filistin'de müslümanlar için kutsal olan yerleri, (en başta Mescidi'l-Aksa olmak üzere) yıkmakta olduğunu söylüyordu. Temimi, devamen, İsrail'in Mescid'i yıkmaya çalıştığını, çünkü Mescid'in Yahudilerin mabetlerini tekrar inşa etmek istedikleri mahal üzerinde bulunduğunu söylüyordu. Yahudiler kendileri dışındaki insanlar üzerinde tefecilik, dolandırıcılık, kumar, fuhuş ve rüşvet vasıtasıyla egemenlik kurmaya çalışan ve nihayetinde onların yerine geçen "alçak" bir halktı. "Kutsal topraklar"ı çalmakta başarılı olmuşlardı, ancak zafer hiçbir zaman onların olmayacaktı; çünkü Allah onları "sefalet ve rezilliğe" mahkum etmişti.45 Yahudiler ve İsrail'in varlığı hakkındaki bu görüşler büyük ölçüde Humeyni'nin görüşlerini de yansıtmaktadır.46

İslami Cihad üyeleri Filistin meselesini "Filistinlileri ilgilendiren milli [vataniyye] bir mesele veya Arapları ilgilendiren bir Araplık [qavmiyye] meselesi değil; İslami bir mesele" olarak vasıflandırmaktaydılar.47 İster tarihi bakış açısından bakılsın, isterse "sağlıklı bir Kur'ani bilinç" açısından bakılsın, bu tümüyle "İslam milleti"nin problemiydi. Filistin ulusalcılığı yaklaşımının başarısızlığı İslami anlayışın gücünü iki misline çıkardı. Ayrıca bu beyanatlar Humeyni'nin, ulus devleti ve milliyetçiliği reddedişinin ve İslam'da (ayrı ayrı) halkların ve devletlerin varlığını reddedişinin (en azından teoride) açıkça yansımalarıydı.48

Filistin sorunu için uygun çözümün ne olacağı konuşulurken, İslami Cihad yazarları şu genel beyanatla yetiniyorlardı: İsrail'i yok edecek ve Filistin'de bir 'İslami devlet' kurulmasına götürecek popüler bir İslami kurtuluş savaşı olmalıdır.49 Dahası onların diğer örgütlere ve laiklere karşı tutumları da belirsizliğini koruyordu. Bu belirsizlik bir bakıma Humeyni'nin FKÖ'ye ve kendilerine karşı olan tutumunu yansıtıyordu. Çünkü, İran devrimcileri FKÖ'yle kendileri arasındaki benzerliği önceleri açıkça ifade ediyorlardı. Fakat daha sonra Humeyni'nin FKÖ'yü İslami "Filistin devrimi" fikrine çekmeye çalışmasından dolayı aralarındaki ilişkiler gitgide kopmuştu.50

Gazze'deki İslami Cihad sözcüleri (örneğin Şikaki) Humeyni'nin başlangıçta FKÖ'yü teşvik etmesini ve cesaretlendirmesini takdir ediyorlar ve şu gerçeğe parmak basıyorlardı: Humeyni'nin bazı devrimci kadroları ilk eğitimlerini Filistin'deki örgütlerden almışlardı. Ayrıca şunu da unutmamalı ki, Humeyni İsrail'e petrol satımını durdurmuş, İsrailli diplomatları Tahran'dan kovmuş ve onlara ait arazi ve binaları FKÖ'ye tahsis etmişti.51 İslami Cihad liderleri arasında FKÖ'ye en çok destek veren kişi Feth (FKÖ'ye bağlı bir örgüt) ile tüm şiddet olaylarında işbirliğini savunan Temimi idi.

Bununla beraber İslami Cihad mensupları arasında aynı zamanda FKÖ'yü ve Yaser Arafat'ın kişiliğini eleştirenler de vardı. Bunlar onu bozgunculukla suçluyorlar, İsrail'i tanımaya yanaşmakla ve "bir çadırdan bile büyük olmayan bir mini devlet" anlayışını kabule razı olmakla itham ediyorlardı.52 Yaser Arafat'ın sol görüşlü siyonistlerle ilişki içinde olmasını cinayet olarak nitelendiriyorlar ve İslami Cihad birimlerince gerçekleştirilen eylemleri kendi başarısı gibi göstermesini kınıyorlardı.53 Mesela, 1987 Kasımında kendisiyle bir röportaj yapılan Şeyh Udeh FKÖ'yü, "bölgedeki en önemli ve en etkili kuruluş hareketi" olan İran Devrimi'nin yanında yer almak yerine Arap liderlerle "uzlaşmayı seçmesi" yüzünden kınıyordu.54

İdeolojik düzeyde, İslami Cihad sözcüleri değişik FKÖ gruplarının, özellikle Marksist olanların laik tutumlarını tasvip etmiyorlardı. FKÖ'nün "İslami bir tarih anlayışının tümüyle yok sayılması"na dayalı bir program ile, bilinen "laik" Filistin devletini kurma ("herkesin bildiği Müslüman, Hıristiyan ve Yahudilerden oluşan laik, demokratik bir devlet" formülü ile) amacına karşı çıkıyorlardı.55 Arafat bu eğilimden yine şahsi olarak sorumlu tutuluyordu.

Bir taraftaki Filistin İslami fundamentalizmi ile diğer taraftaki Filistin laik milliyetçi kanadı arasındaki ilişkiler oldukça karmaşık ve çok boyutluydu. Bazı İslami Cihad sözcüleri FKÖ'yü politik tutumlarından dolayı acımasızca eleştirirken örgütün diğer elemanları da İsrail hedeflerine karşı terörist faaliyetlerde bulunan Feth ile ortak çalışıyorlardı.

Bir Doğu Kudüs gazetesi olan el-Fecr'e göre, Feth'in "Güç 17" adıyla bilinen gözde savaş biriminin lideri İslamcı köktencilerin "eksiklerini gidermelerine yardım etme arzularını" açıklamıştı. Gazete ayrıca "Feth ile İslami Cihad arasında askeri eğitim amacıyla yapılan antlaşmadan" da bahsetti.56 1988'lerin başında İsrail Başbakanının terörizm danışmanı Yigal Carmon, FKÖ'nün "Komite 88" olarak bilinen askeri kolunun İslami Cihad örgütünün işgal edilmiş topraklardaki eylemlerinden direkt olarak sorumlu olduğunu açıkladı.57

Feth ile ortak çalışan bu gibi İslami Cihad grupları Feth'in personel, operasyon deneyimi, askeri malzeme, haberleşme araçları, lojistik destek ve finansal kaynaklarından da yararlanıyorlardı. Dahası bu gruplar müşterek operasyonlarını FKÖ'nün milliyetçi (İslami Cihad üyelerinin bakış açısıyla laik) düşüncesine köktenci fikirlerinin sızması için bir köprü olarak düşünüyorlardı.

Feth'in İslami Cihad örgütüyle müşterek yapılan tehlikeli eylemlere girişmekteki istekliliği ve hatta şevki, Filistin milliyetçiliğindeki güçlenen İslami yönü gösterir. "Son yıllarda Feth gerçekten çok iyi bir şekilde birçok Filistinlinin genel eğilimini ve nabzını tespit etmiş ve artan İslami eğilime el uzatmıştır. İslami Cihad ve sempatizanları Feth içindeki terörist unsurlar için daima hazır bir eylemci potansiyeli sağlıyorlardı."58 Her iki taraf da kendi amaçları için birbirlerini kullanmayı umuyorlardı.

Sünnilik ve Şia Arasında

Humeyni'nin fikirlerinin güçlü etkisine rağmen, Gazze'deki İslami Cihad örgütü İran'dan alınan kavramları tutarlı ve açık bir ideoloji haline getirmekte başarısızlığa uğradı. Bu, İslami Cihad örgütünün gerçek manada tek bir vücut olmaktan ziyade benzer hatta farklı grupların bir koalisyonu olduğunu gösterir. İdeolojik bağlılıkları şu üç gruba ayrılır:

a) İran Devrimi.

b) Müslüman Kardeşler'in doktrinleri (prensiplerini Seyyid Kutub'un oluşturduğu).

c) Mısır'daki İslami Cihad Örgütü'nün radikal öğretileri.

Değişik zamanlarda her grup bu doktrinlerden birini veya öbürünü diğerlerinden öne çıkardı veya onlara bir bütün olarak yaklaşmaya çalıştı. Cihad ve kendini kurban etme kavramları Humeyni'nin öğretilerinden alınmıştır. Onlar kendilerini Kardeşler'in cihad kavramı anlayışlarından ayırmakta ve kendilerini İslambuli'nin anlayışının takipçileri olarak görmektedirler.59 Bunların tersine, Mısır radikallerinin cihad anlayışı Humeyni'nin cihad anlayışından çok az beslenmişti. Cihad anlayışları kendi ekollerinin bir ürünü olup en iyi şekilde Muhammed Abdusselam Farac'ın kitabı el-Faridatü'l-Ğaibe [İhmal Edilmiş Vazife]'de özetlenmiştir.60 Dahası, vazettikleri cihad kavramındaki ilk öncelik İsrail'e karşı bir mücadele veya Kudüs'ün kurtarılması değildir; onların hedefleri (sözde müslüman ancak onların bakış açısıyla "imansız" olan) içinde yaşadıkları müslüman ülkenin liderleriydi. Gazze'deki İslami Cihad yazarları bu zıtlıklar üzerinde yeterince durmuyorlardı.61

Henüz çözüme kavuşmamış ideolojik farklılıklar yeni İran devletine karşı olan tutumlarda kendini daha açıkça gösteriyordu. Humeyni'nin İslam Cumhuriyeti'nin merkez kavramı olan Velayet-i Fatih bile tam anlamıyla tartışılmamıştı. Anlattıkları İslam devletinin doğası ve böyle bir devletin fatih mi yoksa bir alim tarafından mı yönetileceği hususunda Gazzelilerin söyleyecekleri pek bir şey yoktu. Onlar da diğer Filistinli köktenciler gibi geniş çerçeveli görüşlerine uyan fikirleri benimsemeyi, uymayanları elemeyi tercih ettiler.

İdeolojik zıtlıkları çözmek yerine bağdaştırmaya çalışmak için gösterilen eğilim onların Sünni-Şii farklılığına karşı olan tutumlarında göze çarpıyordu. İran rejimi tarafından vazedilen bu evrensel eğilimi kabul ettiler ve İran'ın pan-İslami yönelişini vurguladılar.62 Et-Tali'a el-İslamiyye'de ve Muhtarü'l-İslami'de çok sayıda makale yer aldı. İslam dünyasının tamamlayıcı bir parçası olarak bahsettikleri Şia'nın, İslam'a ters bir akım olduğu fikrini tekrar tekrar reddediyorlar ve aralarındaki ihtilafları marjinal meseleler olarak gördüklerini beyan ediyorlardı. Yine bu mecmualar, Hasan el-Benna ve Ezher şeyhi Mahmut Şeltut'un değişik İslami mezheplerin birlikte olabileceğini gösteren gayretleri onayladıklarını açıkladılar. Okuyucularına Hasan el-Benna'nın ihtilafların üstesinden gelebilmek için Ebu'l-Kasım Kaşani gibi İranlı ayetullahlarla yaptığı görüşmeleri hatırlattılar ve Şeltut'un 1959'daki meşhur fetvası hakkında geniş bilgi verdiler. Fetva, kabul edilen dört mezhebin yanı sıra İsnaaşeriyye Şiasının da sahih bir mezhep olduğunu ilan ediyordu. Yemen ve Irak'taki Şiilerin Müslüman Kardeşler'e katılmalarına işaret ediyorlar ve Humeyni'yi Şiileri Sünni camilerde namaz kılmaya teşvik etmesinden dolayı takdir ediyorlardı.63

Hem Şikaki, hem Temimi bu konular üzerinde uzun süre özenle çalıştılar. Şikaki Humeyni'nin öğretisinde yer alan evrensel kavramlar ile özellikle Şii literatüründe olan kavramlar arasında bir ayırım yaptı. Sonuçta şunu iddia ediyordu: "Önemli olan İran Devrimi'nin genel Kur'ani anlamda bir İslami devrim oluşudur, bir İslami hizbin meselesi değildir." 12. İmam ve onun doğaüstü vasıfları üzerindeki tartışmaların devrimle bir ilgisi olmadığını söylüyordu. Temimi de tartışmaların benzer şekilde Şiilerin İslam'da bir nifağa sebep olduklarını söylemenin doğru olmayacağını belirten özel bir fetva yayınladı. "Kur'an dışında başka bir Kur'an'ları yok, onlar da namazlarında diğer müslümanlar gibi Kabe'ye yöneliyorlar." diyordu. Ve şöyle sonuçlandırıyordu: "Mesele İran Devrimi'yle işbirliği yapma meselesidir, Şianın doğasıyla ilgili tartışmalara girme meselesi değildir. Şeriatı getiren, fuhşu şiddetle yasaklayan ve 'Yahudi Devleti' ile ilişkilerini kesen bir devrimde ne yanlış olabilir."64

Şu belirtilmelidir ki; ideolojik tutarlılığın eksikliği Gazze Şeridi'ndeki takipçileri gözünde İslami Cihad gruplarının çekiciliğini azaltmamıştır. Sünni ve Şiileri neyin biraraya getirip neyin uzaklaştırdığı meselesini analiz etmek elitler için anlamlı olabilir. Ancak bu gibi tartışmalar halk için bir şey ifade etmez, hele şiddet eylemlerinde yer alma beklentisiyle örgüte katılanlar için hiçbir şey ifade etmez.

Son Söz: İntifada

Yukarıda anlatıldığı gibi, işgal altındaki topraklarda bir halk ayaklanması olan İntifada; ilk başlama tarihi olan 1987'den beri açıkça bir İslami yönü olduğunu sergiledi. İslami Cihad sözcüleri de başından beri, geniş halk kitlelerini "bir İslami ayaklanmaya" sürükleyen bu hareketin kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlardı. İntifada dalgasının başlangıcı olarak kabul gören olay 8 Aralık 1987'de gerçekleşti. Gazze yakınında sonu ölümle sonuçlanan bir trafik kazası olmuştu (Yarın açıkça bir katliam olduğu herkesçe bilinen bu olayı kaza olarak nitelemesi, siyonist açıklama biçiminin bir yansıması olarak değerlendirilmelidir. [Çev. Not.]) (ilk İntifada ateşini başlattığı yaygın kabul görür) ve İslami Cihad bunu İsrail ordusunun kasti bir hareketi ve İslami Cihad üyeleriyle eskiden beri devam eden çatışmalarının bir devamı olduğunu söyledi.65

Takip eden aylarda İslami Cihad halkla İsrail otoriteleri arasındaki tansiyonun yükselmesine neden olan eylemlerini artırmıştı. Ayrıca Mayıs 1987'de İslami Cihad üyesi 6 kişinin hapisten kaçması Gazze'de yaşayan halkın gözünde hareketin prestijini artırdı. Yaz ayları süresince, hareket 1987 Ağustos ayında Gazze şehrinin askeri polisine nezaret eden yetkilisinin öldürülmesi noktasına kadar vararak hızını daha da artırmıştı. Ekim'de İsrail Ordusu birçok gizli İslami Cihad hücre evini ortaya çıkardı ve bol miktarda askeri erzak buldu. 50'ye yakın üye ve sempatizan tutuklandı. Yine aynı ay içerisinde birçok İslami Cihad üyesi, Gazze'nin biraz dışında güvenlik güçleriyle girdikleri çatışmada öldürülmüştü. Öldürülen kişiler arasında Mayıs 1987'de hapisten kaçan 6 kişiden ikisi vardı. Çatışmada Gazze Şeridi'nde yaşayan iki kişinin öldürülmesi İslam Üniversitesin7de de huzursuzluğa yol açtı. Abdulaziz Udeh'in tutuklanması ve ona karşı bir sürgün kararının alınmasından sonra ise daha fazla huzursuzluk olmuştu.

Tüm bu seri hadiseler Aralık 1987'de başlayan ayaklanma için geniş bir zemin oluşmasına katkıda bulundu. Böylece İslami Cihad taraftarları için, bu hareketin ortaya çıkışının "kendi faaliyetleri" sonucu olduğunu iddia etmelerini mümkün kıldı.

İntifada başladıktan sonra hareket büyük halk kitlelerini harekete geçirmede merkezi bir rol oynadı. İlk zamanlarda (1988'in başları) İslami Cihad ve (FKÖ ağırlıklı) "İntifada Birleşik Liderliği" bir ortak çalışma düzenine vardılar: Daha sonra İslami Cihad hareketi bağımsız hareketi tercih ediyor göründü. İsrail otoriteleri Şikaki'nin hapisteki hücresinden harekete yön verdiğin iddia ediyorlardı.66

"Birleşik Liderlik" ile işbirliğine rağmen, Birleşik Liderliğin dağıttığı broşürlerin tersine, İslami Cihad halka İslam adına sesleniyor ve "Filistin halkını, tüm Filistin'i kurtarmak için İslam devrimi"ne çağıran kendi bildirilerini dağıtıyordu.67

Muhtaru'l-İslami gibi İslami Cihad'ın görüşlerini yayınlayan mecmualar tekrar tekrar bu ayaklanmanın sadece bir Filistin ayaklanması olarak düşünülmemesi gerektiğini, onun bütünüyle İslami eylemciler tarafından yönlendirilen tamamen İslami bir başkaldırı olarak düşünülmesi gerektiğini vurguluyorlardı. Muhtar'ın iddiasına göre, bu camilerden neşet etmişti.68 Şöyle sesleniyorlardı: "İşte İzzeddin el-Kassam; mezardan çıkmış İsrail'in atılan her bir taş için hayır duada bulunmakta. Yemin ediyoruz sevgili Kudüs, ellerimizde en yükseğe kaldırdığımız Kitabımız Kur'an'la geri geleceğiz. Yaşasın İslami Filistin."69

Benzer sloganlar hemen her Cuma namazını müteakip Kudüs ve Gazze camilerindeki kitle gösterilerinde duyulmaktaydı ve aşağıdaki haykırışların İslami Cihad üyeleri veya aynı fikri paylaşan insanlardan geldiği kesindi: "Hayber, Hayber, Ya Yehud! Ceyşü'l-Muhammed Sevfe Ya'ud!" [Hatırlayın Hayber'i, ey Yahudiler! Muhammed'in Ordusu Geri Gelecek].70 Veya: "Sevra, Sevra ala el-muhtal, gayru'l-mushaf ma fi hal!" [İşgalcilere Karşı Devrim, Devrim! Kur'an'dan Başka Çözüm Yok!]

İntifada'daki İslami eğilimlerin aktif etkisi İsrail otoritelerinin güçlü tepkisine neden oldu: Tutuklamalar, kamu haklarından men etmeler ve sürgünler aşırı şekilde arttı. Kasım 1987'de İntifada başlamadan önce tutuklanan Şeyh Udeh Nisan 1988'de; Şikaki Temmuz'da; Seyyid Hasan Bereket ve Abdullah Ebu Samadina 1989'un başlarında sürgüne gönderildiler. Tüm bunlar ve diğer olaylar İslami Cihad Örgütü'nün operasyon kabiliyetini etkiledi ve İntifada eylemlerindeki payını azalttı.

Fakat şunu söyleyebiliriz ki İsrail'in bu karşı harekatı, hareketteki nisbi düşüşün sadece bir sebebidi. 1988'in başından beri hareketin İslami aktivitelerinde ve şiddet eylemlerindeki tekelini kaybettiği görüldü. Bu İslami aktiviteler ve şiddet eylemleri en başta Müslüman Kardeşler olmak üzere bölgedeki tüm köktenci grupların ortak sahası oldu. Yaşanan bu olaylar mücadele metodu ve cihadın uygun yorumu hakkındaki tartışmaları geri plana itti. Sonuçta İntifada militan İslami Cihad yaklaşımını kabul etmiş gibiydi. Müslüman Kardeşler kendilerini askeri yönden yetersiz, "eylemci İslami Cihad karşısında gölgede bırakılmış ve silahsız" görüyorlardı.71 İntifada'nın ilk zamanlarında militan bir alternatif seçtiler ve kendi askeri kollarını oluşturdular. "İslami direniş Hareketi" [Arapçasının baş harfleriyle, HAMAS].72 Yeni benimsenen bu yol resmi ifadesini HAMAS'ın "İslami Ahit" adıyla bilinen programında buldu. 1988 Ağustosunda basılan bu belge açıkça şunu beyan ediyordu: "Düşmanların müslüman topraklarını işgal altında tuttuğu bugün, İslami cihad her müslüman bireyin görevidir. Filistin sorununun cihad dışında çözümü yoktur."73

Buna rağmen, Kardeşler cihadın silahsız ve şiddete dayanmayan yönünü de vurgulayarak onu en geniş anlamıyla tanımlamaya devam ediyorlardı.74 "Düşmanla mücadele" üzerine yapılan vurgu, Kardeşleri'in İslami Cihad hareketinin fikirlerine yakınlaştığını gösteren yeni bir dönüşümdür. Bu olgu eskiden onları ayıran diğer kavramlar için de geçerliydi. "Ahit"te yer alan dikkat çekici bir değişiklik HAMAS'ın açık Filistin karakteri üzerine yapılan vurguydu. İslami Cihad grubu böyle bir motifin üstünde öteden beri dururken, Müslüman Kardeşler'in önceki yazılarında bu yapılmadı. Şimdi ise "Ahit" şöyle diyordu: "İslami Direniş Hareketi sadakatiyle Allah'a bağlı ve yaşam şekli İslam olan bağımsız bir Filistin hareketidir. Ve o, Allah'ın sancağını Filistin'in her karış toprağı üzerinde dalgalandırmak için çaba gösterecektir."75

Diğer bir yakınlaşma örneği FKÖ'ye karşı olan tutumda görülebilir. Bir tarafta bir çeşit halden anlama açıklanıyor: "FKÖ İslami direniş Hareketi'nin ruhuna çok yakındır. İçinde babalarımız ve kardeşlerimiz, yakın akraba ve arkadaşlarımız yer almaktadır. Müslüman kendisini babasından, kardeşinden soğutmaz... Yurdumuz, durumumuz, kaderimiz, düşmanımız ortaktır."76

Fakat diğer yanda, "Ahit"in ilanı gerçekte Kardeşler'in, FKÖ'nün "uzlaşmacı yaklaşımı"na karşı güçlü bir protesto idi. FKÖ'nün laik doğasını ve seçmiş olduğu politik yolu kesin bir dille reddediyordu. Kardeşler, geçmişte de olduğu gibi,77 "laik devlet" fikrine kesinlikle karşı çıkıyorlardı; çünkü görüşlerine göre Filistin toprakları müslümanların vakıf arazisiydi. Kardeşler'in İntifada sonrasındaki yeni formülasyonlarına göre nihai siyasi hedefleri tüm Filistin topraklarında bir "İslam devleti" kurmaktı.78

Tutumlarının (hem doktrinde, hem pratikte) yakınlaşması Kardeşler'in Şii İran etkisine açık ve müsait olduğu anlamına gelmez. Hatta tersinin doğru olduğu söylenebilir. İran Devrimi'ne özgü terimlerin tesadüfi kullanılmaları dışında, "Ahit" Humeyni tarzı düşünceyi yansıtan hiçbir işaret olmadığını göstermekte ve İran'ın adını dahi anlamaktadır. İntifada, HAMAS lideri Ahmed Yasin'in Humeyni rejimi aleyhinde konuşmasını engellemedi. Bir muhabire şöyle diyordu Ahmed Yasin: "İranlıların uyguladıkları tamamen doğru bir İslami devlet modeli değildir. Fakat bu onların Şii, bizim Sünni olmamızdan da kaynaklanmıyor. Sadece yönetimin isteği için eğer insanları birilerini öldürmeye veya ölmeye gönderiyorsanız bu bir müslüman tavrı olamaz ve bu İslam değildir."79

Dahası HAMAS ve İslami Cihad Hareketi arasındaki tüm ilişkiler daha ziyade düşmanca bir yarış olarak kaldı. "Ahit" HAMAS'ın, diğer İslami hareketlere "saygı ve takdir" ile yaklaştığından bahsediyordu,80 ancak İntifada, HAMAS ve İslami Cihad'ın pratik terimler üzerinde işbirliği yapmasını sağlamadı. İslami Cihad HAMAS'a açıkça saldırıda bulunmaya devam etti.81 Bu muhtemelen şimdiye kadar elinde tuttuğu İslami eğilimler arasındaki "kıdemli" konumunu HAMAS'ın elde etmesi karşısında uğradığı hüsranı yansıtır.

Bazı gözlemciler şu intibaya ulaşmışlardır: Müslüman Kardeşler'in oluşan bu yeni konumu ilk başlarda insanların fikirlerini ve kalplerini kazanmada uzun vadeli yatırımlar yapmayı tercih etmiş olmalarının doğruluğunu gösterir. Tedrici olarak oluşturdukları geniş kitle desteğinin sonucu nihayet ayaklanma döneminde ortaya çıkmıştır.82

İntifada başladıktan sonra İslami Cihad mensupları artık daha az İsrailli sivili öldürüyorlardı ve daha ziyade kitle gösterileri ve İsrail güvenlik güçlerine karşı çatışmalar düzenlemekle meşgul oluyorlardı. İslami Cihad'ın bir süre sonra Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki radikal İslami hareketteki yönlendirici pozisyonunu tekrar kazanmak için ses getirici terörist eylemlere tekrar dönmesi oldukça muhtemeldir.

İslami Cihad'ın Filistin ayaklanmasındaki aktif katılımı Filistin toplumu ve politikasındaki İslami fundamentalizmin artan güçlü etkisini gösterir. İslam şu anda hem işgal altındaki müslüman toplumun birliğini sağlayan tarihi, kültürel ve sosyo-politik en güçlü çatı; hem de en güvenilir kimli sembolü olarak durmaktadır. İsrail idaresi altında geçen 20 yıl ve hem Yahudilik, hem İslam için kutsal olan yerler üzerindeki Yahudi-Arap anlaşmazlıklarının uzun tarihi, militan İslam'ın Filistin-Sünni versiyonuna kendine has özellikler kazandırdı.

Tüm bu koşullar altında, Humeyni ideolojisinin aktivist tavrı Batı Şeria ve Gazze Şeridi halkı için en cazip şey oldu. Her ne kadar İran devrimi'nin yaymış olduğu fikirler yeterli derecede alınamamış ve içselleştirilememişse de hem Filistinlilerin kişisel sıkıntıları,83 hem de Yahudi askeri işgali altındaki kolektif yaşam şekli güvenilir bir İslami açıklama ve gözle görülür bir çözüm sunmuştur.

İntifada sürerken işgale karşı çıkış gittikçe daha yoğun olarak İslami düşünceyle yoğrulmaktadır. Bu, İsrail-Filistin çatışmasının İslamileşmesine işaret etmektedir.

(Çeviren: Yusuf İnce – Taşkın Temiz)

Dipnotlar:

1- İşgal altındaki topraklarda İslami uyanış ile ilgili bkz.: Jean François Legrain, "İsrail İşgali Altındaki Topraklarda İslamcılar ve Milliyetçi Filistin Direnişi", Revue Française de Science Politique, Nisan 1986, s. 227-247; Alain Navarro, "Filistinliler: İslamcı Yükseliş", Les Cahiers de I'Orient, No 7 (1987), s. 51-56; Muhammed Şedid ve Rick Seltzer, "Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin Politik Tavırları", Middle East Journal, Cilt: 42; No. 1 (Kış 1988), s. 16-32; Muhammed Şedid, "Batı Şeria ve Gazze'de Müslüman Kardeşler Hareketi", Third World Quarterly, Cilt: 10, No. 2 (Nisan 1988), s. 658-681; Emile Sahliyeh, In Search of Leadership, West Bank Politics since 1967, [Batı Şeria'da 1967 Sonrası Siyaset: Liderlik Arayışı], (Washington, 1988), s. 137-162.

2- Elie Rekhess, "Filistin İslami Cihadının Yükselişi", JP, 21 Ekim 1987; Robin Wright, "Filistin Siyasetinin Üç Yeni Boyutu", Middle East Insight, Cilt: 5, No. 6 (1988), s. 23-27.

3- MECS, 1983-1984, s. 257-258.

4- Ahmed Cibril'in Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin belirlediği 1000'in üzerinde tutuklu Ahmed Cibril tarafından esir alınan altı İsrail askeriyle değiş tokuş edildi.

5- Mücemma 1987'de kuruldu ve kanunen kayda geçirildi. Üssü Gazze'de Zeytun'daki Cevratus'ş-Şems Camisi'ydi Etkin lideri İbrahim Yazuri idi. Diğer aktivistler: Dr. Abdulaziz Rantisi, Dr. Mahmud ez-Zehar, Dr. Muhammed Sayyam (Ezher Üniversitesi Gazze Bölümü Rektörü). Yasin'le yapılan bir mülakat için bkz.: Es-Sırat, (Küfr Qasım, İsrail), Cilt: 2, No. 9 (Ocak 1988), s. 19-20.

6- Gazze Şeridi'ndeki İslamcı köktencilerle sol kanattan çevreler arasındaki ilk çatışmalar için bkz.: Elie Rekhess, "Batı Şeria ve Gazze Şeridi", MECS, 1979-1980, s. 287-288.

7- Selefilerin merkezi Han Yunis'tedir. Kurucusu Salim Şurab, 1986 Martında öldü. Bu grubun öndegelen aktivistleri; Muhammed Süleyman Ebu Cami, Şeyh Hasan Ebu Şekra ve Şeyh Abdulmasri'dir. Silahsız mücadeleyi savunan iki köktenci örgüt daha Gazze Şeridi'nde aktifti: 1988 yazında sürgün edilen Halil el-Kuka'nın liderliğinde Cemiyyetü'l-İslamiyye ve Tevfik el-Kürd'ün liderliğindeki Cemiyetü's-Salahi'l-İslamiyye.

8- Örgütün kendisine verdiği diğer isimler şunlardı: Eş-Şebabu'l-Ahrar, el-Cihadü'l-İslamiyyi's-Sevriyye, el-Mustaqillun.

9- Şikaki, 1986'da, İsrail işgaline karşı tahriklere giriştiği ve Gazze Şeridi'ne silah sokulması olayına karıştığı için tutuklandı. 1988 Temmuz ayında sürüldü. İdeolojik ve politik görüşleri 1979'da basılan bir kitapçıkta özetlenmiştir: Fethi Abdulaziz [Şikaki], el-Humeyni, el-Hallü'l-İslami vel-Badil, (Kahire, 1979).

10- Udeh, 1984'te halkı tahrikten tutuklandı ve 11 ay hapse mahkum edildi. 1988 Nisanında sürgün edildi.

11- Michal Sela, "İslami Terör", Koteret Rashit, 21 Ekim 1987.

12- Robert Satloff, "Filistin Ayaklanmasında İslam", Policy Focus, No. 7 (Ekim 1988), s. 3.

13- Usratu'l-Cihad, 1970'lerin sonlarında İsrail'de kurulan militan bir İslami örgütün kendisine verdiği bir isimdi.

14- Satloff, a.g.e.

15- Örgüt şu isimlerle de anılıyordu: Cihadu'l-Mukaddes, Cemaatu'l-İslamiyye.

16- Birçok kez İran'ı ziyaret etti. Temimi'nin en iyi bilinen kitabı şudur: Zevalu İsrail Hatmiyye Kur'aniyye, (Kahire, tarihsiz). [Türkçesi için bkz.: İsrail'in Zevali, Risale Yay., İstanbul, 1989.]

17- Örneğin, Filistin'in Kurtuluşu İçin Halk Cephesi'nin eski bir üyesi olan Muhammed Cemal bir İsrail cezaevinde cezasını çekerken İslami Cihad'a katıldı. Hadashot, 9 ekim 1987.

18- Ma'ariv, Davar, 28 Eylül; Ha'aretz, 8 Ekim 1986. Ekibin tutuklanması ve duruşmaları hakkında bkz.: Ma'ariv, 26 Aralık 1986; Yedi'ot Aharont, 16 Mart; Ma'ariv, 18 Mart; Ha'aretz, 13 Mayıs; Yedi'ot Aharonot, 8, 13 Temmuz 1987.

19- Operasyon aynı zamanda, Filistin'in Kurtuluşu İçin İslami Cephe [el-Cebhe el-İslamiyye li-tahriri'l-Filistiniyye] ve Filistin İslami Cihad Ordusu [Saraya el-Cihad el-İslami fi Filistin]'na da atfedildi. Davar, 16-17 Ocak 1986; JP, 20-21 Ekim 1986, el-İttihadi'l-Usbu'i, 30 Ekim 1986.

20- Yedi'ot Aharonot, 3, 30 Ağustos ve 29 Ekim 1987.

21- Pakistanlı militan İslamcı Kelim Sıddıki tarafından çıkarılan et-Taliati'l-İslamiyye ilk kez Aralık 1982'de Londra'da basıldı. 1985'de yayını durdu ve 1987 Eylülünde tekrar çıktı. Muhtaru'l-İslami, Mısır'da 1979'un sonlarından beri düzenli olarak çıkmaktadır. Editörü Hüseyin Ahmed Aşur'dur ve Mektebetü'l-Luhtari'l-İslami tarafından neşredilmektedir. Yabancı gözlemciler Muhtar'ın Batı Şeria ve Gazze'de binlerce kopyasının gizlice dağıtılmakta olduğuna dikkat çekiyorlar; Los Angeles Times, 14 Eylül 1987. Şeyh Udeh'e göre her iki dergi de "devrimci İslami düşünceyi " yansıtmaktaydı, el-Fecr, 23 Ağustos 1987.

22- Koteret Reshit, 21 Ekim 1987; Robin Wright, s. 24-25.

23- Hugh Schofield, "Militan İslam: İsrail İçin Büyüyen Tehdit", Globe and Mail, 26 Ekim 1987; Gazze'de 8 Ekim 1987'de el-İtticahi'l-İslami tarafından dağıtılan bildirinin içeriğiyle karşılaştırınız.

24- İran'ın şehadet yorumu için bkz.: David Menashri, Iran in Revolution, [Devrim Sürecinde İran], (Tel Aviv: 1988), s. 47-48, 126-128; Marvin Zonis ve Daniel Brumberg, "Humeyni'nin Yorumuyla Şiilik: Bir Devrimci Şiddet İdeolojisi", Martin Kramer'nin derlediği Shi'ism, Resistance and Revolution, [Şia, Direniş ve Devrim], adlı eser içinde, (Boulder: 1987), s. 55.

25- Los Angeles Times, 14 Eylül 1987.

26- Şedid, "Müslüman Kardeşler", s. 678.

27- Cemaatu'l-İslamiyye Ra'yva Mevaqif'ten, Gazze, Kasım 1987, Reuven Paz tarafından alıntılanan "İslami Ahit ve Bunun Önemi: İlk Taslağı ve Çevirisi", Data and Analysis, (Tel Aviv Üniversitesi, Dayan Araştırma Merkezi, Eylül 1988, İbranice), s. 3-4.

28- Ahmed Sadık, "El-İslam ve'l-Kadiyyeti'l-Filistiniyye", et-Tali'a el-İslamiyye, (buradan itibaren Tİ), 1 (Aralık 1983). Yazı imzasız olarak yeniden basıldı ve Gazze'de dağıtıldı.

29- Muhtaru'l-İslami (buradan itibaren Mİ)'deki röportaj, 53 (Haziran 1987); Zevalu İsrail, s. 61.

30- Başyazı, Mİ, 42 (Mayıs 1986).

31- Tİ, 1 Aralık 1983.

32- Martin Kramer, "Yeni Şia", aynı yazarın Protest and Revolution in Shi'i Islam [Şii İslam'(da Protesto ve Devrim] adlı derlemesinde, (İbranice, Tel Aviv: 1985), s. 145; R. K. Ramazani, Revolutionary Iran: Challenge and Response in the Middle East [Devrimci İran: Orta Doğu'da Meydan Okuyuş ve Tepki], (Baltimore: 1986), s. 25.

33- Bkz.: Yuval Arnon Ohana, The Internal Struggle Within the Palastinian Movement, 1929-1939 [Filistin Hareketinde iÇ Mücadele, 1929-1939], (İbranice, Tel Aviv: 1981), s. 263-271; Abdussettar Kasım, Şeyhu'l-Mücahid İzzeddin Kassam, (Beyrut: 1984).

34- El-Qadiyya el-İslamiyye min Manzur İslami, (tarihsiz ve basıldığı yer belli değil). Legrain'e göre kitapçık ilk kez el-Kadiyye el-Filistiniyye hiye el-Kadiyye el-Merkeziyye li'l-Hareketi'l-İslamiyye ismiyle İzzeddin Faris ve Ahmed Sadık tarafından yayınlandı, s. 237, 1 nolu dipnot.

35- Mİ, Mayıs 1986; Ahmed Kasım, 51 (Nisan-Mayıs); Temimi ile mülakat, 53 (Haziran); 56 (Eylül 1987).

36- Satloff'taki alıntı, s. 4.

37- Temimi ile mülakat, Mİ, 53 (Haziran 1987).

38- A.g.e.

39- Şikaki, Humeyni, s. 46; Dr. Fehmi eş-Şinnavi, Mİ, 40 (Şubat 1986); Udeh'le mülakat, Globe and Mail, 26 Ekim 1987.

40- Şikaki, Humeyni, s. 46-47; Ahmed Sadık, Tİ, 1 Aralık 1983, 31 Ekim 1987; Mİ, 29 Ekim 1984; Dr. Muhammed Moro, Mİ, 46 (Ekim 1986).

41- Ahmed Sadık, a.g.e.

42- A.g.e.

43- Muhammed Salih el-Hüseyni, Tİ, 3 Mart 1983. Humeyni'nin İsrail'e karşı tavrı hakkında bir münakaşa için bkz.: Michael M. J. Fischer, "İmam Humeyni: Dört Anlama Düzeyi", John L. Esposito'nun derlediği Voices of Resurgent Islam [Güçlenen İslam'ın Yankıları] adlı eser içinde, (New York: 1983), s. 154-155. [Türkçesi için bkz.: Güçlenen İslam'ın Yankıları, Yöneliş Yay., İstanbul, 1989.]

44- Şikaki, Humeyni, s. 118.

45- Temimi, Zavalu İsrail, s. 25, 27, 30, 34, 81, 99, 11-112. Arafa el-Seyyid, "Yahudi Düşüncesi Üzerine Çalışmalar", Mİ, 54 (Temmuz 1987). Bkz.: Dr. Fehmi el-Şinnavi, "El-Aksa'da Yahudi Tahribatı", Mİ, 56 (Eylül 1987) ve Tİ, 31 Ekim 1987.

46- BKz.: Ramazani, Revolutionary Iran, s. 147, 151, 153-154.

47- Mİ, 43 (Haziran 1986).

48- Ramazani, Devolutionary Iran, s. 20; R. Hrair Dökmeciyan, Islam in Revolution [Devrim Sürecinde İslam], (Syracuse: 1985), s. 175. [Türkçesi için bkz.: Arap Dünyasında Köktencilik, İlke Yayıncılık, İstanbul, 1992.] (Humeyni'nin bazı görüşlerinin bir tartışması için David Menashri'nin, daha önce bahsettiğimiz eserine bakılabilir.)

49- Şeyh Abdulaziz Udeh'le mülakat, Globe and Mail, 26 Ekim 1987; Mİ, 42 (Mayıs), 53 (Haziran 1986).

50- FKÖ-İran ilişkileri için bkz.: Huveydi, İran mine'd-Dahil; David Menashri, Iran: A Decade of War and Revolution [İran Savaş ve Devrimle Geçen 10 Yıl], (New York: 1990), s. 103-104, 153, 210, 253-254.

51- Şikaki, Humeyni, s. 47; Temimi, Zevalu İsrail; "İran Devrimi'nin Kökleri Üzerine Çalışmalar", Mİ, 10 (Nisan 1980); Dr. Fehmi Şinnavi, 48 (Aralık 1986).

52- Tİ, 31 (Ekim 1987).

53- Mİ, 40 (Şubat 1986); Ahmed Kasım, 51 (Mart-Nisan 1987).

54- Christian Science Monitor, 12 (Kasım 1987).

55- Mİ, 40 (Şubat 1987); Tİ, 31 (Ekim 1987).

56- Satloff, s. 11.

57- Yedi'ot Aharonot, 13 Aralık 1988.

58- Satloff, s. 12.

59- Cihad'ın genel doktrini için bkz.: Mecid Hadduri, War and Peace in the Law of Islam [İslam Hukukunda Savaş ve Barış], (New York: 1979), s. 51-133; Rudolph Peters, Islam and Colonialism, the Doctrine of Jihad in Modern Islam [İslam ve Sömürgecilik: Modern İslam'da Cihad Doktrini], (Lahey: 1979) [Türkçesi için bkz.: İslam ve Sömürgecilik, Nehir Yay., İstanbul, 1989]; Wilhelm Dietl, Holy War [Kutsal Savaş], (New York: 1984). Kardeşler'in görüşleri için bkz.: Olivier Carre, "1950'lerden Bu Yana Mısırlı Müslüman Kardeşler'in Politik İslamının Etkisi", G. Warburg ve Uri Kupferschmidt'in beraberce derlemiş oldukları Islam, Nationalism and Radicalism in Egypt and the Sudan [Mısır ve Sudan'da İslam, Ulusçuluk ve Radikalizm] adlı eser içinde, (New York: 1983), s. 272-273.

60- Bkz.: Johannes Jansen, The Neglected Duty, The Creed of Sadat's Assassins and Islamic Resurgence in the Middle East [İhmal Edilen Görev: Sedat'ın Öldürülmesinin Ardındaki İnanç ve Orta Doğu'da İslam'ın Güçlenişi], (New York: 1986).

61- Salah Ebu İsmail, eş-Şehadet (Kahire: Daru'l-İ'tizam, 1984); Dökmeciyan, Islam in Devolution, s. 99-100; Rudolph Peters, "Cihad'ın Doktrininin Sedat'ın Mısırıyla Politik İlgisi", E. Ingram'ın derlediği National and International Politics in the Middle East [Orta Doğu'da Ulusal ve Uluslararası Politikalar], (Londra: 1986), s. 252-271.

62- Emmanuel Sivan, Radical Islam: Medieval Theology and Modern Politics [Radikal İslam: Orta Çağ Teolojisi ve Çağdaş Siyasetler], (Tel Aviv: 1986), s. 190-216; Hava Lazarus-Yafe, "Humeyni'nin Politik Öğretisinde Şia", (İbranice), Hamizrah Hehadash, 30 (1981), s. 99-106; Eitan Kohlberg, "Şia: Ali'nin Hizbi", Kramer'in derlediği Protest içinde, s. 14, 19-21, 30; Kramer, a.g.e., s. 152-159; Ali Abdulvahid Vafi, Beyne'ş-Şia ve Ehli's-Sünne, (Kahire: 1984)

63- Gazze'de dağıtılan bir kitapçık Mevqıf Ulema ve Qadeti'l-Müslimin mine'ş-Şira, es-Sevrati'l-İraniyye, s. 31. İki ekol arasındaki uyumu ispatlamaki çin yaklaşık 30 kaynak sıralanmaktaydı. Yine bkz.: Dr. İzzeddin İbrahim, Tİ, Aralık 1982; Mİ, 43 (Haziran 1986); 47 (Kasım 1986); 55 (Ağustos 1987).

64- Şeyh Esad et-Temimi adında bir Sünni İmam, Tahran'a yaptığı ziyaretlerden birinde imamlık yaptığı namazlardan gururla bahsediyordu. Mİ, 48 (Kasım 1986). Şeyh Abdulaziz Udeh, el-Fecr, 23 Ağustos 1987; Şikaki, Humeyni, s. 35, 38-39, 48, 56-57; Temimi, fetva, Mİ, 44 (Temmuz 1986).

65- İslam ve Filistin, 1, 15, Şubat 1988; 4-5, Paz tarafından alıntılanmıştır, s. 4

66- Ha'aretz, 10, Temmuz, 1988.

67- Satloff tarafından alıntılanmıştır, s. 7.

68- "İslam Devriminden Filistin Devrimine", Mİ, 63 (Nisan 1988), s. 42.

69- Başyazı, Mİ, 64, Mayıs 1988, s. 2.

70- Hayber Arap Yarımadası'nda Yahudi kabilelerinin oturduğu bir vaha idi. Peygamber Muhammed tarafından 628 yılında fethedilmişti.

71- Satloff, s. 9.

72- Hareketin ayrıntılı bir tartışması için bkz.: Satloff, Paz ve Jean François Legrain, "Les Islamistes Palestiniens a I'Epreuve du Soulevement", Magrib-Meşrık, 121 (Temmuz-Ağustos-Eylül 1988), s. 5-41.

73- Misaqu'l-Hareketi'l-Muqavemeti'l-İslamiyye Filistin, 18, Ağustos 1988, s. 12-13.

74- "Cihad sadece silah taşımaktan ibaret değildir... tesirli bir söz, etkili bir makale, faydalı bir kitap, destek ve dayanışma; bunların hepsi Allah yolunda cihadın sözleridir." A.g.e., s. 21.

75- Paz, s. 10; Misaq, s. 8.

76- Misaq, s. 19.

77- Şedid, Muslim Brotherhood, s. 679.

78- Misaq, s. 10, 20.

79- Ron Ben-Yishai'nin yaptığı mülakat, Yedi'ot Aharonot, 16, Eylül 1988.

80- Misaq, s. 18.

81- Mesela, Ha'aretz, 24 Ekim 1988.

82- Benzer bir çizgi, başını Şeyh Abdullah Nimr Derviş'in çektiği İsrail'deki bir köktenci hareket tarafından takip edilmektedir.

83- Radikal İslami örgütlere katılmada kişisel gerginlik, yabancılaşma ve hüsranların büyük motivasyon kaynakları olarak etkisi için bkz.: Saadeddin İbrahim, "Mısır'ın Militan İslami Gruplarının Anatomisi: Metodolojik Belirti ve İlk Bulgular", International Journal of Middle East Studies, 12 (1980), s. 448; Zonis ve Brumberg, s. 48, 62.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR