1. YAZARLAR

  2. Yılmaz Çakır

  3. Eğitim Çalışmaları ve Eksikliklerimiz

Eğitim Çalışmaları ve Eksikliklerimiz

Mayıs 1995A+A-

Biliyoruz ki insan; nefsine ilham edilen takva ve fücur ile daha baştan iyiye de kötüye de meyilli olarak yaratılmıştır. İyiliğe yönelmesinin karşılığı olarak cennet; kötülüğe yönelmesinin karşılığı olarak da cehennem vaad edilmiştir. Tercihini dilediği şekilde yapabilmesi için de kendisine serbestiyet ve akıl verilmiştir.

İnsana yaratılışı ile birlikte verilen ve onda her daim potansiyel olarak bulunan duyguların iki zıt karakterli oluşu ise, doğruyu bulma hususunda, Rabbimizin yardımını gerektirmiş, O da bu amaca yönelik olarak peygamberler ve onlarla birlikte vahiyler göndermiştir.

Kur'an'la nihayet bulan vahiylerin gönderiliş amacı ise her defasında; insanın doğruyu bulmasında ona yardımcı olmak, hakkı-hakikati öğretmek ve yine onu eğitmek şeklinde özetlenebilir.

Allah'ın Rabb sıfatının kapsadığı anlamlardan birinin "Öğretici ve eğitici" olması da vahiylerin, eğiticilik fonksiyonları ile birlikte düşünülmesi zorunlu peygamberlerle gönderilmesi de, hep bu çerçevede ele alınmalıdır.

Eğitim ve öğretim kavramları, müsbet anlamlar taşıyor gibi gözükseler de aslında hamledildikleri şeye göre müsbet ya da menfi olabilmektedirler. Allah'a, Rasul'e ve Kur'an'a hamledildiklerindeki anlamlarıyla, şeytana ve yandaşlarına ait kılındıklarındaki anlamları bir değildir. Müsbet olanın merkezinde Allah, menfi olanın merkezinde ise şeytan vardır. Yine birisi vahye, ilme, delile ve gerçeğe dayalı iken; diğeri hevaya, zanna ve batıla dayalıdır.

Müslümanlar için şüphesiz en büyük eğitmen peygamberlerdir. Peygamberlerin "eğitmen" oluşları, öğretmenliği de kapsayan bir anlam taşır. Şöyle ki; öğretim, daha çok bilgi aktarımını ifade ederken, eğitim buna ilave olarak öğrenilenlerin pratiğe yansıtılmasını da ifade etmektedir.

Eğitici olarak gönderilen peygamberlerin bu konuda referansları ise, Allah'tan aldıkları vahiyler olmuştur.

Bugün hükmü kıyamete kadar geçerli olan son vahiylerin toplandığı kitap ise elimizdedir. Ve bu sayede büyük eğitmen Hz. Muhammedi arılamak ve O'nun gösterdiği yol üzerinde yürümek mümkün olabilmektedir.

Esasında öğretimi de kapsayacak şekilde kullandığımız eğitim, bütün sistemlerin ve toplumların hayatiyetlerini sürdürebilmeleri için mecbur ve muhtaç oldukları bir faaliyet olmuştur.

Tarihten günümüze kadar bütün topluluklar, kendisine uymakla şekillendikleri sistemlerinin devamı için eğitimi kullanmışlardır. Bundan dolayıdır ki, toplumlarda hakim sistemler eğitimin şeklini ve amacını da belirlemişlerdir. Daha da ötede eğitimi, sistemin meşruiyetinin temel dayanağı haline getirmek için yönlendirmişlerdir.

Firavun toplumundaki sihirbazlar ile Mekke oligarşisindeki şairlerin fonksiyonları, günümüzdeki cahili sistemlerin, eğitim öğretim araç ve kurumlarına yükledikleri misyondan farklı değildir. Hepsi de cahili değerlerin halk kitlelerince kabulüne ve dolayısıyla da müşrik sistemlerin devamına yöneliktir.

Eğitim ve öğretim çabaları sadece cahili sistemlerin kendi meşruiyetleri ya da bekaları açısından değil; vahyi ilkelerin yaşaması ve yaşatılması bakımından da Önemli olmuştur ve olmaktadır.

Mekke müşriklerine, onların sahte ilahlarına ve dinlerine karşı gerçeği, vahyi hakikatleri haykıran Allah Rasulü'nün, daha ilk başta, Erkam'ın evinde, vahyi öğretiye uygun insan yetiştirme çabaları, eğitimin önemine işaret eden örneklerden sadece birisidir.

İlk inen surelerden olan Müzemmil'in Kur'an eğitimine yönelik olarak hemen gece derslerini başlatmış olması da bahsi geçen konunun önemi ile alakalıdır. Bu aynı zamanda, Kur'an'da güçlü ordular sahibi olarak anlatılan Firavun ve yönetimine karşı kıyam eden Musa'ya evlerde örgütlenmeyi emreden Allah'ın emri (10/87) ile de paralellik arz etmektedir.

Hakim cahili sistemlerin denetlenen (örgün) eğirim kurumlarına karşı, müslümanların bağımsız evleri, İslami eğitim için en uygun vasatı oluşturuyordu.

Müminlerin evleri birer okul olmuştu. Hz. Ömer'in müslüman oluşu ile ilgili anlatılan rivayetler ve benzerleri, müminlerin evlerinde İslami eğitim ve Kur'an çalışmaları yapıldığını gösteriyor.

Abdullah b. Mesud'un, Erkam'ın evinde tilavet edilen, tedris olunan ayetleri, Kabe'de toplanan müşriklere tebliğ etmesi de bu evlerin fonksiyonları açısından değerlendirilmelidir.

Daha sonradan İslam'ın güç, kuvvet bulmasıyla birlikte eğitimdeki öncülük, evlerden mescitlere geçmiş olsa da, evlerin önemi hiç bir zaman kaybolmamıştır.

Vahyi değerlerin çok büyük oranda unutulduğu, unutturulduğu, yaşadığımız toplumda ise, evlerin yeniden eski misyonlarına kavuşması İslam'ın topluma hakim olabilmesi açısından önemlidir.

İslam'ı yaşama çabalarını topluca ve birlikte gerçekleştirme azminin bir yansıması olarak en başta evlerimiz, toplantı ve eğitim yapılan mekanlar olmalıdır.

Aslında bugün böyle olmadığını da söyleyemeyiz. Ne var ki yapılan bazı çalışmaların, Kur'an'da anlatılan örneklere nisbeten yetersiz, eksik ve bazen de hatalı olduğu ortadadır.

Bu cümleden olarak ev çalışmalarının birçoğunda göze çarpan eksiklikleri şöyle sıralayabiliriz:

En başta çalışma ya da derslerde amaç pek belirgin değildir. Belirsizliği hem teknik hem de nihai anlamda düşülebiliriz. Teknik olandan kastımız, çalışmanın, onu yapanlara hitap edip etmemesi ile onların önceliklerine, durumlarına göre olup olmadığı ile alakalıdır. Nihai amaçsızlıktan kastımız ise, en genelde çalışmanın -teknik olarak bir anlamı ya da amacı olsa bile- ne için yapıldığı, nasıl kullanılacağı; daha da açıkçası İslam'ı yaşama ve yaşatma çabalarında nereye oturtulacağı sorusu ile ilgilidir.

Bugün birçok insanın bu tür çalışmalara karşı ilgisizliklerinin altında böylesi soruların ve sorunların olduğunu söylemek pek de abartılı olmasa gerekir.

Bilindiği gibi insan toplumsal bir varlıktır. Konuşmak, dertleşmek, eğlenmek vb. ihtiyaçları için kendisi gibi insanlara ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacını herkes kendi inancı ve düşüncesi çerçevesinde oluşturur ya da oluşmuş birlikteliklerle giderir. Bu tabii gibi gözüken ve müslüman olmayanlar ya da hayatlarında önemli bir amaçlan olmayanlar için gerçekten de tabii olan İlişki biçiminde, müslüman olanlar için önemli bir sorun vardır.

Şöyle ki; tebliğ etmeyi emreden İslam'ın bu eyleminin sonucunda oluşan birlik ve beraberlikler, yeni katılımlarla yola devam etmesi gerekirken çoğu kez mahalle, okul ya da bölgelerde küçük gruplar, öbekler oluşturduktan sonra durur. Hatta bazen de süreç tersyüz olur. Dikkatlice bakıldığında çoğu kez bu durumun, eğitim ve öğretim çabalarının amaçsızlığı ile daha doğrusu amacından sapması ile ilgili olduğu görülür.

Amacı en genelde her yerde ve her zaman Allah'ı razı etmek olması gereken müslümanların, eğitim çalışmaları da bu doğrultuda olması gerekirken bir müddet sonra, belli bir toplumsal ilişki kurabilecek güce eriştikten, bu yöndeki fıtri ihtiyaçlarımızı tatmin eder hale geldikten sonra, eğitim maksatlı çabaların fonksiyonları da adeta bitmiş sayılır. Birkaç kişi iken yapılan çalışmalardaki heyecan ve gerilim, biraz çoğaldıktan sonra yerini uyuşukluk ve donukluğa bırakır. Bu arada eskiden birlik ve beraberliği oluşturmayı amaçlayan eğitim çalışmalarının, beraber oluşun çerezi olmaya doğru gittiği görülür.

Burada, eğitim çalışmalarının yetersizliğinin buna yol açtığı da söylenebilir. Gerçekten de ilk eğitim çabalan, yeni şeyler öğrenme ya da öğretme gayretleri ile coşkulu geçiyor olabilir, zamanla bu öğrenme, bilgilenme sürecinde ulaşılan doygunluğun, şevksizliğe yol açtığı söylenebilir. Fakat bu izahın, her daim ibadet coşkusu ile hareket etme zorunluluğu içinde olan müslümanlar için, pek de anlamı olmasa gerektir.

Cahili sistemlerin kokuşmuş, bozulmuş, yalan ve dolandan ibaret söylemlerini yıllar yılı bıkmadan, usanmadan aynen tekrar ettiklerini görmek bile, müslümanlar için örnek olmalıdır.

Bu kendimizi yenilemeyelim, geliştirmeyelim anlamında söylenmiş bir şey olmaktan ziyade, buna güç yetiremesek bile yılmayalım, bıkmayalım anlamında düşünülmelidir. Bu konuda, toplumuna 950 yıl, gece gündüz tebliğ eden Nuh'un ve diğer peygamberlerin heyecan ve şevklerinden bir şey kaybetmeyişlerini hatırlamak faydalı olur.

Özetle, İslami eğitim çalışmalarında amaç yeni yeni keşifler yapmaktan, farklı bilgi ufuklarında uçmaktan daha başka bir şeydir.

Ele alınan konular çok bildik bile olsa -en azından- başkalarına sağlayacağı katkı açısından değerlendirilmeli; bilmek, bıkkınlık ve usanç gerekçesi yapılmamalıdır.

Yine eğitimin hayatın içinde yaşayarak pekişeceği, devam edeceği gerçeği unutulmamalıdır. Hayattan kopuk ya da hayata etki etmeyen bilginin hamallık olduğu (62/5) Kur'ani hakikati de ihmal edilmemelidir.

Yaşama dönük olan ya da yaşama aktarma çabası içinde olunan eğitimin, insanları uyuşturmasından, uyutmasından, heyecansız bırakmasından söz edilemez.

Tebliğ etmek, yaşamak gibi en temel İslami sorumlulukları duyan hangi insan eğitim çalışmalarını ihmal eder ya da küçümser?

Eğitim çabalarını küçük hedeflere ayarlı kılma tehlikesi yanında, güya büyük hedeflere kilitleyerek de heba edebiliriz. Misal olarak; daha Kur'an'a göre oluşturulamayan dostluk ve kardeşlik gibi ilk konular dururken, devrim yapmak gibi çok güzel, fakat en son ve en zor düşünceler içinde olunabilir. Oysa devrimin Öncelikle nefislerimizde başlatılması gereği Kur'ani bir ilke olarak durmaktadır.

Dikkat edecek olursak, önem vererek tevhidi öğreten Kur'an'ın, aynı zamanda bu konunun yanında çok önemsiz gibi duran alanlarda da insanları eğittiğini görürüz.

Öyle ki, insanların nasıl konuşmaları, tartışmaları, yürümeleri, sohbet etmeleri gibi (17/37) ilk bakışta basit sanılan konuların Kur'ani eğirimin alanına girdiği görülür. (31/18)

İnsanları en başta şirkten tevhide çağıran ve bu konuda onları eğiten Kur'an, tevhide icabet edenleri de eğitmekten geri durmamış, onların "bedeviliklerini" "medeniliğe" dönüştürmek için çalışmıştır.

Bugün müslümanlar arasında -Kur'an çalışmaları yapma iddiasında olanlarda bile- büyük-küçük ilişkilerinden, saygı ve sevgiye, karşılıklı sorunlarla ilgili olmaktan, birlikte dertlenmeye, sevinmeye hatta hitap etmeye kadar bir dizi sorunun eğitim çalışmalarıyla ilgisi vardır. Öyle ki kendisinden yaşça büyük olanlara "abi" demeye üşenen yeni yetmelerin tavırlarından, yaş büyüklüğünü, bilgi fazlalığını sulta aracı kılma gayreti içinde olanların tavırlarına varıncaya kadar...

Bugünkü konumumuz ve sürecimizle ilgili değerlendirmeler yaptığımızda, her şeye rağmen mekan olarak en başta evlerin, maksat olarak da buralarda yapılan eğitim çalışmalarının çok büyük önem taşıdığı bilinmelidir.

Eğitim çalışmaları, en başta Allah'ın rızasını kazanma yolundaki en temel görevlerimiz olan tebliğ ve cihad ile bu çalışmaları birlikte yapmaksa, Allah'ın cemaat olmamızı isteyen hükümleriyle ilgilidir.

Önlerinde çok fazla örneklik bulunmayan günümüz müslümanlarının, en başta, eğitim çalışmalarını sistematik ve örgütlü kılmaktan başka seçenekleri yoktur.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR