1. YAZARLAR

  2. Lale Kemal

  3. Kıbrıs’ta yol ayrımına artık geliniyor
Lale Kemal

Lale Kemal

Yazarın Tüm Yazıları >

Kıbrıs’ta yol ayrımına artık geliniyor

13 Temmuz 2011 Çarşamba 19:18A+A-

Ankara, Kıbrıs’ta çözüm hedefine ulaşılamaması halinde çözüm arayışlarının sonuç vermeyeceğini ilan etmesinin Türkiye’ye olumsuz yansımalarının neler olacağı üzerine epeydir kafa yoruyor. Anlayacağınız, Ankara, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının birleşik bir Kıbrıs çatısı altında yaşayacağı çözüm artık olmazsa iki ayrı devlet tezini gündeme getirmeye hazırlanıyor. Bir yandan da bunun yaratacağı olumsuz yansımaları bertaraf etme yolları arıyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçen haftasonu gittiği, dünyadaki yalnızlığı artık dibe vuran KKTC’den, üstü kapalı, “Çözüm olmazsa ayrılık olur” sinyalini verdi. Davutoğlu, Türk tarafında yaptığı açıklamada, “Hedefimiz yılsonunda anlaşma (Kıbrıs sorununun çözümü için) ve 2012’nin ilk aylarında da referandum. Böylece 2012’nin ikinci yarısında birleşik bir Kıbrıs AB dönem başkanlığını alır” dedi. Umarız böyle olur ama zor...

Bu açıklamayla Ankara için kritik eşiğin, Rum tarafının, AB Dönem Başkanlığı’nı tüm Kıbrıs adına üstlenmesi öncesi bir çözüm olduğu anlaşılıyor.

Türkiye’nin tanımadığı Güney Kıbrıs yönetiminin, 2012 yılının ikinci yarısında AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenecek olması da Davutoğlu’nun, yeni bir öneriyle gelmesinde bir nebze etken oldu. Zira zaten soğuk olan Türkiye-AB ilişkileri, Rum yönetiminin başkanlığı döneminde daha da gerilebilir.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon da, bu yılsonuna kadar çözüm olmazsa süreçten çekileceğini taraflara iletiyor.

Bugünün Türkiyesi, geçmişten kalan “Çözümsüzlük çözümdür,” anlayışının bedelini ödüyor. Bülent Ecevit döneminde, 1970’lerin ortalarında AB’ye aday ve sonrasında da tam üye olma hedefini ıskalayan Türkiye, AK Parti döneminin ilk başlarında önemli bir hamle yaptı ve adadaki Türklerin kaderini değiştirecek çözüm sürecinin önünü açarken AB’ye aday ülke statüsünü kazandı.

Ama, AB’ye üyelikte olduğu gibi Kıbrıs konusunda da geç kalınmış ve bu durum birliğin ekmeğine yağ sürmüştü. AB, çözüm için 2004 yılında yapılan referandumda Türk tarafının “Evet” oyu, Rum tarafının ise “Hayır” oyu vermesine rağmen, Rum tarafını adanın tek temsilcisi olarak tam üye yaptı. Oysa AB’nin temel ilkesi, ihtilaflı ülkelerin sorunlarını çözmeden tam üye yapılmamasıdır. Böylece AB, artık Rum tarafını çözüme zorlayacak baskı unsurlarını ortadan kaldırmıştı. Rum tarafının, Türk tarafı ile ortak egemenliğe dayalı bir devlet çatısı altında yaşamasını gerektirecek çözüme yanaşmasını beklemek saflık olurdu.

Ankara ise, Kıbrıs sorununun çözümü yolunda onlarca yıl çok zaman kaybetti. Rum tarafı, AB’nin tam üyesi Yunanistan’ın desteğiyle uluslararası toplumda itibar gördü, zenginleşti. Rum tarafı, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs kararlarında Rusya gibi ağır toplar tarafından açıkça desteklenirken konseyin diğer üyeleri Fransa ve Çin tarafından arka planda destek gördü.

Bu süre zarfında, eskinin, kirlenmiş Türkiye’si, “Yavru vatan” diye tanımladığı Türk tarafını, aynen anavatanda olduğu gibi kendisine benzetti. Rum tarafı yol alırken Türk tarafı, Ankara’nın, kabul edilemez çözümsüzlük politikalarıyla yapayalnız kaldı, umutsuzluğa itildi. Kıbrıslı Türk gençleri adayı terk edip başka ülkelere gittiler. Artık bıkkınlıktan yorulmuş adada kalan nüfus ile Türkiye arasındaki gerilim son yıllarda iyice arttı.

Ankara, devletten geçinmeye alışmış, talan zihniyetinin yaratıldığı Türk kesimindeki ekonominin sağlıklı hale getirilmesi ve kendi ayakları üzerinde durması için yaptığı reformlarda son yıllarda ciddi dirençle karşılaşmaya başladı. Geçtiğimiz aylarda Kıbrıs Türk kesiminde Türkiye aleyhine yapılan protesto gösterilerinin arkasında, ada halkının dünyadan tecrit halinin dayanılmazlığı da yatıyordu.

Kıbrıs Türkü, Ankara’nın kendisine çocuk muamelesi yapmasından da rahatsız, bu yüzden bir türlü rüştünü ispat edemiyor. Türkiye, son yıllarda KKTC’yi ayrı bir varlık olarak görüp, yetişkin muamelesi yapmaya çalışsa da bunu tam olarak beceremiyor. Eski Türkiye’nin, “Sert, kırıcı, yeri geldiğinde döven babası” rolünü sonlandırmak kolay değil.

Düşünsenize, güya bağımsızlığını tanıdığınız KKTC’nin, örneğin askerî günleri, Ankara Orduevi’nde düzenleniyor. TSK, bağımsız KKTC’nin bu askerî gününe, yasak uyguladığı gazetecileri de davet etmiyor. Türkiye ve KKTC sanki babasının malı... Bu köhnemiş zihniyet bizi esir almaya devam ediyor.

Kıbrıs’ın, dile kolay 43 yıllık bölünmüşlüğünün asıl sorumlusu, bu süre zarfında bile bile yanlış politikalar uygulayan Ankara’dır. AK Parti, anakronistik Türkiye’den devraldığı pek çok sorun gibi Kıbrıs sorununda da bir çıkış yolu arıyor.

Diğer yandan, Güney kesiminde, Kıbrıslı Türklerle ortak yaşam kültürü giderek azalmışken tarafların ortak bir devlet çatısı altında birbirlerinin egemenlik haklarına saygıyı nasıl tesis edecekleri önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

Bir çözüm planı ortaya çıkar da Davutoğlu’nun dediği gibi, 2012 başlarında taraflar referanduma giderse, oradan çıkacak “Evet” ya da “Hayır” oyu, iki ayrı devlet ya da birleşik Kıbrıs yolunu açabilir. İki ayrı devlet seçeneği, “anavatan ve yavru vatan,” arasında bir entegrasyona yol açar mı?, zor gibi ama olabilir de.

Artık yol ayrımında olduğumuz kesin.

TARAF 

YAZIYA YORUM KAT