1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Kıyas hastalığı ve sosyal çürüme: İnsanın özüne dönüş yolculuğu
Kıyas hastalığı ve sosyal çürüme: İnsanın özüne dönüş yolculuğu

Kıyas hastalığı ve sosyal çürüme: İnsanın özüne dönüş yolculuğu

Kıyas, insanın kendini başkalarından yetersiz görmesinin yozlaşmış bir yansımasıdır. Bu yetersizlik algısı, insanın fıtraten eksiksiz yaratılışını yanlış yorumlamasının sonucudur.

19 Haziran 2025 Perşembe 01:53A+A-

Enver Can / Haksöz Haber

Toplum, bireylerden oluşur; dolayısıyla bireyin ahlaki duruşu, toplumun ahlakını şekillendirir. Kur’an-ı Kerim’de toplumsal ahlakı derinden etkileyen birçok sosyal ifsattan bahsedilir. Nitekim bu ifsatların başında sosyal çürüme gelir. Rum Suresi 41. ayette bu ifsat biçiminin temel nedeni olarak insanların eylemleri gösterilir: “İnsanların kendi elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı.” Sosyal çürüme, en genel ifadeyle toplumsal değerlerin, normların ve ilişkilerin zayıflaması, sistemlerin işlevselliğini yitirmesi ve ahlaki ilkelerin aşınmasıdır. Sosyal çürümenin sebeplerinin başında, Allah’ın evrendeki düzeni sağlamak için belirlediği Sünnetullah’ı insanın bozması gelir. Bu ifsadın temelinde ise dünyaya kapılıp madde merkezli bir yarışa girerek kıyaslama yapmak yatar.

Kıyas hastalığı, bireyi fıtratından uzaklaştırarak şeytanın vesveselerine teslim eder ve toplumsal çürümeyi hızlandırır. Kur’an, kıyasın müstağniliğe dönüşmüş en çarpıcı örneği olarak Firavun’u sunar. Bu durum, Kur’an’da Firavun’un ifadeleriyle şöyle anlatılır: “Ben sizin en yüce rabbinizim!” (Nâziât, 79/24). Şeytan bile, “Ben Âdemoğlundan üstünüm” (A’râf, 7/12) diyerek isyan ederken, Firavun’un kibri bu tavrı gölgede bırakır. Firavun, servet ve güçle kendini üstün görmüş, ancak Kızıldeniz’de boğulurken ne serveti ne de gücü onu kurtarmamıştır.

Firavun örneğinde olduğu gibi, Allah’ın toplumsal sistemi inşa ederken koyduğu yasaları çiğneyen insan, şükran duygusundan uzaklaşır. Bu şükürsüzlük hali, kıyas hastalığını beraberinde getirir ve bireyin ruhunu tüketerek özünden uzaklaşmasına yol açar. Peki, şükürsüzlük neden ve nasıl bir hastalığa dönüşür? Şükür, insanı insan yapan en yüce duygulardandır. Allah’a şükretmeyen, kula teşekkür edemez. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’a şükrederse, nimetleri artar; kim şükretmezse, nimetler elinden alınır.” (Tirmizî, Birr, 35). Şükürsüzlük, tatminsizlik ve huzursuzluk getirir. Bu huzursuzluğun kökeninde kıyas hastalığı bulunur.

Kıyas: Rekabetçi Toplum Algısının Oluşturduğu Yetersizlik Duygusu

Kıyas, insanın kendini başkalarından yetersiz görmesinin yozlaşmış bir yansımasıdır. Bu yetersizlik algısı, insanın fıtraten eksiksiz yaratılışını yanlış yorumlamasının sonucudur. Noksandan uzak tek varlık Allah’tır. Nitekim bu durum ayette şöyle açıklanır: “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.” (Şûrâ, 42/11). Ancak insan, Rabbini unutup dünyaya daldığında, ölümü ve yaşamı yalnızca maddi bir çerçevede değerlendirir, ruhunu arka plana iter. Kur’an bu tehlikeye dikkat çeker: “Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik. Fakirleri, yoksulları doyurmazdık. Boş şeylere dalanlarla birlikte biz de dünyanın aldatıcı zevklerine dalar giderdik. Hesap ve ceza gününü yalanlardık.” (Müddessir, 74/43-45).

Kıyas, bireyin ruhunu kemiren, ahlaki, manevi ve inanç kökenli değerleri tüketen bir vebadır. Kendi imtihanını merkeze almak yerine başkalarının imtihanıyla meşgul olan kişi, hayatın hikmetini ve anlamını kavrayamaz. Bu durum, bireysel mutsuzluğu körüklerken toplumsal çöküşü de tetikler. Kıyas ve kibir, birbirini besleyen bir döngü oluşturur. Kibir, bireyi kıyaslamaya iter; kıyas ise kibir duygusunu körükler. Zamanla kıyas, kendini üstün görme arzusuna dönüşür. Kıyas, Rahmani olanı inkâr ederek şeytani bir algının esiri olmaktır. Bu esaret, bireyi mutsuzluğa, toplumu ise çürümeye iter. Kıyas, şeytanın en büyük tuzağıdır; insanı insan olmaktan uzaklaştırır. Örneğin, daha fazla servet, statü veya başarı arayışı, bu tür bir kıyasa işaret eder. Birey, yaşamının yalnızca pozitif yönlerini gösteren sosyal medya platformları, sahte bir mükemmeliyet algısı yaratarak bu hastalığı körükler; bireyi “yetersizlik” ve “geri kalmışlık” vesveselerine hapseder. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda uyarıda bulunur: “Kim kendini başkalarıyla kıyaslarsa, huzursuzluktan kurtulamaz.” (Müslim, Zühd, 52). Seküler dünya görüşü, insanlara sahte kimlikler verir; bu kimlikler, kişileri olduğundan farklı göstererek gerçeği görmelerini engeller. Nurdan Gürbilek’in “Vitrinde Yaşamak” kavramsallaştırmasıyla işaret ettiği bu durum, Türkiye’de 1980’lerden itibaren başlayan “vitrinde yaşama” kültürüyle sahte bir özgürlük ve özerklik vaadi sunar. Modern dünyanın seküler yapısıyla birleşen bu süreç, kıyas hastalığını derinleştirir.

Kutsalın Yozlaşmış Hali Olarak Sekülerizm

İnsanlık tarihi boyunca kutsal, ya Allah’a ya da maddeye atfedilmiştir. Kutsallık, insanın fıtratına işlenmiş bir koddur. Seküler anlayış, bu kodu bozarak maddeyi kutsallaştırır ve bireyi özüne yabancılaştırır. Bu yabancılaşma, dünyevileşme ile birleştiğinde, insanın dünyayı yalnızca sığ bir pencereden görmesine sebep olur. İnsanlar, başkalarının yalnızca parlak yüzünü görerek kendi hayatını eksik bulur. Oysa Kur’an, her insanın kendine özgü bir imtihanla sınandığını bildirir: “O, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 67/2).

Bu ayet, bireyin Allah ve diğer insanlarla ilişkisini doğru bir zeminde anlamasını sağlar. Hikmet penceresinden bakmak, bu isabetli okumayı mümkün kılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “Hikmet, müminin yitik malıdır; nerede bulursa alır.” (Tirmizî, İlim, 19). Hikmeti kaybeden, kıyas illetine yakalanır ve şeytani bir algının esiri olur. Hikmet ise fıtratı korumanın anahtarıdır. Hz. Ali (r.a.), “Kıyas, kalbi kör eder; hikmet ise gözü açar” diyerek bu gerçeği vurgular.

Kıyasın Panzehiri: Nefs-i Mutmainne Mertebesine Ulaşmış Sâbikûnlar Olmak

Kıyasın panzehiri; hoşgörü, infak, zekât ve mütevazı olmaktır. Allah, insanları farklı imtihanlarla yaratmış, ancak her zaman adil davranmıştır. Rabbimiz, Kur’an’da Peygamberimize şöyle söylemesini buyurur: “Ben ve benimle beraber olanlar Allah’a iman ettik. Artık bizimle sizin aranızda Allah adaletle hükmedecektir...” (Şûrâ, 42/15). İnfak ve zekât, kıyas hastalığını tedavi eder; kardeşlik ve rahmet bağlarını güçlendirir. Paylaşım, bireyi bencillikten uzaklaştırarak toplumu güçlendirir ve hayırda yarışmaya yöneltir.

“Nefsini bilen, Rabbini bilir” sözü, kıyasın doğru yolunu gösterir. İslam’da asıl kıyas, nefsimizle yapılmalıdır. Hz. Ömer (r.a.), “Hesaba çekilmeden önce nefsini hesaba çek” (Tirmizî, Kıyamet, 25) sözüyle, insanın kendisini başkalarıyla değil, noksan yönleriyle kıyaslaması gerektiğini vurgular. Yetersizlikleriyle yüzleşebilen kişiler, nefs-i mutmainne mertebesine ulaşır. Müslüman, nefsini Kur’an’la terbiye etmeli, daha ağır imtihan yaşayanlarla kendini kıyaslayarak şükretmelidir. Bu yaklaşım, ümitsizlikten kurtarır ve Allah’a yakınlaştırır. Yüreğimizde Allah’a verdiğimiz sözü hatırlayalım; dua edelim, secde edelim, arınalım. İnfak edelim, zekât verelim, Allah’a adanmış dava adamları olalım. Rabb’imizin buyurduğu gibi; “...İçimizden kendisine kitap verilen kullarımızdan kimi nefsine zulmeder, kimi orta yolu tutar, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçer (سَابِقٌۢبِٱلْخَيْرَٰتِ) İşte bu, büyük fazilettir.”(Fâtır Suresi, 35/32). Kur’an’ın vaadiyle ruhumuzu özgürleştirelim.

Kıyas hastalığına karşı sunulan çözüm önerilerinden biri de İslami bir anlayışla bezenmiş empati duygusunun geliştirilmesidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur: “Müminler, bir vücudun organları gibidir; biri acı çektiğinde diğerleri de onun acısını hisseder.” (Buhârî, Edeb, 27). Bu dünya, bir imtihan yeridir; asıl hayat, ebedi olandır. Dünya hayatı için arzuladıklarımızı asıl yurdumuz olan ahirette isteyelim.

Rabbimiz! Bize dünya şahitliğini ahirette şehitlikle taçlandır. Nefsimizi maddi kıyaslarla değil, Kur’an davasıyla izzet bulan Gazzeli kardeşlerimizin onuruyla kıyaslayacak şerefi nasip et.

HABERE YORUM KAT

12 Yorum