1. YAZARLAR

  2. Murat Belge

  3. Haziran dönüm noktasıydı
Murat Belge

Murat Belge

Yazarın Tüm Yazıları >

Haziran dönüm noktasıydı

19 Mayıs 2012 Cumartesi 07:22A+A-

 

Hepsi, yirmi yaşlarından otuzlarına geçemeden öldürüldüler. Genç ölen insanın imgesi de genç kalıyor. Şimdi çocuklarımmış gibi hissediyorum, düşündükçe, öyle ya da böyle öldürülen o insanları.

Hep birlikte, altmışlarda sosyalist olmuştuk. Yirmilerimizdeydik ve hayatımız boyunca sosyalizmin bize söylediği türden söz, söylem duymuşluğumuz yoktu. Bu teori, dünyadaki her şeyi açıklıyordu. Çok güvendik, teorisine de, pratiğine de.

Benim için bu tarihe bakış, düşünme yöntemi, zaten içinde olmadığım Kemalizm’den kurtulmanın sağlam ve güvenilir aracını sunuyordu. Ama benimle birlikte sosyalist olmuş birçok insan Kemalizm’den genel olarak memnundu; “kurtulmak” fiilini kullanmak da akıllarına gelmezdi. Sosyalistler (ilkin “Yöncüler”) “Gardrob Atatürkçülüğü” diyorlardı. Demek Atatürkçü olmanın bir “gardrob” yanı vardı –ki buna maruz kalmamış “Türk” düşünülemezdi... Ama, deyim böyle kurulduğuna göre, demek ki bir de “gardrob” dışında olanı vardı. Bu, ne olabilirdi? Altmışlardan itibaren birçok insan, bunun “sosyalizm” olabileceğine, hattâ olduğuna inandı. Sosyalizm belki Kemalizm’in eksiğini giderecek, açığını kapayacak bir şeydi. Ya da belki Kemalizm sosyalizmi Türkiye’ye sokacak bir şeydi.

“Hayır, efendiler, böyle bir şey sözkonusu değildir” diyen yoktu. Daha 67’de başlayan bölünmede, “Atatürk” adı, “Milli Demokratik Devrim” denen mahallede daha sık duyuluyordu. Ama TİP canibinde oturup kalkanlar arasından çıkıp “Durum sizin bildiğiniz gibi değil” diyen de doğrusu olmadı –1969’da İdris Küçükömer’in kitabı yayımlanıncaya kadar. Gelgelelim, o kitap ve onu izleyen birçok yayın da etkili olmadı, TİP’te dahi.

Çünkü “büyükler”, “devrimci” olduğunu söyleyenler, öbür senaryoyu yazıyordu. Milliyetçilik insanı enternasyonalizme, Kemalizm de sosyalizme götürürdü. Hiç değilse, bizim “burjuva demokratik devrim”imizdi. Yani biz vatanperver Türk çocukları, olduğumuz gibi kaldığımız ölçüde, dünyanın en iyi Komünistler’i olacaktık.

Altmışlarda, sosyalizmle tanışıp coşmuş gençler “ağabey sözü” olduğu için bunları dinlediler. Coşkularını “Sol- Kemalist- Cunta”nın bileği taşında bilediler. 1970 Haziranı’na kadar.

“Ambalaj- montaj sanayii” ve “komprador kapitalizmi”nde, ülkede sosyalist mücadele verecek işçi sınıfı olmadığını söylenmiş, olması için sol- Kemalist zabıtanın darbe yapması gerektiği anlatılmış, herkese bunu kolaylaştırmak üzere davranması bildirilmişti.

Bütün bu yoğun kafa karışıklığı içinde, Haziran olayı patlak verince, darbeye ortam hazırlamakla yükümlü irili ufaklı gruplar, “Yahu, işçi sınıfı var!” dediler. Kendileri pek fazla tanışmamışlardı. DİSK’i kuran sendikacıların kıskanç kordonunu aşıp da “sahici işçi” görüp tanıyan çok “sosyalist” yoktu o zamanlar memlekette. “Ağabeyler” yok demişti; tersini kanıtlayacak fazla örnek –çeşitli önemli grev eylemlerine rağmen– zihinlere nakşolmamıştı.

Bir sosyalist, etrafta bir “işçi sınıfı” olduğundan haberdar olunca, normal ahvalde, ne yapar? Benim bildiğim, hemen dolaştığını öğrendiği yere gider, tanışır, konuşmaya başlar vb, vb. Bizde öyle olmadı. Sosyalistler, işçi sınıfının varolduğundan, ciddi eylem yaptığından, bütün bunlardan haberdar olunca kırlara, ya da kırlarda buluşmadan önce bazı mali sorunları çözmek üzere “şehir gerillası” eylemlerine koştular. Bu kısa dönemde adı bilinen “T.H.K” diye başlayan (ama “Türk Hava Kurumu” olmayan) çeşitli gruplar eyleme geçtiler.

Haziran, onları böyle bir radikal tavır değişikliğine iterken, müttefik olduklarını sandıkları kesimde de bir şok etkisi yarattı. “Kemalist- Komünist” bir kargaşalık içinde, 27 Mayıs tekrarından Vietnam Savaşı’na uzanan bir olası eylemler yelpazesi çerçevesinde, almış başımızı giderken, birileri, omuzlarında taşıdıkları yıldızların verdiği sorumluluk duygusuyla, “Bu iş böyle olmaz” dediler. Bunun tehlikeli bir gidiş olduğuna karar verdiler. Bunu kışkışlamış olanlar da, genellikle yıldız yoğunluğuna göre, onlar haklı –ya da güçlü– buldular. Bunun sonucunda “9” değil de “12” Mart oldu.

Sonra “yıldızlar” bir olup Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı astılar. Asılmaları için gerekli oyları ise Meclis’teki siviller verdi.

TARAF

 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum