1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. 'İstemezseniz de büyük güç olacaksınız'
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

'İstemezseniz de büyük güç olacaksınız'

07 Mart 2009 Cumartesi 07:38A+A-

Yazının başlığına çıkardığım sözleri "dünyaca ünlü stratejist" olarak takdim edilen George Friedman, geçenlerde İstanbul'da verdiği konferansta sarf etmiş.

"Yeni dünya düzeni ve yeni dönemde Türkiye'nin ekonomik ve politik konumu" konulu bu konferans pek çok açıdan üzerinde düşünülmeyi hak ediyor.

Bir kere her şeyden önce, Türkiye'de büyük çoğunluğunu bu ülkeden insanların oluşturduğu bir topluluk karşısında nasıl olup da "İstemezseniz de büyük güç olacaksınız" gibi laflar edilebildiği üzerinde düşünmek gerekiyor. Adamın biri karşısına aldığı bu topluluğa "güney petrolleri"nden bahisle "Güneye gitmek için ekonomik ve siyasi nedenleriniz var. Bu sefer bölge zaten sizin arka bahçeniz. Türkiye hükümetinin politikası nedir bilemem, ama siz güneye gideceksiniz çünkü buna mecbursunuz" türünden laflar edebiliyor.

Karşısındaki topluluğu ve de dışarıdaki toplumu son derece aşağılayan bir "yol haritası" ile karşı karşıya olduğumuz muhakkak. Tamam, bu lafları eden konferansçının aklının köşesinde vardır bir takım niyetler-beklentiler; ama insaf, "jeo-stratejist"liğin saygısızlığın ve kafasızlığın bu kadarına tahammülü var mıdır?

Neler demiyor ki Friedman? Hem de öngörülerinin üzerine "mal bulmuş" gibi atlayanları birkaç boy daha şişirerek.

"Burada mantık herkesin önce kendini kurtarması. Türkiye için de aynı şey söz konusu. (…) Avuçta ulus devlet kaldı bir tek çözüm olarak."

Bu lafları eden kişinin "ulus-devlet"e yabancı bir ülkeden geldiğini unutmayın…

"Ben Türkiye'nin son 5 yılda ekonomideki değişimine bakınca, AB'ye üye olsaydı bu kadar başarılı olacağını düşünmüyorum. Bütün bunların sonunda AB'ye üye olmak istemenin faydasının ne olacağını çok net göremiyorum."

Görüyorsunuz; "AB'nin mahzurları" konusunda fikir beyan etmeyen bir o kalmıştı, sonunda o da tamam oldu…

"(Türkiye) Avrupa ülkeleriyle kıyas bile kabul etmez. Bankacılık sisteminiz güçlü. Siz krizden daha güçlü çıkacaksınız. Halen çok büyük bir askeri gücünüz var."

Hakkını yemeyelim, "ünlü stratejist"in son tespiti yerinde doğrusu. Ama ya "krizden daha güçlü çıkacağımız" öngörüsü? Bizimle dalga mı geçiyor nedir?

"Siz bu bölgeyi şekillendirebilecek ama bunu istemeyen bir güçsünüz. Ama artık bu Türkiye'nin direnebileceğinin ötesine geçmiş durumda."

Demek öyle, demek artık mesele "direnemeyeceğimiz" bir noktaya geldi. Madem o kadar ısrar ediyorsunuz, bölgeyi "şekillendirelim" bari…

Friedman buna niçin "mecbur olduğumuzu" Osmanlıyı hatırlatarak temellendirmeye çalışıyor: "Söylediklerimin çoğunu Osmanlı İmparatorluğundan hareketle söyledim. Türkiye her yöne genişliyor ve etrafında çok zayıf güçler var. (…) En büyük paradoks, bu güce inanmakta en çok zorlananlar Türklerin kendileri."

Neler diyor bu adam, "ser-hôş" mudur nedir? Durduk yerde bu Osmanlı aşkı, bu garip "paradoks"lar da nereden çıktı şimdi?

Konferansçının sadece Türkiye değil, dünya ve Avrupa'nın geleceğine ilişkin öngörüleri de çok tuhaf. Şu öngörüye bakın mesela: "Güney Kore gibi ABD'nin stratejik ortağı olan Polonya, Fransa ve Almanya'nın dinamizmini kaybettiği Avrupa'da ortaya çıkacak yeni güç olacak." (Dünyanın gelecekteki yeni hâkimlerinin hep "ABD'nin stratejik ortakları" arasından çıkması dikkatinizden kaçmıyordur.)

Konferansçıya önerim en yakın zamanda Varşova'da da bir konferans ayarlayıp bu öngörüsünü Polonyalılara da aktarması. Mutlaka onların içinden de bu hayale bayılacaklar çıkacaktır.

Daha fazla vaktinizi almayayım. Ama bitirmeden, Akif Emre'nin konuya ilişkin yayımladığı "Ismarlama Osmanlı haritası" başlıklı yazısından (5 Mart) şu güzel satırları almayı da ihmal etmeyelim:

"Bir yanda anlamından boşaltılmış bir Osmanlıcılık piyasaya sürülürken diğer tarafta yeni haritalar gösteriliyor. Türkiye'yi parçalayan haritalardan felaket tellallığı yapanlar bu kez Osmanlı haritasının başına geçip 'fetih düşü' kuruyorlar."

Yazarımızın şu önemli tespitini de unutmayalım:

"Özellikle muhafazakar ve İslamcı geçmişleriyle bilinen kesimin bu sahte gerçekliğe ram olma riski çok yüksek."

Yazarımız inşallah yanılıyordur. Çünkü bu "sahte gerçekliğe ram olabilen" bir toplum bırakın "tarih bilinci"ni, her şeyden önce "gerçeklik ilkesi"ni yitirmiş demektir.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT