1. YAZARLAR

  2. Özlem Albayrak

  3. Kocayı fethullahçılara kaptırmak
Özlem Albayrak

Özlem Albayrak

Yazarın Tüm Yazıları >

Kocayı fethullahçılara kaptırmak

14 Nisan 2009 Salı 10:08A+A-

Ayşe Arman'ın "kocamı fethullahçılara kaptırdım" başlıklı röportajı son zamanların en flaş işiydi. Çünkü, son dönemlerde nur cemaatine saldırmak, hem 'cumhuriyet değerlerini içselleştirmiş, potansiyel, ilerici, aydın' görünümü verebilmenin; hem 80 yıllık imtiyazların elden gidişine kabahatli aramanın; hem iktidar mücadelesinin hangi tarafında konuşlandığını beyan etmenin; hem de makbul vatandaş profili vermenin, liyakat beratı, maymuncuğu, manivelası haline geldi. İlerleyen günlerde "fethullahçılara!" yönelik "gökteki kuşun yeşil kanadından sen suçlusun" şarkıları duyarsanız, şaşırmayın.

Röportajda, New York'ta yaşayan Leyla K. kocasının artık eskisi gibi barlara takılmadığından, içki içmediğinden, namaza başladığından ama kendisine örtün ya da namaz kıl diye baskı da yapmadığından sözediyor ve başlığı koyuyor: "Kocamı fethullahçılara kaptırdım, oğlumu asla vermeyeceğim."

Hayır, kocasından şikayet eden kadınlara okunmuş pirinç verilirdi eskiden. Hadi bu şekvacı kadının Cumhuriyetçi, laikçi, ilerici ve modernist olma kontenjanı dikkate alınsın ve "fatiha"ya üç Nutuk, beş Gençliğe Hitabe, iki de Onuncu Yıl Marşı eklensin diyecektim ama heyhat, gecikmişim. Trend değişmiş; mutsuz kadına rehabilitasyon yöntemleri arasına Ayşe Arman'a röportaj vermek de eklenmiş.

Eklensin tabi, eklensin de... Kendi kararlarını kendi verme, kendi hayatını kendi yaşama düsturları aile sözkonusu olduğunda bile birer ilericilik mitiyken, bireyselleşme uhrevi bir önemi haizken, kocayı kaptırmak gibi en babasından geleneksel jargon ve perspektifler, hele de ilericilik iddiasındaki bir kesim mensubundan gelince, doğrusu şaşırtıcı oluyor.

Konunun ilginçliği de burada, çünkü bugün; "Kocam eskiden namaz kılardı, artık barlara takılıyor. Kur'an okur, sade yaşardı; artık kadınlarla fink atıyor, çocukları boşladı, benim yüzüme bile bakmıyor" diye vahlanan bir kadının, bırakın röportajının bir gazetede yayınlanmasını, en sadesinden vakay-i adiyedir. Olsa olsa "madem tahammül edemiyorsun, ayrıl" gibi son derece modern tavsiyeler, üsttenci akıllar, hafif müstehzi bakışlara katık edilir.

Oysa, sözkonusu "Cemaat" olduğunda, eğitimli olmak da, sosyal yardım faaliyetleri içinde bulunmak da, efendi olmak da, okumak da fena halde 'lüks'e giriyor. Namazı, Kur'an-ı bile tehdit ve tehlike addeden bir zihniyetin geldiği "kaptırma" noktası, benim diyen gelenekselliklere taş çıkartıyor.

İlginç olan bir şey daha var: Giden koca, Gülen Cemaati'ne değil de, sözgelimi Türkan Saylan'ın kızlara bursla birlikte "bekaretinizden kurtulun" tavsiyeleri verdiği Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne, Nur Serter'in de bir zamanlar üyesi olduğunu hayretle öğrendiğimiz, parapsikoloji, manyetizma ve ruh çağırma gibi etkinliklerle iştigal edilen Sevgi Birliği gibi tarikatlere "kaptırılmış" olsa bu kadar tantana koparılır mıydı, emin değilim. Cemaatse cemaat, tek tip insan yetiştirme suçlamasıysa ÇYDD'nin fazlası bile var Allah için, mesele dini gösterenler ve ibadet pratikleriyse, ÇYDD ve Sevgi Birliği'nde de yönelimi farklı olsa bile, bir tür inanma biçiminin ayak izlerini görmek pekala mümkündür. Nedir yani, cemaatin etkinliklerini katlanılmaz kılan?

Hayır, elbette bir kadının, kocasının değişimini onaylamama ve bu değişim medyatik med-cezirlere sebebiyet vereceği kesin gibiyse, bu değişim toplumsal bir gerçeklik düzeyine işaret edebilecekse, gazeteye röportaj vermesine itirazım olmaz. Gelgelelim oradaki dil, Gülen adını kaldırıp yerine rahatlıkla Bin Laden'i koyup okuyabileceğiniz kadar kıyıcıysa; o kadın kocasının "cemaat"le tanışmasını, o koca ikiz kulelere dalış yapacak uçağın pilotu seçilmişçesine hınçla yadırgıyorsa, ağız dolusu nefret ediyorsa, orada bir patoloji var demektir.

Ve o patoloji de, onyıllardır "irtica geliyor, geldi, gelecek, az sonra, burada" diye diye vatandaşın sırtından sopayı eksik etmeme patolojisinin hipertrofisinin tıpatıp aynını taşıyorsa, o anda "hoop, aloo" demek gerektir.

Olay, ayağında şalvarı, başında takkesi, evden camiye-camiden eve mekik dokuyan, 560 liralık emekli maaşıyla geçinmeyi yeterli bulup, gerekmedikçe mahallesinden dışarı çıkmayan, 'kanaat'i hayat düsturu belleyen "cemaatler"in zaten şamar oğlanı vaziyetinde gözaltında olması; ama biraz modernizm iddiası, biraz eğitim çalışması, biraz presantabl görünümlü Nur Cemaati'nin büyük bir tehdit, bir heyula, bir umacı ilan edilmesidir.

Tıpkı başını örten ama köyünde, mahallesinde, sokağında oturup dantel ören, altın gününe giden, yatağa yattığında sadece iyi bir kocanın tahayyülü eşliğinde uykuyu bekleyen kadınların "tehdit" olarak algılanmayıp, başına örttüğü örtüye "başörtüsü" demek suretiyle temize çekilmesi; ama iş kamusal alana dair bir iddiası olup eğitim almak ve çalışmak isteyen kadına geldiğinde derhal "sakıncalı" ilan edilmesi, başındakine de "türban" adı verilerek suç isnad edilmesi gibi…

Nedir yani? Ekonomik, sosyal, siyasi ve aklınıza gelebilecek her alandaki imtiyazlardır. Yoksa beyni alınmış gibi olmak, büyüklerin elini öpmek, makineleşmek filan değildir mesele. Mesele Leyla hanımın "CentralPark'ta Türk günü yapmak onlara mı kaldı?" şeklindeki yerinmesinde gizlidir.

Bilmem anlatabiliyor muyum?

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT