1. YAZARLAR

  2. Orhan Miroğlu

  3. Hanefi Avcı’dan mektup
Orhan Miroğlu

Orhan Miroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Hanefi Avcı’dan mektup

14 Şubat 2011 Pazartesi 10:48A+A-

Hanefi Avcı’dan, bana bir hayli geç ulaşan bir mektup aldım, şunları yazmış mektubuna:

“Her türlü hukuksuzluğa meslek hayatım boyunca karşı oldum ve aktif tavır aldım.

Yapılan her türlü kanunsuzluğu, hayatımı ve mesleğimi riske ederek Susurluk olayı döneminde TBMM Susurluk Komisyonu’na ilk defa ben anlattım.

Daha sonraki süreçte her türlü adlî ve idarî makamlara resmî ifade olarak açıkladım.

Diyarbakır’daki görevimden de Şubat 1992 tarihinde ayrıldım.

9 Aralık 2010 tarihli basında (Taraf, 9. sayfa) yer alan haberde, benim de adımın geçtiği şikâyet dilekçenizi okudum.

Diyarbakır’dan ayrılmamdan sonra meydana gelen, benim de karşı olduğum bir olayda hiç haberim ve sorumluluğum olmamasına rağmen adımı karıştırmanızdan dolayı üzgün olduğumu belirtmek isterim.

Saygılarımla.

10. 12. 2010 - Hanefi Avcı”

***

Hanefi Avcı’nın sözünü ettiği olay Musa Anter’in 20 Eylül 1992’de, Diyarbakır’da öldürüldüğü olaydır.

Kuşkusuz bölgede görev yapan Emniyet bürokrasisi içinde Hanefi Avcı’nın apayrı bir konumu var. Yıllardır gündemde olan bir isim o. Bunun en önemli sebebi, Avcı’nın “İstihbaratçılar Savaşında” taraf olmasıdır.

GLADYO’nun NATO ülkelerindeki tarihine bakın. Buralarda Mehmet Ağar, Hanefi Avcı, Arif Doğan, Veli Küçük, Mahmut Yıldırım gibi, bir ülkenin neredeyse çeyrek asırlık kaderine hükmeden asker-sivil bürokratlara ve istihbaratçılara rastlayamazsınız.

Buralarda da kaşınmaya müsait etnik sorunlar vardı kuşkusuz. Ama bu ülkelerdeki devlet bürokrasisi, etnik sorunları kullanarak, “devlete rağmen devlet olma” gibi bir fikrin peşine hiçbir zaman düşmedi..

Oysa, fikir ne kelime, Türkiye’nin istihbaratçıları, Emniyetçileri, generalleri Kürt savaşı bahanesiyle sınırsız bir gücü yıllarca kullandılar.

Bu güç zamanla, onların mensubu olduğu kurumların sınırlarına hapsedilemeyecek kadar büyüdü.

Savaşın tırmanmasına bağlı olarak, gittikçe büyüyen ve gelişen bu gücün kendi içindeki kavgalarını bilmeden, son dönem Türkiye tarihi konusunda söz söylemek mümkün değildir. Bu kavgada JİTEM, ordu adına bariz bir üstünlük elde etti. Bu üstünlük alanlarında tecrübe kazanan generaller, Türkiye’nin 2000’li yıllardan sonra içine girdiği demokratikleşme hamlesinden endişe duymaya başladılar. Gidişat öyle gösteriyordu ki, halkın isteği barış ve demokrasinin gelmesiydi. Generaller bu gidişattan hiç hoşlanmadılar.

Ergenekon ve Balyoz darbe planları bu ortamda oluştu. Generallere yeni bir ideoloji ve arkalarında duracak sağlam bir parti gerekiyordu. Arayıp buldular. .

Yeni-İttihatçılık yeniden hortladı, ve çok geçmeden, CHP, Ergenekon’un kitle partisine dönüştü.

Hanefi Avcı’yı bu netameli süreçte nereye koymak lazım, gerçekten tam olarak bilmiyorum.

Ama geçmişte yaşanan “iç mücadelelerin” en önemli figürlerinden biri olduğu da aşikâr.

Avcı şimdi Silivri’de tutuklu. Hakkında ciddi iddialar sözkonusu. Yargıya taşınmış bu iddiaları tartışmak değil niyetim.

Ama Hanefi Avcı’nın, Musa Anter cinayetini işleyen JİTEM ekibinde görevli Ali Ozansoy’la ilişkisi beni ilgilendiriyor.

Avcı’nın kitabını okuyanlar bilecekler, JİTEM’den ayrılan samimi itirafçıları –görevi gereği diyelim- izlemiş Hanefi Avcı.

O kadar ki, JİTEM’den ayrılan itirafçılardan İbrahim Babat 1989’da verdiği ifadede, Hanefi Avcı’dan aldığı silahın markasını, seri numarasına kadar veriyordu: Browning, L27507.

Hanefi Avcı’nın samimi itirafçılarla kurduğu temaslar konusunda Diyarbakır Özel yetkili Savcı 2009 yılında ifadesine başvurdu.

Avcı, ifadesinde, OHAL Valiliği’nden aldığı görev gereği, bu kimselerin ailevi sorunlarıyla ilgilendiğini söyledi! (Mehmet Baransu, Mösyö-Hanefi Avcı’nın Yazamadıkları, syf. 122)

Aynı dönemde, JİTEM de samimi itirafçıların “ailevi sorunlarıyla” ilgileniyordu.

Ama bu ilginin bir karşılığı vardı tabii..

Musa Anter suikastında kullanılan Cemil Işık (Hogır) ailesiyle beraber Elazığ’a getirildi. Burada eşi ve çocuklarıyla beraber kalması için bir ev kiralandı.

Musa Anter cinayetinden sonra kendisine vaat edildiği gibi Almanya’ya kaçırıldı, ama çok geçmeden de, orada infaz edildi.


Ali Ozansoy eski bir JİTEM elemanı ve samimi itirafçıydı. Musa Anter cinayetini gerçekleştiren ekibin de içindeydi.

Ozansoy’un cinayetten bir süre sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde görevlendirildiğini Abdülkadir Aygan 2005 yılında açıklamasaydı, kimse Musa Anter’i öldüren ekibin içinde bulunan bu eski JİTEM’cinin varlığından haberdar olmayacaktı.

Avcı,
kitabında, Ali Ozansoy’u Ahmet Cem Ersever’in Emniyet’e yerleştirdiğini yazıyor. Oysa Stokholm’de görüştüğüm Aygan farklı düşünüyor ve Ozansoy’u Emniyet’e yerleştiren kişinin Hanefi Avcı olduğunu söylüyordu.

Musa Anter cinayeti neredeyse zamanaşımına uğrayacak. Avcı, şimdiye kadar Ozansoy hakkında hiç konuşmadı, ne Susurluk Komisyonu’na ne de savcılara bu konuda bir bilgi verdi. Bu cinayete iştirak eden Ali Ozansoy’un, ismi değiştirilerek Emniyet’teki görevinde kalması ve ifadesine dahi başvurulmamasında, Hanefi Avcı’nın da belli bir sorumluluğu var.

Ben bu sorumluluğun araştırılmasını istiyorum. Yoksa Avcı’nın bana yolladığı mektubunda yazdığı gibi, ismini bir şeye karıştırdığım filan yok.

O zaten herşeye yeteri kadar karışmış görünüyor.

Avcı, Ali Ozansoy ve Musa Anter cinayeti konusunda bildiklerini savcılara anlatmalıdır. Hatta TBMM’de yeni kurulan komisyona da ifade vermesi çok faydalı olur.

Eski bir JİTEM elemanını 19 yıldır Emniyet’in içinde, kimin ya da kimlerin himaye ettiğini en iyi Hanefi Avcı bilir. 1994’te öldürülen Cem Ersever’i işaret etmek insafsızlık olur.

Bugün de devam eden güçlü bir himaye olmadan Musa Anter’in öldürüldüğü suikasta katılıp, sonra da farklı bir isimle Ankara Emniyeti’nde yıllarca görev yapmak nasıl mümkün olabilirdi?

İnsanın, Kürt aydınlarının hayatı bu kadar mı ucuz ve önemsiz diyesi geliyor.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT