1. YAZARLAR

  2. Leyla İpekçi

  3. Her şey pazarlık edilirken gençler ne olacak!
Leyla İpekçi

Leyla İpekçi

Yazarın Tüm Yazıları >

Her şey pazarlık edilirken gençler ne olacak!

09 Kasım 2010 Salı 15:49A+A-

Daha bir buçuk yıl önceydi, memleketin batısındaki genel kanı şuydu: “Devlet Öcalan’la şu anda müzakere edemez, çünkü bunu kamuoyuna anlatamaz, çünkü batıdaki algı bunu kaldıramaz.”

Özellikle CHP ve MHP’nin bu süreci ‘ihanet açılımı’ şeklinde baltalamaya çalışmaları, kamuoyundaki bu olumsuz tavra güvenmelerinden kaynaklanıyordu biraz da. DTP kapatıldı. KCK tutuklamaları geldi. Bir yandan süreç tıkandı.

Ama diğer yandan: DTP’nin o vakitler işaret ettiği gibi “muhatap alınan” bir Öcalan, barış için yeniden sahne aldı. Artık hiç kimse hükümete bu yüzden itiraz edemiyor! Etmiyor!

Bu dönüşümün başka kazanımları da oldu kuşkusuz. DTP’nin kapatılması gündemdeyken “Öcalan PKK’yı dağdan indirsin. Barış sürecine katkısı sayesinde kamuoyundaki algılanışı değişir, tabii tutukluluk şartları da...” diyenler bugün daha rahat konuşuyor.

Neşe Düzel’e konuşan Balıkçı da gündemde: “Seçim sürecinde bir sürü şey konuşulacak” diyor:

“Şu anda Türkiye’de Kürt meselesiyle ilgili konuşulmadık ne kaldı ki zaten. Anadilde eğitim, seçim barajının düşürülmesi, demokratik özerklik her şey konuşuldu. Öcalan’la da konuşulmadık bir şey kalmadı. Otuz yıldır kan döküldü ama üç aydır kan dökmeden otuz yıldan daha fazla konuştuk ve konuşuyoruz.”

Pek güzel. Ya gençler? Konuşmakla, müzakereyle halledilemeyecek, bir pazarlık maddesine indirgenemeyecek çok önemli bir durum var ortada:

Gerek Güneydoğu’da taş atmakla dağa çıkmak arasında yol tayin etmeye çalışan... Gerekse göç almış Ege ve Akdeniz kentlerinde ve İstanbul’da yaşama tutunmaya çalışan Kürt gençler... Onlar ne olacak? Seçimlere kadar, ya da seçimlerden sonra?

Henry Barkey, BDP’lilerin kendisine söylediği bir sözü aktardı geçenlerde Akşam gazetesinde: “Artık gençleri kontrol edemiyoruz” diyorlarmış. Barkey şöyle diyordu:

“Bu, onlar için de endişe kaynağı aslında. Çünkü bu gençler 90’lı yıllarda göç eden insanların çocukları... Şimdi 16-17 yaşında ve tam kızgınlık zamanları. Dolayısıyla bu gençleri kontrol etmek çok zor. Bu bir baskı unsuru aslında. Tedirgin olunması gereken bir şey. İleride Türkiye’de bir Türk-Kürt problemi çıkarsa bunlardan çıkacak. Aslında iki tarafta da kontrol edilemeyen kitleler var.”

Güneydoğu’da taş atma yaşı gelmiş, henüz dağa çıkmamış gençlerle birlikte olanlar bilir. Hakarete uğramaktan, itilip kakılmaktan, yanlış anlaşılmaktan kaynaklanan bir bilinç gelişmiştir onlarda. Bir genetik miras.

Bazılarına ise mazlumiyetin aktarımı giderek bir mağrurluk, bir gurur olarak yansır.

Gençlerin kendi aralarındaki şiddet dilinin yoğunluğuna tanıklık edildiğinde şu da çok net görünür:

Onların nezdinde, dağdaki büyüklerinin gücü sahip oldukları silahtan gelmiyor. Onların silahlı güçlere karşı meydan okuyabilmesi asıl cezbedici olan.

Ergenliğe adım atmakta olan bu çocuklar için öfke ve şiddet bir ‘son çare’ değil çoktandır. Bir aidiyet kavramı da değil. İlk dağa çıkan büyükleri gibi bir ideolojik altyapısı da yok öfkelerinin.

Daha önce de ifade ettiğim gibi, bir çeşit maneviyat ihtiyacı artık öfke ve şiddet. Bir varoluş hakikati.

Zorunlu göçün büyüttüğü Kürt çocuklar ise şehirlerde hayatın onlara dayattığı tüm görünür ve görünmez şiddet içinde bir nevi ‘imha olma’ halini çoğaltıyorlar.

Bu travmayla yegâne mücadele yöntemi ise yoksunluklarına öfke ve şiddet ile meydan okumak. Bir kazanılmış hak olarak...

Yok sayılmakla, dilini, adını yok etmekle gelen, altı çok çizili bir varolma ihtiyacı!

Bu ihtiyaç, tek çare olarak eline silah alıp dağa çıkan gençlere siyasetin imkânını pek sunmuyor doğal olarak.

Meydan okumanın kılıfı olan öfke ve şiddet üzerinden kahramanlık ihtiyacı başka bir arayışa da gerek bırakmıyor.

Zorunlu göç, zorunlu şiddet doğuruyor.

Köyde, dağda ya da varoşlarda şiddetin büyüttüğü nesiller için mazlumiyetin başka bir hakikat formatına da gereksinimi kalmamış görünüyor artık.

O halde şu soruyu acilen yanıtlamamız gerek: Ateşkes yerine kalıcı barış getirmenin görüşmeleri yapılırken... Halen eline silah alıp dağa çıkmaktan başka çaresi olmadığına inanmış bu çocuklara barışmak dahi yetmez hale gelmişse ne olacak?

Ne vaat ediyoruz onlara? Barış ne vaat ediyor?

TARAF

YAZIYA YORUM KAT