1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Kudüs bizimdir
Kudüs bizimdir

Kudüs bizimdir

Mehmet Garip Tanyıldızı, Netanyahu’nun “Kudüs bizim şehrimiz” söylemini iç ve dış politikada avantaj sağlama amaçlı bir araç olarak sunduğunu ve bu söylemin gerçekte hem güç gösterisi hem de kırılganlık içerdiğini ortaya koyuyor.

21 Eylül 2025 Pazar 11:25A+A-

Mehmet Garip Tanyıldızı/Akşam

Kudüs bizimdir

İsrail'in Aksa Tufanı Operasyonu sonrası uzun erimli rasyonel bir strateji ürettiğine dair elimizde yeterince somut veri bulunmuyor.

Hamas'ın askeri ve yönetsel kapasitesini yok etmeyi ve rehineleri kurtarmayı hedeflediğini ilan eden Tel Aviv yönetiminin kaybettiği "güçlü, güvenli İsrail" imajını yeniden inşa etmek için kısa vadeli politikalar ortaya koyduğu görülüyor.

Netanyahu hükümeti, 7 Ekim 2023 sonrasında panik ortamında şekillenen, aciliyet havası içinde ortaya konmuş son derece agresif bir tutumla süreci yöneten bir görüntü sergiliyor.

Ancak bu durum İsrail ve Netanyahu'nun tamamen irriasyonel hareket ettiği anlamına gelmiyor. İsrail'in hamleleri bazı taktik, stratejik amaçlara hizmet ediyor.

Bu yüzden, İsrail'in uyguladığı politikaların makro Siyonist ideallerle izah edilmesinin yanı sıra taktik ve stratejik açıdan analiz edilmesi gerekiyor.

Bu noktada, Netanyahu'nun "Kudüs bizim şehrimiz" açıklaması iyi bir örnek teşkil ediyor.

Öncelikle şunu görmek gerekiyor ki, Netanyahu bu söylemiyle bir antagonizma (uzlaşmazlık, kesin düşmanlık) üretmeyi, daha doğrusu mevcut antagonistik havayı yükselterek içerde ve dışarda kazanım elde etmeyi hedefliyor.

İçerde kötü savaş yönetimiyle eleştirilen Netanyahu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef gösterip "düşman tehdidi" algısını pekiştirerek, aşınan siyasal zeminini tahkim etmeyi ve İsrail kamuoyunda zayıflayan desteğini yeniden kazanmayı umuyor.

Tersinden okursak, Netanyahu iktidarının gerginliği artırma ihtiyacı İsrail kamuoyunda savaşın meşruiyetine inancın azaldığına ve hükümete yönelik güven kaybının arttığına işaret ediyor.

Dışarda ise, Netanyahu Kudüs vurgusuyla, müttefiki ABD ve bilhassa bir önceki başkanlık döneminde Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan Trump'ın desteğini ipotek altına almaya yönelik bir strateji kurmaya çalışıyor.

Siloam (Silvan) Yazıtı'nı referans göstererek tarihi meşruiyet tesis etmeye çabalıyor.

Bu arka plana dayanarak bir "varoluş savaşı" ilan eden Netanyahu'nun söylemini ve politikalarını sertleştirerek oluşturduğu antagonizma, onu güçlü gösterse de reel politikle çatıştığı için, aynı ölçüde kırılgan bir tabana oturuyor.

Çünkü İsrail'in bu politikaları, kuruluşundan beri izlediği "bölgesel meşruiyet" elde etme stratejisi ile çelişiyor.

Son yıllarda bu amaca binaen ABD'nin desteğiyle yürütülen bölge ülkeleriyle "normalleşme" alanı ortadan kalkmış durumda.

İsrail'in saldırganlığı ile uluslararası kamuoyunda yalnızlığı ve dünya siyasetindeki sıkışmışlığı eş zamanlı artış gösteriyor.

Öte yandan, İsrail'in uyguladığı politikalar uzlaşma alternatiflerini imkânsızlaştırarak mücadelenin temele oturtulması gerektiğini belirginleştiriyor ve direnişi güçlendiriyor.

Görülüyor ki, İsrail'in politikalarına karşı yapılması gereken tek şey direnişi yükseltmek.

O halde, Netanyahu'nun kırılgan antagonizmasına karşı direnişi sağlamlaştıran antagonizma!

"This is our city" diyen Netanyahu'ya verilecek tek cevap var:

"El-Kuds lena..."

HABERE YORUM KAT

2 Yorum