1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Kaşıkçı Davasında Beklenen Son: ‘Suudi Başsavcılığının Kararı Örtbas Niteliğinde’
Kaşıkçı Davasında Beklenen Son: ‘Suudi Başsavcılığının Kararı Örtbas Niteliğinde’

Kaşıkçı Davasında Beklenen Son: ‘Suudi Başsavcılığının Kararı Örtbas Niteliğinde’

Suudi Başsavcılığının Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin kararıyla, cinayeti işleyenler ve yönetenler arasında Kraliyet ailesine yakın isimlerin yer aldığı gerçeği örtbas edilmeye çalışılıyor.

24 Aralık 2019 Salı 18:21A+A-

Analiz: Tuğçenur Yılmaz Akgün / AA

Vatandaşı olduğu Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda vahşice katledilen Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinin ardından Suudi Arabistanlı yetkililer tarafından cinayetle ilgili yürütülen davanın kararları dün açıklandı. Cinayetin ardından geçen bir yılda Kaşıkçı’nın katillerinin akıbeti, konuyla ilgili belki de en çok merak edilen hususlardan biriydi. Ancak Suudi Arabistan Başsavcılığı tarafından davanın sonuçlarına ilişkin yapılan açıklama dünya kamuoyunu yine şaşırtmadı. Zira bu karar, Suudi Arabistan yetkililerinin cinayetin işlendiği günden bugüne takındığı gayriciddi tavrın beklenen bir sonucu olarak önümüze geldi.

Washington Post yazarı Suudi gazeteci Kaşıkçı’nın son yıllarda Suudi Arabistan’ın kimi politikalarını eleştirmesi Suudi yönetimi tarafından hoşnutsuzlukla karşılanmış, en nihayetinde Kaşıkçı, Suudi Arabistan hanedanına yakın isimlerin sorumlu olduğu düşünülen vahşi bir cinayete kurban gitmişti. İşleniş yöntemi ve sonuçları bakımından adeta bir filme konu olabilecek bu cinayet karşısında başta Türkiye ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından uluslararası soruşturma açılması yönünde birçok kez çağrıda bulunulduysa da Suudi Arabistan, cinayetle ilişkilendirilen kişilerin kendi ülkesinde yargılanması konusunda ısrarcı oldu.

Cinayetin asli failleri aklandı

Suudi Arabistan Başsavcılığı önce inkâr ettiği cinayeti 18 gün sonra itiraf ettiyse de zaman zaman çelişkili açıklamalarıyla gündeme geldi. Kaşıkçı’nın başkonsoloslukta çıkan “bir arbede esnasında” öldürüldüğünü savunan başsavcılık, daha sonra bunun önceden planlanmış bir cinayet olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kaldı. O kadar ki, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın, cinayetten bir yıl sonra da olsa bu cinayetin kendi yönetimi sırasında gerçekleşmesi nedeniyle sorumluluğu bulunduğunu kabullendiği minvalindeki açıklamaları basına yansıdı. Bu süreçte ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatının (CIA) cinayetin detayları ve Kraliyet Danışmanı Suud el-Kahtani, eski İstihbarat Başkan Yardımcısı Ahmed Asiri ikilisinin cinayette parmağı olduğuna ilişkin bulguları Amerikan ve dünya basınını uzun bir süre meşgul etti. Ayrıca, ABD, Almanya, Fransa, Kanada ve diğer bazı ülkeler, Kaşıkçı cinayetiyle ilişiği bulunan kişiler hakkında yaptırım kararları aldı. Bu gelişmelerin ardından Suudi Arabistan’a birçok kez Kaşıkçı cinayeti soruşturmasında uluslararası iş birliği çağrısı yapıldı. Fakat Kaşıkçı cinayeti davasının adil ve şeffaf, kamuya açık bir şekilde yapılması hususunda Suudi Arabistan yönetimine gerekli uluslararası baskı yapılamadı ve Kaşıkçı cinayetinin akıbeti için sessizce Suudi Arabistan yargısından çıkacak karar beklendi.

Bunun sonucunda Suudi Arabistan, dün itibarıyla, kapalı kapılar ardında yürütülen bu davada sona gelindiğini duyurdu. Suudi Başsavcılığı, yargılanan 11 sanıktan 5’inin idamına karar verirken, cinayetin üstünü örtmekle suçlanan 3 kişiye de 24 yıl hapis cezası verildiğini açıkladı. Ancak yargılanan sanıklardan hangisinin hangi cezayı aldığına dair net bir açıklamanın nihai karardan sonra yapılacağını bildiren Suudi yetkililer, Kaşıkçı cinayetinde okların yöneldiği Kraliyet Danışmanı Suud el-Kahtani, eski İstihbarat Başkan Yardımcısı Ahmed Asiri ve Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosu Muhammed el-Uteybi’ye herhangi bir suçlama yöneltilmediğini kaydetti.

Oysa Suudi Arabistan yönetiminde üst düzey yetkili bu kişilerden Kahtani ve Asiri, cinayetin ardından çok geçmeden görevden alınmıştı. Hatta Suudi Başsavcılığının 15 Kasım 2018’de yaptığı açıklamada şu ifadelere yer veriliyordu: “Hadise 29 Eylül’de, katledilenin (Kaşıkçı) ikna edilerek geri getirilmesi, ikna edilmezse zorla getirilmesi kararının verilmesi ile başlamıştır. Kararı veren kişi Eski Genel İstihbarat Başkan Yardımcısı’dır.” Eski Genel İstihbarat Başkan Yardımcısı, yani General Ahmed Asiri. Daha önceden Suudi Başsavcılığının kendisi tarafından yapılan açıklamada, Kaşıkçı’nın “zor kullanılarak” Suudi Arabistan’a getirilmesi emrini veren kişinin Asiri olduğu belirtilmişken dün açıklanan kararla Asiri’nin bu davada aklanması birçok veçhesiyle insan aklıyla alay eden bir gelişme olarak yorumlandı. Ayrıca bu karar, Suudi Arabistan’da bir kişinin zorla alıkonularak hürriyetinden mahrum bırakılmasının hiçbir cezai yaptırımı olmadığını göstermiş oldu. Hatta bu yönüyle başsavcılığın kararı, bundan sonra gerçekleşebilecek benzer eylemlere meşruiyet zemini hazırlıyor ve suç şebekelerine cesaret verici bir karar niteliği de taşıyor.

Öte yandan Kaşıkçı’yı öldürmeye gelen infaz timinin içinde testeresiyle yer alan bir Adli Tıp uzmanının (Salah Muhammed Abduh et-Tubeyki) da bulunduğu ortaya çıkmıştı. Başsavcılığın iddia ettiği gibi Asiri, ekibe, Kaşıkçı’nın yalnızca zorla da olsa Suudi Arabistan’a getirilmesi talimatını verdiyse neden bu timin içinde cesedi parçalayacak otopsi aletlerine sahip Tubeyki gibi bir şahıs yer alıyordu? Benzer bir aklama durumu, cinayetin elebaşlarından addedilen Kahtani için de geçerli. Derhal görevden alınan ve yurtdışı çıkış yasağı getirilen eski Kraliyet Danışmanı Kahtani de bu davada aklanan kişiler arasında. ABD istihbaratının, Kraliyetin medya trollerini yöneten danışmanı Kahtani'nin, Kaşıkçı cinayetinin elebaşlarından biri olduğunu ortaya koyan bulgularına rağmen, Kahtani'ye ne suç yöneltildiği ve nasıl bir yargılama sonunda serbest bırakıldığı da davanın bilinmeyenleri arasında. Aynı şekilde, cinayetten 4 gün sonra Kaşıkçı'nın başkonsoloslukta bulunmadığını göstermek için Reuters haber ajansı ekibini yerleşkeye alan ve bazı dolap ve elektrik panosu kapaklarını açıp içlerini göstererek kendini savunmaya çalışan, bu alaycı hareketiyle de tepki toplayan Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosu Uteybi de davada aklanan kilit isimler arasında. Türkiye'de kalsa büyük ihtimalle istenmeyen kişi ilan edilecek olan Uteybi, buna fırsat vermeden, kendisi ülkeyi terketti. Başkonsolos Uteybi'nin görevden alınıp alınmadığı ise yine bilinmeyenler arasında. Yani Kaşıkçı cinayetindeki sorumluluğu ve sonrasındaki tutumu oldukça eleştirilen Uteybi'nin görevinden dahi uzaklaştırılmamış olma ihtimali bulunuyor.

Yargı süreci senaryoya göre işledi

Suudi Arabistan Başsavcılığı ilk olarak 11 kişiye suç isnat etmiş, bunların 5’inin idam istemiyle yargılandığını açıklamıştı. Gelinen noktada 5 idam kararı ve 3 kişiye biçilen 24 yıllık hapis cezası, Başsavcılığın inanılmasını istediği senaryonun, Kaşıkçı cinayetinin küçük bir grup istihbarat çalışanı tarafından işlendiği şeklinde olduğunu ortaya koyuyor. Yani bu kararla, cinayeti işleyenler ve yönetenler arasında Kraliyet ailesiyle yakın ilişkiler içinde olan isimlerin yer aldığı gerçeği örtbas edilmeye çalışılıyor. Aynı zamanda, Kaşıkçı’yı Başkonsolosluk gibi diplomatik dokunulmazlığı olan bir yerleşkede, özel uçakla Türkiye’ye gelen ve aralarında profesyonel otopsi aletlerine sahip kişilerin bulunduğu 15 kişilik ekibin katlettiği ortadayken Suudi makamları alınan bu kararla cinayetle ilgili yalnızca -kimliği henüz açıklanmayan- 8 kişiyi adeta harcıyor.

Esasında, kamuya ve bağımsız gözlemcilere kapalı gerçekleşen bu duruşmalardan daha farklı bir sonuç çıkmasını beklemek de zaten safiyane olurdu. Cinayetin işlendiği günden bugüne dünya kamuoyuyla dalga geçer nitelikte açıklamalar yapan Suudi yönetimine gerekli uluslararası baskının kurulamaması, Kaşıkçı cinayetine ilişkin görülen bu sözde davada gerçeğin üstünün örtülmeye çalışıldığı gülünç kararların çıkmasının en büyük nedeni sayılabilir. Dolayısıyla bu şartlar altında bundan sonraki süreçte Suudi makamları tarafından Kaşıkçı cinayetine ilişkin dünya kamuoyu vicdanını rahatlatması beklenen nihai bir kararın çıkmasını beklemek en hafif tabiriyle fazla iyimserlik olur. Sonuç olarak, cinayete ilişkin birçok sorunun yanıtsız kalması, çelişkili kararlar ve açıklamalar, ne yazık ki başından beri kapalı kapılar ardında yürütülen davanın niteliği ve Suudi Arabistan yönetiminin cinayeti ne kadar ciddiye aldığı ve mevcut uluslararası siyasi dengelerle ilgili önemli mesajlar içeriyor.

HABERE YORUM KAT