1. YAZARLAR

  2. Fehmi Huveydi

  3. Nisan yalanı ve şaşkınlığı
Fehmi Huveydi

Fehmi Huveydi

Yazarın Tüm Yazıları >

Nisan yalanı ve şaşkınlığı

12 Nisan 2011 Salı 20:21A+A-

Perşembe sabahı (7/4), basından okuduğumuz, Amerika başkanı Barack Obama ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’in kafa kafaya verip Mısır’da demokratik geçiş sürecinin desteklemesinin yollarını ve Mısır ekonomisinin devrimden sonra sağlıklı hale gelmesinin imkanlarını araştırdıklarını usulca beynimize sokan haberler masum olabilir mi sizce? Bu, herhangi bir kritere göre cevabı aranan bir soru değildir. Çünkü Arap aleminde çocuklar bile bu iki adamın, Amerikan çıkarlarının olumsuz yönden etkilenmesi veya İsrail ile yapılan barış antlaşmasının zarar görmesi ihtimali dışında Mısır’la ilgilenmeyeceklerini bilirler.

Şayet doğruysa bu haberler-ki bana göre doğrudur-, bu demektir ki iki lider arasında gerçekleşen görüşmenin konusunu, -en azından- 25 ocak devriminden sonraki olağanüstü süreçte Amerikan çıkarlarının güvencede olmasının ve uğursuz barış antlaşmasının yürürlükte kalmasının imkanlarının araştırılması oluşturmuştur. Bu da demektir ki haberin sunuluş biçiminde bir çarpıtma söz konusudur. Yani birbirleriyle organizeli bir şekilde, tamamen iyilik amacına yönelik olarak Mısır’da demokrasinin egemen olmasına, refahın yaygınlaştırılmasına öncülük eden iki iyiliksever adam imajı yaratılarak buluşmanın asıl gündemi gözden kaçırılmaya çalışılmıştır. Sırf Allah rızasına yönelik (!) ve de milyonlarca Mısırlının mutluluğu için çalışan iki hayırhah adamın ne gibi bir gizli gündemi olabilir, değil mi ya?!

Bu iki adamı kınayacak değilim. Her ikisinin de görevini yaptığını ve çıkarlarını korumak için çabaladığını biliyorum. Benim çekincem haberin zihin bulandırıcı sunuluş biçimiyle ilgilidir. Bir “nisan yalanı” kıvamında sunulan bu haberle hepimizin aptal yerine konulmasını, böyle bir üslupla zekamızla alay edilmesini reddediyorum sadece. Çünkü bu iki adamın yaşanan değişimden mutlu olmadıkları bir sır değil. Bir kere Başkan Obama, eski başkanın devrilmesiyle stratejik bir müttefikini kaybetti. Sayın Perez de yine stratejik bir hazineden oldu. Bunun anlamı, her ikisinin de meydana gelen gelişmelerin kaybedenleri arasında yer aldıklarıdır. Ama elbette İsrail’in kaybı daha büyüktür. Kuşkusuz bir “hazine”yi kaybetmek, bir “müttefik” kaybetmekten daha yıkıcı ve daha sarsıcıdır. Çünkü hazine bir durum iken, müttefik bir şahıstır. Amerikan ve İsrail basınını izleyen biri Amerikan idaresi ile İsrail liderlerinin yaşadığı sıkıntının derecesinin farklılığından hareketle zararlarının oranını algılayabilir. Nitekim Amerikalılar durumu kontrol altına almaya çalıştılar ve Mısır hükümetinin ihtiyaçlarını karşılamak ya da demokratik sürece yardımcı olmak maksadıyla birkaç milyon dolar da gönderdiler (siz bunu yerel örgütleri yönlendirmek ve Amerikan çıkarlarını güvenceye almak olarak da okuyabilirsiniz).

İsrail’e gelince, uzun süredir, İran’ın nükleer projesini sonuçsuz bırakmaya ilişkin veya Filistin ve Arap dünyasıyla ilgili emelleriyle ilgili stratejisini gözden geçirmeye çalışıyor. Amerika da İsrail de Mısır’ın 25 Ocaktan sonra değiştiğini çok iyi biliyor. Bu ülkenin onuruyla birlikte özgürlüğünü de elde ettikten sonra kendileriyle farklı bir tarzda ilişki kuracağının farkındadırlar. En azından bugünden sonra ulusunun yüksek menfaatlerinden ve ülke güvenliğinden yana tavır koyacaktır. Bu tutum değişikliği hiç kuşkusuz beraberinde bir çok dış politika dosyasının yeniden gözden geçirilmesini de gündeme getirecektir ki Mısır Dışişleri Bakanı Dr. Nebil el-Arabi bunu birkaç kez vurguladı.

Washington toplantısından endişe duymamak elde değil. Ama bazı arap rejimlerinin-özellikle petrol zengini ülkelerin- bu tür haberler bağlamında yansıtılan tavırları karşısında hayret etmemek de mümkün değil. Oysa bize göre gerek bu devletlerin, gerekse Obama ve Perez’in bugünkü şartlarda Mısır ekonomisini desteklemek gibi bir konuya eğilmeleri mümkün görünmemektedir. Çünkü devrimden sonra turizm gelirlerinde büyük düşüş yaşandığı, süveyş kanalı gelirlerinin önemli oranda gerilediği, halkın kazancının eridiği, üretim çarkının tökezlediği, buna karşılık petrol ihraç eden ülkelerin gelirlerinin ise ocak ayından itibaren başlayan arap halklarının ayaklanmalarıyla birlikte %25 oranında artış gösterdiği bilinen bir gerçektir. Yani bu ülkelerin hazinelerine hesapta olmayan fazladan milyar dolarlar girmiş bulunuyor. Hem petrol zengini arap ülkelerinin hem de Amerika ve İsrail’in derdinin Mısır ekonomisinin düzlüğe çıkması olması mantıklı görünmüyor..

Bir şey daha var bu kuşkumuzu pekiştiren. Sözünü ettiğim petrol zengini “kardeş” devletlerden bazılarının Mısır’da yaşanan değişimden pek hoşnut olmadıklarına dair bazı işaretler dolaşıyor Arap dünyasında. Bu da sadece eski başkana veya rejimine duyulan sempatiyle, aralarındaki duygusal bağla izah edilemez kuşkusuz. Onlar açısından asıl endişe kaynağının, yeni rejimin dış politikasında baş gösteren kimi yönelimlerin olması kuvvetle muhtemeldir (İran’la ilişkilerin normalleştirilmesi mesela). Bunlar, olumsuz arka planı dışa vuran duygulardır. Sözünü ettiğim işaretler ve söylentiler de bunlardan kaynaklanmaktadır. En büyük dileğim önümüzdeki süreçte kimi arap rejimlerinin tutumlarıyla ilgili bu tür söylentilerin yalan olduğunun anlaşılması, sadece birer zandan öte bir şey olmadığının ortaya çıkmasıdır. Çünkü zannın bazısı günahtır.

STAR

YAZIYA YORUM KAT