1. YAZARLAR

  2. Ümit Kardaş

  3. Neden yetmez? Neden Evet? - 2
Ümit Kardaş

Ümit Kardaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Neden yetmez? Neden Evet? - 2

25 Temmuz 2010 Pazar 04:36A+A-

Neden evet?
1-) Değişim ihtiyacı

Bürokratik vesayet tüm ağırlığıyla ve ideolojik aygıtlarıyla demokratikleşmeye karşı iktidarını ve imtiyazını kaybetmemek üzere direnmektedir.

CHP, tarihsel olarak bu vesayetin bir uzantısı olarak işlev görmekte, vesayet kurumlarının kırmızı çizgileri içinde hamleler yapabilmektedir. Bu nedenle CHP, ideolojisi itibarıyla marjinal bir parti olmasına rağmen yüzde 20-25'lik tabanını demokrasi bilinci açısından marjinalleşmiş bir kesim oluşturması sonucu sol yelpazeyi işgal etmektedir. Bu kesim kendi güvencesini hukuk ve demokrasi kavramlarından çok CHP üzerindeki vesayet kurumunda görmekte ve demokratikleşmeye doğru en ufak bir adımı AKP üzerinden okuyarak kendi varlığına ve yaşam biçimine yönelmiş bir tehdit saymaktadır. MHP'nin yurtseverlik olarak algılanabilecek liberal bir milliyetçilik yerine tarihsel olarak devletin ve vesayetin aracı bir milliyetçilik politikası izlemesi hem kendi tabanını istikrarsızlaştırmakta hem de rejime büyük zarar vermektedir. Devlet, cumhuriyetin başlarında milliyetçiliği modernleşmenin bir aracı olarak kullanmış, daha sonra milliyetçi kesimin güçlenmesini engellemiş, zaman zaman faşizan bir rejimin aracı olarak muhaliflere ve solculara karşı kullanmış, daha sonra işkenceden geçirerek cezalandırmıştır. Devlet tarafından hoyratça kullanılan bu ideolojinin MHP yönetimi tarafından halen vesayet kurumuna kullandırılması tarihsel bir hatadır. CHP ve MHP'nin vesayetin araçları haline gelip kendi kendilerini siyasetsizleştirmeleri ve vesayet kurumuna eklemlenmeleri sonucu AKP hem bürokratik kurumların hem de siyasi kurumların baskısı altına girmekte, yalpalamakta ve can havliyle ataklar yapmaktadır. AKP'nin hakiki bir demokrasi istemeyen bu kesime karşı şansı Türkiye'nin ve dünyanın önlenemez bir değişim sürecine girmesidir. Bu tarihsel bir fırsattır ve AKP bu fırsatı ve şansı algılayabilen tek parti olarak gözükmektedir. Becerisi veya beceriksizliği Türkiye'nin de kaderini belirleyecektir. Türkiye'de yaşanan krizin AKP'nin geçmişiyle ilgisi bulunmamaktadır. Vesayet rejimini ortadan kaldırmayı ve hakiki bir demokrasiyi inşa etmek isteyen mesela laiklik hassasiyeti ön planda olan hakiki bir sosyal demokrat parti olsaydı vesayet kurumu ve uzantıları aynı mücadeleyi bu partiye karşı şeriat gerekçesiyle değil, bölücülük gerekçesiyle verecekti. Meselenin AKP meselesi olmadığı, hakiki bir demokrasiyi engelleyen vesayet kurumunun mevzi ve iktidar kaybetme meselesi olduğu anlaşılmalı, sivil olarak gözüken gazeteci, yazar, akademisyen ve işadamlarının vesayet kurumunun ideolojik aygıtı olarak ortaya koydukları görüşlere itibar edilmemelidir. Mesela TÜSİAD'ın bu tabloyu analiz edememesi ve vesayet kurumuna göz kırpması Türkiye'de gerçek bir burjuvazinin bulunmadığını göstermektedir.

Kuşkusuz AKP'nin bu konumu tek başına yapılan kısmi anayasa değişikliklerinin demokratik açıdan doğru olduğunu göstermez. Ancak bu analiz "AKP iyi bir şey yapamaz" diyenler için yapılmıştır. Şimdi 'Kısmi anayasa değişiklikleri demokratikleşmeye katkı sağlıyor mu?' sorusuna yanıt arayalım.

2-) Değişiklik paketinin analizi

a) Anayasa'nın 10. maddesine bir fıkra eklenerek bu düzenlemede çocuklar, yaşlılar ve özürlüler ile harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağı belirtilmiştir. Bu düzenlemenin sosyal hukuk devleti olma bakımından yüksek bir standart getirdiği açıktır.

b) Anayasa'nın 20. maddesine bir fıkra eklenerek bu düzenlemede herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini isteme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı belirtilmiştir. Bu düzenlemenin kişinin hukuk güvenliği, kişi dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği ve adil yargılanma hakkı bakımından demokratik bir standart getirdiği açıktır. Böylece yurttaşları düşünceleri ve inançları nedeniyle fişlemek anayasa ve hukuk dışılığa itilmektedir.

c) Anayasa'nın 23. maddesinde değişiklik yapılarak yurttaşın, yurtdışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle ve hakim kararına bağlı olarak sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Böylece yurttaşların bazı yükümlülükleri yerine getirememeleri nedeniyle idari birimlerce seyahat özgürlüklerinin kısıtlanmasının önüne geçilmiş, böyle bir sınırlamanın ancak bir yargısal süreçte ve hakim kararıyla yapılmasıyla bir özgürlüğün özüne dokunan sınırlama ortadan kaldırılmıştır.

ç) Anayasa'nın 41. maddesinde değişiklik yapılarak çocukların aileyle ilişkileri bağlamındaki hakları belirtilmiş, devlete çocukları her türlü istismara karşı koruma görevi verilmiştir. Böylece sosyal devlete toplumun geleceği bakımından önemli bir görev verilmiştir.

d) Anayasa'nın 51. maddesinin son fıkrası kaldırılarak bir kişinin aynı zamanda ve aynı işkolunda birden çok sendikaya üye olabilmesinin yolu açılmıştır. Çalışanların sendikal özgürlükleri önündeki bir yasak kaldırılmıştır.

e) Anayasa'nın 53. maddesinde değişiklik yapılarak memurlara ve kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanınmıştır. Uyuşmazlık halinde Hakem Kurulu'nun kararlarına kesinlik kazandırılmış, hükümet son karar mercii olmaktan çıkarılmış böylece kurulun tespit ettiği artışları hükümetin düşürmesi imkânı kalmamıştır. Ayrıca toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması anayasal güvence altına alınmıştır. Ancak grev hakkının tanınmamış olması "yetmez" demeyi gerektirmektedir. Yine 129. maddede yapılan değişiklikle memurlar ve diğer kamu görevlileri bakımından yargı yolu kapalı tutulan uyarma ve kınama disiplin cezalarına karşı da yargı yolu açılmıştır.

f) Anayasa'nın 54. maddesinin 3. ve 7. fıkraları kaldırılmıştır.

Böylece grev sırasında işçinin verdiği zarardan sendika sorumlu

olmayacaktır. Yine siyasi amaçlı grev, dayanışma grevi, genel grev, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar kaldırılmıştır.

g) Anayasa'nın 74. maddesinde değişiklik yapılarak kamu denetçiliği (ombudsmanlık) kurumu getirilmiştir. Ombudsman, Parlamento tarafından halkın şikâyetlerini dinleyip, çözümlere ulaştırmak üzere seçilmiş olan kişidir. Ombudsman kamu hizmetlerinin yürütülüşündeki adaletsizlikler hakkında, konudan etkilenenlerden şikâyetleri almak, bu konularda araştırmalar yapmak ve sorunları çözmekle görevlendirilmiş, bağımsız bir kamu otoritesidir. Bu kurum yargının yükünü hafifleteceği gibi, yurttaşın bazı hak taleplerinin karşılığını yargıya başvurmadan daha çabuk ve maliyetsiz almasını da sağlayacaktır.

h) Anayasa'nın 125. maddesinde değişiklik yapılarak YAŞ'ın her türlü ihraç kararlarına karşı yargı yolu açılmıştır. Bu önemli bir değişikliktir. Ancak terfi ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma işlemlerinin istisna edilmesi "yetmez" demeyi gerektirmektedir. Bunun dışında daha önce ihraç edilmiş olanlara manevi bir giderim sağlayacak geçici bir maddeyle yargıya başvurma hakkı tanınmamış olması adil olmamıştır.

ı) Anayasa'nın 145. maddesinde değişiklik yapılarak askerî mahkemelerin 4 ölçütten oluşan görev alanı "askerî mahal ölçütü" kaldırılarak nispeten daraltılmış, bunun yanında devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davaların her halde adliye mahkemelerinde görüleceği belirtilerek darbeye teşebbüs suçlarının her durumda sivil mahkemelerde görülmesi sağlanmıştır. Aynı madde içinde askerî mahkemelerin savaş hali hariç sıkıyönetim dönemlerindeki yetkilerine son verilmiştir. Yine aynı maddede savaş hali haricinde, asker olmayan kişilerin askerî mahkemelerde yargılanamayacağı düzenlemesi getirilerek sivillere bu anlamda tam bir güvence sağlanmıştır. Sivillere tanınan bu güvencenin ileri düzeyde bir demokratik standart olduğu açıktır. Sadece bu değişiklik bile kendisini sivil sayanlar bakımından evet demeyi gerektiren bir gelişmedir. 12 Eylül askerî mahkemelerinin yargılanan siviller bakımından ne anlama geldiği bilinmektedir. Maddede son olarak askerî yargı organlarının kuruluş ve işleyişi ve askerî hakimlerin özlük işlerinde hakim bağımsızlığı ve teminatı ilkeleri yanında yer alan "askerlik hizmetinin gerekleri" kriteri kaldırılmış, askerî hakimlerin yargı hizmeti dışındaki askerî hizmetler yönünden komutanlık ile ilişkilerinin kanunla düzenlenmesine ilişkin düzenleme de maddeden çıkarılmıştır. Bu maddede öngörülen değişikliklerden anlaşıldığı gibi hem askerî mahkemelerin görev alanı bir ölçüde daraltılmış, hem darbeye teşebbüs suçları sivil yargı alanına alınmış, bir yandan sivillere kesin bir anayasal güvence getirilirken bir yandan da askerî yargı organlarının kuruluş ve işleyişleri ve askerî hakimlerin özlük işleri bakımından askerî hizmetin gerekleri ölçütü kaldırılarak askerî hakimler, subay statüsünün getirdiği güvencesizliklerin dışına çıkarılmıştır. Bu maddedeki değişiklikler demokratikleşme açısından çok önemlidir.

i) Anayasa'nın 146. maddesi değiştirilerek Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısı 11 asıl 4 yedek üyeden 17 asıl üyeye çıkarılmıştır. TBMM'ye 3 üyeyi, cumhurbaşkanına ise 4 üyeyi doğrudan seçme imkânı tanınmış. Cumhurbaşkanına ayrıca Yargıtay'dan 3, Danıştay'dan 2, Askerî Yargıtay'dan 1, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'nden 1, YÖK'ten 3 üyeyi söz konusu kurumların seçeceği üç misli aday içinden seçme imkânı tanınmıştır. Böylece Anayasa Mahkemesi'nin yapısının yetersiz olsa da demokratikleştirilmesi öngörülmüştür. Demokratikleştirme açısından cumhurbaşkanına doğrudan 4 üye seçme hakkının TBMM'ye verilmesi daha uygun olacaktı.

j) Anayasa'nın 147. maddesinde yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 12 yıl ile sınırlandırılmıştır. Böylece bu görevde 20-25 yıl süreli kalmanın önüne geçilerek mahkemenin hukukun gelişim sürecinden kopmaması sağlanmıştır.

k) Anayasa'nın 148. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinin sonuna getirilen bir ekle yurttaşların Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan bireysel başvuruda bulunması imkânı sağlanmıştır. Böylece her yurttaş güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği kanaatine varırsa iç olağan kanun yollarını tüketmek koşuluyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilecektir. Bu düzenleme yurttaş bakımından önemli bir hak arama imkânı getirmektedir. Ayrıca buna bağlı olarak yurttaşlar tarafından AİHM'de dava açma sayısının da azalacağı açıktır. Bu maddede ayrıca Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan sıfatıyla vereceği kararlara karşı Genel Kurul'a yeniden inceleme başvurusu yapılması imkânı getirilmiştir. Bunun dışında ek bir fıkrayla Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan'da yargılanmaları sağlanmıştır. l) Anayasa'nın 159. maddesinde değişiklik yapılarak HSYK'nın üye sayısı 7 asıl, 5 yedek üyeden 22 asıl, 12 yedek üyeye çıkarılmıştır. Böylece 7 asıl üyeyle uygulamada ise 5 asıl üyeyle kapalı devre çalışan bir yapıdan daha demokratik bir yapıya geçilmesi öngörülmüştür. Adalet bakanı başkan, müsteşarı üye olarak muhafaza edilmiş, cumhurbaşkanına doğrudan 4 asıl üye seçme imkânı verilmiştir. Yargıtay'a doğrudan 3 asıl, 3 yedek, Danıştay'a doğrudan 2 asıl, 2 yedek, Türkiye Adalet Akademisi'ne doğrudan 1 asıl, 1 yedek üye seçme imkânı tanınmıştır. Bu düzenlemedeki önemli bir yenilik birinci sınıfa ayrılmış adli hakim ve savcıların kendi aralarından 7 asıl, 4 yedek ve yine birinci sınıfa ayrılmış idari yargı hakim ve savcılarının kendi aralarından 3 asıl, 2 yedek üye seçmeleri öngörülerek demokratik bir temsil imkânı sağlanmış olmasıdır. Böylece 5 kişilik kurul ile yüksek yargı bürokrasisi arasında kapalı devre çalışan sistemi değiştirerek sübjektif ve keyfi uygulamaların önüne geçilmek istenilmiştir. Kurulda Adalet bakanı ve müsteşarın bulunmaması ve cumhurbaşkanının doğrudan seçeceği üyelerin Meclis tarafından seçilmesi daha uygun olurdu. Bu durumda kurulun başkanı da kurul üyelerinin oylarıyla belirlenebilirdi. Yine aynı maddede yapılan bir değişiklikle kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin kararlarına karşı yargı yolu açılmıştır. Bu önemli bir değişikliktir. Ancak meslekten çıkarma işlemi dışında kalan kurul işlemlerinin istisna edilmesi "yetmez" demeyi gerektirmektedir. Bunun dışında daha önce ihraç edilmiş olanlara geçici bir maddeyle yargıya başvurma hakkı tanınmamış olması adil olmamıştır.

m) 12 Eylül 1980 tarihinden ilk genel seçimler sonucu toplanan TBMM'nin Başkanlık Divanı'nın oluştuğu tarihe kadar MGK'nın, bu dönem hükümetlerinin, Danışma Meclisi'nin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı ve bu tasarrufları idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerin uygulamış olmaları nedeniyle bu kişiler hakkında cezai, mali veya hukuki sorumluluk bakımından yargı önüne gidilemeyeceğine ilişkin bir düzenleme olan Anayasa'nın geçici 15. maddesi kaldırılmıştır. Bu maddenin kalkmasının birçok anlamı vardır. Öncelikle sembolik de olsa darbe suçunu işlemiş olanları ve buna çeşitli aşamalarda ve görev mevkilerinde iştirak etmiş olanları anayasal bir koruma altında tutan ayıplı bir düzenlemenin insanı umutsuzluğa sevk eden yükünden kurtulmak ve yıllar sonra da olsa onurla böyle bir düzenlemeye hayır demek anlamlıdır. Bunun dışında söz konusu kişilerin hukuki ve cezai sorumlulukları bakımından durum belirgin değildir. Bu konuda zamanaşımının dolduğu öne sürülse de anayasal yasağın zamanaşımını kestiği ve zamanaşımının yasak kalktıktan sonra işlemeye başlayacağı gayet hukuki bir yorumdur. Bunun yanıtı yapılacak suç duyuruları sonucunda işletilecek süreç sonunda yargı organlarınca verilecektir. Bu nedenle bu maddenin kaldırılmasının önemli olduğu açıktır.

Sonuç: Görüldüğü gibi anayasa değişiklikleri çok önemli demokratik standartlar getirmektedir. Bazı değişiklikler yeterli olmayabilir. Ancak bunlar yeni ve sivil bir anayasaya ulaşmada yurttaşları ve toplumu rahatlatacak bir aşamayı ifade etmektedir. Bu nedenle AKP referandum sürecinde politikasını "yeni bir sivil anayasa yapabilmek için şimdi evet" üzerine oturtmalıdır. Kuşkusuz YETMEZ ama EVET dememiz için çok nedenimiz var.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT