1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. "Geziciler Devrimci Değil Devirmeciler"
"Geziciler Devrimci Değil Devirmeciler"

"Geziciler Devrimci Değil Devirmeciler"

Halil Berktay, Gezi'ye katılan grupların, AK Parti'nin yıkılmasıyla Türkiye'nin ödeyeceği bedeli düşünmediklerini söyledi.

02 Haziran 2014 Pazartesi 06:04A+A-

NİL GÜLSÜM - YENİ ŞAFAK

Türkiye'nin son 12 yılda geçirdiği büyük toplumsal, siyasal ve ekonomik dönüşümün tümüyle karşısında olanlar olduğu gibi, bu dönüşümü Türkiye için olumlu ve ilerletici bulanlar da var. Bu dönüşümün lideri olarak AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan ise yeni bir aşamada. Toplum, sayılı haftalar içinde ilk kez devlet başkanını kendisi seçecek. Bu önemli seçimin yanısıra, kanlı çatışmayı bitirmek yönünde atılan en ciddî adım olarak çözüm süreci de devam ediyor. Parlamento içi ve dışındaki muhalefet kesimleri ise sorunu çatışmacı bir ortama sürükleme arayışında. Tam bu noktada, Türkiye'nin olumlu anlamıyla ayrıksı ve seçkin aydınlarından biri olan Halil Berktay ile bu başlıkları konuştuk. Konumunu 'anti-anti-AK Parti' olarak tanımlayan Halil Berktay, yine çarpıcı ve kuşatıcı açıklamalar yaptı.

Türkiye'nin siyasal ve toplumsal anlamda en ciddî sorunlarından birisi Kürt sorunu. Bu konuda işleyen çözüm sürecini nasıl görüyorsunuz?

Çözüm sürecini destekliyorum; neredeyse 18 aydır silahların susmuş olmasına çok büyük bir umutla bakıyorum. Fakat bir taraftan da çok endişeliyim. Çatışma ve savaş yanlılarının, çığırtkanların, barış karşıtlarının bir şekilde bu sürece çomak sokmalarından korkuyorum.

BEYAZ TÜRKLER KIŞKIRTIYOR

Çözüm sürecine yönelik yaklaşımları ve desteği nasıl buluyorsunuz?

Kendim bölgeye gitmiş değilim, ama bölgeyi bilen, orada yaşayan veya sık sık gidip gelen, görüşlerine çok güvendiğim kişilerin aktardıklarından yola çıkarsak, birincisi, Öcalan olmazsa bu barışın olmayacağı; ikincisi, geniş kitleleriyle Kürt halkının barıştan memnun olduğu anlaşılıyor. Öte yandan bu süreç, PKK'nın Kandil önderliğinin, çoğu BDP'li siyasetçinin, PKK-BDP yanlısı Kürt aydınlarının, Kürt akademiklerinin ve öğrenci gençliğinin içine sinmiş değil. Öcalan'ın çizgisine âdetâ hoşnutsuzca uyuyorlar; aslında çoğu zaman, 'Canım böyle barış mı olur, siz AKP'ye teslim oluyorsunuz, bunca mücadeleyi boşuna mı verdiniz' gibi lâflarla savaşçılığı körüklemeye çalışan 'Beyaz Türk'lerin sesine daha fazla kulak veriyorlar.

Kim o savaşçılığı körükleyen Beyaz Türkler?

Bu tavırda olan çeşitli köşe yazarları var. Belirleyici özellikleri, AK Parti 'ye düşmanlık ve Erdoğan'a özel bir nefret beslemeleri. Onun için, 'hükümete zarar versin de ne olursa olsun' mantığıyla hareket ediyor; bir adım ötede, demokrasi dışı yöntemlerle hükümeti alaşağı etmeyi arzulayan 'devirmeci' bir cepheye Kürtlerin de katılmasını sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Böyle bir sol aydın kesimi var. Anlaşılıyor ki bölgedeki Kürt seçkinleri bunlara biraz fazla kulak veriyor ve dolduruşa gelebiliyor, ama son tahlilde onları sadece Öcalan'ın kararlılığı zaptediyor.

KÜRT HALKI BARIŞ YANLISI

Son günlerin en önemli gelişmesi de örgütün kaçırdığı çocukların ailelerince başlatılan eylem. Bu gelişmeyi nasıl yorumlamak lazım?

Annelerin baskısını ve PKK üzerinde bir kamuoyu oluşmasını çok olumlu karşılıyorum. İşte tam, benim daha önce sözünü ettiğim, Kürt halk tabanının artık alenî barış yanlılığı. Ama bir yandan da birilerinin bunu sertleşme gerekçesi yapmasından; 'Bakın bu AKP'nin bize karşı açtığı bir kampanyadır; bizi köşeye sıkıştırmaya ve teslim almaya çalışıyorlar' diye tekrar savaş kışkırtıcılığı yapmaya koyulmasından kaygı duyuyorum.

GEZİ'Yİ AK PARTİ DÜŞMANLARI ELE GEÇİRDİ

Sürekli bir 'sokak' çağrısı ve AK Parti'ye dönük eylem arzusu var. Bunları nasıl anlamalıyız?

Gezi protestoları bence anlaşılır nedenlerle ve spontane olarak patlak vermişken, ilk üç gününden sonra AKP düşmanlığından başka hiçbir birleştiricisi olmayan grupların eline geçerek, amaçsız ve sınırsız bir çatışmacılık yönünde geliştirildi. Bugünlerde Gezi'nin birinci yıl dönümü münasebetiyle bunu tekrar deniyorlar. Muhtemelen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci ve ikinci turu münasebetiyle tekrar deneyecekler.

Bu eylem stratejisinin özel olarak kurgulanmış olduğu söylenebilir mi?

Yöntemler üzerinde öyle çok düşündükleri kanısında değilim. AK Parti devrilirse, hükümet çökerse ya da Erdoğan uzaklaşmaya zorlanırsa bunun altından ne çıkar, bunun Türkiye'ye bedeli ne olur; onu da zerrece düşündükleri kanısında değilim. Meşru ve demokratik bir siyaset vicdanı olmayan bir kesim var orada; ben bunlara devirmeci muhalefet diyorum. Eski devrimciliğin artık salt devirmeci hali gibi görüyorum.

Erdoğan hedef halinde

Başbakan Erdoğan'ın toplumun geniş bir kesimince sevilmesi yanında eleştirilen yönleri de var. Halil Berktay Tayyip Erdoğan'da neleri eleştiriyor?

Eleştirdiğim bir yığın şey var. En başta, zaman zaman çok sertleşen siyasal tarzından hoşlanmıyorum. Micro-management yapmasını, yani her şeye karışmaya kalkmasını da yanlış buluyorum.

Fakat Başbakan'ın bu denli sertleşmesinde, uğradığı yoğun saldırının payı yok mu?

Evet, doğru; ciddi bir kuşatma altında ve şahsen de hedef haline getirilmiş bulunuyor. Ama kendisinin de kutuplaşma ve gerilimi arttırmaya katkı yaptığını düşünüyorum.

CHP ve MHP'de vizyon yok

AK Parti'de olan ve muhalefette olmayan ne?

Bu çerçevede ve bir tarihçi, bir sosyal bilimci olarak, olabildiğince nesnel yaklaşmaya çalıştığımda, AKP'nin belirgin bir gelecek vizyonu, bir gelecek projesi olduğunu; Türkiye'yi şuradan alıp şuraya götürmek istediğini görüyorum. Habire projelerden söz ediliyor; benim için proje sadece üçüncü havalimanı, üçüncü köprü veya kanal filan değil (ki son ikisine galiba karşıyım veya karşı olabilirim). Daha büyük bir sorun var: AK Parti dışında, geleceği düşünen başka bir siyasi güç yok. Ne CHP'nin böyle bir derdi ve vizyonu var, ne de MHP'nin. Onlar 20. yüzyılın son çeyreğinde, en fazla 1980'lerde kalmış gibiler. Ne Baykal, ne Kılıçdaroğlu döneminde CHP'den 'biz şöyle bir Türkiye istiyoruz' türü herhangi bir şey duymadım. Diğer, parlamento-dışı diyebileceğimiz muhalefet unsurlarının da hiçbir pozitif tasavvurlarını göremiyorum.

AK Parti 80'lerin baskıcı, 90'ların kaotik ortamı üzerine reformlar yapan bir hareket olarak ortaya çıktı. AK Parti, bu dönemler kıyaslandığında ne açıdan farklı?

1990'lar, daha doğrusu 1989-2002 arası, Türkiye için tamamen kayıp yıllardır. 1989'da Özal, daha önce yaptığı hataların üzerine, bir de kendini cumhurbaşkanlığına terfi ettirip, âdetâ Çankaya'ya kaçıp, Anavatan Partisi'ni Mesut Yılmaz'a bıraktı. Erdoğan'ın Özal'dan bir farkı, çok iyi becerdiği bir şey, partisini sağlam tutmak.

Tarihin en başarılı belediyeciliği

İcraatı açısından AK Parti'yi sosyal adaletçi bulan da var, neo-liberal de. Siz AK Parti'nin sosyo-ekonomik icraat mantığı için ne dersiniz?

Neo-liberalizm yaftası hiç gerçeklerle bağdaşmıyor. Dikkatle bakıldığında, AKP'nin, belki kendi İslâmî sosyal adalet geleneklerinden de kaynaklanan, ciddî bir bölüşümcülüğü ve refah devleti politikaları söz konusu. Konut ve sağlık politikalarında bu çok net görülüyor. Ben bu alanda nereden nereye gelindiğini çok iyi biliyorum. Türkiye'de kentli nüfus oranı yüzde 65'ten yüzde 80'e patlarken, AKP belediyeleri bu gelişmeye ayak uydurmayı ve yeni yeni yerleşim alanlarına hizmet götürmeyi başardı. TC tarihinin en başarılı belediyeciliğidir bu.

Gençlerin içi nefretle dolu

Gezi olaylarının gelişimine ilişkin pek çok yorum var. Sizce bu olayların temelinde yatan asıl sâikler neler?

Gezi hareketi, yanlış bir AVM projesine karşı Gezi Parkı'nı gerçekten samimiyetle korumaya çalışmak isteyen içtenlikli ekolojik kaygılar temelinde ve ardından, polisin hakikaten çok aşırı şiddet kullanımına karşı bir protesto olarak başladıktan sonra, âdetâ uçak kaçırır gibi el konup kaçırıldı başka örgüt ve akımlarca. Üçüncü veya dördüncü günden itibaren, Gezi atmosferine onlar hakim oldu ve damgalarını vurdu.

Bir hak mücadelesi bağlamında mı gerçekleşiyor tüm bu devirmeci eylemler?

Bazen, eylem için eylem yapmak ve polisle çatışmak için sokağa çıkmaktan başka bir amaçları yok gibi geliyor. Polisle çatışmaya çalışalım bu çatışmalar olunca hükümet belki Batı'nın gözünden daha fazla düşer gibi mantıkla hareket eden, içi öfke ve nefret dolu bir gençlik kesimi var.

Siz kendi kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben bir AK Parti taraftarı değilim. Bir yönüyle kendimi 'anti-anti-AK Parti' olarak tanımlayabilirim. Bugünkü, gözü kararmış anti-AKP'cilikle aynı safta olmak istemiyorum; o tavrın 'anti'siyim; bu yüzden 'anti-anti-AKP'yim' diyorum.

Yenilgiden yenilgiye gidiyorlar

Son bir yıl Türkiye ve AK Parti için zor ve sarsıntılı geçti. Sizin son bir yıla ilişkin değerlendirmenizde nasıl bir tablo çıkıyor ortaya?

Son bir yıl, AK Parti'yi devirmeye yönelik girişimlerle geçti. Gezi, 17 Aralık ve devamı, bütün o bantlar, Soma, Okmeydanı. Bir maden faciası yaşanıyor; bir bakıyorsunuz herkes Taksim'e çıkma yarışı içinde. Ne olursa olsun bir bahane bulalım da sokağa çıkalım, ateşler yakalım, polisle çatışalım diyen bir kesim var.

Ya muhalefetin ruh durumu?

AK Parti muhalifleri için bu 12 yıl felaket yılları, çünkü yenilgiden yenilgiye gidiyorlar. Karamsarlıkları nefrete dönüşüyor. Karamsarlık da böyle bir hınç ve öfke birikimine yol açtı.

 

HABERE YORUM KAT