1. YAZARLAR

  2. Şuayb Mekeç

  3. 15 Temmuz FETÖ Darbe Girişiminin Düşündürdükleri

15 Temmuz FETÖ Darbe Girişiminin Düşündürdükleri

Ağustos 2016A+A-

“Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır.

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır.

Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır.”

“Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle onlar için elim bir azap vardır. Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, ‘Biz ancak ıslah edicileriz.’ derler. Şunu bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar. Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit ‘Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!’ derler. Biliniz ki sefihler ancak kendileridir fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler).

(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit ‘(Biz de) iman ettik.’ derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise ‘Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) alay ediyoruz.’ derler. Gerçekte Allah onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar. İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.”(Bakara,2/10-16)

Kendilerini merhum S.Nursi’ye nispetle faaliyet gösterdikleri ıslah temelli Nurcu hareketten uzaklaşarak acilciliğe ve kanlı bir darbe teşebbüsüne yönelen (ABD işbirliğinde) Gülenist Hareketin (FETÖ) nasıl bir ‘sözde ıslah edicilere’ dönüştüğünü anlatan kelimeler mucizesi Kelam-ı Mubin’in ayetleriyle söze başlayalım istedik.

15 Temmuz 2016 tarihli FETÖ’cü darbe girişimi, Allah’a şükür başarısızlıkla sonuçlandı. Türkiyeli Müslümanlar olarak derin bir nefes aldık. 90 yıldır İslami değerlerinden koparılmış bir toplumun çocukları olan bizlerin yeniden Allah’ın kitabına, O’nun kutlu elçisinin ve ashabının miras bıraktığı din-i mubine sarılarak elde ettiğimiz kazanımları elimizden alacak, yeryüzünde ekini ve nesli yok edecek bağy ve tuğyan güçleriyle işbirliği yapan bu ifsad edici yapının darbe girişiminin akamete uğraması hamdolsun yüreğimizi ferahlattı.

Darbeciler Her Zaman Diktatörlerin İzindeler; Ekini ve Nesli Yok Edip Halkı Katlediyorlar!

80’lerden bu yana insanları hayra çağıran ıslah ediciler değil; şerre, nifaka, küfre yağcılığa, takiyyeye ve ihanete çağıran, kişi kültünü kutsayan, liderleri Fethullah Gülen’in (ezoterik, zanni) yaklaşımlarını mutlaklaştırarak faaliyet gösteren bir cemaatle karşı karşıyaydık. En nihayet acilciliğe yönelerek askeriye ve polis kuvvetleri içindeki örgütlü elemanlarıyla ABD destekli askerî darbeye kalkışan modern görüntülü bu şebekenin nelere girişebileceğine tanıklık ettik. Amaca ulaşma noktasında her yolu mubah sayan, hocaefendilerine katıksız biatli, kurşun asker disiplinine sahip, adanmış, bu uğurda ölmeyi ve öldürmeyi göze almış bu güruhun icraatlarını bir süre konuşacağız. Bu talimatlı kamikaze sürüsünün darbe girişimine ilk andan itibaren sokağa çıkarak direnen Müslüman halktan 250’yi aşkın kardeşimiz (emniyet görevlisi ve halktan kişiler) Türkiyeli Müslümanların ve ümmetin şerefini, maslahatını korumak uğruna canlarını verdiler. Allah kardeşlerimize rahmet etsin, onları şühedadan eylesin. Allah’ın yeryüzünde emrettiği adaleti, ihsanı, sulhu terk eden, dini kendine göre yorumlayarak bağileşen bu topluluğun ABD destekli darbe teşebbüsünü, tıpkı Suriye diktatörü Esed, Mısır darbecisi Sisi gibi nasıl canavarlaştığını asla unutmayacağız.

Türkiye’yi küresel emperyalizm güdümünde işbirlikçi dikta rejimine çevirmek için rol üstlenmiş bu fasık modern mankurt sürüsünün darbe teşebbüsü duyulduğu ilk andan itibaren Türkiyeli Müslümanlar kitleler halinde sokağa çıktılar. Hepimiz İslami kazanımlarımızı, meşruiyet hakkımızı savunma ve AK Parti iktidarını yalnız bırakmama kararı aldık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CNN Türk’ten (TRT işgal edildiği için) halka seslenerek “Ben devletin başındayım, siz ey halkım derhal sokağa inin ve hakkımızı birlikte savunalım!” çağrısı tüm Türkiye’de geniş yankı buldu. Halk tekbirlerle, meccanen, hiç silahsız ve yalnız imanıyla darbecilerin tanklarına, uçaklarına kendini siper etti. Alçak darbeciler savunmasız halkın üzerine tıpkı Mavi Marmara gemisine saldıran İsrail gibi teknolojik silahlarla saldırdılar. Bir gecede yüzlerce insan katledildi, yaralandı.

28 Şubat, İslam’ın kokusuna bile tahammül edemeyenlerin, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ise İslam’ın kendisine kastedenlerin gerçekleştirdiği bir darbe olarak tarihe geçti. Kendilerini, güya hoşgörü, diyalog, ılımlı İslam ve demokrasi hareketi gibi gösteren FETÖ’nün pragmatik hesapları ve yalanlarıyla dini ne hale sokmaya çalıştığına, Kitab-ı Mubin’den kopuk ahlaki deformasyonun sonunda cuntacılığa nasıl dönüştüğüne şahit olduk. Bu mülayim(!) adamlar meğer kendi halkını nasıl da gözlerini kırpmadan öldürebilirlermiş? Belki de tetiği besmeleyle çekmişlerdir bu munis şakirtler! Tıpkı DAİŞ, Boko Haram, İran-Lübnan Şii militanları gibi! Nasılsa akıl hocaları ABD, kıblesi pragmatizm, kardeşlik anlayışları sadece kendi hizbinden olanlar değil mi bu canilerin?

Batı’yla Olgunlaştırdıkları Kadim İşbirliğinden ABD Destekli Darbe Teşebbüsüne!

Bugüne kadar kendi ülkelerinin en mahrem bilgilerini ABD ve Batılı istihbarat şebekelerine aktaran bu ajan kriptolar İslam dünyası ve Türkiye’deki İslami oluşumları aynı mercilere gammazlamak üzerine kurulu itikatlarıyla İslam düşmanlarıyla güç birliği yapmakta hiçbir beis görmediler. Cürümleri ayyuka çıkmış küresel şeytanları ve İslam dünyasındaki dikta rejimlerini kendilerine mutmain dostlar edindiler.

İşgalci Batı (Doğu ve Batı’nın emperyal güçleri) İslam coğrafyasını yeniden ayağa kaldıracak bir kıpırdanış istemiyor. 2002’den bu yana iktidarda kalışını sürdüren, Müslüman camianın dünya ve Türkiye’de umudu haline gelmiş AK Parti ve bu olgunun tetiklediği 2011’de Ortadoğu’daki dikta rejimlerine karşı başlayan intifada süreci, Batı’nın moralini bozdu. İntifada sürecinin yaşandığı Tunus, Libya, Mısır, Yemen ve Suriye’de sürece müdahale ettiler, süreci boğmaya çalıştılar. 2002’den beri AK Parti iktidarına karşı planlanan darbe girişimleri de bu planın dışında değildi. Son bu Gülenist FETÖ’cü darbe de bunun bir uzantısıdır. İslam’ın bugün adalet, barış, esenlik renkleriyle tüm insanlığın gündemine giriyor olması; ahlaksızlık, seküler değersizlik çöküntüsünden tüm insanlığı ve sömürü çarklarından mazlum coğrafyaları kurtaracak yegâne üstün din haline gelmesi istenmiyor. Bu darbe girişimiyle, küresel güçlerin ve işbirlikçilerinin ümmet iradesine indirmeye çalıştıkları darbe kadar, Protestan eğilim taşıyan bu mürai topluluk eliyle İslam’ın aslına, muhkemiyatına, geleneğine, vahiy-akıl-hikmet bütünlüğüne kasteden sapkın bir hedefin planlandığını da idrak ettik. Allah’a şükür bu mağdub ve dallin ehlinin1 şer teşebbüsü, neticesine eremeden topyekûn müminlerin direngen duruşu ve R.T. Erdoğan’ın Müslüman halkın önünde dimdik durmasıyla atlatıldı. Müminlerin duasına icabet eden, İslam’a yardım edene her daim gaybi yardımını gönderen Rabbimize hamdolsun.

“Hani inkâr edenler seni bağlayıp hapsetmek, öldürmek veya (Mekke'den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfal, 8/30)

“Onlar bir düzen kurdular. Allah da bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.” (Âl-i İmran, 3/54)

Bu örgüt, başından itibaren İslam usulüne aykırı inanış ve davranışlar serdeden şaz bir hareket oldu. 80’lerde komünizm tehlikesine karşı “Ehl-iKitap” ABD’yi savundu. Batı’yla diyaloğu, Batılı din adamlarıyla konsensüsü, güya dünya barışını, evrensel hukuk kurallarına bağlılığı savunageldi. Dünya liderliğinde amiral gemisinin başında ABD’yi gördüğü için din algısını da bu eklektik zeminde şekillendirmişti.

İslami Çevrelerle İlişkilerinde Kendilerinden Başkasını Adam Yerine Koymadılar!

Gülen Cemaatinin Türkiye’deki yapılanması hep kendini merkeze alarak gerçekleşti ve obez gibi “hep benim olacak” duygusuyla gelişti. Topluma, inanan ve inanmayanlar kriteriyle değil kendilerine bağlı olanlar ve olmayanlar gözüyle baktılar. Sözde hizmet hareketinin talebeleri hep hoşgörü, tahammül, teenni, sabır üzerinden bir üslup geliştiriyorlardı. Olaylar karşısında pasif ve tepkisizlikleri, siyaset konusundaki yaklaşımları siyasete uzak gibi intiba yayarken süreç içinde işlerini çok net İslam düşmanı çevrelerle işbirliği yaparak yürüttüklerine şahit olmaktaydık. İslam ve Müslümanların maslahatı dertleri değil, kendileri ve gelecekleri en önemli meseleleriydi. Dershane üzerinden kafalayacakları hedef kitle birincil ibadetleriydi ve gerisi lafı güzaftı. Çevre Müslümanlara, küçümseyerek araf topluluk olarak bakıyorlar; ümmet, kardeşlik, zulme karşı çıkma, İslam dünyasının sorunlarını gündemde tutmayı fitne olarak görüp içten içe nefret ediyorlardı.2

1980 Amerikan destekli 12 Eylül askerî darbesine el altından destek verdiler. Komünizme karşı Amerikan dostluğunu savundular. 1986’da üniversitelerde başlayan başörtüsü yasağına karşı eylem yapan Müslümanları dış ülkelerin ajanı olmakla suçladılar. Fethullah Gülen, bir taraftan 12 Eylülcülerin aradığı kişi gibi lanse ediliyordu. Öbür taraftan dizayn edilen yeni dönemde Amerikan destekli sağcı, dışa bağımlı kapitalist sağcı partilere yamanmış hizmet erleri olarak sürece dâhil oldular. Aslında bu çevre daha o günlerde Sünnetullah’a aykırı olarak Müslümanları bırakıp Yahudi ve Hristiyanları dost ediniyor, batılla iç içe İslami bir cemaat yapısı iddiasıyla devam eden münharif bir yapı olarak varlığını sürdürüyordu. Yaptıkları ne peygamberlerin mücadelesine uyuyordu ne de İslam geleneğimizde böylesine eklektik bir örnekliğe yer vardı. Boşluk dönemlerinin, darbe yıllarının kazananı bunlar oldular. Darbeden olumsuz etkilenen İslami duyarlılığa sahip çevreler zayıflarken, uzlaşmacı, sinsi, omurgasız bu adamlar etkilenmeden yola devam ettiler. Milli Görüş lideri merhum Erbakan, en nefret ettiği kişi oldu bay Gülen’in. Müslümanlar bir vücudun azaları gibidirler. Kardeşlik ve dayanışma en değerli amellerdendir. En büyük cihad, zalime yaptığı zulmü yüzüne haykırabilmektir gibi temel vurgular hiçbir zaman, evvelde ahirde bu adamların kriteri olmadı, hiç ama hiç olmadı!

Takiyye olarak bilinen; bir Müslümanın ölüm ve yok olma tehlikesi karşısında imanını gizleyerek karşı taraftan görünmesi eylemi Müslümanların varlık ve yokluk savaşı verdikleri zaruret koşullarında ruhsat olarak izin verilen spesifik bir durumdur. Bu adamlar Müslümana da Müslüman olmayana da takiyye yaptılar. O yıllardan geleceğe en büyük hayalleri, her ferdin Gülenist olmasıydı. Zaman uzadıkça pragmatizmin üst aşamalarına transfer oldular. 28 Şubat sonrası DSP’ye eklemlenip sıcak siyasetin içinde fiilen yer alma ve iş dünyasında, eğitim kurumlarında, bazı bürokrasi mercilerde kazanım elde etme stratejisine evirildiler. Cemaate biatli şahısları DSP’den milletvekili seçtirerek 28 Şubat sonrası iktidarın görünmeyen ortağı oldular. Lakin DSP zemini ve o günün siyasal ikliminde imkânları kısıtlı oldu.

Belki çok güçlü değillerdi ama siyasilerin imtiyazıyla dış dünyayla kurdukları irtibat ve zamanla okullarının sağladığı ilişki ağı, ABD merkezli Neo-Con ve CIA destekli ilişkilerin kendilerine kazandırdığı tecrübe,2000’li yıllarda Türkiye’de yeni kurulan siyasal ortamda etkin siyaset yapmalarına zemin hazırladı. Yeni dönemde AK Parti’nin çevrenin desteğini siyasete yansıtma esprisiyle yapılandırdığı siyasal konjonktürde kendilerine yer buldular. Yönetimde ve hükümette yer aldılar. Yetişmiş elemanlarını bu alanlara yönlendirdiler. İpler kopana dek AK Parti’nin her evresinde bulundular. AK Parti kurmaylarının güvenini kazandılar. Ülke içinde ve dışında örgütlenme ve büyüme imkânını bu süreçte yakaladılar.

Kadrolaşma, bürokratik mevzi kazanma, kilit noktalara adam yerleştirme, eğitim alanında dershanecilikte halkın teveccühünü kazanma tam bir sinerji içinde ilerliyordu. Kurumlara yerleşmiş elemanlar soru aşırmak dâhil bütün gayrı meşru yolları cemaatin hizmetine amade kılıyorlardı. Yargı, askeriye, polis, bakanlıklar, siyaset, eğitim, yurt içi ve yurtdışındaki okullar, ataşelikler, ticari bazda yurt dışı yatırımları ve yapılan tüm ihaleler ve anlaşmalar cemaatin hanesine artı olarak tecelli ediyordu. Cemaat artık Türkiye’nin sahibi olduğu, yönetimde hakkı olduğu duygusuna kapılmıştı. Cemaatin ABD ile kurduğu özel ilişki, Türkiye’de ulaştığı örgütsel nicelik ona küresel ölçekte siyasal rol alabileceğinin kapısını aralıyordu. AK Parti’yle girdikleri çatışma süreci Neo-Con destekli darbe planlarıyla içli dışlı olacakları bir döneme işaret ediyordu. Şartlar olgunlaşıyor, roller dağıtılıyor, organizasyon tüm gizliliğiyle münafık labirentte yürüyüp gidiyordu. İş düğmeye basmaya kalmıştı. Böylece son 5 yıldır yüzünü salt Ortadoğu’ya, mazlum Müslüman halklara çevirmiş bir sorun adam R. T. Erdoğan’dan kurtulunca, emperyalist dünya ve işbirlikçi kopilleri derin bir nefes alacaktı! Sonra da küreselci FETÖ avenesi görevini ibadet aşkıyla tamamlamanın saadetine erecekti. Fakat hesapların üstünde bir hesap, iradelerin üstünde yüce bir irade vardı. İşte bu, hesaba katılmamıştı. Galip olan Yüce Allah’tan daha güçlü kim olabilirdi ki?

FETÖ Hareketinin Ahlakı ve Metot Algısı Üzerine Birkaç Kritik

Allah kâfirlerle dostluğu, onları sırdaş edinmeyi yasaklamıştır. Kur’an’da müminlerin tavrının ne olacağı belirtilmiştir:

“Onlar cahiliye hükmünü mü istiyorlar? Gerçeğe kulak veren bir kavim için, Allah’tan daha güzel kim hüküm verir? Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dostlar edinmeyin! Onlar birbirinin dostlarıdır. Ve sizden kim onları dost edinirse artık o, onlardandır. Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez. Böylece kalplerinde hastalık bulunanların  ‘Olaylar (tersine) dönerse, bize bir musibet isabet etmesinden korkuyoruz.’ diyerek onların aralarında koştuklarını görürsün. Oysa Allah katından bir fetih veya bir emir gelmesi umulur ki böylece onlar içlerinde gizledikleri şeye pişman olurlar. İman edenler‘Kendilerinin mutlaka sizinle beraber olduğuna, Allah’a kasem ederek var güçleriyle yemin edenler bunlar mı?’ derler. Onların amelleri boşa gitti, böylece hüsrana uğrayan kimseler oldular.” (Maide,5/50-53)

İslami Tebliğ ve Hayırlı Toplum Olma Çabaları Açık Olmak Zorunda

Peygamberler, içinden seçildikleri topluma onlara Allah’ın ayetlerini bildiren, hidayeti gösteren, müjdeleyen, hükümleri açıklayan, en açık üslupla İslam yoluna davetlerini sürdüren kimseler oldular, müminlerin temel vasfı budur.

“Ey Nebi! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik; Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak (gönderdik).Allah'tan büyük bir lütfa ereceklerini müminlere müjdele. Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.”(Ahzab, 33/45-48)

“O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir. Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz!” (Hud, 11/112-113)

“O halde, hakikati yalanlayanlara uyma. Onlar isterler ki sen (kendilerine) yumuşak davranasın onlar da (sana) yumuşak davransınlar. Çok yemin edip duran alçağa, daima kusur arayan, laf getirip götüren kovucuya, sürekli iyiliğe engel olan günahkâr zorbaya, haksız arzularının esiri olmuş zalime, bütün bunların dışında soysuzlukla (faydasız olmakla) damgalanmış kimselerden hiçbirine, malı ve oğulları vardır diye sakın boyun eğme. Ne zaman ayetlerimiz böyle birine iletilse, ‘Bunlar öncekilerin masalları’ der. Biz onu, hortumundan (burnundan) damgalayacağız.” (Kalem, 68/8-16)

“Bile bile batılı hakkın üzerine örtüp hakkı gizlemeyin. Namazı kılın, zekâtı verin ve rükûa varanlarla birlikte siz de rükûa varın. Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Bunun yanlış olduğunu düşünmüyor musunuz? Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz bu, Allah'a saygı gösterenlerden başkasına ağır gelir. Onlar, Rableri ile buluşacaklarını, kesinlikle O'nun huzuruna döneceklerini bilirler.” (Bakara,2/42-46)

Müslüman açık sözlü, açık tavırlı, dik duran ve bunu hayatının her evresinde yaşayan kimsedir.

“De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi. De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim.” (Enam, 6/159-163)

Takiyye ve Tevilcilik Hastalığı Her Zaman İki Yüzlü Pragmatik Yapıları Doğuruyor!

FETÖ’cüler hedefleri uğruna her zaman İslam düşmanlarına şirin göründüler, İslami çevreleri ise önlerinde engel ve bir hiç olarak gördüler. 28 Şubat’ta Refah Partisi iktidarının devrilmesi için darbecilerle işbirliği yaptılar. Her zaman takiyye yaptıkları için kimse onların bu niyetlerini tam olarak çözemedi.

İslami tecrübeyi, ümmetin kazanımlarını kafalarına göre, menfaatlerine nasıl geliyorsa öyle yorumladılar. Masum addettikleri Fethullah Gülen’in tanımladığı davranışlarla bu adanmışlık yolunda ilerlediler. Onlar için hayır hasenat sadece kendi cemaatlerinin himmet envanterine dâhil olandır. Hep ikiyüzlü oldular. Güleryüz yalaka davranışlarıyla niyetlerini, aysbergin görünmeyen yüzünü gizlemeyi hedeflediler. Kitabı pasifist görünen aslında niyeti gizli derin ilişkileri uğruna eğip bükmekten çekinmediler. Binlerce insanı, gönül adamlarıyız palavrasıyla sözde cenneti hak kazanmış(!) kamikazeye çevirdiler.

Dinî Liderlerini Kutsuyor, İslam Düşmanlarıyla Güç Birliği Yapıyorlar!

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.” (Mücadele, 58/22)

Güç başkasındayken boyun eğen, yağ çeken; güç kendi eline geçtiğinde acımasızlaşan ve insanlara istediği dizaynı vermeye yönelen bir cemaat yapısı bu. Velayeti (bağlayıcı dostluğu) mümine değil İslam düşmanına tevdi etmiş bir topluluk!

Rivayetçi gelenekten gelen ve batıni yorumlarla harmanlanmış FETÖ hareketi, liderini ilahi yardıma mazhar kişi görüyor. Gülen’in Allah’tan özel bilgiler alan, kendisine mehdiyet makamı verilmiş, Resulullah (s) ile görüşmeler yapan, ermiş ulu kişi, günahları bağışlanmış masum kişi olduğuna inanılıyor. Bu inanışların aynısı, geçmişte birçok batıni harekette, bugün İsna Aşeriye Şiasıyla İran’ın resmi din anlayışında, içtihatlarını mutlak gören hilafetçi DAİŞ yapılanmasında mevcut. Bu hareketlerin hepsi İslam dünyasında güç yarışına girmiş ve silahlarını ümmete çevirmiş durumdalar. 

Geçmişte İsa (as), kavmi olan İsrailoğullarına onların pagan Roma’yla kurdukları ittifakın kirliliğini, onların muvahhidleri ispiyonlayan tutumlarının ihanet olduğunu hatırlatarak kendilerini düzeltmeleri ve müminlerle birlikte hareket etmeleri yönünde uyarılarda bulunmuştu. Rabbimiz bize bu olayı anlatıyor, muvahhid çabalar içinde olan müminlerle birlikte hareket etmemiz hususunda bize uyarıda bulunuyor. Allah kendisine dayanan müminleri kimsenin tuzaklarıyla alt edemeyeceğini, tersine kendisinin onlara tuzak kuracağını söylüyor. 

“Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse ona ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur. İsa onların inkârlarını sezince, ‘Allah yolunda yardımcılarım kim?’ dedi. Havariler, ‘Biziz, Allah yolunun yardımcıları. Allah'a iman ettik. Şahit ol, biz Müslümanlarız.’ dediler. Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber'e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz. Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Âl-i İmran, 3/51-54)

Bu katil, facir topluluk şeytanla iş tutarak ve dünyalık hesapları için akıl, izan yoksunu uyduruk din telakkisiyle Batılı dostlarını memnun etmek adına birlikte planlar yaptılar. Allah oyunlarını bozdu.

“Ey insanlar! Muhakkak Allah’ın vaadi haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. Aldatıcılar sizi Allah ile aldatmasınlar. Muhakkak ki şeytan, sizin düşmanınızdır. Öyleyse onu düşman edinin. O, kendi hizbini (taraftarlarını) sadece alevli ateş ehlinden olmaları için çağırır.”(Fatır, 35/5-6)

Başörtüsüne teferruat, kâfirle dostluğa maslahat ve Neo-Conlarla kurdukları işbirliğine ve ajanlığa muhacirlik adını verdiler. Rol model ahlakın yalnız kendi anlayışları olduğunu söyleyerek Allah’ın ayetlerini az bir dünyalığa sattılar.

“Allah’ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır.”(Bakara, 2/174)

“Allah'ın ayetlerini az bir değere sattılar ve O'nun yolundan alıkoydular. Onların yaptıkları gerçekten ne kadar kötüdür.” (Tevbe, 9/9)

Masumiyete dayalı ruhbanlık sınıfı icat ettiler. Masumiyet ve mehdiyet makamına benzer, gaybdan haber veren, peygamberle görüşen kişi kültü uydurdular.

“Türettikleri ruhbanlığı biz onlara yazmadık. Ancak Allah'ın rızasını aramak için türettiler ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.” (Hadid,57/27)

“Allah’ı bırakıp, hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır” (Tevbe, 9/31)

Hiç kimse Allah’ın sadece elçilere indirdiği vahiyle bilgisi hariç gaybı bilemez.

“Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler.” (Neml, 27/65)

Tüm peygamberler yaşamış ve ölmüşlerdir. Kimse onlarla ruhaniyet âlemi uydurmasıyla görüşemez. Bu açık iftiradır.

“Onlar bir ümmetti ki geldi geçti. Onların kazandığı şeyler kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Onların yapmış olduklarından size sorulmaz (siz sorumlu değilsiniz). Dediler ki: ‘Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz.’ De ki: Hayır. İbrahim haniftir. Ve o, müşriklerden olmadı. Deyin ki: Biz Allah’a, bize indirilenlere, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub ve torunlarına indirilenlere, Musa ve İsa’ya verilenlere ve (diğer) nebîlere, Rableri tarafından verilenlere (sahife, kitap ve vahiylere) iman ettik. Onların arasından hiçbirini ayırmayız (fark gözetmeyiz). Ve biz, O’na teslim olanlarız.” (Bakara, 2/134-136)

“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamber gelip geçmiştir.” (Âl-i İmran, 3/144)

“Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar?” (Enbiya, 21/34)

Allah’ın zikrini (Kitab-ı Mubin’i) gizleyenlerin düşeceği durum, hidayette olanların sadece kendileri olduğu zannına kapılmalarıdır;.

“Kim Rahman’ın zikrini (Kur’an’ı ve hükümlerini) görmezden gelirse, biz ona bir şeytanı musallat ederiz ki artık o, onun (ayrılmaz) arkadaşı olur. Şüphesiz bu (şeytan)lar, onları yoldan çevirirler, onlar da kendilerinin doğru yola (hidayete) erişmiş olduklarını sanırlar.” (Zuhruf, 43/36-37)

İnsancıllık, Hoşgörü, Demokratlık, Ilımlılık Görüntüsü Altında Müslüman Halka Kinlerini Kustular

“Kendilerini (kibirlenerek) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar, 'bir hurma çekirdeğindeki iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisa, 4/49)

“İman eden ve salih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara kendi fazlından ekleyecektir de. Kulluğun bağlayıcı sorumluluğunu terkeden ve kibirlenenler, onları acıklı bir azapla azaplandıracaktır ve kendileri için Allah'tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır.” (Nisa, 4/173)

Hiç kimse allah’ın yarattığı bir canı kendi ihtirası uğruna katledemez;  zira insanlığı katletmiş olur. Şayet bu cürmü işlerse cezası misliyle ölümdür!

Kimse kendisine emanet edilmiş insaniyet haklarına, kamu hukukuna, insanlığın can, mal, din, namus, akıl emanetlerine ihanet edemez. Rabbimiz bu nevi ihlalin cezasını en ağır şekliyle belirtmiştir. Nefsî çıkarları ve hizipleri için insanları katledenler, Kur’an’da lanetlenmiştir. Yargısız infaz, dinin usulüne aykırıdır. Askerî inkılâplar fıtrata ters olduğu için Müslümanların teamülünde yasaklanmıştır. Öldürmek ve yaşatmak Allah’a aittir. Çıkar uğruna bir kişi de olsa katliam yapmak menedilmiştir. Cezası belirtilmiştir.3

Mekke’nin fethinde Resulullah’ın (s) suça karışanları affetmeyip öldürülmelerini emretmesi ama diğer Mekke halkını henüz müşrik olmalarına rağmen affetmesi, en belirleyici muhkem kriterimiz olmalı.

İslami değerlere bağlı, ümmetin kazanımlarına sahip çıkan, dünya devleriyle boy ölçüşebilecek güçlü bir Türkiye istenmiyor!

Büyüyen, gelişen, kendi ayakları üzerinde dimdik duran, özgür, fakirlere kucak açan, mazlumun yurdu olmuş bir Türkiye istemiyorlar. Modern haçlı ordusu ve ajanları Avrupa’yla boy ölçüşebilecek konuma ilerleyen, kendisine 2023 hedefleri koyan, İsrail’in işlediği zulümleri kınayan, tam bağımsızlığa ilerleyen, Kanal İstanbul’la ve 3. havaalanıyla sayılı dünya ülkeleri arasına girmeye aday, artık özgün politikalar geliştirebilen, BM için dünya beşten büyüktür eleştirisi yapan, teknolojik adımlarını daha büyüten tam bağımsız güçlü bir Türkiye istemiyorlar.

Türkiye, İslam toplumları arasında şu anki politik, ekonomik ve özgün gücüyle Müslüman toplumların umut bağladığı bir ülke olmuştur. Bu trend iyice oturmadan engellenme niyetiyle bu konuda ABD hayranı FETÖ teröristlerine destek sözü eşliğinde Türkiye’de darbe yapma görevi verilmiştir. Bu kamikazeler şimdilik kaybettiler. Şimdilerde bizler değerlerimiz, kazanımlarımız ve zaruret şartlarımıza sahip çıkmak adına alanlardayız. Allahu Ekber nidasıyla sokak direnişimizi sürdürüyoruz. Kâfirlerin bir oyunu varsa Allah’ında bir oyunu vardır. Allah, en hayırlı oyunu kurandır. Allah kendi dinine yapılan yardımları boşa çıkarmayacaktır.

Hemen yalana, iftiraya başlıyorlar. Büyücülük yapıyorlar, firavunun sihirbazları gibi sahte oyunlara başvuruyorlar.

“Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Hâlbuki bu büyük bir günahtır. O sözü duyduğunuz zaman‘Bunu konuşmak bize yakışmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır.’ demeniz gerekmez miydi?”(Nûr, 24/15-16)

“Size şeytanların kimler üzerine inip durduğunu haber vereyim mi? Her günahkâr iftiracı, yalancı, sahtekâr üzerine iner. Bunlar (şeytanın iftira ve yalanına) kulak verirler. Çoğu ise yalancıdır.” (Şuara, 26/221-223)

“Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa, büyük bir bühtan/iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.” (Nisâ, 4/112)

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât, 49/6)

 “Yoksa biz, iman edip iyi işler yapanları, yeryüzünde ifsad çıkaranlar gibi mi tutacağız? Veya muttakileri facirlerle bir mi sayacağız? (Resulüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sad, 38/28-29)

Vitrin Dekoru Muhteris Üstatlar

Hocaları, kanaat önderi geçinenleri kendi gazete, TV ve üniversite zemininde istihdam ettiler, onlarla aynı fotoğraf karesinde yer aldılar. 28 Şubat’ın estirdiği kesif laik ortamı güya dağıtmak adına muhafazakâr liberal söyleme sarıldılar. Sol, sağ ve İslamcı çevreden birçok tanınmış kalem sahibi üzerinden algı operasyonuna yöneldiler. Değişen, gelişen, güçlü Türkiye imajıyla o dönem başlatılan Ergenekon operasyonları kapsamında Kemalist darbeci eğilime sahip asker, bürokrat, gazetecilere dönük geniş kapsamlı tutuklama furyası başlattılar. Ergenekon tutuklamaları aslında doğruydu, çünkü bu zevat 28 Şubat’tan tanıdığımız Kemalist darbecilerdi. Fakat bu adamlar (FETÖ’cü savcı, hâkimler) soruşturmaları öyle kapsamlı tuttular ki asker ve bürokraside önlerinde engel gördükleri şahısları da kaset, tape ve muhtelif enstrümanları delillere dâhil ederek (bu kurumlarda kendi adamlarının önünü açmak için) tam bir tasfiyeye yöneldiler. Ordu içinde bu terfilerin ne işe yaradığını, darbe teşebbüsüyle şimdi daha net anlamış oluyoruz.

İslamcılık Tartışmalarıyla Kibirlerini ve Kinlerini Kustular

O dönemler, Today’s Zaman yazarı Bülent Keneş’in AK Parti ve İslami çevreleri Batı’ya İhvancı, Selefi, Kutupçu diye jurnallediği, kendilerini de kökü dışarda bu cihadist selefilerle mücadele eden modern yöntemlere sahip kanaat hareketi olarak tavsif ettiği yazısından örnek:

“Şu an Türkiye’de en geniş tabanlı temsilciliğini Hizmet Hareketi’nin yaptığı sivil, hoşgörülü ve kuşatıcı İslamî anlayışla, geleneksel olarak Milli Görüş’te karşılığını ve sosyo-politik görünürlüğünü bulan siyasal İslamcı anlayış, tarihleri boyunca hep birbirleriyle çakışmayan paralel rotalarda yol almışlardır.

Bir ideoloji olarak ortaya çıkan siyasal İslamcılığın entelektüel beslenme kaynaklarının daha ziyade Türkiye dışındaki İslamcı hareketlerin önde gelenlerinin eserlerinin tercümesiyle oluşturulduğu görülmektedir. Elbette ki zaman içerisinde kendi özgün ve yerli fikrî kaynaklarını da oluşturmaya başlamış ya da geleneksel İslamî düşünürlerin bazı eserlerinden etkilenmişlerdir. Ancak siyasal İslamcı hareketler en çok Pakistan’da radikal fikir ve eylemleriyle tanınan Cemaat-i İslamiyye’nin kurucularından Seyyid Ebu’l-A’lâ el-Mevdudî’den ya da Mısır’da kurulan İhvan-ı Müslimîn’in fikir önderlerinden Hasan el-Benna ve daha çok da Seyit Kutub’un eserlerinden etkilenmişlerdir.

Hizmet Hareketi, sosyal açıdan görünürlük kazandığı ilk günden itibaren, siyasal İslamcılığın Türkiye’deki temsilcisi durumundaki İslamcı-siyasî oluşumlara hep şüpheyle yaklaşmıştır. Mesela, siyasal İslamcılığın çatı yapısı niteliğindeki Necmettin Erbakan’ın sürekli kapatıldıkları için farklı isimlerle yeniden kurulan hiçbir partisine destek vermemiştir… Aslında, siyasal İslamcı kökten gelmekle birlikte değiştiğini söyleyerek kendisine paralel bir rotada seyreden Hizmet Hareketi’ne yaklaşan AKP, yeniden siyasal İslamcılığa dönerek bu rotadan kendisi uzaklaştı. Kendi aslî yörüngesine hızla geri döndü. Hizmet Hareketi ise bugün, tıpkı eskiden beri olduğu gibi, hep inandığı ve savunageldiği hoşgörülü, kuşatıcı, özgürlükçü sivil İslamî anlayışa ve demokratik değerlere sımsıkı bağlı kalarak yoluna devam etme çabasında.

Evrensel demokratik değerler dünyasında karşılığı da olan Hizmet Hareketi’nin bu ahlakî ve değer merkezli bağımsız duruşunu büyük bir tehdit olarak gören AKP ise, hiçbir ilke ve değer tanımaksızın çılgınca ve hoyratça bir yıkıma girişmiş bulunuyor. Hukuk, demokrasi ve etik değerler açısından örneği görülmedik bu yıkımı, tüm dünyayla birlikte biz de büyük bir şaşkınlık içerisinde izlemeye devam ediyoruz.” (Bülent Keneş, İslamî olana karşı siyasal İslamcılık, Today’s Zaman)

Rabbimiz bu dili kullanan ve İslam düşmanlarıyla dostlukta işi jurnale vardıranları bakın nasıl tavsif ediyor:

“Allah, din hususunda sizinle savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden (onlara işbirliği sunan kimselere ilgi göstermenizden) sizi nehyeder. Kim artık onlara (açık düşmana) dönerse, o takdirde işte onlar zalimlerdir.” (Mumtehine, 60/9)

“Ey inananlar, Allah’ın kendilerine gazaplandığı (rahmetinden terkettiği) bir kavme dönmeyin (onlarla dostluk kurmayın)!” (Mumtehine, 60/13)

FETÖ’cülerin İslam Ahkâmına Dayalı Ahlaki Kuralları ve Fıkhi Ölçüleri Yoktur!

Türkiye’de muhtelif cemaat yapılanmalarından mesela Hüdayi Vakfı, İsmailağa, İskenderpaşa, Pendik Cemaati çevreleri Nesefi akaidine bağlıdır ve fıkıhta Hanefi ilmihalini tercih ederler. Genelde Sünni doktrininden dışarı çıkmazlar, klasik Sünni teoloji içindedirler. Katılmadığımız veya belli yönleriyle eleştirdiğimiz eksiklikleri bu anlayışlarını tasavvufla harmanlamış olmalarıdır. Gülen cemaati ise eklektik ve modern dünyada egemenlerin belirlediği kurallarla uyumlu bir din anlayışını savunuyor.  Hem gelenekçi, hem modern, hem tasavvufi ezoterik özellikler gösteriyor. Siyaseten tavırlarını da kutsal ve dinî merciiyyet atfettikleri bir şahsın masumiyeti ile belirliyor, mutlaklaştırıyorlar. Oryantalizmin ruhunu içselleştirmiş modern, ezoterik, rivayetçi içeriğe, pragmatik bir anlayışa, melez bir karaktere sahipler. Adı konulmamış mehdi, mesih inancına sahipler. Gülen’in Resulullah’ın (s) ruhaniyetiyle görüştüğüne inanılıyor.

Binlerce İnsanı, Özel Ortamları Dâhil İzlediler! Tecessüs Peşinde Oldular!

İnsanların evlerine, işyerlerine kamera koyup en mahrem görüntüleri şantaj olarak kullandılar. Oysa Allah tecessüsü yasaklamıştır.

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurat, 49/12)

Müslüman Camianın İnsanlara Karşı Merhametini Suiistimal Ettiler!

Diğer çevrelerin kazanımlarını sömürdüler. Onları ya ezerek veya kandırarak kendi eksenlerinde pasifleştirdiler. Boyun eğmeyenlere iftira attılar. Devlette kadrolaşmak adına engel gördükleri birisi Müslüman bir şahıs bile olsa türlü oyunlarla haksızlığa varan tasfiye oyunlarıyla, olmadı iftira atarak bu insanları oraya buraya savurdular veya pasifize ettiler. Bunun aynını Ergenekon operasyonlarıyla Kemalist sol camianın önde gelen kesimine yaptılar. Bu kesimlerden intihar edenler bile çıktı. Ergenekon operasyonları bağlamında Balyoz soruşturmasına gerekli gereksiz önlerine engel teşkil eden rütbeli askerleri de ekleyerek delilleri zayıflattılar. Kendilerince adamlarının önünü açtılar. Aynı mantığı Müslüman gruplara da yaptılar. Tahşiye operasyonu, kendi ürettikleri bir senaryoydu. Tevhid-Selam örgütü bahanesiyle binlerce kişiyi, Başbakanı, AK Partilileri, İslami kesimin önde gelenlerini dinlediler ve suç unsuru üretmeye çalıştılar. 17-25 Aralık yargı müdahalesiyle bu senaryoyu savcı iddianamesine dönüştürüp, içerde ve dünya kamuoyunda oluşturacakları algıyla Müslüman camiaya ve AK Parti’ye operasyon çekmeyi hedeflediler! Bu adamların bu konuda adaletsizlik, iftira, kötü zan, delilsiz hareket etmek, ‘bir kavme olan kininiz’ gibi hiçbir kriteri yok.

Toplumsal Değişim İnsanların Tercihleriyle İktidara Taşınır!

İslam, ahlak dinidir. Ahlak; Kur’an’ın ilkeleri, Resulullah’ın (s) örnekliği, Müslümanların istişaresiyle ümmetin ortak aklı ve iradesinin tecellisiyle oluşan ilke ve davranışlar bütünüdür.

Kur’an’da halkın kazanımını, değerlerini onların izni olmadan, nefsî ve toplumsal dönüşümün iradesini olgusallaştırmadan kendi malı gibi çalmak menedilmiştir. İyilik olarak adlandırılan bir geleceğe yol alırken gayri meşru karinelerden yararlanmak menedilmiştir.

“Şüphesiz ki bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad, 13/11)

Kimse halkın malını, canını, vatanını kendine ait bir meta gibi göremez. Bunlar evvelde ve nihayette önce Allah’ındır. Allah adaleti, iyiliği, yakınlara sahip çıkmayı, infakı emrediyor, münkerden, fahşadan menediyor ve toplumun maslahatını gözetmeyi emrediyor.

“Musa kavmine dedi ki: ‘Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar.’ Sonuç (Allah'tan korkup günahtan) sakınanlarındır. Onlar da‘Sen bize (peygamber olarak) gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi.’ dediler. (Musa), ‘Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helâk eder ve onların yerine sizi yer yüzüne hakim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar.’ dedi.” (Araf, 7/128-129)

Hülasa, “Allah size yardım ederse, size galip gelecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, sonra size kim yardım edebilir? Müminler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” (Âl-i İmran, 3/160)

 

Dipnotlar:

1- Fatiha’daki bu iki kelimeyle kastedilen; Allah’ın hükümlerini değiştiren, kendi zannını mutlaklaştıran ve Allah’ın elçilerine ve müminlere eziyete yönelmiş sapkın Hristiyan ve Yahudi topluluktur. Her gün namazımızda Rabbimize “Kendilerine gazap edilmişlerin ve dalâlete düşmüşlerin yolundan bizi uzak tut.” diye söz veririz.

2- Ellerinde gezdirdikleri F. Gülen kasetlerinde tevhid, ümmet, cihad kaygısı taşıyanlar komünistlik ve İran ajanlığıyla suçlanıyordu.

3- “İşte bu nedenle İsrâiloğulları'na (Kitap’ta) şöyle yazmıştık: Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun, onlara resullerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da yeryüzünde aşırı gitmektedir. Allah'a ve Resulü’ne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin.” (Maide, 5/32-34)

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR