1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. "Kirli Kampanyanın Sendikalar Ayağı"
"Kirli Kampanyanın Sendikalar Ayağı"

"Kirli Kampanyanın Sendikalar Ayağı"

Tarkan Zengin yazısında, PKK'nın propaganda aracı olarak gördüğü sendikaların raporları bahane edilerek bir araya gelme ihtimali olmayan ülke ve örgütlerin Türkiye'ye karşı ortak faaliyet yürüttüğünü söylüyor.

04 Nisan 2016 Pazartesi 12:11A+A-

Kirli Kampanyanın Sendikalar Ayağı - 02.04.2016

Çalışma Hayatı Uzmanı Tarkan Zengin / Star

Türkiye zor bir dönemden geçiyor. Ülke içinde ve dışında önemli bir mücadele veriyor. Bir araya gelme ihtimali olmayan ülkeler ve örgütler Türkiye’ye karşı ortak faaliyetler yürütüyor. Özellikle terör örgütü PKK’nın sofistike propaganda araçlarından biri olarak gördüğü sendikaların uluslararası sendikalara gönderdiği ve gerçek olmayan bir takım iddiaların yer aldığı raporlar çerçevesinde Türkiye köşeye sıkıştırılmak isteniyor. Uluslar arası toplantılarda Türkiye aleyhine algı oluşturmak için yalanlar söyleniyor. Terör örgütü gerek ülke içinde gerekse uluslararası alanda yaptığı katliamlarla sıkıştığında imdadına sendikalar ve meslek kuruluşları koşuyor. Terör örgütünün iddialarından devşirdikleri kirli bilgileri iç kamuoyunun yanı sıra uluslararası alana da taşıyarak algı operasyonu yapıyorlar. Ne yazık ki bazı sendikalar ve meslek örgütleri terör örgütünün propagandistleri gibi davranıyor.

Oluşturdukları propaganda sistemi şöyle işliyor: DİSK ve KESK ile üye sendikaları, üyesi oldukları uluslararası sendikalara birçoğu gerçek dışı olan iddiaların olduğu mektupları göndererek önce şikayet ediyor. Sonra Türkiye’ye karşı tepki verilmesini istiyorlar. Bu mektuplardaki iddialar, ITUC, ETUC, PSI ve EPSU gibi uluslararası sendikal örgütlerce araştırılmadan, doğru bilgiler olarak kabul ediliyor. Aynı uluslararası sendikal örgütler bir mektup hazırlayarak tüm dünya sendikalarına Türkiye’yi protesto etmeyi içeren mektubun gönderilmesini istiyor. Mektup ayrıca ülkemizin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı’na da gönderiliyor. Ülkemizi kirli bilgilerle şikayet eden sendikalar protesto mektupları geldiğinde de “dünya sendikalarından Türkiye’ye tepki” diyerek sanki kirli bilgilerin yer aldığı mektupları kendileri göndermemiş gibi davranıyorlar. Belli medya organları ise mektupları “Türkiye’ye uluslararası sendikalardan ağır eleştiriler” başlıklarıyla haber yapıyor. Tüm bu süreç algı operasyonlarının nasıl yürütüldüğünü gösteriyor. Uluslararası sendikal kuruluşların bu algı operasyonlarına neden alet olduğu ise önemli bir tartışma konusu. EPSU genel sekreteri Jan Willem Goudriaan’ın imzasıyla gönderilen mektuptaki iddialar ise kirli kampanyanın somut bir belgesi olarak karşımızda duruyor.

EPSU’nun (Avrupa Kamu Çalışanları Birliği) 21 Ocak 2016’da Başbakan’a gönderdiği mektubun içeriğine baktığımızda DİSK’e bağlı Genel-İş ve KESK’e bağlı SES sendikalarının EPSU’ya gönderdikleri raporların dikkate alındığı görülmektedir. Ancak kendilerine iletilen raporlarda yer alan öyle ifadeler var ki bunların doğru olmadığını anlamak için ortalama bir zekaya sahip olmak yeterli. Günlerce kamuoyunu meşgul eden Cudi’de bir binada hastaların olduğu ve devletin sağlık hizmeti vermediği iddiaları ilk defa Türkiye sendikalarının uluslararası sendikalara gönderdikleri mektuplarda yer almıştı. Çünkü EPSU’nun mektubu gönderdiği 21 Ocak dikkate alındığında “devlet sivillere sağlık hizmeti vermiyor”, “devlet sivilleri katlediyor” iddialarının sendikaların yazdıkları mektuplarla başlatılan bir kampanya olduğu görülür. Bu iddiaları yurt dışına taşıyan sendikalardan SES’in, Cudi’de yaralıların olduğu binaya girmek isteyen “gönüllü sağlıkçılar” olarak karşımıza çıkması ise enteresandır.

Suriye Hassasiyeti

EPSU’nun Başbakan’a gönderdiği mektupta DİSK ve KESK üyelerinden bazılarının öldürüldüğü, bu durumu eleştiren bazı üyelerinin hapse atıldığı ve akıl dışı olan birtakım iddialara yer veriliyor. Mektupta “Hükümetinizin güvenlik güçleri insanları ayırt etmeksizin vurmaktadır” denmektedir. Buna ilişkin delil ise mektupta yer almıyor. Sivillere zarar gelmemesi için şehirlere inen teröristlerle çok dikkatli bir mücadele veren güvenlik güçleri ve Hükümet suçlanıyor. PKK terör örgütünün kaza ihbarı yaparak olay yerine gelen iki polisin şehit edilmesine, maaşını çekerken arkadan vurulan uzman çavuş Ziya Sarpkaya’ya, demiryollarında tamir yaparken katledilen işçi Necdet İnanç’a, Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinde şehit edilen eczacı Yunus Koca’ya, Kulp ilçesinde Toplum Sağlığı Sorumlu Hekimi Abdullah Biroğul’un katledilmesine ise mektupta tabii ki yer verilmiyor. PKK’nın insanları ayırt etmeden katletmesi gizlenerek katliamları hükümet yapıyormuş gibi sunulması profesyonel bir kampanya yürütüldüğünü göstermektedir.

Terör örgütünün şehirleri kuşatması ve insanları tehcire zorlaması gerçeği bakın hangi iddialarla gizlenmeye çalışılıyor. Mektupta yer alan iddiaya göre “Güvenlik güçleri pek çok şehir ve köyü kuşatmış, tüm trafiği durdurmuştur. Televizyonlar açlıktan ölen insanların görüntülerine yer vermektedir. Bu görüntüler Suriye’den değil, Türkiye’deki kentlerden. Şehir ve köylerdeki kuşatmanın kaldırılmasını talep ediyoruz”. EPSU’nun özellikle Suriye konusundaki “hassasiyetine” ilk defa bu mektupta şahit oluyoruz. Yıllardır Esed’in son zamanlarda da İran ve Rusya’nın sistematik biçimde sivilleri katletmesine karşı bu ülkelerin Cumhurbaşkanı ve Başbakanlarına mektup göndermeyen EPSU, Türkiye’yi Suriye ile kıyaslama hamakatini gösteriyor. Danimarka Hükümeti’nin masraflara karşılık mültecilerin ziynet eşyalarını alma kararına karşı tepki içeren bir mektup göndermeyi akıllarına bile getirmeyen uluslararası sendikalar Türkiye’yi kendi ülkeleriyle karıştırıyor. Açlıktan ölen insanların görüntülerinin olduğu yer sadece seyretmekle yetindikleri Suriye. Terörün mağdur ettiği ailelere Hükümetin yanı sıra Memur-Sen başta olmak üzere birçok sendika ve insanî yardım kuruluşları günlerdir yardım ulaştırıyor.

EPSU mektupta “Öğrendik ki hükümet Şırnak’taki morgların sayısını artırmayı düşünüyor. Bu, yaşananların devam edeceğinin hatta daha da kötüye gidebileceğinin işaretidir” demek suretiyle “Yok artık” dedirtiyor. Akıl tutulmasının son noktası bu olsa gerek diye aklımdan geçirirken mektupta başka bir iddia gözüme ilişiyor: “Polisin Cizre’de halka bölgeyi boşaltma çağrısı yaptığına, aksi takdirde kimyasal saldırı kurbanı olacaklarının söylendiğine dair bile raporlar aldık”. İsrail’in Gazze’de, Esed’in Suriye’de kullandığı kimyasal silahlara ilişkin dünya sendikalarını harekete geçirmek akıllarına hiç gelmezken akıl dışı bir iddiayı ciddiye almaları uluslararası sendikalara olan güveni ortadan kaldırmaktadır.

Terörü Kınamıyorlar

EPSU mektubun sonuna doğru akıl vermeye başlayarak şöyle diyor: “Tüm bu olanlar, güvenlik güçlerinizin artık hükümetin kontrolünden çıktığı ya da daha kötüsü hükümetin ekonomiyi alt üst etmek, sivil toplumu ve sendikaları yok etmek gibi bilinçli bir politika izlediği görüntüsünü vermektedir. Kürt halkına yöneltilmiş bu politika sistematik ayrımcılığın izlerini taşımaktadır”. Bölgede hangi sendika ve sivil toplum örgütü bilinçli olarak yok ediliyor? PKK terör örgütü mü sendika olarak kabul ediliyor yoksa bazı sendikalar kendini terör örgütü PKK’nın yerine mi koyuyor? Çünkü Güneydoğu’da devlet terör örgütüyle mücadele ediyor.

Ülkemizde 17 Şubat’ta işyerlerinden evlerine gitmek üzere servis araçlarına binerken PKK’lı canlı bomba patlaması sonucu 28 çalışan hayatını kaybetti. 13 Mart’ta ise PKK’lı teröristler Ankara Kızılay’da otobüs bekleyen sivillerden 35 kişiyi katletti. Uluslararası sendikalara kirli bilgileri gönderen sendikalar bu katliamları yapan PKK’yı kınamadılar. DAEŞ terör örgütünün ülkemizde yaptığı katliamları kınayan DİSK ve KESK, PKK’nın yaptığı katliamları sözde kınarken bile terör örgütüne tek söz söylememektedir. EPSU’ya soralım: Ülkenizde bir terör örgütü katliam yapsa ve bazı sendikalar bu örgütü kınamaktan kaçınsalar bunlara hala sendika diyebilir misiniz?

AB’nin terör örgütü listesinde yer alan bir örgüte, AB ile ilişkili kurumlardan olan EPSU, gönderdiği mektupla teröre destek veren bir konuma düştüğünü görmelidir. EPSU mektubun sonunda “Aynı zamanda Avrupa Parlamentosu ile de iletişime geçeceğiz” diyerek aba altından sopa gösteriyor. Keşke önce size gönderilen kirli ve terör örgütünün propagandasını içeren bilgilerin gerçekliğini öğrenmek için Türkiye’den üyeleriniz olan Türk-İş’ten Harb-İş ile Yol-İş ve Hak-İş’ten Hizmet-İş gibi sendikalarla iletişim kursaydınız. Eğer amacınız gerçekleri öğrenmek ise hala geç kalmış sayılmazsınız. Şayet amacınız köşeye sıkışan PKK’ya propaganda imkanı sağlamak ise gönderdiğiniz mektuplarla zaten buna alet oluyorsunuz.

HABERE YORUM KAT