1. YAZARLAR

  2. ASIM ÖZ

  3. Medeniyetin Kültürü
ASIM ÖZ

ASIM ÖZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Medeniyetin Kültürü

31 Mart 2009 Salı 12:04A+A-

İmam Hatip okullarının kurucusu Celalettin Ökten'in, nam-ı diğer Celal Hoca'nın en küçük oğlu, Sadettin Ökten adını bu güne değin çokça duydum. Yazılarını okudum ama bir kitabını okumuş değilim.1941 yılında İstanbul'un Bayezıd semtinde doğan Prof. Dr. Sadettin Ökten, Mimar Sinan Üniversitesi'nden emekli. İkindi Yağmuru dergisinin Ocak-Şubat 2009 tarihli 18.sayısında Bizim kültürümüzün renkleri, Batı adamının tuvalinde görülmez” başlıklı söyleşide medeniyetten akla, İmam Hatiplerden gençlere değin oldukça geniş bir alanda gezinen kapsamlı ve soluklu Ökten’in söyleşisinde dikkatimi çeken kimi noktalar üzerinde durmak istiyorum.

Ökten konuşmasına önce medeniyet tanımıyla başlıyor. Medeniyet meselesini öncelikli addetmesinin nedeni olarak “gerek kendi içimizden doğan, gerekse dışımızdan gelen olaylara, gelişmelere küllî bir nazarla bakamayış” ı görüyor. “ Bütüncül bakamadığımız için de hadiseleri tek tek görüyoruz. Bütüncül bir nazarla bakmak için ne lazım? Bunu düşündüm. Buradan bize ait bir medeniyet telakkisinin eksikliği ortaya çıktı. Toplumumuzda medeniyet anlayışı eksik olduğu için biz; ne kendimizi, ne çevremizdeki dünyayı, ne de hayatı bütüncül bir gözle göremiyoruz. Sadece parçaları görüyoruz ama o parçaların içinde bir ilişkiler zinciri var, sebepler ve sonuçlar var, bunların bir kısmı bizim göremediğimiz sebepler ve sonuçlar. Bilerek, bilmeyerek, isteyerek, istemeyerek aynı tarihin mirasçıları olan insanlarımızın, kısacası bu toplumun bütüncül bir görüşe ihtiyacı var evvela. Bu görüş, bir takım değerlerden oluşuyor. Aralarında hiyerarşik bir yapılanma olan değerler. Öncelikler, sonralıklar, ehemler, mühimler, olmazsa olmazlar, olmayabilirler var... Bu yapıya, ben “medeniyet telakkisi” adını veriyorum. Aynı topraklarda yaşayan ve aynı maziyi sahiplenen bir toplum olarak bu yapıyı kurabilirsek çok daha net, çok daha etkili, kendimize özgü bir hayat tarzı geliştirebileceğiz. Bu medeniyet anlayışını oluşturan değerlerin tarihi temelleri, sosyolojik gerçekleri var. Fakat Türkiye'de yaşayan bütün insanların bu değerleri paylaşması söz konusu değil ancak bunların tartışılması lazım. Bu değerlerin en başında bana sorarsanız tevhid gelir. Tevhid üzerinden bir hayat felsefesi kurulabilir. Biz Cenab-ı Allah'ı biliyoruz. Peki bu nasıl bir Allah? O kendisini mukaddes kitabında bize beyan buyuruyor ve Peygamber de bu beyanı bizlere talim ediyor.”

Zihinde ve gönülde yer bulan dünya görüşünün  kültürden önce geldiğini ifade eden Ökten bunu “tevekkül, kanaat, ‘Hasbünallah ve ni'mel vekil' gibi değerler” üzerinden örnekliyor. Bunların  “zihinlerde ve vicdanlarda” yer bulduğunu belirten Ökten’e göre “Medeniyet telakkisi hem aklidir hem de aklın ötesinde gönle hitap eder. Gönlü kuşatmayan bir medeniyet telakkisi bizim medeniyet telakkimiz olamaz. “Bizim” dediğimiz zaman neyi söylemek istiyorum? Beğenin beğenmeyin, bizim dediğim Osmanlı mirasıdır. Osmanlı mirası neydi derseniz -gerçi bu tartışmaya açıktır- Sünni İslam'ın Osmanlı coğrafyasında ve Osmanlı asırlarındaki yorumudur. Zemine ve zamana göre yorumlanmıştır. Hatta bugün dahi bu yorumun küçük yansımaları devam etmektedir. Şunu da çok net ifade edeyim; bize miras kalan bu medeniyet telakkisinin yeniden yorumlanmaya ihtiyacı vardır.”

Ökten’in akıl ve gönül arasında yaptığı ayırım ile Osmanlı medeniyeti bağlamındaki yaklaşımlarını tartışmasız kabul etmek mümkün değildir.

Toplumu okuma, kendimizi anlamlandırma, kendimize bir yol ve anlam haritası çizme ve dünya karşısında söyleyecek sözümüz olması için Tevhidden aşağıya doğru bir değerler hiyerarşisinin gerekliliğine yaptığı vurgu ise oldukça önemli. Kültürü davranış biçimlerine intikal eden değerler olarak tanımlayan Ökten’in kültür kavramına yüklediği anlamla bir yandan Abdurrahman Arslan’ın kültür ve sünnet kavramları üzerinden yaptığı karşıtlık içeren karşılaştırmaya farklı bir yaklaşım getirdiği, öte yandan Ziya Gökalp’in kültür ve medeniyet arasında yaptığı ayrıma ise katılmadığı sonucuna ulaşmak mümkündür.

Tartışılabilir noktaları olmakla birlikte medeniyet ve kültür kavramlarına sıkı yorumlar getirdiğini söyleyebilirim Ökten’in. Kültür ve medeniyetin günümüzdeki yol ayrımları ve süreklilikleri açısından bir ders niteliği taşıyor bu yorumlar. Kavrama yolu ne olursa olsun, ölçülerini bir biçimde getirip karşınıza koyması gerekir bu kavramlar üzerinden yol alanların/açanların. Ona, varlığına, doğru ve kıymetli bir pusula olarak yaklaşıyor, ayar tazelemesi yapıyorum kendi payıma. Elbet başkaları da var.

 Konuşmanın sonunda gençlerle ilgili söyledikleri gençliğin değişen/değişmeyen yönlerini tefrik etmek bakımından üzerinde düşünülmeyi hak ediyor:

”Tabiî gençlik çok güzel bir şey, kendine vakit ayırsın gençler. Kendine vakit ayırmalı. Okusun, gezsin, baksın, düşünsün. Bakın Türkiye'de gençlik bana göre 25'ten sonra başlar. Yani lisans falan biter, çocukluktur ondan önceki dönemler. Eskiden öyle değildi 15'te başlıyordu. Şimdi öyle değil 25'e kadar işte laylaylom hatta 30'a kadar diyebilirim. Bir derinlikleri olsun gençlerin, tefekkür etsinler. Kendilerine ufak da olsa kaliteli bir çevre edinsinler. Yine gırgır şamata da olsun ama artık az olsun o. Bir toplumu ileriye götüren entelektüelleridir, onların söyledikleridir, düşünceleridir. Gençlerin söyleyecek güzel sözleri olsun.”

Ökten’in sorun/lar yumağı, genciyle yaşlısıyla herkesin tasasıdır özde, konuşulmuyorsa, söze yazıya dökülmüyorsa, firarî çıkılıyor demektir.

 

YAZIYA YORUM KAT