1. YAZARLAR

  2. Mustafa Siel

  3. Eyyub (as)’ın İmtihanı

Eyyub (as)’ın İmtihanı

Eylül 2016A+A-

41- (Onların inkârcı sözlerine karşı sabret. Niçin ve nasıl sabretmen gerektiğini daha iyi idrak etmek içinde imtihan için verilen musibetlere güzelce sabreden)has kullarımızdan Eyyub’un başına gelenleri hatırla. (Bunlar üzerinde tefekkür et.)

(Eyyub, başına gelen musibetleri fırsat bilerek kendisini Allah’a isyana kışkırtan şeytanın vesveselerinden darlanarak) Rabbine şöyle seslenmiş, (derdini şöyle arz etmişti: “Bana isabet eden zararlar neticesi bende oluşan yorgunluk ve bıkkınlık ile acılarımı, aile ve dostlarımın benden uzaklaşmasını kullanarak, beni sana isyan etmem için kışkırtmak suretiyle) şeytan bana dokundu.”

Eyyub Gibi Sabırlı

17. ayette Peygamberimiz ve müminlerden inkârcıların sözlerine karşı sabretmeleri gerektiği ifade edilmişti. Bu sabrın hikmeti ve nasıl olması gerektiği ise Davud (as) ve bilahare Süleyman (as) ve bu ayetlerde de Eyyub (as)’ın başına gelenler üzerinde düşünerek daha iyi kavranacağı hatırlatılmıştır.

Peygamberimiz ve müminler iktidardan uzak olmak ve yoksunluklarla sabır imtihanından geçirilirken, Davud (as) varlıkta kadın fitnesiyle, Süleyman (as) varlıkta mal ve iktidar fitnesiyle imtihan edilmişler ve başarı ile imtihandan geçmişlerdi. Eyyub(as) ise varlığın ardından yoklukla imtihan edilmektedir. Eyyub kıssası, adeta sabreden derviş muradına ermiş sözünü hatırlatan bir kıssadır.

Kur’an’da bu ayetlerden başka Nisa Suresi 163 ile Enam Suresi 84. ayetlerde İsrailoğulları peygamberleri arasında Eyyub’un adı geçmekte, Enbiya Suresi 83-84. ayetlerde ise (bu ayetler peygamberlere kısaca değinilen ayetler içinde yer almakta) işlemekte olduğumuz ayetlerde anlatılan kıssa daha kısa olarak anlatılmaktadır.

Ayetlerden ve rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla, salih bir kul ve peygamber olan Eyyub(as) aynı zamanda geniş bir aile ve dost çevresi ile dünyevi imkanlara sahiptir. Yüce Allah onu imtihan etmek için aile ve arkadaşlarının kendisinden uzaklaşmalarına vesile olacak (muhtemelen insanların kendisinden iğrenmek yada bulaşır korkusuyla uzak durmalarına sebep olan ve ona acı veren) bir cilt hastalığı verir.

Bunun üzerine aile ve dostları kendisinden uzaklaşır ve bunun verdiği bir yorgunluk, bıkkınlık ve bedbinliğin yanında, hastalığın acıları da Eyyub (as)’ı daraltır, bunaltır. Lakin bunların Allah’tan gelen imtihan amaçlı sıkıntılar olduğu bilinciyle yakınmadan bunlara sabreder. Burada yanlış bir düşünceyle, bu hastalıktan meşru yollarla kurtulmaya çalışmayı da tevekkül ve kulluğa aykırı bulduğundan dolayı tedavi için çaba sarfetmez ve çözümsüz bir surette bekler.

Eyyub (as)’ın içine düştüğü bu acıları ve çözümsüzlüğü bir fırsat olarak gören şeytan, Eyyub (as)’a,  “Sen Rabbinin salih bir kulu iken Rabbin seni niye terk etti, senin ne suçun vardı, bu sana reva mı?” gibi vesveseler vererek onu Rabbine isyana kışkırtır.

Nimetler İmtihan İçindir

Yani şeytan Eyyub (as)’a“Rabbin seni terk etti, önemsemedi!” diye vesvese vererek dokunmakta, Fecr Suresi 15-16. ayetlerde ele alınan, nimet verilince kendini Yüce Allah katında kıymetli sayıp, nimet alınınca kendini değersiz hisseden nankör insanlardan olmaya itmeye çalışmaktadır.

Bu ayetlerde kendisine verilen nimetlerde Rabbine şükreden, nimetler elinden alınınca Rabbim beni terk etti, önemsemedi diyen, varlığın ve yokluğun birer imtihan olduğunu unutan nankör kul tipinden bahsedilmektedir. Oysa kul Allah’ı terketmedikçe Allah kulu terk etmez, imtihan eder.

Enbiya Suresi 83-84. ayetleri de dikkate aldığımızda şunu söyleyebiliriz: Şeytanın vesvese ve kışkırtmalarının farkında olan Eyyub (as) Rabbine halini arz ederek, başına gelenlerden dolayı isyankâr olmadığını, bunların birer imtihan olduğunun farkında olduğunu ve sabrettiğini; lakin şeytanın bunları kullanarak kendisini isyana kışkırttığını, bu durumdan rahatsız olduğunu, başına gelenlerden değil ama şeytanın vesveselerine kapılmaktan korktuğunu, bu konuda ne yapması gerektiğini bilmediğini ve merhametlilerin en merhametlisi olan kendisine sığındığını ve takdirine razı olduğunu arz eder.

42- (Eyyub’a dedik ki: Sana isabet edip sana acı/azap çektiren ve ailen ile dostlarının senden uzaklaşmasına sebep olan hastalığının çaresini) ayaklarınla yola çıkarak ara. (Bu çaba ve arayış neticesi) içmek ve yıkanmak suretiyle hastalığına şifaya vesile olacak soğuk bir su bulacaksın.

Derdine Meşru Yollarla Derman Aramamak Ciddi Bir Hatadır

Yüce Allah Eyyub (as)’a, başına gelen hastalığa sabretmesinin meşru yollarla şifa aramasına engel olmayacağını, bilakis meşru yollarla şifa araması gerektiğini, bunun için imkânlarını kullanmasını bildirir. Ayetlerden anlaşıldığına göre Eyyub(as) Allah’ın verdiği hastalığa şifa aramasının tevekküle aykırı ve Allah’ın iradesine karşı çıkmak olduğunu düşünmekte ve şifa aramaksızın sabretmekte, (eğer) şifa gelecekse de bunun meşru dünyevi yollarla değil, direkt Allah’tan gelmesini beklemektedir.

Yüce Allah, Eyyub’un bu düşüncelerinin yanlış olduğunu ve onu içinden çıkılmaz bir duruma düşürdüğü gibi, şeytanın Rabbine karşı kışkırtıcı vesveselerine imkân sağladığını ona bildirmekte, hastalığına kendi imkânları ile dünyevi yollardan şifa aramasını emretmektedir.

Yani dertlere meşru yollarla derman aramamak salih bir amel ve tevekkül değil, en hafif ifade ile ciddi bir hatadır. Salih amel ve tevekkül ise derdine yakınmamak şartıyla ve mutlaka çare bulacağım saplantısına kapılmadan meşru yollarla çare aramak ve tevekkül ederek netice ne olursa olsun kabullenmektir.

Başka hatalı bir tutumda derdine çare arzulamak, lakin meşru yollarla çare aramak yerine, kendisi çare için elini bile kıpırdatmaksızın Yüce Allah’ın derdine çare vermesini beklemek, yani devesini bağlamadan tevekkül eden bedevinin durumuna düşmektir.

Şifayı Üfürükçülerde Değil Allah’ın Şifa Kaynaklarında Ara

Bu emre uyan Eyyub(as) araştırma ve gezileri neticesi, içmek ve yıkanmak suretiyle hastalığına şifa olacak bir su kaynağı bulur ve bunları kullanarak hastalığından kurtulur.

Bu su kaynağının bir mucize olarak ayağını vurduğu yerden çıktığı hem ayetin metnine hem de hikmete aykırıdır. Çünkü urkud emri, Enbiya Suresi 12-13. ayetlerde de kullanılmış olup, bir sıkıntıdan kurtulmak için oradan uzaklaşmak, kaçmak için topuklamak manasındadır.

Bu emir, şifanın sana gelmesini bekleme, şifa ve kurtuluş için kendi imkânlarını sonuna kadar kullan anlamındadır. Zaten şifanın içmek ve yıkanmak suretiyle kullanılan soğuk bir su kaynağından geldiğinin bildirilmesi de olayın mucizevi değil, tabi bir durum olduğunu ortaya koyan bir karinedir.

Ayetin böyle anlaşılması hepimiz için bir yol gösterici hikmet içermekte iken, mucize olarak anlaşılması, hastalık ve dertlerine ağaç, türbe, kaya gibi varlıklara şirk yönelişiyle şifa için yöneltmektedir.

Şifayı Meşru Yollarla Aramak İbadettir

Bu kıssadaki ders ve hikmetlerden birisi de hastalık ve başka sıkıntılara meşru yollarla çare aramanın tevekküle ve kulluğa, takvaya aykırı olmayıp, bilakis kulluğun bir gereği olduğudur. Yeter ki meşru yollardan ayrılınmasın ve mutlak çarenin Allah’tan geldiği, şifa olan meşru vasıtaların sebep değil meşru vesile olduğu unutulmasın.

Yine bu kıssadan çıkardığımız başka bir ders de hastalık ve sıkıntılarda üzerine düşen meşru imkânları kullanmadan direkt Allah’tan şifa ve çare beklemenin yanlış ve içinden çıkılmaz bir durum olduğu, kişiyi ve sevenlerini Allah’a isyan edecek noktalara kadar sürükleyebileceği, mutlaka meşru yollarla çare ve şifa aranması gerektiğidir.

Kıssada hastalığa kendi imkânlarını kullanarak tabii araçlarla şifa aranmasının emredilmesi, yatır, türbe, ağaç gibi tabiatüstü güçlere sahip olduğu inanılan sahte vesilelerden uzak durulmasını işaret etmektedir.

Derdi olduğu gibi çare ve şifayı Allah verir, lakin bunu şifa vesilesi kıldığı tabiat varlıklarını (kaplıca, ot, ilaç vs.) vesile kılarak verir. Direkt, vesilesiz yada “tabiatüstü” şirk unsurlarını vesile kılarak vermez. Tabiat varlıklarını şifaya vesile kılmada da onlara verdiği tabii özellikler ile yapar, yoksa onlara vermediği tabiatüstü özellikler vesilesiyle (kutsal ağaç, kutsal su, kutsal kaya şirk inanışları gibi) değil.

43- (Suyu kullanmak suretiyle hastalığından şifa bulmasının ardından ailesi ve dostlarından müteşekkil) ehlini ona tekrar döndürdük ve hatta bunların sayısını da bir kat daha artırdık. Bu, Eyyub’a güzel sabrına karşılık rahmetimizin bir yansıması olan güzel bir bağış olduğu gibi, aynı zamanda bu kıssa üzerinde tefekkür edecek tüm öz akıl sahipleri için kıssanın hikmetleri hususunda bir hatırlatma olsun.

Sabreden Derviş Muradına Ermiş

Hastalığının şifa bulmasının ardından ailesi ve arkadaşlarının Eyyub (as)’a geri döndüğü, hatta evlat ve arkadaşlarının arttığını, bunun Yüce Allah’ın güzel bir insana güzel amaçlar için güzel bağışı olduğunu anlıyoruz ayetten. Bu netice öncelikle sabreden kullara, sabreden derviş muradına ermiş sözündeki hikmetin, Yüce Allah’ın hak eden kullarına rahmetinin bir yansımasıdır.

Aynı zamanda bu kıssa üzerinde düşünecek tüm öz akıl sahipleri için çeşitli hikmetler ve dersler içermektedir. Varlığın ardından yoklukla imtihan edilirsen Eyyub (as) gibi ol, onun kıssasından ders ve hikmetleri alarak bunlara göre davran denmektedir. Kıssadan hisse.

Eyyub (as) Kıssasından Alınacak İbretler

Bu kıssadan alınacak hisselerin (ders ve hikmetlerin) bir kısmını yukarıda açıkladık. Bu derse ve hikmetlere ilaveten şunları da söyleyebiliriz: Salih kullar da varlık ve yoklukla imtihan edilebilir. Yokluk imtihanında Allah’tan ümidin asla kesilmemesi ve Allah’a sitemde bulunulmaması gerekir. Bu imtihanda, aynı zamanda sıkıntılardan kurtulmak için meşru yollar kullanılmak suretiyle, gayri meşru yollara sapmadan ve yakınmadan güzelce sabredilir. Bu durumda Yüce Allah dünyada ve ahirette bu sabrın meyvelerini tattıracaktır, yani sabreden derviş (dünyada olmasa bile ahirette) mutlaka muradına erecektir.

İlaveten, tehlikeli olanın halkın (yaratılanların) terketmesi değil, halıkın (yaratanın) terketmesi olduğu, yaratanın ise kendisini terk etmeyen hiçbir kulunu asla terk etmeyeceği ve gerektiğinde halkın terk ettiği kuluna o terkedenleri fazlasıyla geri döndüreceği anlatılmaktadır.

Yine, Rahman olan Allah’ın rahmetinin dünyada hep hoşa giden nimetler şeklinde ortaya çıkmayacağı, imtihan hikmeti gereği bazen sıkıntı ve zararlarında rahmetin bir yansıması olduğu, eğer bunlara gereğince sabredilirse, rahmetin dünyada olmasa bile ahirette mutlaka sonsuz nimetler olarak yansıyacağı anlaşılabilir.

44- (Dedik ki Eyyub’a: Başına böyle içinden çıkılmaz gibi görünen karışık bir iş geldiğinde, bu karışık durumu eline al, bu kıssaya vur – kıssa ile kıyasla  (ve bu kıssadaki hikmetlerden faydalanarak o karışık işi çözmek için gereğini yap), sakın karışık işlerden dolayı içinden çıkamayacağın gibi bir karamsarlığa kapılıp yapman gerekeni yapmaktan geri durma.

(Eyyub’a bu nimetleri vermemizin nedeni, onun üzerine gönderdiğimiz musibetler karşısında güzelce) sabreden biri olması idi. Böyle biri idi, çünkü o her fırsatta bize yönelen ne güzel bir kuldu.

Eyyub (as) Yemin mi Etti?

Bu ayet şu şekilde yorumlanmaktadır. Hastalığı sırasında Eyyub(as) hanımının yakınmalarına ve incitici sözlerine kızarak, iyileşirse hanımına 100 değnek vuracağına yemin etmiş, iyileşince de bu ağır bir ceza olduğundan, Yüce Allah ona hileyi şeriyye öğreterek, yüzden fazla sapı olan bir ot demetini hanımına bir defa hafifçe vurmasını öğretmiş ve oda böyle yaparak yeminini yerine getirmiştir.

Bu yorum birçok yönden Kur’an’a ve hikmete aykırıdır. Öncelikle Eyyub (as) gibi bir kul bu şekilde cahilce söz ve yeminde bulunmaz, bunu söylemek Eyyub (as)’ın ayetlerle yüceltilen kişiliğini zedelemektir. İkinci olarak, böyle bir yemin yapsa idi bile, Maide Suresi 89. ayette açıklandığı üzere, yanlış bir şey için yapılan yeminlerin bozularak kefaret verilmesi emri gereğince davranması gerekirdi. Böyle (haşa) Allah’ı kandırırcasına yapılan hileyi şeriyyeyi ne Yüce Allah tavsiye eder ne de Eyyub(as) böyle bir şeyi düşünür.

Hileyi Şeriyyeye Temelsiz Mesnet Edilen Yanlış Yorum

Zaten bu ayetin böyle hatalı yorumu, hileyi şeriyye denen, özellikle üç defa boşanan kadınların eski kocalarına dönmeden başka birisiyle göstermelik nikâh yapması ve alışverişlerde faiz yasağından kurtulmak için bulunulan hileli yollar gibi, haşa Allah’ı (aslında kendi kendini) kandırmaya çalışmaya yönelik uygulamalara temel olmuştur.

Kanaatimce ayetin doğru yorumu şöyledir: Deniyor ki Eyyub (as) ve onun durumunda olan salih kullara: Başınıza bu kıssada olduğu gibi karışık, içinden çıkılamaz görünen bir durum geldiğinde, bu durumu çözümleyip çare aramaktan vazgeçip karamsarlık ve bedbinliğe düşmeyin. Durumu ele alıp dikkatle analiz edin, bu kıssadaki ders ve hikmetleri dikkate alarak çözüm arayın.

Edğas kelimesi Yusuf Suresi 44 ve Enbiya Suresi 5. ayetlerde kullanılmış olup, içinden çıkılamaz, çözülemez durumları ifade etmektedir. Tahnes terimi Vakıa Suresi 46. ayette kullanılmış olup, yanlış üzerinde ısrar etmemeyi, yanlıştan vazgeçmeyi ifade etmektedir. Muhtemelen Eyyub (as)’ın hastalığına meşru yollarla çare aramamayı takva olarak görme yanlışında ısrar etmemesini ifade etmektedir.

Evvab Olmadan Güzel Kul Olunamaz

Ayetin sonunda Eyyub(as) için, onu imtihanda sabırlı bulduk demek suretiyle, güzel sabrın önemi bir kez daha vurgulanmakta. Tıpkı 25. ayette Davud (as) ve 30. ayette Süleyman (as) için söylenildiği gibi, Eyyub (as) içinde o ne güzel kuldu, çünkü evvab (her fırsat bulduğunda hemen Allah’a yönelirdi) denilerek, Eyyub (as)’ında tıpkı Davud (as) ve Süleyman (as) gibi güzel kul olduğu anlatılmaktadır.

Çünkü evvab olmayanlar, yani Allah merkezli ve ahirete endeksli bir iç dünyaya sahip olmayanlar Allah’a değil, nefislerinin hevasına kul olur; Allah’a ve ahirete değil, hevalarına ve geçici dünya metaına yönelirler.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR