
Kamerası Gazze'nin sevincini taşıdı: Yahya Barzaq'ı anarken
Trump Gazze için içi boş vaatlerde bulunurken, arkadaşım Yahya Barzaq gerçeği belgelerken hayatını kaybetti, diye yazıyor Sally Ibrahim. Savaşın sona ermesi için daha kaç kişinin ölmesi gerekiyor? diye soruyor.
Sally Ibrahim’in The New Arab’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Bu satırları titrek ellerimle yazıyorum. Kelimeler Gazze'nin acısını taşımak için çok zayıf ve bugün hayatını kaybeden ünlü kameraman Yahya Barzaq'ın parlaklığını tarif etmek için yeterli değil.
Onun ayrılışı içimde bir şeyleri parçaladı. O, Gazze'nin bitmek bilmeyen trajedi listesindeki sıradan bir isim ya da yüz değildi. Bir meslektaşımdan daha fazlası, kardeşim gibi hissettiğim bir dostumdu.
BBC için birçok projede birlikte çalıştık, en imkânsız koşullarda haber peşinde koştuk, sürekli ölümün gölgesinde kalan bu topraklarda biraz da olsa ışık tutan bakış açıları bulduk. Yahya ve ben sık sık şaka yapardık, biz sadece gazeteciler değil, inatçı hayalperestleriz, Gazze'nin hikâyesinin silinmesine izin vermeyen insanlarız diye.
Birbirimizi, yaptığımız işin ötesinde bir şekilde anlıyorduk. Teslim tarihleri imkânsız gibi göründüğünde ve tehlike bizi çevrelediğinde, o sessiz gülümsemesini gösterir ve “merak etme, halledeceğiz” derdi. Ve her zaman hallederdik.
Bu yüzden onu kaybetmek, kendimin bir parçasını kaybetmek gibi geliyor. Aramızdaki bağ sadece kameralar ve projelerle kurulmuş değildi; aynı zamanda paylaştığımız korku ve direnç duygusuyla da güçlenmişti.
Çevremizdeki her şey parçalanırken, kahkahalar da aklımızı kaybetmememizi sağladı.
Kehanet niteliğinde bir veda
Gazze'deki çoğumuz gibi Yahya da Gazze Şehrindeki evini terk etmek ve yerinden edilmenin acımasız eziyetine katlanmak zorunda kaldı. Kamerasını bir sığınaktan diğerine taşıyarak, harabeye dönmüş bir hayatta istikrarın kırıntılarını aradı.
Bana sık sık en zor kısmının açlık ya da yorgunluk değil, köklerinden koparılmış hissetmek, duvarlarının, sokağının, mahallesinin yok olduğunu görmek ve bir daha asla geri dönemeyebileceğini fark etmek olduğunu söylerdi. Bu kayıp hissi, son nefesini verene kadar onunla birlikte yaşadı.
20 Eylül'de Yahya, sosyal medyada şimdi kehanet gibi gelen şu sözleri paylaştı: “Tüm seçenekler ölüm olduğunda ne kadar zor.” Buna, neslinin haykırışı haline gelen #Save_Gaza hashtag'ini ekledi.
Bu, sıradan bir durum güncellemesi değildi. Bu, gizli bir vedaydı, sadece kamerasıyla donanmış, hiç neşe kalmamış bir yerde neşe yaratmaya kararlı birinin ağır gerçeğiydi.
Gazze'de hayatta kalmanın bir şans meselesi haline geldiğini biliyordu. Yine de, umutsuzluğun ağırlığı altında çökmek yerine, lensini hayata çevirdi. Yahya böyleydi: karanlığa asla boyun eğmez, ışık zayıf da olsa her zaman ışığı tercih ederdi.
Yahya'nın hayatı neşeyle doluydu. Savaştan önce, yeni doğan bebekler için küçük bir fotoğraf stüdyosu işletiyordu. Gazze Şeridi'nde, hayatın o kırılgan ilk günlerine adanmış bir fotoğrafçıydı.
Onun çalışmasını izlediğimi hatırlıyorum, bir bebeğin dudaklarının seğirmesini, minik elinin annesinin parmağını kavramasını sabırla beklerdi. Bana hep şöyle derdi: “Her fotoğraf, hayatın burada bile doğmak için ısrar ettiğinin kanıtıdır.”
Gazze'nin kolektif hafızasını ilk nefeslerin görüntüleri ile doldurdu. Şimdi ise trajik bir şekilde, fotoğrafladığı bebeklerin çoğu şehit oldu. Yüzleri sadece Yahya'nın fotoğraflarında yaşıyor. Ve şimdi o da onlara katıldı, kendi hikâyesi bir zamanlar belgelediği enkazda sona erdi.
Son sosyal medya gönderisinde şöyle yazdı: “Bugün stüdyoyu terk etmek ve Gazze Şehrinden bir kez daha kaçmak zorunda kaldık. Bu nedenle Yahya Barzaq Stüdyosu'nun hikâyesinin sona erdiğini duyuruyorum.”
Stüdyonun hikâyesinin bittiğini biliyordu. Kendi hikâyesinin de birkaç gün sonra, Deyr el-Belah'ta sivillerin acılarını belgelendirirken İsrail'in hava saldırısında hayatını kaybederek sona ereceğini bilmiyordu.
Yahya, son fotoğrafında bir parça tahtayı geçici bir “umut penceresi” olarak kadraja aldı. Birkaç gün sonra, yerinden edilme nedeniyle kaçmak zorunda kalmadan önce onu kapattığını çekti. Sanki bize çözmemiz gereken bir dizi sembol bırakmış gibiydi: Buradaki hayat, bir tahta çerçeveye, bir bebeğin gülümsemesine veya ölümün tek seçenek olduğunu kabul eden bir sosyal medya gönderisine indirgenebilirdi.
Gazze'nin yaşadığının kanıtı
Yahya'yı son gördüğümde, ben de yerinden edilmiştim ve Deyr el-Belah'taydık. Elinde kamerasıyla eğilmiş, enkazda oynayan çocukları fotoğraflıyordu. Yüzleri kirli, gözleri huzursuzdu, ama o, sadece kendisinin yapabileceği şekilde onları gülümsetmeyi başardı. Onların hizasına eğildi, gülümsedi, sanki onlara ve kendine hayatın hala mümkün olduğunu ikna etmek istercesine sabırla gülümsemelerini bekledi.
O gün, “yarın” hakkında konuştuk. Bana, “Savaşın hayallerimizi öldürmesine izin vermeyeceğiz. Uçakların yok ettiği her şeyi, önce kendimizden başlayarak, sonra ailelerimizden, sonra ülkemizden, kendi ellerimizle yeniden inşa edeceğiz” dedi. Ona inandım. İsteyerek değil, ama gözleri şüpheye yer bırakmayacak kadar güçlü bir ışıkla parlıyordu. Ama şimdi bu sözler benim en ağır yüküm haline geldi. Onun yokluğu, bu sözü yerine getirmemi imkânsız kılıyor.
Yahya'yı düşündüğümde, onu sadece kamera arkasında görmüyorum. Onu yanımda, gece geç saatlere kadar BBC için çekimleri düzenlerken, hangi karenin gerçeği en iyi yansıttığını tartışırken soğumuş çayı içerken görüyorum. Konuları nedeniyle değil, riskleri nedeniyle cesaret gerektiren hikâyeler üzerinde çalıştık. Bombalanmış sokaklarda dolaştık, hayatta kalanlarla röportaj yaptık, hava saldırılarından kaçtık.
Bu yüzden ona kardeşim diyorum. Kan bağıyla değil, ateş, moloz ve hatta acımasız teslim tarihlerinde kurulan bağla. Kelimelerle ifade edilemeyecek şekilde birbirimize destek olduk.
Yahya şöhretin ya da manşetlerin peşinde koşmazdı. Kamerasını sanki kendi kalbiymiş gibi taşırdı. Yeni doğan bebeklerin kahkahalarından yas tutan annelerin ağlamalarına kadar, objektifi Gazze'nin ruhunu yansıtıyordu: nadir görülen sevinçlerini ve bitmek bilmeyen acısını.
Bu soykırımın başladığı Ekim 2023'ten itibaren, işi bir görev haline gelmişti. Beyaz kefenler içindeki çocukları, yok olan aileleri, tozla yazılmış vedaları belgeledi. Çektiği her fotoğraf, bir tanıklık bırakma şekli gibiydi: “Bizi unutmayın. Bizi silmelerine izin vermeyin.”
Şimdi, fotoğraflarına baktığımda, onları bir direniş eylemi olarak görüyorum. Yakaladığı her ışık bir meydan okumaydı. Her çocuğun yüzü, mezarların sayısı ne kadar artsa da Gazze'nin hala hayata tutunduğunun kanıtıydı.
Sahte vaatler
Yahya'nın ölümü münferit bir trajedi değil. Gazze'nin tanıklarının sistematik olarak ortadan kaldırılmasının bir parçası. Savaş başladığından beri öldürülen 253 gazeteciden biri, ama onun hikâyesi bir rakam değil. Onun hikâyesi çalınan bir neşe, yarım kalan fotoğraflar ve yarıda kesilen bir vaadi temsil ediyor.
Öldürüldüğü sırada, ABD Başkanı Donald Trump Gazze için sözde bir “barış planı” açıkladı. Burada insanlar bunu olduğu gibi görüyor: Netanyahu'nun uluslararası koruma altında katliamlarına devam etmesi için bir başka yeşil ışık. Taysir Abdel'in haklı olarak belirttiği gibi, bu “bataklık planı”, bizi kurtarabileceğini umut eden herkesi yutuyor.
Ve böylece Yahya'nın açlığı, tahta penceresi, yeniden inşa etme yemini, uzaklardaki adamların boş sözleriyle çelişiyor. O, sahte vaatlerle değil, elleri, kalpleri ve kameralarla Gazze'yi yeniden inşa etmeye inanıyordu.
Yahya kahraman olmak istemiyordu. Mutluluk yaratıcı olmak istiyordu. Ancak son nefesine kadar neşeye tutunarak, yine de bir kahraman oldu.
Zayıf bir vücuda, aslında bir kalp olan bir kameraya ve son bir kehanet niteliğinde sosyal medya paylaşımına sahip bir kahraman.
Bunu onun arkadaşı, meslektaşı, kan bağı dışında her bakımdan kardeşi olarak yazıyorum. Beni yıkacak olsa bile, şimdi onun sözünü yerine getiriyorum. Acı verse de onun kahkahasını taşıyorum.
Ama ne kadar yazarsam yazayım, gerçek dayanılmaz olmaya devam ediyor: Yahya hayatını kaybetti, Gazze mutluluk yaratanlarını gömmeye devam ediyor ve dünya hâlâ tartışıyor.
Bu yüzden, önemli olan tek soruyla bitiriyorum:
Dünya, Gazze'nin yok edildiğini kabul etmek için daha ne kadar kan dökülmesini izleyecek?
*Sally Ibrahim, The New Arab'ın Gazze muhabiri.











HABERE YORUM KAT