1. YAZARLAR

  2. Osman Sevim

  3. (C)ezaevi Değinileri

(C)ezaevi Değinileri

Şubat 2015A+A-

(-Kardeşleri Yusuf’a-Allah’a andolsun, gerçekten Allah seni bize üstün kıldı.12/91)

“Bugün dünyanın bir tarafı hala aydınlıksa, bu, yanan birkaç adam sayesindedir.” Bu yazı onlara ithafımdır…

- Cezaevi, mevcut hâkim gücün gerek ad(l)i suçluları, gerekse de siyasi muhalif ve muarızlarını cezalandırma, korkutma, kuşatma, sindirme, uslandırma ve nihayetinde onları kontrol altında tutma araçlarının başında gelir.

- Herkesin ve her kesimin oraya uğrama ihtimalinin olduğu mezarlıklar ve hastaneler kadar sıradan ve olağan yerlerdir. Hayatımızın bir gerçeği ve de bir parçasıdır. (En iyisi hazırlıklı olmak!)

- Hareket halinde olanların yollarının üstünde bir durak, bir dinlenme, durup düşünme, bilenme yeridir. Kendine varma, kendine gelme, kendinden geçme, yani ‘kıvam bulma’ yerleridir.

- “Hapishane, maskelerin çıkarıldığı yerdir.” der Cemil Meriç. Cezaevleri, kişilerin bütün zırhlarından, makam ve rütbelerinden ve maskelerinden soyunmalarının / sıyrılmalarının gerçekleştiği yerlerdir. Herkesin apaçık ortada olduğu, ortada kaldığı şeffaf müzelerdir!

- Görünen ve görünmeyen tüm duygu ve düşüncelerin yeşerdiği, filizlendiği, çoğaldığı, mümbit / velut‘ insan tarlaları’dır.

- Okumaların, yazmaların, tasarı ve hayallerin ‘gerçeğin’ canına okuduğu / çanına ot tıkadığı yerlerdir. Daracık mekânlarda doğan, emzirilen, büyütülen ve çoğaltılan dünyaların ‘toplama kampı’dır.

- Cezaevleri; yalnızlığın ve kimsesizliğin ‘birlik ve beraberlikle’ aynı oranda geliştiği, büyüdüğü ve sürdüğü eşsiz mekânlardır. “Istırap ve sefalet insanları en çok cezaevinde birbirine yaklaştırıyor.” çünkü.

- Cananı için canını ortaya koymuşların yurdudur. Serdengeçtilerin, kendinden geçenlerin, özgecilerin, maddi-manevi ‘isarcı’ların mekânıdır.

- Her telden, her türden, her yaş ve her cinsten suç ve suçluya kucak açan yeryüzü özentili mekânlardır. Herkesi itiraz etmeden kucaklayan, barındıran, besleyen…

- Korku ve şüphenin hâkim; güven ve itimadın mahkûm olduğu ender yerlerdendir. Burada her şey anlam ve önem, herkes de değer kazanır.

- Cezaevleri, sistemin kendi evlatlarını öğüttüğü bir değirmendir. (Sağcı, solcu, İslamcı, Kürtçü, Türkçü vs. her kes/im/e ev sahipliği yapmıştır.) Siyasetin bulaştığı ve ulaştığı her yerde cezaevi vardır. Tarih boyunca, bir talebi olan kişi ve kişilere cezaevi de talip olmuştur hep!

- Alfabedeki harfler sayısınca cezaevi çeşidi vardır! (E, F, D, M, K veya özel, askerî, kapalı, açık, yarı açık vs.) Ama adı, çapı ve ‘tipi’ ne olursa olsun cezaevi cezaevidir; dar, kasvetli, eni kısa, boyu uzun duvarlar silsilesi; ayrılık, hasret ve umut yeri; taş, beton ve demir yığını… Kişinin uyurken, otururken, düşünürken, konuşurken ve volta atarken dahi ‘bedeni içeride, ruhu dışarıda’ olduğu yerdir.

- Cezaevinin mektubu, şiiri, ağıtı, türküsü, duası, tespit ve temennisi mahkûmları kadar bir ve benzerdir birbirine. Yanık eserlerden tüten duman onun ‘içerden’ ve en içten doğduğunu hemen ele verir!

- Herkesin ömründe, üç-beş günlüğüne bile olsa uğraması gereken ‘nadide okullar’dan bir tanesidir. Rehabilite ediciliği test edilip onaylanmıştır! Ama her şeyde olduğu gibi ‘azı yarar fazlası zarardır’! Lewra: Rovîyê berdayî çêti reji şêrê girê dayî. (Zira: Özgür tilki olmak bağlı aslan olmaktan iyidir!)

- Cezaevi, içine gireni ‘ayrıcalıklı’ kılar. Ama bu ayrıcalık asla bir imtiyaz değil, ekstra yüklenmiş bir sorumluluk bilincidir. ‘Farkındalık’ bir hediyedir ve bu en çok cezaevinde verilir/alınır.

- Cezaevleri, Allah ile sağlambir irtibatın yine akıl, vicdan, kişilik ve sosyal ilişkilerin sağlıklı korunması durumunda ‘dışarıdan’ pek farklı olmayan yerlerdir.

- Ad(l)i mahkûmlar için ‘yaşayan ölüler evi/toplu mezarlık’ ve fakat bir amaç ve talebi olan siyasiler için diriliş ve direniş kaleleridir.

- Sabrın haklılıkla-hak etmişlikle köpürtüldüğü/çoğaltıldığı yerlerdir. Ve bu haklılığın katlanmayı beslediği ve devam ettirdiği mekânlardır.

- Hâkimlerin, mahkûmu ele geçirdiğini zannettikleri yanıltıcı, kaygan ve kaypak zeminlerdir.

- Cezaevi; krizin/sorunun fırsat ve nimete dönüştüğü/dönüştürüldüğü mekânların başında gelir. Bu sayede kişi edindiği müktesebatla değişir, dönüşür, gelişir ve derinleşir. Bu, büyük bir nimettir.

- Ve cezaevleri; Allah’a yakın olmak isteyenlerin yine Allah tarafından kayırıldığı ve korunduğu, kalplerine el konulduğu zorlu mekânlardır. Mahkûmlar için duamızın başı ve sonu; Allah kurtarsın!

BATI’DA CEZAEVİ

- Suç varsa ceza da vardır. Ceza varsa hapis de vardır. Hapishane, suç işlendikten sonra herhangi bir cezanın kesinleşmesi ya da gerçekleşmesine/infazına kadar kişinin bekletildiği yerdir.

- Bugünkü manasıyla hapishane modern dünyanın ürünüdür.

- İbraniler, öldürecek ya da satacak olduklarını kör kuyularda veya susuz sarnıçlarda tutarlardı. Yeremya ve Yusuf peygamberlerin zindana atıldığı Eski Ahit’te anlatılır. Şuara29. Ayette Firavun’un, Hz. Musa’ya “Eğer benden başka bir ilah edinirsen, ant olsun seni zindana atılanlardan ederim!” tehdidini biliyoruz. Yusuf Suresinde zindan bahsi hayli yer alır.

- Grek mitolojisinde bir ceza türü olarak hapsetmeye yer yok. İnsanlar gibi yaşayan ama sınırsız güçler atfedilen tanrı(!) ve tanrıçaların(!) suçluyu taşa çevirmek, kör etmek, sürgün etmek veya ebedi bir işkenceye tabi tutmak gibi ceza türlerinden bahsedilir. Bir de ancak suçsuz olanların kurtulabildiği ‘labirentos’lar vardır ki; bildiğimiz labirent.

- Kilisenin iktidarına, düşüncelerine ve tutumlarına karşı çıkan nice ilim ve bilim adamı ya kale, kule, şatolarda veya manastırlarda hapsedilmiş veya diri diri yakılmış ya da itibarsızlaştırılmıştır.

- Avrupa toplumlarında suç işleyenlerle ilgili yargı ve toplumun takındığı tavır çok serttir. Suçlu tam bir mikrop, virüs, ‘temizlenip’ yok edilmesi gereken bir ‘pislik’ olarak görülür. Suçlu yakalanır, toplumdan izole edilir, yiyeceği, giyeceği ve barınağı ayırt edilirdi. Şeytan ve şeytaniliği çağrıştıran siyah-beyaz çizgili elbiseler giydirilir; öyle sorgulanır, yargılanır ve cezalandırılırdı. Çoğu zaman suçlu infaz edilir bazen de yakılırdı. Yakasını kaptıranın canını da kaptırdığı bu dönemden sonra ‘avukatlık mesleği’ yaygınlaştı ve kurumsallaştı. Savunma hakkının kutsallığı bu yüzdendir.

- DGM, İstiklal veEngizisyon mahkemelerinin kararları insanlık tarihi açısından yürek karartıcı ve yüz kızartıcıdır.

- Hapishane ile ilgili eser veren başlıca yazarlar; Victor Hugo, Aleksandre Dumas, Stendhal, Daniel Defoe, Dostoyevski, Puşkin, Turgenyev, Mayakovski, Arthur Koestlervd.

- Dostoyevski, Çar’a karşı ihtilal gerçekleştirmekten yargılandı. İdam cezası aldı. Cezaları hafifletildi, hapse çevrildi ama idam sahnesi sonuna kadar oynandı. Sibirya’da bir kale olan Omsk hapishanesine gönderildi. Mahkûmları önce insan sonra suçlu olarak algıladı. Cezaevinde sadece İncil okumasına izin verildi. Gizli notlar aldı, revirde sakladı. Dört yıl sonra üstelik daha Sibirya’da iken yayınladı, Rusya’da yer yerinden oynadı. ‘(Yaşayan) Ölüler Evinden Hatıralar’böyle ortaya çıktı.

- Said-i Nursi, ‘Meyve Risâlesi’ni Denizli Cezaevi’nde yazar. O zaman hapishaneye kâğıt sokmak yasaktır, bütün hapishanelerde olduğu gibi. Kâğıt namına ne bulurlarsa ona yazar. Kibrit kutularının arkasına, kese kâğıtlarına. Hiç yoksa zindandaki nur talebelerin hafızasına!

- Vicdanın sesi ancak çile çekince susuyor. Bedel, ödendiği anda yerine huzuru ikame ediyor. Ateş yakıyor, yakınca pişiriyor. Sonrası, yıldızlı bir gökyüzü…

- Yüce bir ideal uğruna her şeyi göze almak ve eziyete katlanmak insanı güçlü kılar.

Hapishanelerde düş kurmanın sınırı yoktur, gerçeklik hiçbir şeyi frenleyemez.

- “Hapishanede insanın kendini suçsuz hissetmesi kadar kötü bir şey yoktur. Bu durum tutuklunun çevre şartlarına uymasını engeller ve onun motivasyonunu bozar.” (A. Koestler)

- Hapishanenin en acımasızı insanı insandan mahrum bırakanıdır. (Tecrit, tek hücre, ‘müşahede’ ya da‘tabutluk’)

- Hapishanenin en çekilmezi, ahlakı ahlakına uymayan insanların bir arada olduğu hapishanelerdir. (Eski İran’da ‘akıllı’ mahkûmlar, bir deli veya bir ahmakla aynı hücrede tutularak cezalandırılırdı.)

- Hayatın düşünmeye yer vermeyen bu dağdağasında insanın üniversiteden sonra gidebileceği en iyi yer cezaevidir. (Malcolm X)

DOĞU’DA CEZAEVİ

- Zindan, Farsçada karanlık ve kasvetli yer anlamına gelir.

- Müslümanlar, Peygamber (s) döneminde ‘hapishane’ adlı bir mekânı bilmiyorlardı. Ve İslam, insanın hapsedilmesine karşıdır. Ayrıntılı olarak belirlenmiş had veya kısas uygulanır, suçlu cezasını çektikten sonra toplumsal yaşama geri dönerdi.

- Yargı süresince yada kesinleşmiş infazın gerçekleşmesi anına kadar tutukluları mescidin koridorlarında bekletirlerdi.

- Sanık ya itiraf ettiğinde ya da adil şahitlerin tanıklığında ancak cezaya çarpılır. Aksi halde beraattır.

- İlk hapishanenin, Hz. Ömer zamanında satın alınan büyük bir ev olduğu rivayet edilir. Hilafet saltanata dönüşünce zindan mefhumu tedavüle girdi. Muhaliflerden kimi ölünceye, kimi de uslanıncaya değin zindanda tutulur ve cezalandırılırdı. Sürgün ise sıradan bir ceza idi.

- İmam Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel, Hallac-ı Mansur, İbn-i Sina, İbn-i Haldun, İbn-i Teymiyye, İbn-i Kayyım vs. vs. mahkûm olmuş meşhur şahsiyetlerdir.

- Osmanlı’da mimarı tarafından cezaevi olarak tasarlanan ilk yapı Sultanahmet Cezaevi’dir. Osmanlı zindanları daha çok kaleler ve kulelerdir. Meşhur Bodrum Kalesi zindanının kapısında “Tanrının bulunmadığı yer!” yazmaktadır. Sinop Cezaevi, İskenderun, Yedikule, Tersane vs. bilinen diğer zindanlardır.

- İnsanın her şeye alışması, herhalde insanın yaşama direnç ve azmindendir. Ayakta kalabilmek için… Bütün sevinç ve ümidi yok eden kader bolca gözyaşı getirse de bir an için başını kaldırıp çok yıldızlı bir göğe bakmak bile yaşamak için ayak diremeye yeterli bir sebeptir.

- “Ayağı bağlı aslanın acizliği kendi ayıbı değildir. Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten. Altı da bir, üstü de birdir yerin.” (Namık Kemal)

- Ünlü düşünürler en güzel eserlerini cezaevinde vermişlerdir. Hapiste yatan için dışarıda uzanan dünya ile ilişki kurmanın, ayakta kalmanın en güvenilir yolu yazıdır. Özellikle de mektuplar…

- Tutuklanan, hüküm giyen, işkence gören bu insanlar, cezaevlerinde geçirdikleri zamanı düşüncelerini netleştirmek ve kararlılıklarını bilemek için kullanırlar. “Toplu mezar” gibi olan cezaevlerindekimahkûmlar, açlık grevleri ve vahşi dayanışma ile güçlendiklerinden, dışarıya çıkmalarını mücadele başlatmak için kendilerine verilmiş bir fırsat olarak kabul ederler. (Frantz Fanon)

- Cezaevi ile ilgili öneri kitaplar: Gün Ortasında Karanlık (A.Koestler), Spartaküs (A.Koestler), Cümle Kapısı (N.Bekiroğlu),Sorgu Yargılama Cezaevi (H.Yazgan), Yalnızlık Sözleri (A.Şeriati), Malcolm X Hayatı (A.Haley), Ölüler Evinden Notlar (Dostoyevski), Özgürlüğe Kaçışım (A.İzzetbegoviç), Kansız Giyotin (R.Belbenoit), Zindan Hatıraları (Z.Gazali), Monte Kristo Kontu (A.Dumas)

- Cezaevi ile ilgili öneri filmler: Son Kale, Esaretin Bedeli, Das Experiment, Celda211, In The Name Of The Father (Babam İçin) vb.

Diyarbakır, Eskişehir, Mamak, Sinop, Guantanamo, Tedmür (Palmira), Ebu Gureyb, Kızılkale, Omsk, Tazmamart,Bastille, Poliçerhi vb. cezaevleri tarihin yüz karası cezaevleridir.

SONUÇ YERİNE

- Cumhuriyetin siyasi tarihi devrimler, isyanlar, kıyamlar, darbeler, komplo ve tuzaklar, suikastlar, baskı ve sindirmelerle geçmiştir. 33 yıllık Abdülhamid döneminin muhalifleri (harçlık ve maaşlarını da vererek) sürgün etme veya gözetim altında tutma tavrı değişmiş; daha çok rakip ve muhalifini ‘yok etmek’ şeklinde kendini göstermiştir.

- Sistem, her devrim sonrası önemli muhalif âlim, aydın ve önderi kendi resmi veya gayri resmi cellâtlarına öldürtmüştür! Yer yer İstiklal Mahkemeleri ve DGM’ler eliyle ‘yargı tiyatroları’ sergilemeyi de ihmal etmemiştir. Hayatın tüm alanları -sosyal, siyasi, iktisadi, enformasyon vs.- bundan nasiplenmiştir. Mevcut kadroların İttihat ve Terakki Cemiyetinden gelmeleri, bu rollerini daha iyi icra etmelerini sağlamıştır!

- I.Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da faşizmin ve sosyalizmin bir kasırga gibi esmesi, var olan rejimleri yerle bir etmesi, yeni kurulmuş cumhuriyeti de derinden etkiledi. Tek devlet, tek ırk, tek parti, tek dil ve sair faşizme ve sosyalizme hayat veren ilkeler ve öncüller kabul edildi, içselleştirildi ve en sert şekilde uygulandı.

- Rejim, muhalif kişi ve oluşumları kendisine rakip değil hep düşman olarak gördü. O yüzden onlarla paylaşmayı, yarışmayı değil, onlarla savaşmayı ve onları yok etmeyi seçti. Aykırı her düşünceyi, söylemi ve eylemi mahkûm etti, şeytanlaştırdı ve yok etmeye çalıştı. (İrticacı, yobaz, bölücü vs.)

- Irkçı, laik ve kendi yonttuğu “Sünni” din anlayışı nedeniyle Kürtleri, İslamcıları ve Alevileri düşmanlaştırdı, şeytanlaştırdı ve en acımasız şekilde sindirdi. (Şeyh Said kıyamı, Dersim katliamı, Menemen hadisesi, İzmir suikastı vs.)

- 1923-1946 arası yani tek parti döneminin muhalifleri çok kısa bir hapis döneminden sonra asılmışlar ya da kurşuna dizilmişlerdir. Ele geçirilemeyenler soluğu yurt dışında aldığı için onlara dokunamamışlardır. İçerde kalanlardan kimisi sinmiş, kimisi uzlaşmış ve fakat çoğu kendi evinde ‘gül yetiştirmeye’devam etmiştir.

- Örgütlülüğün başladığı 60 ve 70’li yıllardan sonra cezaevlerinde suç ve suçlu ayırımı başlamıştır.

İSLAMCILAR: Kıyamı tercih edenler en sert şekilde bastırılmışlardır. Farklı yol ve yöntem seçenler kitap, dergi, gazete ve dergâh etrafında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Nur talebeleri yanı sıra çok partili dönemden sonra DP, AP, MNP, MSP içinde legal olarak çalışmışlardır. 60 ve 70’lerden sonra 141, 142, 163 ve daha sonra 312, 5816 (Atatürk’ü Koruma Kanunu), 146/1 Maddeler yüzünden birçok kişi hapishaneye uğrar. Müslümanlar şiddete bulaşmadıkları, illegal örgütlenmedikleri - ve daha önce gördükleri baskıdan dolayı-sosyal ve siyasi olaylara pek karışmadıkları için cezaevi ile çok geç tanıştılar. Bu yüzden bir cezaevi müktesebatı ve geleneği oluşturamadılar. Bu gelenek 90’lardan sonra kısmen oluşmuştur.

SOSYALİSTLER-KÜRTÇÜLER: İsyanlar, Dersim, 49’lar, Sivas kampı, darbelerin tümü ve PKK yeni mağdur ve mahkûmlar yaratmış, cezaevlerini doldurmuştur. Bunlar cezaevini, cezaevi de hep onları beslemiştir (Diyarbakır Cezaevi tek başına PKK’nin ilk kadrolarını üretmeyi/yetiştirmeyi başarmıştır.) Solun ve Kürtçülerin deneyim ve kazanımları hafifsenmeyecek miktardadır. Gözaltı ve cezaevi süreçleri tek başına yeni bir oluşum kurabilmek için yeter sebeptir hâlâ.

Ve CEZAEVİ hâlâ herkes ve her kesim için sevgi, sadakat, samimiyet, bağlılık ve fedakârlığın ölçüsü ve zirve noktalarından biridir.

***

Not: Bu metin, kişisel tecrübe ve gözlemlerimin yanı sıra, başta Nazan Bekiroğlu’nun “Cümle Kapısı” kitabı olmak üzere birçok eserden yararlanılarak hazırlanmıştır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR