1. HABERLER

  2. KİTAP

  3. Iraklı Kadınların Anlatılmayan Öyküsü
Iraklı Kadınların Anlatılmayan Öyküsü

Iraklı Kadınların Anlatılmayan Öyküsü

Yazar Nadje Sadig Al-Ali, etnik, mezhebi ve dinî farklılıkları içinde Iraklı kadınların 1948’den 2006 yılına kadar yaşadıkları acıları feminist ve ulusal bir kurgu içinde ele almış. Bu çalışmayı Haksöz-Haber için Nurşen Aldı değerlendirdi.

13 Mayıs 2009 Çarşamba 22:06A+A-

Iraklı Kadınların Acılarına Çözüm Feminizm mi?

Nurşen Aldı

Iraklı Kadınların Anlatılmayan Öyküsü[1] son yetmiş yıldır Irak'ta yaşananları, kadınların deneyim ve tanıklıklarıyla anlatan alternatif bir tarih çalışması. Nadje Sadig Al-Ali, farklı kimlik ve aidiyetler taşıyan genç-yaşlı çok sayıda Iraklı kadınla görüşerek ülkenin çeşitli dönemlerinde, özellikle kadınlar açısından hayatın nasıl değiştiğini betimliyor. Kadınların Irak'taki yaşam koşullarını, ev, okul ve iş yerlerindeki konumlarını, anne ve eş olarak varlıklarını tarihsel bir süreç içinde resmediyor. "Tüm tarihler ve anılar, inşa edilir." önermesinden yola çıkan yazar, bir olayın farklı biçimlerde yorumlanması ve hatırlanmasını özellikle önemsiyor. Ona göre hafıza ve hakikat mutlaka örtüşmek zorunda değil; bir olayla ilgili birden çok hakikat olabilir ve bu durum, ne hafızanın önemini ne de "gerçekte" neler olduğunu keşfetmemizin önemini azaltır. Al-Ali, asıl olarak mağdurun dilini, kadınların nasıl hatırladığını ve yaşadığını göstermek istiyor. Irak'ta süregelen acı ve keder dolu yılların içinde kadınların neler yaşadıklarını onların ağzından anlatıyor.

Nadje Sadig Al-Ali, Irak kökenli sosyal antropolog. İngiltere'deki Exeter Üniversitesi Arap-İslam Araştırmaları Enstitüsü'nde ders veriyor. Ortadoğu'da kadın ve toplumsal cinsiyet konusunda uzmanlaşmış olan Al-Ali, savaş ve ambargonun Irak'taki kadınlar üzerindeki etkisini araştırıyor. Irak'la ilgili çalışmalarında ekonomik ambargonun ve savaşın Irak'ta kadınlar üzerindeki etkileriyle ilgili inceleme yaparken, 1990'dan önce ülkeye yönelik ambargo başlamadan önce Iraklı kadınların genel durumunu ele alan tarihsel arka plan sunumu yapmayı da ihmal etmiyor. İngiltere'deki Siyahlı Kadınlar örgütünün ve Act Together'ın üyesi olan Nadje Sadig Al-Ali son oturumu İstanbul'da yapılan Irak Dünya Mahkemesi'nde Iraklı kadınların yaşadıkları hakkında bir bildiri sunmuştu. O zaman çalışmakta olduğu kitabı Iraklı Kadınların Anlatılmayan Öyküsü geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.

Yazar kitapta, algıladığı feminizmin teorik çerçevesini kısaca açıklıyor. 1948 ile 2006 yılları arasında Irak özelindeki etkilerini özellikle orta sınıf ve üst sınıf kadınları ile gerçekleştirdiği "sözlü tarih yöntemi" ile incelemekle kalmıyor; Iraklı kadınların yaşadıkları üzerinden kendi yaklaşımlarını da dahil ederek tarihsel bir anlatı oluşturuyor. Irak toplumunda kadınların ya da erkeklerin homojen gruplar olmadığı­nı, ambargodan ve savaşlardan farklı etkilendiklerini açığa çıkaracak aktarımlarda bulunuyor. Farklılık yaratan çok sayıda faktör arasında ikamet yeri (kentsel ya da kırsal), etnik (Arap ya da Kürt) ve dinsel (Şii, Sünni, Hıristiyan) köken ve en önemlisi toplumsal sınıf olgularını önemsediğini ve çalışmasını homojen olmayan kadınlar üzerinden yürüttüğünü ifade ediyor. (s. 24)

Yazarın feminizm algısı şöyledir: "Feminizm hayatımızda hüküm süren eşitsizliklere ve adaletsizliklere cevap vermeye çalışan toplumsal ve siyasal hareketin adıdır. Belirli yorumlara ve politik eğilimlere bağlı olarak farklılık gösteren politik eylemleri doğurur. Bir feminist olarak kendi feminist eylemlerimi, ister cinsiyet ayrımcılığı, ister sınıf, isterse İslâm korkusu olsun her tür eşitsizliğe karşı mücadele girişimi olarak görüyor ve hiyerarşik olmayan, şiddete dayanmayan direniş biçimlerini bulmaya amaçlıyorum." (s. 31)

Yazar feminizmi genel anlamda, cinsiyetçiliği sona erdirmeye çalışan bir hareket olarak tanımlıyor. Bu tanım, eşitsizliğin, her anlamda "baskı" ve "sömürünün" engellenmesi, kadın cinsinin ikincil konumdan kurtarılması çabalarını da kapsıyor. İnsan doğasını, onurunu ve vahyi ölçüleri yok sayan haksızlık ve adaletsizliklere tavır almak fıtri bir olgu. Ama zulme ve adaletsizliğe tavır alanların, hayatın ontolojik ve epistemolojik hakikatleri konusunda temel tercihleri ne olacaktır? Hayatı anlamlandırma konusunda temel tercihleri haksız ve yanlış olan "eşitlikçi"lik taraftarlarını zulüm yapmaktan koruyacak ölçü ne olacaktır? Batı'dan başlayarak zamanla tüm dünyayı etkisi altına alan feminizm, genel anlamda cinsiyet ayrımını sona erdirmeyi amaçlamaktadır. Ama bu söylem ve amaç, Batılı paradigmanın vahiy dışı felsefik kodlarıyla oluşmuştur. Bu amaç yazarı ve kimi Iraklı kadınları da etkisi altına almış, fakat kültür, coğrafya, din, sosyal ve ekonomik farklılıklar sebebiyle etki alanları farklılaşmıştır. Yazarın İslam ve feminizm ve toplumsal cinsiyet bağlamında ortaya koyduğu kimi argümanlar, seküler ve pozitivist bir bakış açısından beslenmektedir.

Kitabın en önemli özelliği sözlü tarihle siyasi tarihi birleştirerek Irak'ın 1948'den bu yana yaşadığı acılı dönemleri; sürgün, işkence, kayıp, ölüm hikâyeleri yanında özlem, bağlılık, fedakârlık ve dayanışma duygularını kadın anlatıları üzerinden kurmayı deneyen bir bakış açısına sahip olmasıdır. Iraklı kadınların yaşamı ile Irak'ın kırılgan siyasi çizgisi arasında bağı kurarak sunduğu anlatım zaten tümü yakın tarih olan Irak hakkında fikir edinmemizi de sağlıyor. Yazar kitabının ana iskeletini kurarken Irak'ta farklı zaman dilimlerinde farklı yerlerde yaşamış ve farklı aidiyet biçimlerine sahip kadınlarla görüşerek uzun örgülü bir metin ortaya çıkarmış. Bu süreçte tipik ezilmiş Ortadoğulu kadınlar anlatısının emperyal kibrinden uzak durmayı büyük ölçüde başarmasına karşın, Müslümanların içine düştüğü muhafazakâr ve baskıcı yanlarına ilişkin yaklaşımlarıyla kibirli bakıştan tamamen azade olmayı başaramamıştır.

Bu yaklaşımı sadece bu kitabına özgü bir durum değildir yazarın. Dünyanın dört bir yanında çoğu birbirini hiç görmeden çalışan yüzlerce insanın ortak çabasıyla gerçekleşen Irak Dünya Mahkemesi (WTI) süreci, çeşitli ülkelerde belli konulara odaklanarak yapılan yirmi kadar oturumdan sonra bu oturumların bulgularını da içerecek şekilde yapılandırılan nihai oturumunu 23-27 Haziran 2005 tarihlerinde İstanbul'da Darphane-i Amire'de gerçekleştirmişti. İstanbul'da toplanan Irak Dünya Mahkemesi'nde sunduğu bildiride de kadınların dine dönüşlerini eleştirmişti Al-Ali: "Bu bildiride, bugünün Irak'ında kadının rolü ile değişmekte olan toplumsal cinsiyet ilişkilerini ele alıyorum. Ama önce, cinsiyetin savaşta ve çatışmada, yeni­den inşa ve ulus inşası süreçlerindeki önemine dair teorik bir arkaplan sunacağım. İkinci olarak, Saddam Hüseyin rejimi döneminde değişen toplumsal cinsiyet ide­olojilerine ve ilişkilerine ışık tutan bir tarihsel arkaplan vereceğim. Bu bağlamda özel olarak erken dönem kalkınmacı-modernist devlet söyleminin etkileri, savaşın (1980-88 İran-lrak Savaşı ve 1991 Körfez Savaşı) ve ekonomik ambargo döneminin (1990-2003) etkileri üzerine odaklanacağım. Ekonomik ambargo dönemi, hem ka­dın ve toplumsal cinsiyet ilişkilerini, hem de genel olarak toplumu etkileyen deği­şimler getirmiştir. Bu değişimler şöyle sıralanabilir: Eğitimli orta sınıfın yoksullaş­ması, büyük ölçekte işsizlik, ekonomik krizler ve daha muhafazakâr değerlere ve ahlaka dönüş."[2]

Yazar bu kitabında da bu sorunlu yaklaşımını sürdürerek ataerkil değerlerin güçlenmesi bağlamında ahlaki değerlerin ve kültürel davranış kalıplarının değişerek din temelli hale gelişini eleştiriyor. Kadınların kendilerini rahatlatmak için dine döndüklerini kendi deneyimlerinden de hareketle şöyle tasvir ediyor: "1997 yılında Bağdat'a gittiğimde dindarlıkta bariz bir artış olduğunu görmüştüm. Halalarımın ya da kuzenlerimin hiçbiri daha önce hicap giymemişlerdi, ailelerde din, hiçbir zaman çok önemli bir konu olmamıştı. Ama ambargo döneminde tüm halalarım, yengelerim düzenli olarak dua edip hicap giymeye ve konuşmalarında sıklıkla dinden ve Allah'tan söz etmeye başladılar. Kişisel olarak artan dindarlığa yönelik bir değer yargısında bulunmuyorum. Ama Ortadoğu'daki diğer ülkelerde yaşanan İslamlaşma sürecinde olduğu gibi, Irak bağlamında da dine yöneliş, muhafazakârlığı artırıyor ve özellikle kadınları hedef alan toplumsal kısıtlamaları beraberinde getiriyor. Ayrıca bu eğilim yalnızca Irak'taki Müslümanlarla sınırlı değil, Hıristiyanlarda da aynı eğilim yaygın. Bir başka deyişle kadınların dindarlaşmasına yönelik güçlü bir eğilim nedeniyle, bütün kadınlar, dine bağlılıklarını göstermeleri için kendilerine baskı yapan gruplarla karşı karşıya kalıyor. Kadınlara göre bu durum hicabın giyilip giyilmeyeceği meselesinde kilitleniyor, çünkü hicap dindarlığın ve sözde ahlaklı davranışların en görünür ve en belirgin işareti."(s. 247) Bu satırların devamında hicap giymenin farklı nedenlerine ilişkin yaptığı açıklamalar ise dudak uçuklatan türden yaklaşımları içinde barındırıyor. Yazar Iraklı kadınların, hem Batı'nın kültürel ve siyasal dayatmalarına hem de büyük ölçüde seküler olan eski rejime karşı simge olarak gitgide daha çok öne çıkmalarından büyük rahatsızlık duymaktadır. Ona göre 1970'ler ve 1980'lerin ilk döneminde varlığı su götürmez siyasal baskılara rağmen, Irak nüfusunun çoğunluğu, petrol fiyatlarının artmasının ve hükümetin uyguladı­ğı kalkınma politikalarının bir sonucu olan ekonomik canlanma ve hızlı gelişme or­tamında, yüksek bir yaşam standardına sahipti. Bu yıllarda ekonomi serpildi ve büyük çaplı bir orta sınıf oluştu. Okuryazarlığı geliştirmek, kadınları eğitmek ve iş­gücüne dahil etmek için devlet kaynaklı politikalar uygulandı. Onun için Iraklı kadınların tarihinde bu yıllar altın çağdır. Yazarın, Iraklı kadınların dinsel kimliklerinin ağırlık ka­zanmasını daha muhafazakâr ve sınırlayıcı cinsiyet ideolojisi bakımından yorumlaması ise feminist özcülükle ilgilidir.

Bunun yanında kitabında, cinsel aşağılama ve sakatlama, zorla fuhuş, tecavüz ve zorla gebelik gibi işgal ve savaş sı­rasında ortaya çıkan, cinsiyete özgü şiddet türlerinden bazılarına da değinerek Iraklı kadınların yaşamına ilişkin ayrıntılı ve kişisel deneyimlere dayalı bilgiler sunuyor Al-Ali. Bu çerçevede "Iraklı kadınların yaşadıklarını incelemek, toplumun geri kalanının aksine, baskı, savaşlar, ambargo ve işgalden sıkıntı çekmekle kalmadıklarını da acı bir biçimde gösteriyor. Kadınlar ayrıca cinsiyetlerine özgü baskı, yoksulluk ve şiddet biçimlerine de maruz kaldılar." (s. 319) diyerek onların yaşadıklarının diğer Iraklıların yaşadıklarından farklı yanlarına dikkat çekiyor.

Iraklı kadınların farklı siyasi iktidarlar altında ve işgal koşullarında yaşadıkları bir dizi derin­lemesine toplumsal ve kültürel değişimin, dışarıdan gözlemleyen birisine kolayca görünmeyen, sayılara dökülemeyen yanlarının olduğu bir gerçek. Ama savaş ve eko­nomik darboğaz sivil bir nüfusu etkilediğinde, kadınlar muhtelif biçimlerde acı çe­kiyorlar. Irak gibi savaş ve çatışma içindeki toplumlara ilişkin verilerin, toplumsal cinsiyete özgü zorluk türlerini gizleme eğiliminde olduğunu düşünen Al-Ali, bu nedenle, kadınlar ve cin­siyet ilişkileri üzerinde etkisi olmuş bir dizi toplumsal ve kültürel değişime sözlü tarih yöntemiyle odakla­nıyor. Irak'taki son savaşın, işgalin ve hâlâ süren çatışmanın etkilerini kesin ola­rak saptamak ve bazı eğilimleri görmek bakımından ana çerçevesini çizdiğimiz bu kitap, sıkıntılı yanlarına karşın Irak toplumunun sorunlarını anlamak için önemli bir çalışmadır.

HAKSÖZ-HABER



[1] Nadje Sadig Al-Ali, Iraklı Kadınların Anlatılmayan Öyküsü, Çev: Yasemin Tezgiden, İletişim Yay., İst. 2009.

[2] Nadje Sadig Al-Ali "Toplumsal Cinsiyet ve Savaş: Iraklı Kadınların Zor Durumu", Irak Dünya Mahkemesi Nihai İstanbul Oturumu, 23-27 Haziran 2005, Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen, Metis Yay., İst. 2006.

 

HABERE YORUM KAT