1. YAZARLAR

  2. Leyla İpekçi

  3. Karalama kampanyası bu kez Bianet’ten!
Leyla İpekçi

Leyla İpekçi

Yazarın Tüm Yazıları >

Karalama kampanyası bu kez Bianet’ten!

15 Ekim 2010 Cuma 14:29A+A-

Kimi diyor ki: “Soykırım ve tecavüz suçunu öven Kusturica’yı protesto ettiniz, Oscar’a da aday olmayın, çünkü Amerika soykırım işliyor.” Kimi diyor ki: “İsrail’deki festivallere de katılmayın, çünkü savaş suçu işliyor.” Kimi de: “Siz önce kendi ülkenizdeki Kürt ve Ermeni halkına yapılanlara karşı çıkın!”

Devlet ile karıştırıyorlar galiba. Zira biz bütün bu haksızlık ve zulümler içinde hiçbir ayrım yapmadan yıllardır tepki veren kişileriz. Dileyen arşivlerden bulabilir.

(Ayrıca acıları, soykırımları yarıştırarak, vicdani bir buluşma yaşanması imkânsız. Yoksa vereceğiniz tepkilerde bir öncelik bulamaz hale gelirsiniz. Listelenmeye indirgenemez hiçbir acı.)

“Neden kocan adına konuşuyorsun” diyenlere minik bir bilgi notuyla başlayayım: Filmlerimizin yapımcısı olan Kaplan Film’in kurucularındanım. Yani, senaryodan kurguya diğer aşamalardaki çalışmamı geçersek bile, Kaplanoğlu filmlerinin bizzat yapımcılarındanım.

Devletlerin kanlı geçmişi, kanlı bugünü var. Ama en eli kanlı devletlerde de vicdan sahibi insanlar yaşar. Ve filmler ve sanat, işte bu kalpleri birleştirmek ve güzelliği evrensel bir üslupla çoğaltabilmek için var. 

Bizim filmlerimiz bu yüzden Belgrad’da da, Lieberman’ın Hayfa’sında da, Ahmedinejad’ın Tahran’ında da gösteriliyor. Bir türlü barış şartlarını olgunlaştıramadığımız Erivan’da da. Ve soykırım suçu kabarık Avrupa ülkelerinde de...

İsrail’de kendi devletinin yaptıklarına karşı çıkan insanlar, büyük bedeller ödeyerek yaşıyor. İsrail’in haksız yayılmacılığı üzerine bir belgesel çeken yönetmen Eyal Sivan gibi.

Geçen yıllarda Uzak İhtimal ve Üç Maymun’un da ödül aldığı Hayfa festivalinde bu yıl Reha Erdem’in Kaos’u ödül aldı. (Bal’ın da İsrailli dağıtımcısına –Kaplanoğlu’ya değil!- minik bir dağıtım ödülü çıktı.)

Sanki yıllardır Türkiye’deki festivallerde İsraillilerin filmleri gösterilmezmiş gibi, birilerinin milliyetçi, ayrımcı, ırkçı damarı tutmuş ansızın: “Çifte standarttan kim ölmüş” diyesiler. (Bianet; Bağımsız İletişim Ağı’ndan Necati Sönmez mesela) yapıyor bunu, o hep mimlenen milliyetçi muhafazakarlar değil!


“Ken Loach boykot ediyor, siz de edin” deniyor. (Bunu söyleyen dernek mi, Sönmez mi; tam anlaşılamıyor?) Oysa tıpkı Kaplanoğlu’nun filmleri gibi, Loach’un da İsrail’de filmleri dağıtılıyor. Hem de aynı dağıtımcı tarafından! Üstelik Hayfa Film Festivali’nde de Loach’ın filmi gösteriliyor! Sinema yazarı, belgeselci yönetmen Sönmez ise Erdem ve Kaplanoğlu’yu hedef gösterirken tüm bunlardan nedense bihaber!

Her yönetmenin vicdani yaklaşımı aynı olmak zorunda değil kuşkusuz. Zira Loach filmlerinin dağıtımına itiraz etmiş, ama sonradan! Kaplanoğlu’nun tavrı ise başından beri aynı.

Yine Bianet’teki T.K. ibareli bir başka yazıda “Kusturica’yı protesto ettiniz, İsrail’i de edin” diyen aktivistlerden (kim onlar, yazılmamış) bahsediliyor. Ortada hep iftiralar ve çarpıtılmış bilgiler var.

Bu yüzden çifte standart yaftası yapıştırmaya çalışanlara karşı kayıtlara gerçeğin geçmesi için burada okuru şahit tutmak zorundayım:

Filmimizi Hayfa’dan çekmediğimiz gibi, Antalya’dan da çekmedik! Kusturica’yı protestomuz orada bulunmamakla sınırlıydı. Onunla aynı sofrada yiyip içmeme hakkımızı kullandık.

Filmimiz 11 ekimde Antalya’da gösterildi. Neredeyse medyanın tamamı filmi gösterimden çektiğimizi iddia etti, kimileri ısrarla hâlâ da ediyor! (Yönetmelik gereği, Adana’da ödül aldığımız için, Antalya’da yarışmaya zaten hiç katılmamıştık ki... Bizi Profesör Akaydın’ın dediği gibi kimse yarışmadan atmış filan değildi ki...)

Kaplanoğlu’nun da NTV’deki söyleşisinde söylediği gibi, Kusturica’nın sevdiğimiz filmleri de vardır. Sevmediğimiz de... Ben, sanat eserini sanatçıdan ayırmamız gerektiğine inanıyorum. Bir eser paylaşıldığı andan itibaren artık onu paylaşanların olur. Esere değerini verecek olan da diğerleridir. Başka zamanlara, başka toplumlara kalıp evrensel olup olmamasıdır ilk ölçü.

(Vicdana hitap etmeyen eserlerin de kalıcı olması bir başka yazının konusu. Fakat Yahudi soykırımını öven bir sanatçının Batı’da tutunması neden mümkün değil, belki bu bize bir ölçü daha verecektir.)

İdeolojiniz, kimliğiniz ne olursa olsun. Sanatçılığı kutsamak adına insani değerlerden ödün vermek zorunda kalırsanız, hakkaniyet ölçüleriniz sizi kendinizin zalimi kılar, sizdeki insanlığı imha eder.

Neye ne adına karşı çıktığınızın sarsılmaz bir ölçüsü olmalı. Eğer vicdanınızda bu ölçü olmazsa, tepkilerinizi tartacak terazi bulamaz, bir kefeden diğerine sıçrayıp durursunuz.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT