1. YAZARLAR

  2. Ali Gözcü

  3. Bosna Hersek Katliamının Gerçek Sorumlusu Kim?

Bosna Hersek Katliamının Gerçek Sorumlusu Kim?

Temmuz 1992A+A-

Bosna Hersek'teki katliama en anlamlı tepki, işgal altındaki Filistin'den geldi. İsrail Radyosu'nun bildirdiğine göre, başta HAMAS olmak üzere bütün müslüman gruplar İsrail askerlerinin engellemesine ve FKÖ'nün karşı çıkmasına rağmen Filistinlilerin yaşadığı bütün bölgelerde, bir günlük Bosna-Hersek Müslümanlarıyla dayanışma grevine gittiler.

Türkiye'de ise bilinçli müslümanların konuya sahip çıkan tavırları kamuoyunu etkilemekle birlikte henüz yetkilileri yeteri kadar zorlayamadı.

3 Haziran Çarşamba günü, şu anda işgalci katil Sırp yönetiminin denetiminde olan İstanbul Şişli'de ki eski Yugoslav Konsolosluğu'nun önünde saat 11.30 sularında aniden toplanan 400 kadar Müslüman, protesto gösterisi yaptı. Göstericilerin içinden öne çıkan bir grupta konsolosluğa taş atarak binanın ve bahçede bulunan konsolosluk otolarının camlarını kırdılar. Ve konsolosluğun girişine "Kahrolsun Haçlı Katliamı. Bosna-Hersek İslam Toprağı'dır. Türkiyeli Müslümanlar" yazılı siyah bir pankart astılar.

Daha sonra trafiği durdurarak Nişantaşı Meydanı'na kadar slogan atarak ilerleyen topluluk, burada Sırbistan bayrağını yaktı. Bu arada çevreye eylemin anlam ve içeriğini anlatan bildiriler de atıldı. Trafiğin sıkışması nedeniyle eylem alanına geç gelebilen polis kuvvetleri, eylem dağıldıktan sonra sırf bir şeyler yapabilmek telaşı ile 10 kadar kişiyi rast gele gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar bir gün sonra serbest bırakıldılar.

5 Haziran Cuma günü ise, Müslümanlar bu kez Beyazıt Camii'nde bir araya geldiler. Cuma namazından sonra Beyazıt Meydanı'nda düzenli saflar oluşturularak Bosna-Hersek'te katledilen Müslümanlar için gıyabi cenaze namazı kıldılar. Namazı takiben yaklaşık 5.000 kişinin iştirakiyle bir protesto mitingi gerçekleştirildi. Bu esnada ABD ve Sırp bayrakları tekbirler ve "Kahrolsun Emperyalist Kafirler", "Bosna-Hersek İslam Toprağıdır", "İslami Hareket Engellenemez", "Birleşmiş Milletler Terör Örgütü" gibi sloganlar arasında yakıldı. Megafonla yapılan konuşmada ise, kamuoyuna olayların gerçek yüzü ve müslümanların yaklaşımı anlatıldı.

Halka dağıtılan bildiride de şunlar yazılıydı:

Bismillahirrahmanirrahim

MÜSLÜMAN HALKIMIZA!

"İnananlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıktan zaman birbirlerine yardım ederek, kendilerini savunurlar." Şura/39

Endülüs'ün yok edilmesinden sonra, Avrupa'daki İslam topraklarının son parçası olan Bosna-Hersek de yok olma tehdidiyle karsı karşıya. Balkanların İslami kültür merkezi olan şehirler, camiler ve medreseler harap ediliyor. Halkın kendi iradesiyle kurduğu, müslümanların meşru yönetimine hayat hakkı tanınmak istenmiyor.

Osmanlılar döneminde İslam'ı kendi isteğiyle din olarak tercih eden Bosnalılar, Yugoslavya'nın zulüm üzerine kurulu komünist iktidarı döneminde de özünden kopmamış, kendisine has direniş odaklan oluşturmuştur. Ortodoks Sırp milliyetçilerinin acımasızca çocuk, ihtiyar ve kadın ayırt etmeden yaptığı katliam karşısında özünde var olan müslüman kimliği ile kahramanca direnmektedirler. Uygar dünya(!) ise aylardır müslüman Bosna halkına karşı yapılan bu katliamlar karşısında, utanma pahasına yine çıkar amaçlan çerçevesinde nihayet bir takım kararlar alma yoluna gitti. Bölgedeki çıkar çatışmaları AT ve BM"den bir takım siyasi ve ticari ambargo kararlarının çıkmasını sağladı.

Şu günlerde alınan bu kararlara rağmen haçlı ruhunun müslümanlara yönelik zulmü bütün dehşetiyle devam etmekte. Alınan bu kararlar zorunluluğun bir ifadesidir. AT'dan ambargo kararının çıkması, akabinde Fransız Dışişleri'nin Avrupa'nın göbeğinde bir İslam Devleti görmek istemediğini açıklaması, Batı'nın, Bosna'daki devrimci müslümanlara karşı takındığı tutumun ve ambargonun ciddiyetsizliğinin bir göstergesidir.

Büyük şeytan Amerika'nın bakış açısını ise, her zaman olduğu gibi, faydacı yaklaşımlar oluşturuyor, önce bölge Müslümanlarını güç durumda bırakıp, daha sonra müdahale veya başka yöntemlerle bölgeyi nüfuzu altına almaya çalışıyor. Devrimci İslami ve kadroları halkın gözünden düşürerek, muhalefetteki laik-demokratik kesime yol açmayı hedefliyor.

Diğer yandan Batı'nın dümen suyundan çıkmayan laik TC devletinin dış politikası da Bosna Müslümanlarının maruz kaldığı zulüm karşısında her zaman olduğu gibi acziyetinin bir ifadesi olan sahte barış çığırtkanlığından ileriye gidememektedir. Tarihi konumundan dolayı mazlum halkların kendisinden beklentilerinin aksine efendisi ABD'nin kuyruğunda nöbet tutuyor

Küfrün müslüman halklara yönelik yaptığı zulmü ve laik TC devletinin tavrını, emperyalizmden ve Batılı küfür rejimlerinden yana koymasını lanetliyor ve kurtuluşun ancak İslam'da ve İslami bir yönetimde olduğunu bir kez daha ilan ediyoruz.

BOSNA HERSEK İSLAM TOPRAĞIDIR.

İSLAMİ HAREKET ENGELLENEMEZ.

KAHROLSUN HAÇLI RUHU, YA­ŞASIN EVRENSEL İSLAMİ MÜCADELEMİZ.

TÜRKİYELİ MÜSLÜMANLAR

Gösteride Müslüman halkın hissiyatına rağmen, emperyalizm kuyrukçuluğundan bir türlü vazgeçmeyen laik TC yönetiminin bu tavrı da kınandı. Eylem olaysız bir şekilde son buldu.

Bu arada 16-17 Haziran günlerinde İstanbul'da İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Dışişleri Bakanlar Olağanüstü Toplantısı'nda Bosna-Hersek olayları öncelikle ele alındı. Mısır, İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerin de katıldığı konferansta Bosna-Hersek ile ilgili somut bir karar çıkmadı. Sadece BM Güvenlik Konseyi'nin Bosna-Hersek'e müdahale etmek üzere alacağı kararların destekleneceği açıklandı.

Konferansta diğer dikkati çeken konu Bosna-Hersek'le ilgili bilgi verici hiçbir basılı evrağın hazırlanmamış olmasıydı. Sadece bazı Müslümanların fahri olarak hazırladıkları ve Müslümanların teklif ve duyarlılıklarını yansıtan 4 sayfalık bir broşürün dağıtımı bu boşluğu doldurmaya çalıştı. Söz konusu broşürün dağıtımı da ilkin Türk hariciye yetkilileri tarafından engellenmek istendi. Fakat İKÖ'nün Sudanlı Genel Sekreteri'nin onamasından sonra İslam ülkelerinin dışişleri yetkililerine bu broşür dağıtılabildi.

İKÖ konferansında Bosna-Hersek Devlet Başkan Yardımcısı Muhammed Cengiç ciddi gayretler gösterdi. Yaptığı konuşmada delegeleri sorumlu davranmaya davet ediyor ve BM'den müdahale kararı çıkarttırmak için aktif davranmalarını istiyordu. Saraybosna'da ve diğer yerleşim bölgelerinde günlerce aç kalan insanlardan bahsediyordu. Arap ülkelerinin petrolü, Türkiye'nin buğdayı vardı. Oradaki kardeşlerine bu imkanlarla şimdi yardım etmeyip de ne zaman yardım edeceklerdi? Boşnak Müslümanlar kaçmıyor ve teslim olmuyorlardı. Ama silah, ilaç ve yiyecek istiyorlardı. Bu dramatik çağrı karşısında delegeler sadece donuk donuk baktılar.

İşin ilginci Bosna-Hersek'teki müslüman yöneticilerden hoşlanmayan Batı, şimdiden Boşnaklar arasında işbirlikçi kişiler arıyordu. Bölgede çatışmalar başladığından beri Kanada'da bulunan Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Haris Sladziç İKÖ toplantısına yanında James Half adında bir ABD'li danışman getirmesi hayli düşündürücü idi.

Bosna-Hersek müslümanları ile dayanışmayı güçlendirmek üzere Mazlum-Der'in, MGV'nin, Zaman gazetesinin ve diğer çevrelerin açtıkları yardım kampanyaları ise yeterince etkin olamadı. Bunun başlıca nedeni toplanacak yardımların Bosna-Hersek'e ulaştırılmasının bugünü kadar imkansızlığı yanında yeterli bilgi akışının sağlanamamış olmasıydı. Kızılay kanalıyla yollanan iki-üç parti yardım malzemesi de oradaki Müslümanlara değil Kızılhaç'a teslim edildi ve yerini bulmadı.  Mazlum-Der'in 27 Haziran günü Fatih'te Bosna-Hersek ile ilgili düzenlediği bir panelde ise konuşmacılar yardımların nakit olarak yapılması üzerinde durdular. Bu toplantıda nakit para yardımı toplanırken bazı hanımların da bileziklerini ba­ğışladıkları söz konusu oldu.

Bosna-Hersek'teki müslüman katliamı karşısında İslam ülkelerindeki işbirlikçi yöneticiler, çatışma ortamında Saraybosna'ya giden Fransız Cumhurbaşkanı Mitterand kadar bile duyarlı olmadıklarını bir kez daha gösterdiler. Ve İslam ülkelerinde yaşayıp olayları yakından takip edenler, herhalde şu soruyu da kafalarında oluşturmaya başlamışlardır: Kurtarılması gereken sadece Saraybosna mı ?

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR