1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Mavi Marmara Davası Mahkemelerin Kararıyla Düşecek Bir Dava Değil
Mavi Marmara Davası Mahkemelerin Kararıyla Düşecek Bir Dava Değil

Mavi Marmara Davası Mahkemelerin Kararıyla Düşecek Bir Dava Değil

Neymiş? Mavi Marmara davası düşmüş. Yanılıyorsunuz. Yok öyle bir şey. Mavi Marmara davası Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin vereceği bir karara mı bağlıydı ki düşsün?

11 Aralık 2016 Pazar 20:36A+A-

İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak

Şunun adını doğru düzgün koymadan olmayacak: Mavi Marmara, Türkiye Müslümanlarının bulup dünyanın tüm mazlumlarına, mağdurlarına hediye ettiği çok parlak bir fikirdir. Bu fikir, öyle yerli yerinde, öyle münasip, öyle güzel bir fikirdir ki bu haliyle bulandan, destekleyenden, uygulayandan da büyük bir fikirdir. 

Hangi ideale dayanmaktadır bu fikir? Şuna: Sizin adına 'sınır' dediğiniz ve çizdiğinizde bizim kabul etmemizi beklediğiniz sınırları kabul etmiyor ve dünyanın neresinde bir mazlum, bir mağdur varsa oraya doğru yola çıkıyoruz. 

Bu haliyle Mavi Marmara fikrinin Mavi Marmara gemisiyle yaptığı Gazze seferi tam olarak hedefine ulaşmış mıdır? Niyet olarak evet, elbette, kesinlikle… Sonuç olarak? İşte burada duralım. Biz Müslümanız. Bizim sonuçlarla işimiz yok. Biz sonuç odaklı çalışmayız. 'Başka dünyalardan farkımız' da budur. Biz 'alem-i devran kuvva-ı bazu ile dönmez' deyip zora talip oluruz. 'Sefer bizden, zafer Allah'tan' deyip razı geliriz. Sonucun nasıl tecelli edeceğiyle vakit kaybetmek yerine yeni seferin nereye olacağıyla ilgili planlar yapmaya odaklanırız. Zira asıl olan seferdir. Seferin sonunda zafer Allah'ın inayetiyle müyesserdir. Dolayısıyla zafere ulaşmayan seferler bize her defasında yeni seferler için güç verir, kuvvet kazandırır. Ve yine dolayısıyla bizim açımızdan 'zafere giden her yol mubah' değildir. Bizim zaferimizin makbul olması için seferimizin dahi makbul olması zorunluluğu vardır. Tam burada şöyle söylemek gerekir: Zafere giden yolda her şeyi mubah görsek ya uyuz köpek olurduk ya FETÖ'cü. Allah ikisinden de muhafaza buyursun. 

Neymiş? Mavi Marmara davası düşmüş. Yanılıyorsunuz. Yok öyle bir şey. Mavi Marmara davası Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin vereceği bir karara mı bağlıydı ki düşsün? Önce burada anlaşalım. Bir fikir olarak, bir ideal olarak Mavi Marmara davası, mahkemenin verdiği bir kararla değil; Müslümanların bu fikirden, bu idealden vazgeçmesiyle düşer. 

Sonra? Sonrası şu: Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri verdiği tuhaf kararla, Mavi Marmara fikrinin bilmem kaçıncı seferi olan Mavi Marmara gemisinde şehit düşen pırıl pırıl insanlarımızın kanını yerde bırakmıştır. Bu yanıyla adalet duygumuz ağır yaralı, vicdanlarımız sızılıdır. Bu tuhaflığa öfkeliyizdir. Dört elif miktarı kırgınızdır. 

Peki ama bu tuhaf karara sebebiyet veren şey nedir? Ne olacak, adına reelpolitik dediğimiz ve bizim gibi ülkelerin bir türlü aşamadığı o lanetli herzedir. Şurası kesin: Dört bir yanından kuşatılırsan bir çıkış bulmak üzere hamle edersin ve yaptığın hamle her zaman doğru sonuç vermez. Mavi Marmara fikrinin Gazze ayağının başına gelen tam olarak budur bence. 

Tam burada iki hususun altını kalın kalın çizmek isterim. Birincisi şu: Ben Recep Tayyip Erdoğan'ın Gazze, Filistin, Hamas, İsrail sorunu ve en önemlisi Mavi Marmara fikri konusunda benden bir gram, sadece bir gram bile farklı düşündüğüne kanaat getirsem o dakika asarım göndere isyan bayrağını. Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail'i işgalci teröristler olarak görmediğini, Filistin ve Gazze'yi bırakın kendi ülkesinin, kendi öz ailesinin bir derdiymiş gibi sahiplenmediğini bir anlığına düşünsem 15 Temmuz'da tatlı rüyalara dalmak üzere olduğum koltuğumdan kalkıp da köprüde -sonunda ölüm ihtimali de olan- direnişe gitmezdim. Fakat biliyorum. Recep Tayyip Erdoğan'la Gazze'ye de, Filistin'e de, İsrail'e de aynı şekilde bakıyoruz. İkimiz de İsrail teröründen temizlenmiş Filistin'in, Gazze'nin sokaklarında özgürce dolaşabilmenin hayalini kuruyoruz. Lakin aramızdaki fark şurada: O, dört bir yandan kuşatılmış bir ülkeyi yönetmenin derdinde; bense işte bir gazetede köşe yazarıyım. Onun reelpolitik denilen bir derdi var. Benim yok. Onun mecburiyetleri var. Benim yok. 

Aslında ikinci husus da tam bununla ilgili… Delikanlı. Hanım abla. Gazeteci abi. Analist amca. Senin de reelpolitik diye bir derdin olmadığına göre İsrail konusundaki, Filistin konusundaki, Mavi Marmara konusundaki fikirlerini bir mahkemenin verdiği karara göre, devletin imza etmek zorunda kaldığı bir anlaşma metnine göre falan değiştirmenin bir âlemi yok. Sen sivilsin yahu. Mavi Marmara gemisinin sahih niyetlerle, doğru yöntemlerle yola çıktığını biliyorsun. O gemide şehit düşen insanların hangi dava, hangi ideal uğruna can verdiğini biliyorsun. Şimdi kalkıp Mavi Marmara fikrinin, Mavi Marmara idealinin üzerinde tepinmene gerek yok. Fikirlerini değiştirmene gerek yok. İsrail'in ekmeğine yağ sürmenin bir anlamı yok. Zira ortada İsrail konusundaki fikirlerini değiştirmiş bir cumhurbaşkanı ya da bir hükümet de yok. Maslahatın öyle gerektiriyor olması -ki bence öyle gerektirmesine gerek de olmayabilirdi, fakat bu başka ve uzun bir bahis- hükümetin de, cumhurbaşkanının da fikirlerini bu maslahata göre değiştirdiğini göstermez. Sadece senin fikirsiz, izansız, neredeyse vicdansız biri olduğunu gösterir. 

Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim. Halep'te, Şam'da, İdlip'te insan katletmeye devam ettikleri sürece Rusya da, İran da katildir. Tam o esnada ülkemizin Rusya ya da İran'la arasının düzelmiş olması onların katilliğini ortadan kaldırmaz. Bu iki katil odağa tepki vermememizi gerektirmez. Zira katiller en sert tepkiyi -en azından bu kadarını- Türkiye ile araları bozuk da olsa, düzgün de olsa hak ederler. Bunu bir kere söylemiştim, bir kez daha söyleyeyim: Sen sivilsin yahu. Lütfen bir sivil gibi davran. Bizi güzel yarınlara taşıyacak olan bir tavır varsa budur. 

Ne diyordu Rossi: 'Mavi Marmara fikri yoluna devam edecektir hafız. Dünyanın neresinde bir mazlum, bir mağdur varsa orada bir Mavi Marmara olacaktır. Zira Allah'ın va'di haktır ve o va'd nettir: Allah nurunu tamamlayacaktır.'

HABERE YORUM KAT