1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. İsmail Kara'nın İslamcılık Eleştirileri Analiz Edildi
İsmail Karanın İslamcılık Eleştirileri Analiz Edildi

İsmail Kara'nın İslamcılık Eleştirileri Analiz Edildi

Kenan Alpay, İsmail Kara’nın Akif’in Kur’an anlayışı üzerinden gündeme getirdiği İslamcılık eleştirilerini Haksöz'de masaya yatırıyor.

06 Ekim 2011 Perşembe 16:41A+A-

Dergimiz yazarlarından Kenan Alpay'ın son sayımızdaki (Haksöz, Ekim 2011) "Mehmet Akif’in Kur’an Anlayışı Vesilesiyle İslamcılık Akımı, Modernizme ve Oryantalizme Nasıl Bağlanır?" başlıklı İsmail Kara'nın İslamcılık eleştirilerini analiz eden yazısı Dünya Bülteni Kültür Servisinden Ali Koçak tarafından değerlendirildi. Değerlendirmeyi ilginize sunuyoruz:

Haksöz’ün bu sayısında Kenan Alpay’ın uzun yazısı dikkat çekici. “Mehmet Akif’in Kur’an anlayışı vesilesiyle İslamcılık akımı, modernizme ve oryantalizme nasıl bağlanır?” diye soran Alpay, İsmail Kara’nın Akif’in Kur’an anlayışı üzerinden gündeme getirdiği İslamcılık eleştirilerini masaya yatırıyor.

Haksöz dergisinin 247.  sayısında yayımlanan Kenan Alpay imzalı yazı düşünce tarihinin siyasetini kavramak bakımından fevkalade önemli, doyurucu ve yetkin bir yazı. Yirmi sayfaya yaklaşan bu tahlil ve kritik yazısı, İsmail Kara imzası ile iki ayrı kitap ve bir dergide neşredilen "İslamcı Söylemin Kaynakları ve Gerçeklik Değeri" başlıklı yazıyı merkeze alarak İslamcılık karşısındaki hor görülü tutumun düşünsel ve siyasal kaynaklarını gözler önüne seriyor.

Peki nedir İslamcılık karşısındaki tutum, nasıl belirir, nasıl saptanır bu tutum?  Şunu hemen belirtmekte fayda var: İsmail Kara her durum ve ortamda İslamcılığın özellikle bilgi ve siyaset anlayışından kaynaklanan çizgisini köksüz, sosyal karşılığı olmayan düşünce ve hareketler olarak nitelemekten geri durmaz. İslamcıların fikirden ziyade hissiyatla hareket edenler olduğuna dair yargılarını da buna eklemeli. Hatta bu iki yargının onun bir tür "tesbihatı" olduğu bile söylenebilir. Soruya ilişkin ayrıntılara geçmeden önce meselenin kaynağında yer alan İsmail Kara üzerinden şöyle  bir düşünsel tasvir yapmaya çalışalım.

SAĞCI DÜŞÜNSEL ZEMİN

Son yıllarda İslamcılık akımına dönük eleştirilerini gerek ima ile gerekse açık biçimde ifade eden İsmail Kara'nın yaklaşımları bugüne değin genel olarak suskunlukla karşılandı. Mesela "devasa bir antolojis" nitelemesi yapılan Türkiye'de İslâmcılık Düşüncesi -Metinler/Kişiler-(1986/1987/1994)  adlı üç ciltlik metinler kitabının üçüncü cildinde Eşref Edip, Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Hayrettin Karaman yanında  İsmet Özel'in metinlerini içermesi ama Ercümend Özkan'dan  Ali Bulaç'a bir çok  ismin ve metinlerinin  alınmaması bunlardan ilki olarak anılabilir.  Buradan bakıldığında İsmail Kara'nın kitaplarını "birer ince işçilik eseri olarak" anan yaklaşımın da oldukça sorunlu olduğu söylenebilir. Uzun zaman devam eden bu suskunluk, bu hareketsizlik yeni bir davranmanın hazırlığı olamadığı için gerek popüler düzlemde gerekse akademik düzlemde İslamcılık çalışmalarının aşılamaz kutbu olarak telakki edildi İsmail Kara.

 Hemen herkesin bir biçimde kanaatlerinin olduğu ama nedense yazı düzleminde varlık kazanamayan bu kanaatler son yıllarda yazılı olarak da ifade edilmeye başlandı. Umran dergisinde olsun başka dergilerde yayımlanan makalelerde ve haber sitelerinde olsun bu noktadaki eleştirilerin görülmeye başlaması önümüzdeki yıllarda İsmail Kara literatürüne dair oluşan eleştirel bir birikimin  yazıya dönüşeğinin de işaretleri olarak okunabilir.

İsmail Kara'nın eleştirilerindeki imalar ve eleştirdiği isimler kadar eleştirmedikleri üzerinde de durulabilir. Sözgelimi iki cilt olacağı duyurulan ve birinci cildi yayımlanan Cumhuriyet Türkiye'sinde Bir Mesele Olarak İslam(Dergâh y. 2008) kitabında hemen hemen İslamcı çevrenin önde gelen bütün isimleri  "düşüncenin taarruzu" eleştiri konusu edilirken Süleyman Demirel hakkında  bir tane bile  eleştirinin yapılmamış olması onun yaklaşımların mevzilendiği  kuruculuk olarak sağcı zemini tespit etmek bakımından son derece önemlidir.

Öte yandan  Kara'nın her şart ve durumda Nurettin Topçu'yu öne çıkarmaya çalışması da dikkatlerden kaçmıyor. Bu konuda Kurtuluş Kayalı'nın Sosyoloji Yıllığında Kemal Tahir'den hareketle yapmış olduğu eleştiri dışında da bir eleştiri yoktu şimdiye değin. Geçen yıllarda düzenlenen Nurettin Topçu sempozyumunda Kenan Alpay, Anadolucu milliyetçiliğin sıkıntılı taraflarını yetkin biçimde ortaya koymuştu. Haksöz'de yayımlanan yazısında hem bu birikiminin hem de İslamcılığın sahih tarihi hakkındaki bilgilerinin yansımasını bulmak mümkün. Diğer taraftan Nurettin Topçu'nun gözden ırak tutulan hatta "sansürlenen" kimi yaklaşımları hakkında da önemli atıflar var yazıda.  Bu atıflardan hareketle İsmail Kara'nın Topçu'dan uzak düşen taraflarını da görmek mümkün. Mesela Kara, her türlü hurafeyi sahiplenmekten yana bir tutum geliştirirken; Topçu bu noktada Mehmed Akif'in kimi yaklaşımlarına daha yakın duruyor gibi. Kara'nın İslamcılığa dair geliştirdiği eleştirilerinde  temel noktalar olarak beliren       "eklektizm ve tercüme duyarlıklar"ın Nurettin Topçu ve İsmet Özel söz konusu olduğunda  gündeme getirilmemesi de manidardır.

ÜMMETÇİLİK MARKSİZM KAYNAKLI MI?

Tekrar Kenan Alpay'ın yazınsın temel meselesine  dönersek, Alpay yazısında İsmail Kara'nın Akif hakkındaki haksız yargılarını şu şekilde eleştiriyor: " İsmail Kara, terakkiyi/ilerlemeyi mümkün kılacak içtimai seferberliğin ancak uhrevi olanı, ölüyü, mezarlığı, kıyameti unutturmakla, gerilere doğru itmekle sağlanabileceğini gören İslamcıların geçmiş zamanı ürkütücü bir karanlık, gelecek zamanı ise cennet olarak tasvir ettiklerini iddia eder. Bu iddiasını delillendirmek içinse okuyucusunun karşısına dönemin İslam karşıtı, pozitivist Tevfik Fikret'ini dahi geride bırakacak bir Mehmet Akif portresi çıkarır. Kara'ya göre Akif'in maziye ve atiye biçtiği değer, Tevfik Fikret'i aratmayacak bir terakki/ilerleme fikrinin tezahürüdür. Ancak Fikret'in maziye ve atiye bakış açısı ile Akif'in bakış açısını özdeşleştirmenin nasıl bir itham olduğu gün gibi aşikârdır."

Muhafazakâr bir zeminden hareket eden Kara için din,  gelenekçi ekolün anladığının ötesinde anlaşılamaz. Tabii burada gelenekçilikle beraber milliyetçilik dolayısıyla ümmetçilik anlayışının yerilmesi de gündeme gelir.  Kara'nın Müslüman dünyada ümmet anlayışının yahut İslami evrenselcilik ve öze dönüş fikirlerinin yükselişini  İkinci Dünya Savaşı sonrası şartlarında Marksist-sosyalist etkiye bağlayışını değerlendiren Alpay, bu tasvirde yer alan sıkıntılı tanımlamaları mesnetsiz olarak görüyor ve şöyle diyor:

"Mesnetsiz çünkü Hz. Muhammed'den bugüne devam eden tevhidi mücadele sürecini, İslam ümmeti kimliğini Marks'ın ve Marksizmin, enternasyonalizmin 200 yıllık tarihsel sürecine bağlamak ve paralelleştirmenin akılla bağdaşır hiçbir izahı olamaz. Ayrıca Anadolu coğrafyası, bin yıllık tarihsel perspektif ve mistik kültürle kendini kayıtlı görmeyen İslamcı itirazı sağcı-devletçi bir refleksle Marksizme-sosyalizme yamamaya yeltenip küçük düşürmeye çalışmak da ahlaki değildir. İslamcı söylemin oluşumunu önce pozitivizme ardından da Marksist-sosyalist modaya endeksleyen enteresan bir indirgemecilikle mi karşı karşıyayız yoksa sosyal bilimler postuna bürünmüş milliyetçi-muhafazakâr bir saptırmayla mı muhatap oluyoruz?" Ne yandan bakılırsa bakılsın, Cumhuriyet dönemindeki  muhafazakarlığı kayırıp Meşrutiyet dönemindeki  ve sonrasındaki İslamcı aktivizmi eleştiren Kara için bu soruların soruluyor olması önemsenmelidir.

"İŞBİRLİKÇİLİK" OLARAK MİLLİ İRTİBATLAR

Gitgide Kara'nın metnine daha derinden nüfuz eden derin okuma İslamcılık üzerine geliştirilen eleştirel söylemin  "işbirlikçilik" dâhil olmak üzere nerelere kadar uzanabildiğini eleştirel dikkatle gözler önüne seriyor. İslamcılık eleştirisinin neyin adına, neyin yanında, neyin karşısında durduğunu açık seçik ileten şu ifadeler oldukça önemli: " Yazar[İsmail Kara], Batı/Avrupa karşısında tutunabilmek için modernizme öykünen, günü kurtarmak dışında bir amacı olmadığı için acil ve pratik hedefler peşinde koşan bir 'siyaset karikatürü' çizerken oldukça manidar iki gönderme yapar. Yazar, önemsediği bir husus olarak önce şunu hatırlatır: "Bugün Avrupa ve Amerika'daki strateji merkezleri sadece 'milli' irtibatları olan yani bir toprağa basan, bir dili konuşan, bir milleti ayağa kaldırmaya adamış, hafızası canlı İslami hareketleri önemsemektedir. Ayakları yerden kesilmiş, sosyal mütekabiliyeti olmayan, hafızasız ve natıkasız bir hareketin gücü ne ola ki?" Bu Avrupa ve Amerika'daki stratejik merkezlerin kimleri, ne için önemsediği meselesi neden önemli? Sonra bu önemseme- önemsememe mesajı kime, niçin veriliyor? 'Yersiz, yurtsuz' İslamcılara mı, milli dili ve hafızası olan mistik-muhafazakâr camiaya mı?

Küffarın Avrupa ve Amerika gibi iki önemli merkezine yapılan bu atıf ile öne çıkarılan mesajın iki tarafa da vermek istediği bir hisse var anlaşılan. Şöyle ki İslamcılar ne kadar çırpınsalar da "milli" irtibatsızlıkları dolayısıyla hiçbir zaman ciddi olarak önemsenmezlerken milli dil, din ve coğrafyayı merkeze alan hareketler her şeye rağmen esas muhataplar olacaklardır."  Bu ifadeler temel olarak Kara'nın çalışmalarının eksenini de göstermektedir aslında.  En nihayetinde meselenin temelinde Adalet Partililik dolayısıyla Demirelcilik var nasıl olsa.

KAVRAMLARIN MUHASEBESİ

Kenan Alpay'ın, İsmail Kara'nın, modernleşme döneminde İslamcı söylemin teşekkülü, işleyişi ve mantığını oryantalizme bağlayışı noktasında ortaya koyduğu eleştiriler ise İslam ilim mirasına  İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz(Dergâh y. 2011) adlı son kitabında  Ahmet Hamdi Tanpınar üzerinden vakıf olmaya çalışmanın yol açtığı cehaleti bütün olarak görünür kılıyor:  "Risaletin başlangıcından bugüne devam eden Kur'an'daki kavramsal bütünlük ve Rasul'ün sünnetini merkeze alarak sapkın inanç ve amellere sebep olan kavramların muhasebesine girişme ameliyesini oryantalizme ve modernizme bağlamak hiç de hakkaniyetli bir tutum değil. Kader, sabır, tevekkül vd. kavramların serencamını izlemek için dönemsel olarak tefsir ve kelam kitaplarına göz atmış bir kişinin en son aklına gelecek etki merkezi oryantalizmdir herhalde. İlmî duraklamaya bağlı olarak beliren şerh ve haşiye geleneğini, geçmişin ezber ve taklidine dayanan ilim zihniyetinin sürüp giden hayata bir sözünün olamayacağını kavramak için tercüme metinlere, ithal fikirlere ihtiyaç yoktu. Lakin dönemin Müslümanlarının önemli bir kesimi maalesef askerî ve siyasi mağlubiyetlerin sonrasında bu durumu kabullenmişlerdir."

Sonuç olarak şunu diyebiliriz: Kara üzerinden gelenekçi-muhafazakâr kesimin İslamcılık saldırılarını analiz eden Alpay, İsmail Kara'nın ve öne çıkardığı müellifler  olarak öne çıkan Nurettin Topçu ile İsmet Özel'in temel yanılgılarını işaretleyerek kavramların ve elbette kişilerin yerli yerine oturtulmasına önemli bir katkı sunuyor. Şüphesiz İsmail Kara'nın bütün  çalışmaları Türkiye'de İslamcılık başlığı altında değerlendirilebilir. Dolayısıyla Alpay'ın  bu eleştirel  çabasının bir başlangıç olduğu da belirtilmeli.

ALİ KOÇAK / DÜNYA BÜLTENİ

HABERE YORUM KAT

3 Yorum