1. YAZARLAR

  2. Diana Rahima

  3. Avrupa Mülteciler İçin Bir Cezaevine mi Dönüşüyor?

Avrupa Mülteciler İçin Bir Cezaevine mi Dönüşüyor?

Haziran 2021A+A-

Diana Rahima| Salih Malas| Nureddin Ramadan

“Pasaportlardan, oturma izinleri ve hatta Danimarka dışına seyahat etmekten mahrum olarak bir hapishanede tutulmuş gibi kaybolmuş ve korkmuş durumdayız.”

43 yaşındaki Suriyeli mülteci Rıdvan Bartawi, Danimarka’da sınır dışı edilme korkusu içerisinde bulunduğu durumu bu sözlerle anlattı.

“Şam’ı nasıl güvenli olarak tanımlayabilirler? Rejim tarafından ailemle birlikte aranıyorken nasıl geri dönebilirim? Keyfî tutuklamalar, adam kaçırmalar, cinayetler ve ortadan kaybetmeler orada yaygın uygulamalar. Ayrılmamızın ve Suriye’den kaçışımızın ana nedeni olan rejim hâlâ iktidarda!” diye özetliyor meseleyi.

Bartawi, Suriye rejiminin güvenlik güçlerinin onu tutuklamakla tehdit etmesi üzerine Şam kırsalındaki bombalanmış evinden kaçtı. Temmuz 2014’te Danimarka’ya geldi ve insani gerekçelerle oturma izni aldı.

O zamanlar Bartawi, özellikle her beş yılda bir yenilenmesi nedeniyle kendisine ne tür bir oturma izni verildiğini umursamıyordu. Tek endişesi hâlâ Suriye’de olan ailesiyle yeniden bir araya gelmekti. Aile beş ay sonra Danimarka’ya geldi.

Beş yıl sonra Bartawi, Göçmenlik Bürosu tarafından mülteci statüsünün yanı sıra topluma entegrasyoniçin bir mülakata çağrıldı.

Bartawi, Danca dilini öğrenmenin ve ustalaşmanın yanı sıra, kendisinin ve ailesinin Danimarka toplumunda oldukça aktif olduğunu ve herhangi bir hükümet veya insani yardım programında da bulunmadığını söyledi.

Pozitif öz değerlendirmesine rağmen mülakatın stresi azalmadı, Bartawi dokuz saat süren bir baskıya maruz kaldı, öyle ki Bartawi göçmenlik müfettişinin görüşmeye başladığı anda kendisini sınır dışı etmeye karar verdiğini hissettiğini ifade ediyor.

Birkaç Avrupa ülkesi, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana neredeyse görülmemiş sayılarla Avrupa’ya akın eden Suriyeli mültecilerdeki fazlalıklarından kurtulmak için yarışıyor.

Mültecilerin oluşturduğu bu yükü hafifletmek için, bazı ülkeler sınır dışı edilmeleri haklı çıkarmak için mültecilerle ilgili bir dizi yasa çıkarmaya çalışıyor.

Sınır dışı etme yöntemleri bir ülkeden diğerine değişiyor. Hollanda ve Danimarka mültecilerin yasal bir ikametgâha erişimini reddederken, Almanya suç faillerinin iade edilmesine ilişkin yasalar çıkardı.

Birçok ülke Suriye rejiminin işlediği suçları ve ihlalleri kabul ederken, aynı zamanda yasal ikamet için tedbirleri sıkılaştırmaya çalışıyor. Sonuç olarak Suriyeli mülteciler, sığınma ülkelerini küçük hapishane hücreleri olarak görmeye başladılar ve bir zamanlar anavatanlarında duçar kaldıkları sıkıntıları tekrar hatırladılar.

Sınır Dışı: Üç Eyalet, Üç Bağlam

Bartawi’nin dosyasının kapsamlı bir şekilde değerlendirildiği endişe verici bir yıl ve dokuz ayın ardından, karar bir sınır dışı etme emri şeklinde geldi. Bartawi ve ailesinin, Şam’ın artık güvende olduğu bahanesiyle oturma izni yenileme talebi reddedildi. Şimdi Suriye’ye geri dönmek zorundalar. Eşi ve çocukları da aile birleştirme prosedüründen geçtikleri için Danimarka’yı terk etmek zorunda.

Bartawi, çocuklarının birer “suçlu” gibi okuldan atıldığını söyledi.

Bartawi’nin dört çocuğu var. Üç yaşındaki en küçüğü Danimarka’da doğdu. Diğer iki oğlu lisede ve kızı şu anda mühendislik okuyor.

Bartawi ailesi sınır dışı kararı üzerine iki yıl önce bir avukat tuttu ancak mahkeme henüz bir karar vermedi.

Göçmenlik müfettişleri Bartawi ve ailesini Danimarka’ya aidiyet göstermemekle suçladılar. Kendisinin ve üç çocuğunun Danca dilindeki yeterliliğine, elde ettiği mali yeterliliğe, herhangi bir yardım almayı reddetmesine ve ülkenin kanunlarına bağlılığına işaret eden Bartawi, “Bu bağlılık ve entegrasyon değilse, entegrasyonun ne olduğundan emin değilim.” dedi.

Bu durum yalnızca Danimarka’ya özgü değil, 2019’da su yüzüne çıkmaya başlayan AB genelinde mülteci politikalarının değişmesinin sonuçlarının bir örneğidir.

Foreign Policy, 2019 Mart tarihli bir makalesinde, AB’nin “dünyaya birleşik bir cephe sunmaya çalıştığını” ancak Suriye’nin yeniden inşası meselesinin giderek kıtayı böldüğünü söyledi.

Makalede, “Esed rejimine karşı bir yaptırım politikasının arkasında resmî olarak birleşmiş olsalar da tek tek ülkeler mevcut maksimalist pozisyonun sürdürülüp sürdürülmemesi gerektiğini sorgulamaya başlıyorlar. Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık sert bir Esed karşıtı tavrı sürdürmek isterken, güney ve doğu Avrupa ülkeleri, özellikle de popülist hükümete sahip olanlar bunu ılımlılaştırmak istiyor.” dendi.

AB ülkeleri görece en az sayıda Suriyeli mülteciyi kabul etseler de sığınmacılara karşı uyguladıkları politikaların yerel etkilerinden değil, daha çok mülteci kabul eden komşu ülkeler üzerindeki etkilerinden korkulmaktadır.

Danimarka: “Geri Dönüş İçin Büyük Bir Yol Harcı”

Haziran 2020’de, Danimarka Göçmenlik ve Entegrasyon web sitesinde, Göçmenlik Bakanı Mattias Tesfaye, göçmenlik departmanının, Şam’dan gelen Suriyeli mültecilere verilen oturma izinlerini değerlendirmeye başlaması gerektiğini söyledi.

Suriye’ye geri dönüp hayatlarını yeniden inşa etmek zorunda olanlar için oldukça büyük bir geri dönüş yol harcının da hazır olduğunu belirtti.

Değişen göç ve mülteci politikaları altında Danimarka 17 Mart’ta, “Batılı olmayan” sakinlerin sayısını azaltarak dezavantajlı mahalleleri kısıtlamayı planladığını açıkladı ve önerdiği mevzuatta tartışmalı getto terimini kaldırdı.

Getto, etnik, kültürel veya dinî bir azınlığın gönüllü veya zorla işgal ettiği özellikle gecekondulardan oluşan bir bölgedir.

Guardian, İçişleri Bakanlığının, Batı dışı kökenlilerin her mahalledeki payını 10 yıl içinde maksimum %30’la sınırlamayı önerdiğini bildirdi.

İngiltere merkezli gazete, Danimarka’nın, Haziran 2019’da iktidara gelmesinden bu yana sosyal demokrat Başbakan Mette Frederiksen’in sürdürdüğü Avrupa’nın en kısıtlayıcı göç politikalarından birine sahip olduğunu ekledi.

Sosyal demokrat lider Frederiksen, mültecilere karşı yeni duruşu yineleyerek parlamentoya ülkedeki sığınma taleplerine son vermek istediğini söyledi.

Frederiksen, “Sıfır sığınmacıya söz veremeyiz ancak seçimlerden önce yaptığımız gibi bu vizyonu oluşturabiliriz.” dedi ve “Yeni bir sığınma sistemi istiyoruz ve onu tanıtmak için elimizden geleni yapacağız.” diye ekledi.

Danimarka, başvuruları ve dolayısıyla mülteci statüsü reddedilen sığınmacıların, geri dönüş durumunda işkence ve zulüm tehditleri varsa sınır dışı edilmeyi yasaklayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) imzacısıdır.

Hollanda Suriye’yi Ziyaret Eden Mültecilere Göz Dikiyor

Şubat 2020’de 14 yaşındaki Suriyeli bir genç, Hollanda’nın Gliz kasabasındaki bir mülteci merkezinde intihar etti. Gencin, İspanya ile Hollanda arasında yıllarca seyahat ettikten sonra ülkenin kendisine sığınma hakkı vermemesi üzerine canına kıydığı bildirildi.

Genç kızın ailesi, dokuz yıllık güvencesizlikten sonra artık istikrarlı bir ev olmadan yaşayamayacağını söyledi.

Eylül 2020’de Hollanda, Suriye rejimini uluslararası hukuk kapsamında “ağır insan hakları ihlallerinden” sorumlu tutacağını duyurdu. Suriye rejim yetkilileri bu açıklamalara “Hollanda insan haklarından söz edecek son ülkedir.” diyerek yanıt verdi.

Dışişleri Bakanlığı Suriyeli mültecilerin sığınma talebini reddetme gerekçelerini tartışırken, hükümet Suriye’de işlenen ağır ihlalleri tamamen kabul etti.

Bakanlık Hollanda’ya sığınma başvurusunda bulunanlara çeşitli gerekçelerle oturma izni verildiğini söyledi. “Oturma iznini verebilmek için birkaç sebep vardır. Suriyeli sığınmacılar için genel ilke, AİHS’nin 3. Maddesinde belirtildiği gibi, olası bir dönüş durumunda ciddi bir zarar görme riskiyle karşı karşıya kalmalarıdır. Bu, genel olarak menşe ülkede insanlık dışı muameleden korkmak için gerçek nedenlerin varsayıldığı bir risk olduğu anlamına gelir.”

Bakanlık, başvuranların bu tür izinlere erişimini etkileyen iki istisna olduğunu ekledi: “Esed rejimine ve herhangi bir riskle karşılaşmadan Suriye’ye geri dönen Suriyeliler. Bu iki koşuldan biri geçerliyse insanlık dışı muamele riski geçerli olmayabilir. Bu durumda ikamet izni verilmeyecektir.”

Bakanlık, bu iki özel durum kapsamına giren sığınma başvurularının Göçmenlik ve Vatandaşlığa Geçiş Dairesi (IND) tarafından ayrı ayrı değerlendirildiğini sözlerine ekledi.

Temmuz ayında, IND soruşturması ikamet izni görüşmeleri sırasında yanlış bilgi verdiklerini gösterdiği için, birkaç Suriyeli sığınmacının davası Hollanda’da tartışmalara yol açtı. Bu başvuranlardan birinin “savaş suçlarına karıştığı” bildiriliyor.

Zorla İade Yok

Bakanlık ayrıca “Herhangi bir menşe ülkede sığınmacıların zulüm veya insanlık dışı muamele görme korkusu için nedenleri yoksa sığınma başvurusu reddedilebilir. Bakanlık, kalma hakkı olmayan tüm yabancı uyrukluların Hollanda’dan ayrılmalarından sorumludur.” dedi.

Gönülsüz geri dönüşle ilgili olarak da bakanlık, “zorunlu ayrılma ancak yabancı uyruklu kişi Hollanda’yı gönüllü olarak terk etmediğinde ve Geri Gönderme ve Ayrılma Servisinin yardımını kabul etmediğinde uygulanmaktadır. Söylendiği gibi Hollanda, mevcut durum nedeniyle şu anda Suriye’ye zorunlu geri dönüş yapmamaktadır. “

Hollanda’nın eski Suriye Büyükelçisi Nikolaos Van Dam, daha önce yaptığı açıklamada, bazı siyasi partilerin Suriyeli mültecilerin geri gönderilebileceğini iddia ettiklerini ancak durumlarının tamamen gerçekçi olmadığını, çünkü neredeyse tüm Suriyeliler için geri dönüşün tehlikeli olacağını söyledi.

Suriye rejimi tarafından kovuşturma riski altında olduklarına dair kanıt elde edilirse, mültecilerin geri dönüşlerine izin verilmiyor.

Almanya: Sınır Dışı Etme Yasağı Kaldırıldı

11 Aralık 2020’de Alman İçişleri Bakanlığı, Suriye’ye sınır dışı etme yasağını yenilememe kararı aldı.

DW’ye göre yasağın sona ermesi, “1 Ocak’tan itibaren mahkemeler, Almanya’da suçlardan hüküm giymiş Suriyeli vatandaşların sınır dışı edilip edilmeyeceğine karar verebilir.” anlamına geliyor.

Mahkemeler için sınır dışı edilmeye uygun davaların değerlendirilmesi için bir tarih belirlenmiş olsa da Aşağı Saksonya İçişleri Bakanı Boris Pistorius “teknik ve pratik olarak sınır dışı etmenin [Suriye’de] devam eden şiddet nedeniyle mümkün olmayacağına” işaret etti.

Bu sınır dışı etme girişimine, Suriyeli suçluları Suriye’nin kuzeyine sınır dışı etmeyi planlayan parlamento CDU / CSU fraksiyonunun başkan yardımcısı Thorsten Frei öncülük ediyor. Frei, bu şahısları Türk ordusunun yönettiği Suriye’nin kuzeyine göndermenin mümkün olup olmadığını incelemeyi bile önerdi.

22 Ocak’ta, Baden-Württemberg Eyalet İçişleri Bakanı Thomas Strobel, Almanya’nın güvenliğine tehdit oluşturduğu doğrulanan kişilerin sınır dışı edilebileceği koşulların altını çizdi.Yasağın kaldırılmasına rağmen birçok engelin, istenmeyen Suriyelilerin sınır dışı edilmelerini hâlâ aksattığını sözlerine ekledi.

Yasağı iptal etmeden önce Strobel, Federal Göç ve Mülteciler Dairesinin sınır dışı etme yasağının kaldırılmasına karar vermesi durumunda, devletinin “suçlu veya güvenlik tehdidi” olarak kabul edilen 10 kişiyi Suriye’ye sınır dışı edebileceğini söyledi.

Strobl, DW’ye, herhangi bir bireyi iade etme olasılığının, Suriye’de bu kişilerin sınır dışı edilebilecekleri güvenli alanlar olması gerektiği anlamına geldiğini söyledi.

DW, bakanın Alman Haber Ajansına (DPA) yaptığı açıklamada, “ülkemizde güvenlik tehdidi olarak görülenlerin artık sınır dışı edilme yasağına güvenemeyeceklerini” söyledi.

Federal İçişleri Bakanlığına göre, “89 Suriyeli İslamcı Almanya’da güvenlik tehdidi oluşturuyor olarak sınıflandırılıyor.” Bakanlık, bu şekilde etiketlenebilecek kişileri, “Alman güvenlik yetkililerinin şüphelendikleri siyasi nedenlerle ağır suçlar işleyebilir.” olarak tanımladı.

AB’nin Sınır Dışı Meselesine İlişkin Tutumu

Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Komisyon Başkan Yardımcısı Joseph Borrell, “İade konusundaki tutumumuz değişmedi. Bazı Suriyelilerin gönüllü olarak evlerine dönme isteklerini anlıyor ve destekliyor olsak da büyük ölçekli geri dönüş koşullarının henüz mevcut olmadığına inanıyoruz.” diyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından belirlenen parametrelerin şu anda Suriye içindeki koşulların uluslararası hukuka uygun olarak güvenlik ve haysiyet koşullarında büyük ölçekli geri dönüşlerin desteklenmesine katkıda bulunmadığını açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.

Borrell, gerçekleşen sınırlı geri dönüşlere ve ülke içinde yerlerinden edilmiş kişilerin ve mültecilerin geri dönmesiyle hâlâ karşılaşılan birçok engel ve tehdide değinerek “Özellikle zorunlu askerlik, ayrım gözetmeksizin gözaltı, ortadan kaybetmeler, işkence, fiziksel ve cinsel şiddet, barınma, arazi ve mülke erişimde ayrımcılığın yanı sıra var olmayan veya eksik temel hizmetler söz konusu.” dedi.

Sınır Dışı Edilmedi Ama Esir Tutuldu

Af Örgütü Birleşik Krallık Mülteci ve Göçmen Hakları Program Direktörü Steve Valdez-Symonds “Suriyelilerin herhangi bir Avrupa ülkesinden Suriye’ye sınır dışı edildiğini düşünmüyorum. Bununla birlikte, Danimarka bazı mültecilerin koruma statüsünü iptal etti ve bence özgürlük hakları kısıtlanmış merkezlerde tutuluyorlar. “

“Almanya da politikasını değiştirdi ve teorik olarak ciddi suçlarla suçlanan Suriyeliler sınır dışı edilebilir. Bu önlemlerden bazıları, Suriye’deki durum göz önüne alındığında acımasız ve korkunç. Suriye hükümeti ile bu sürgünleri gerçekleştirmek için herhangi bir anlaşma olmadığı göz önüne alındığında, bazıları siyasi duruşun parçası.”

Uluslararası Yasalarla Korunmaktadır

AB ülkelerindeki bazı sağ partiler, sığınmacıları iş, eğitim ve hizmetler için yerel halkla rekabet etmekle suçlayarak mülteci karşıtı politikalar benimsiyor. Bu politikalar, mülteci statüsüyle ilgili uluslararası hukuk ilkelerinin ihlalini teşkil etmektedir.

Uluslararası Mülteci Hukuku (UDL), uluslararası korumanın dayandığı başlıca araçları, temel taşını oluşturan iki belgeyi -1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü- kapsayarak listelemektedir. Bu belgeler, mültecilerin ve sığınmacıların zulüm riski altında olabilecekleri ülkelere geri gönderilmesini yasaklayan düzen hükümleri, sınır dışı edilmeme ilkesi kapsamında uluslararası koruma haklarını güvence altına alıyor ve tüm mültecilere ayrımcılık ilkesine göre muamele edilmesini talep ediyor.

Özel Raportör Maurice Kamto’nun 2007’de yabancıların sınır dışı edilmesine ilişkin yayımlanan üçüncü raporuna göre, “Uluslararası hukuk, egemen bir devletin, güvenliği için tehlikeli olduğunu düşündüğü yabancıları sınır dışı etmek için tedbir alma hakkını sorgulamamaktadır. Bu tür sınır dışı etmeler egemenliğin ve bağımsızlığın mantıksal ve gerekli sonucudur.”

Rapor, bu nedenle uluslararası hukukun sınır dışı etme hakkını “devletin kendi topraklarında tam yetkiye sahip egemen bir tüzel kişilik statüsünden doğan doğal bir hak” olarak tanıdığını da ekliyor.

Bir devletin yabancıları sınır dışı etme hakkı uluslararası hukukta iyice yerleşmiş olmasına rağmen, mutlak bir hak değildir. Raporda “[Hak] insan onuru ile tutarlı bir şekilde kullanılmalıdır.” diyor.

Rapor açıkça “sınır dışı etme özgürlüğünün mutlak olmadığını, sınırlara tabi olduğunu” belirtiyor.

Sınır dışı etme hakkı, ilgili devletin uymak zorunda olduğu çeşitli yükümlülüklerle sınırlandırılmıştır. Rapora göre, devletler kendi topraklarında düzeni ‘insanlık kanunlarına ve her bireyin insan haklarına saygı duyarak sağlamaya çalışmalıdır.

Rapor ayrıca, bir devletin egemenlik hakkı kapsamına girmesine rağmen, sınır dışı edilmenin “sınır dışı eden devlete takdir yetkisi veren mutlak bir hak olarak düşünülmediğini”, bu hakkın böyle bir gücün “keyfî” olmadığı fikrine karşılık geldiğini de ekliyor.  Sonuç olarak devlet bu tür konularda kendisine tanınan takdir yetkisini kötüye kullanmamalıdır.

Yabancıların sınır dışı edilmesinde uygulanan temel uluslararası ilkeler geri göndermeme ve keyfî sınır dışı etme yasağı ilkeleridir.

Geri göndermeme, sığınmacılara ev sahipliği yapan bir ülkenin, ırk, din, milliyet, belirli bir sosyal grubun üyeliği veya siyasi görüş nedeniyle zulümle tehdit edilecekleri bir ülkeye geri gönderilmesini yasaklayan uluslararası hukukun temel ilkesidir.

Suriyeli avukat ve insan hakları savunucusu Hişam Masalmeh, bazı AB ülkelerinin insanları mülteci statüsünden çıkarma kararının “silahlı çatışma alanlarından kaçan mültecilere tam koruma sağlamayla ilgili ek hükümler ve protokollerle tutarsız” olduğunu söyledi. Buna göre Masalmeh, 1951 Sözleşmesi kapsamında korumaya erişimi olan herhangi bir Suriyeli mülteciye karşı bugün alınan kararların “gayri meşru ve kanuna aykırı” olduğunu ekledi ve devam etti: “Bu tür kararlar, bu anlaşmada belirtilen ilke ve maddeleri ihlal etmektedir çünkü Suriye topraklarındaki hiçbir kısım güvenli kabul edilmemektedir. Suriye yaşamak için en tehlikeli yerlerden biridir.”

Mültecilere genellikle, hayatlarını tehdit eden gerçek zulüm gördükleri için sığınma hakkı verildiğini de sözlerine ekledi. Bu nedenle, onları istemeden iade etme kararına “Avrupa Adalet Divanı önünde itiraz edilebilir çünkü iade [koruma anlaşmasının] hükümlerinin açık bir ihlali olacaktır.”

1951 Sözleşmesinin 33. Maddesine göre, “Hiçbir sözleşmeci devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, uyruğu, mensubu olduğu sosyal yapı ya da siyasi görüşü nedeniyle yaşamının veya özgürlüğünün tehdit altında olacağı toprakların sınırlarına herhangi bir şekilde sınır dışı edemez veya geri gönderemez.”

Suriye’de Güvenli Alan Var mı?

Geçen Şubat ayında, bir Danimarka muhalefet partisi, Suriye rejimi başkanı Beşşar Esed ile iltica başvuruları reddedilen veya mülteci statüsünden yoksun kalan Suriyeli mültecileri iade etmek için işbirliği yapmanın ve Şam’da güvenli bir alan oluşturmanın bir yolunu bulmayı önerdi.

Bununla birlikte, 2005’ten beri iltica davalarından sorumlu olan avukat Masalmeh, uluslararası yasaların “güvenli alan” için kesin bir tanım sağlamadığını söyledi.

1951 Sözleşmesi hukuki referans kaynağı olarak kullanılmaktadır. Ancak Masalmeh’e göre kongre bir bölgeyi neyin güvenli kıldığını tanımlamıyor. Masalmeh, çok sayıda sığınmacı ortaya çıkaran çatışmalar sırasında, ev sahibi ülke devletlerinin göçe alternatif çözümler bulmaya çalıştıklarını da sözlerine ekledi.

Masalmeh, sivillerin başka ülkelere gitmesini engellemek için zaman zaman uluslararası gözetim altında askerden arındırılmış bölgelerin kurulması gibi çözümlerin hayata geçirildiğini söyledi. Bu tür çözümler belirli devletlerin girişimleri olma eğilimindedir ancak Suriye çatışması bağlamında güvenli alanlar yoktur. Suriye’nin hiçbir yerine güvenli denilemez.

Mülteci statüsünden çıkarılan Suriyeliler, yerel bir mahkemeye itiraz edebilir, idari bir bakanlık organına şikâyette bulunabilir veya kararları uluslararası bir anlaşmayı ihlal ettiği için devlet için bağlayıcı olan yüksek mahkemelerde temyiz talep edebilir.

“Suriyeli mültecilerin kaderi beni endişelendirmiyor. Tabiî ki Avrupa kıtasındaki sağcı partilerin baskısını yaşıyorlar ancak Avrupa politikacılar tarafından değil yasalarla yönetiliyor.” diye ekliyor Masalmeh.

Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından hazırlanan “Suriye’de Güvenlik İstikrarı Göstergeleri ve Mülteci Dönüşü:  Seçilmiş Vakaların Değerlendirilmesi” başlıklı bir raporda araştırmacılar, “güvenlik ortamı” da dâhil olmak üzere mültecilerin geri dönme kararını önemli ölçüde etkileyen göstergeleri inceliyor.

Rapor, bu bağlamda güvenli bir ortamın, düşmanlıkların etkin bir şekilde durdurulması ve güvenlik güçlerinin sosyal hayat üzerindeki etkisinin sınırlandırılması ile mümkün olabileceğini belirtiyor.

Suriye Rejimiyle Normalleşme Mültecilerin Üzerindenmi Beliriyor?

AB ile Suriye rejimi arasındaki bağların normalleşmesinden bahsetmek için çok erken olabilir, özellikle de AB, rejimin duruşunu değiştirmesini şart koştuğundan beri.

Mülteciler, Avrupa hükümetlerinin, mülteci karşıtı politikaları izleyen bazı sağcı partilerin yükselen sesleriyle Suriye rejimiyle ilişkilerini normalleştireceklerinden endişe duyuyorlar.

Almanya’da yaşayan 22 yaşındaki mülteci Mehdi Ramazan, özellikle kendisine geçici koruma statüsü verildiği için istikrarsız bir gelecekten korktuğunu dile getirdi: “Hükümetlerin, politikalarını değiştireceklerinden ve Suriye rejimiyle iç ve dış politik ve ekonomik koşullar nedeniyle mültecileri geri göndermeye başlayacaklarından korkuyoruz.”

Bulanık Sularda Balık Avlamak

Eski Alman parlamento üyesi Jamal Karsli, Suriyeli mültecilere sınır dışı konusunda güvence verdi, çünkü aşırılık yanlısı partiler hükümetleri herhangi bir ülkede devralmaktan çok uzaktalar. Bu partilerin hükümetleri etkilemesi durumunda insan hakları ve sivil toplum örgütleri bu partilerin mültecilere karşı aşırılıklarını uygulamalarını engelleyecektir.

Karsli, sağcı partilerin bulanık sularda balık avladığını ve mülteci sorunundan yararlanarak bir atılım gerçekleştirdiklerini ve popülerlik kazandıklarını söyledi. Bugün mültecileri, özellikle boykot ve yaptırımlara boğulan Suriye rejimiyle pazarlık kozu olarak kullanıyorlar. Bir Alman partisi Suriye’nin güvenli bir ülke olduğunu ve mültecilerin geri gönderilebileceğini göstermek için Suriye şehirlerini ziyaret ettiğinde bu türden bir fayda sağlama girişimi başarısız oldu.

2018’de yedi günlük bir ziyarette Şam’daki bir Alman heyeti, Suriye’deki savaşın sona ermesini ve vatandaşların barış içinde yaşadığını duyurdu. O zamanlar, heyet başkanı ve Alman parlamentosunun bir üyesi olan Christian Blex, Şam sokaklarında yaptığı gezide çektiği fotoğrafları “Mahalleler askerden arındırıldı!” diyerek bir dizi şeklinde yayınladı.

Karsli, yasalara uyan ve ev sahibi topluma entegre olmaya çalışan hiçbir Suriyeli mültecinin sınır dışı edilmeyeceğine işaret etti. “Buna karşılık, sınır dışı edilmekle tehdit edilenler rejimin destekçileri ve para karşılığında gönüllü olarak geri dönmek isteyenlerdir.” diyen Karsli, Almanya’nın şu ana kadar Suriyeli mültecileri sınır dışı etmediğini vurguluyor.

Mültecilerin kaderi geri dönerse

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) Başkanı Fadel Abdul Ghany’ye göre Suriyeli mültecilerin sınır dışı edilmesiyle ilgili son zamanlarda yapılan konuşmalar ve ana akım tepkiler abartılıyor, çünkü Avrupa ülkeleri mülteciler konusunda uluslararası hukuka bağlı kalıyor.

“Suriye tamamen güvenli değil.” diye ekliyor ve bu da hiçbir mültecinin artık geri gönderilemeyeceği anlamına geliyor.

SNHR, Avrupa ülkelerine mültecileri geri göndermemelerini ve onları yeniden yerleştirmek için çalışma yapmalarını tavsiye ediyor çünkü Suriye krizinin çekirdeği olan güvenlik sorunları ve Suriye rejimi hâlâ var.

Abdul Ghany, “COVID-19 salgını nedeniyle birçok ülkede mevcut seyahat yasağına rağmen, Hollanda da dâhil olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri tarafından aile birleşiminin hâlâ gerçekleştirildiğini söyledi. Bu, bu ülkelerin 1951 Konveksiyonuna saygı duyduklarını gösterir.” diyor.

Bazı ev sahibi ülkelerin mültecileri sınır dışı etme kararı konusundaki tartışmalar, BM Soruşturma Komisyonunun Mart ayındaki Suriye Arap Cumhuriyeti hakkındaki gözaltında işkence, cinsel şiddet ve cinayet suçlarını içeren şok edici raporundan sonra geldi.

Enab Baladi / 8 Nisan 2021 / Çeviren: Gökhan Ergöçün

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR