1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Kalaycı

  3. 'Kiracı' Kürtler 'ev sahibi' Türklerden tapuyu isteyince
Hüseyin Kalaycı

Hüseyin Kalaycı

Yazarın Tüm Yazıları >

'Kiracı' Kürtler 'ev sahibi' Türklerden tapuyu isteyince

27 Eylül 2010 Pazartesi 00:10A+A-

Kendisini ulus olarak gören bir grubun ulusal kimliğini reddetmek ve onlara zorla devletin resmî kimliğini giydirmeye çalışmak şimdiye dek hiçbir ülkede “istenen sonucu” vermedi. Bu noktada belirleyici olan, Kanadalıların Quebeclileri, İspanyolların Katalanları, Britanyalıların İskoçları ve Türklerin Kürtleri nasıl ve ne olarak gördüklerinden çok Quebeclilerin; Katalanların, İskoçların ve Kürtlerin kendilerini nasıl ve ne olarak gördükleridir...

Kürt siyasetçilerin Kürtler için demokratik özerklik çağrısı, Kürtlerin uluslaşma süreçlerinin Quebeclilerin, İskoçların, Basklıların, Katalanların, Flamanların ve benzeri devletsiz ulusların ulus inşa sürecini takip etme niyetini gösteriyor. Her ne kadar Kürtlerin Türkiye’nin geneline yayıldıkları, bugün en büyük Kürt
nüfusunu barındıran şehrin İstanbul olduğu, bu yüzden Bask modeli, İskoç
modeli, Belçika modeli ya da benzeri modellerin Türkiye’ye uygulanamayacağı canhıraş bir şekilde öne sürülse de -bu arada Kürtlerin neden ve ne şekilde bulundukları bölgeyi terk etmek zorunda bırakıldıkları konusunun es geçilmesi manidardır- Kürtlerin taleplerini kültürel düzlemden siyasal düzleme kaydırmış olması sorunun gerçek doğasını gözler önüne sermesi açısından önemli bir adım.
Dünyanın birçok yerinde ulus-devletler, ayrılıkçı hareketlerle baş edebilmenin yollarını arıyor. Her ayrılıkçı hareketle bir siyasal örgütlenme modeli olarak meşruluğu biraz daha aşınan ulus-devlet, bu ayrılıkçı hareketlerin hedefindeki devlet modeli olunca yeni bir isimle yeniden üretilmiş oluyor. 

Özerklik vurgusu
Bir süredir Kürt siyasetçiler demokratik özerklik taleplerini eskiye oranla daha güçlü dillendirmeye başladılar. Kürtlere kültürel haklarının teslim edilmesi gerektiğini düşünen Türk aydınlarının bile önemli bir bölümü özerklik kelimesinden duydukları rahatsızlığı gizlemiyorlar.   Milliyetçi hareketlerin ve dolayısıyla kendi kaderini tayin ve özerklik talebinin kültürel farklılığı korumaktan çok, iktidar, para, toprak ve
doğal kaynaklar gibi şeylerin yeniden bölüştürülmesiyle ilişkili olduğu nedense görmezden geliniyor. Kendi kaderini tayin ve özerklik talebi, farklı kültürü koruyup devam ettirmekten çok, kendi kendini yönetme isteğiyle ilişkilidir. Bir başka deyişle, insanlar kendileri gibi kişiler tarafından yönetilmeyi diğerlerine tercih ederler. Kürtlerin ve diğer ulusal azınlıkların, demokratik özerkliği kültürlerinin muhafazasının tek yolu olarak göstermelerin nedeni, kültürel farklılık söyleminin siyasal özerklik talebinde bulunmalarına meşruiyet kazandırmasıdır.
Kürtlerin uzun yıllar kimliklerinin bastırılması, hatta yok sayılması onları Türkiye Cumhuriyeti’ne yabancılaştırmış, devletle olan bağlarını zayıflatmıştır. Bugün Kürtlerin bir bölümü kendilerini Türkiye Cumhuriyeti’ne ait hissetmiyor. Böyle bir durumda, kendisini bulunduğu devlete ait hissetmeyen gruba ağır ithamlarda bulunmak yerine devletin hangi nedenlerle bu gruplarda bir aidiyet hissi geliştiremediğine kafa yormak daha isabetli olacaktır. Mağduriyet hissinin ve yabancılaşmanın ayrılıkçılığı körüklediğine kuşku yok. Aslında, sadece ulusal azınlıkların ayrılma isteği değil, devletlerin bu azınlıkları kendilerine entegre edememelerinin de ulus-devletlerin yıkımına yol açabileceğinin anlaşılması sorunların çözümünü muhakkak daha kolaylaştıracak. Zira, azınlık ulusların muhtemel bağımsızlığı değil, ayrılıkçılık sorununun ulus-devletlerin bağrında çürümesi ulus-devletin geleceği için daha tehlikeli sonuçlar doğurma riski taşıyor.
Kendisini ulus olarak gören bir grubun ulusal kimliğini reddetmek ve onlara zorla devletin resmî kimliğini giydirmeye çalışmak şimdiye dek hiçbir ülkede ‘istenen sonucu’ vermedi. Bu noktada belirleyici olan, Kanadalıların Quebeclileri, İspanyolların Katalanları, Britanyalıların İskoçları ve Türklerin Kürtleri nasıl ve ne olarak gördüklerinden çok Quebeclilerin; Katalanların, İskoçların ve Kürtlerin kendilerini nasıl ve ne olarak gördükleridir. Ulusun herkesçe üzerinde anlaşmaya varılmış ‘objektif’ bir tanımının olmaması bir yana, böyle bir tanıma ulaşıldığı zamanda bile Quebeclilere, Katalanlara, İskoçlara ve Kürtlere “siz şu koşulları sağlayamıyorsunuz, o nedenle ulus değilsiniz” demenin bu grupların kendilerini ulus olarak görmekten vazgeçirtemeyeceği ortada. Bu yüzden ulusal azınlıkların ulusallıklarını reddetmek bir hakaret ve kimliklerine bir saldırı olarak algılandığından genelde tam tersi bir etki yaratıyor. Ayrıca mevcut ulus-devletlerden talep edilmeyen ulusallıklarını tescil ettirme sınavına ulusal azınlıkların tabi tutulması hakkaniyetli bir tutum olmasa gerek. Ulusal tanınma için ille de farklı olmak gerekmiyor, asıl belirleyici olan farklı olunduğuna duyulan inançtır.
Halk olma kapalı ve dışlayıcı bir kategori olmadığından, kişi birden fazla halka/ulusa ait olabilir. Kişilerin sadece tek bir ulusal grubun üyesi olabilecekleri savı milliyetçi hareketlerin başarısı için gerekli olduğundan, örneğin Quebec milliyetçileri hem Quebecli hem de Kanadalı olunabileceği olgusunu şiddetle reddediyorlar, hatta daha da ileri gidip egemenlik yanlısı olmayanların Quebecli olamayacağını iddia ediyorlar. Bu tutum Quebec’e özgü değil, benzer bir durum Bask Ülkesi için de geçerli. Bask Ülkesinin bağımsızlığını istemeyen birinin Bask milliyetçiliği açısından Basklı sayılması mümkün değil. Quebec’te de Kanada içinde geniş özerklik talep eden ama bağımsızlığa sıcak bakmayan federalciler bazı egemenlikçilerin gözünde en kibar tabirle ‘satılmış’, işbirlikçi, güvenilmez kişiler. Ama bu suçlamalara rağmen yapılan kamuoyu yoklamaları sadece Quebeclilerin değil, İskoçlar ve Katalanların da kendilerini tek bir ulusal kimliğe ait hissetmediklerini, derecesi değişmekle birlikte, kişilerin kendilerini aynı anda Kanadalı ve Quebecli, İspanyol ve Katalan, Britanyalı ve İskoç hissedebileceklerini gösteriyor. Quebec, Katalonya ve İskoçya örnekleri kimlikler konusundaki tekilci anlayışa bir meydan okuyuş gibi. Gerek Quebecliler, gerek Katalanlar gerekse İskoçlar tarih boyunca hem asimilasyondan hem de bulundukları devletin siyasetinden dışlanmaktan korkmuş ve her ikisine de direnmişlerdir. Bu bakımdan her ne kadar Kürt siyasetçiler bölgesel/etnik düzeyde siyaset yapmakla itham edilseler de Türkiye’nin bütününü ilgilendiren konularda söz hakkını yitirmekten endişe duymadıklarını söylemek güç.
Kimlik konusuna özcü yaklaşılmasında milliyetçi düşüncenin hatırı sayılır bir katkısı var, ayrıca milliyetçilik, insanların kendi kültürlerinden sanki değişmez bir şeymiş gibi bahsetmelerini temin edecek biçimde kültürü somutlaştırıyor. Bu özcü yaklaşım Kanada’da da, Kanadalılık ile Quebecliliğin, Türkiye’de Türklükle Kürtlüğün bir arada mevcut olabileceği düşüncesi önündeki en büyük engel. 
Ulusal azınlıkların özerklik ve tanınma arayışında olduğu demokratik ülkelerde de tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, ayrılıkçı milliyetçi hareketlerin itici gücü değerlerin ve yaşam biçimlerinin uyuşmazlığı değil farklı ulusal kimlik anlayışıdır. Özgürlük, insan hakları, farklılıklara saygı ve demokrasi gibi ortak değerler ne Quebec’i Kanada’yla, ne Katalonya’yı İspanya’yla ne de Flanders’i Belçika’yla bütünleştirmeye yetiyor. Bağımsızlığa karşı çıkan azınlık gruplar bile kendilerinin, sınırları tanımlanmış kültürel ve siyasal bir ulus oluşturduğunu düşünüyorlar. Etnik bir kimlik/azınlık sayılmak, bu halkların kendi kendini yönetmekten aciz olduğu ve bulundukları ülkeye bağlı bir kadere mahkûm olduğu anlamına geliyor ki, azınlık grupların ne denli milliyetçi ideolojinin etkisinde olduğu düşünülürse bunu kabullenmeleri gün geçtikçe zorlaşıyor. Azınlık milliyetçilerinin önemli bir kısmı için, kaderlerini çoğunluk grubun eline teslim etmek asimilasyonla eştir. Azınlık gruplar bulundukları topraklarda kiracı muamelesi görmekten sıkılmış durumdalar ve kendilerini ev sahibi yerine koyan kişilerin onları sürekli evden atmakla tehdit etmelerine karşı artık tapunun kendilerine ait olduğunu iddia etmekteler. Evet, “orada bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” diyenlere o köyde oturanlar artık “hayır o köy sizin değil bizim köyümüzdür” diye karşılık veriyorlar.

HÜSEYİN KALAYCI:  Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum