1. YAZARLAR

  2. Özlem Albayrak

  3. Kesik baş, sadist sevgi, Tarantino
Özlem Albayrak

Özlem Albayrak

Yazarın Tüm Yazıları >

Kesik baş, sadist sevgi, Tarantino

10 Mart 2009 Salı 06:13A+A-

Kız arkadaşını öldürüp, cesedini parçalayarak çöp konteynırına attığı iddia edilen Cem G.'nin annesinin üzerinde kan izleri bulunmuş. Anne evdeki silinmiş kan izleri sorulduğunda, polislere "ben yalnızca kusmuk gördüm. Onu temizledim. Kan görmedim" demiş. Evin her yerinde ve kendi üstünde, maktul Münevver Karabulut'a ait olduğu kanıtlanan kan izleri bulunduğu halde…

Büyük ihtimal baba da delil karartma suçunun içinde, ama beni "anne" enterese ediyor. Önceki gün Yeni Şafak'ın Pazar ekinde "kadınlığın annelik cüzünün çocuğa duyulan koşulsuz sevgiyle donatılmış uhrevi bir yanı var. Kargaya yavrusu şahin görünüyor, eserini kusurdan kabahatten münezzeh addediyor. Bunu öğrenerek değil, içgüdüyle yapıyor." şeklinde betimlediğim "annelik" hali.

Neden 'anne' diye soranlar çıkabilir; hemen cevaplayayım, çünkü ben oğlunu döven çocuğu, sokakta yakalayıp, yaşına başına, cürmüne bakmadan pataklayabilen bir baba, hiç görmedim. İkincisi 'uhreviyat', çocuğunun işlediği cinayeti örtbas etmenin neresinde diye soranlar da olabilir. Cevap iki: Tam da bu noktada, çocuğuna sarsılmaz imanda, kavi kayırıcılıkta, gürbüz holiganlıkta tecessüm ediyor uhreviyat. Hangi yola kanalize edileceğiyse, meşrebine göre anneye kalıyor.

Anneler, mahalle arkadaşıyla kavga edip yenik halde eve gelen çocuğun acizliğine karşı 'sen niye çakmadın iki tane' diye çocuğu bir kez daha döverek öfkesini dindirecek kadar kendini kaybedebilir. Çocuğunu koruma işini, sevgiyi çoktan sollamış bir 'iman'a tahvil edebilir. Bir annenin çocuğuna duyduğu sevgiyi tartışmalı hale getiren anneler, sandığımızın çok üzerindedir. İçindeki on kaplan gücü, sadece tehlike çanları çaldığında ortaya çıkar çünkü.

Yine de annenin çocuğunu koruma içgüdüsünün ifrat hali deyip geçmek için fazla "vahşi" bir cinayet bu. Öyle ki, kendisini reddeden kız arkadaşını karnından ve göğsünden bıçaklayıp, son darbeyi de boğazına vurarak öldürme, sonra cesedi parçalara ayırıp, vücudunu bavula, kafasını gitar kılıfına koyup çöp konteynırına atma gibi, benim diyen seri katillere nal toplatacak detaylar mevcut işin içinde.

Öyle ki insan bu "çürüme"ye bakınca; akli muvazenesi şaşmakla, gerçekle algısını koparmakla malul seri katillere tolerans tanıyası, parmaklarına çiviler çakılmış, organları dilimlenmiş, kulağı, gözü oyulmuş maktulleri, belli ki sevdiği ve güvendiği bir erkeğin elinde "dehşetengiz bir hayal kırıklığıyla" boğuşa boğuşa can vermiş 18 yaşındaki Münevver'den daha 'bahtlı' bulası geliyor. İnsanın sadece midesi değil, bu cinayette kalbi de tahriş oluyor.

Neden? Şundan: Arkadaşlarının gazetelere anlattığına göre, katil genç kanın su gibi aktığı filmlerin yönetmeni olan Quentin Tarantino hayranıymış. Okulda da sert çıkışlarıyla ve arkasında bir güç olduğunu hissettirmesiyle tanınırmış. Hayyam Garipoğlu'nun yeğeni olan genç, altı da dil bilirmiş.

Gücün pompaladığı özgüvenin, sol omuz üstünden fısıldadığı "istediğini alabilmelisin, alamadığında çıldırabilmelisin oğlum, paran, gücün seni haklı kılacaktır" cümlesiyle; vicdanın sesinin öte omuzdan çığlık çığlığa söylediği "bu hiç adil değil, yapma" şeklinde başlayan maç elbette, dünyanın başlangıcı kadar eski. Maçın güçlü tarafın galibiyetiyle bittiği de belli. Güçlü olanın, zenginin daha gözükara, daha öfkeli, daha sorumsuz olabileceği ve dahi olma hakkı, haniyse hepimize belletilmiş bir önkabul gibi. O yüzden en büyük kötülükler, sahip oldukları sayesinde asla yıkılmayacağı vehmine kapılanlardan kaynaklanıyor. "Karımı öldürdüm, gelin beni alın" diye polisi arayan, cinnet sonrası aklı başına gelmiş orta sınıf mensubu suçlu örneğinin aksine, güç yüzünden insan, işlediği kabahatin sorumluluğunu taşımaya gönül indirmeyecek kadar vicdansızlaşabiliyor. Hem ebeveyn korumacılığıyla, hem de güç hastalığıyla malul aile de, bu 'kaçışa' destek verebiliyor.

Hayır, Cem G.'nin zengin olduğu için sevgilisi Münevver Karabulut'u öldürdüğünü söylemiyorum. O ana dek her istediğini almış olmanın sonucu olarak reddedildiğinde bir öfke nöbeti gelmiş, gitmek bilmemiş ve o nöbet insanlık namına biriktirdiği ne varsa yakıp yıkmış, olabilir.

Olabilir de… Sormaya çalıştığım, bu kadar kolay öfkelenme hakkının, öfkesi insan doğrayacak kadar gürbüzleşebilme istihkakının neden hep güçlü olanlar safına bahşedildiği?

Katledilen genç kızın amcası Hüseyin Karabulut gazetelerdeki açıklamasında, "Polis Bahçeşehir'deki eve gittiğinde, kuzenim de onlarla gitti. Polis içeride araştırmalarını yaparken, yüzün üzerinde Mercedesli ve jeepli kalbur üstü kişi evin önüne Garipoğlu'na destek vermek için gelmişler" diyor. Buyrun size, sınıf farkının bir imtiyaz transformatörü olarak Jeep ve Mercedes. Buyrun 'güçlü olan haklıdır' özdeyişinin bir tezahürü olarak 'herkes eşit ama biz daha eşitiz' voltaları.

Tarantino'nun anti-kahramanları en çok haksızlığa bozulurlar oysa. Kan akacaksa da hakkını verirler ama intikam ve onurdur gerekçeleri. Yoktur yani 'reddedildiği' için bir kadını öldüren bir 'kahraman' ne orada, ne burada. Güç fazlasından gözü de, egosu da dönmüşler dışında…

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT