
Gazze'de ağır bedel ödemek
Katliamın gerçekleştiği yerin yakınındaki bir duvarda kırmızı renkle yazılmış bir mesaj var: “Cûd 31 Ekim 2023'te enkaz altında kaldı. Hasbin Allah ve nimel vekil.”
Halid Al-Qershali’nin The Electronic Intifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Sabah saat 7'de uyanıyorum ve hemen dışarı çıkıp su kaynaklarımızı kontrol ediyorum.
Ailemin yaşadığı yer olan deponun önünde üç bidon var. Bunlardan sadece birinin yarısı suyla dolu ve su kaynağımızı yenilemem gerektiğini biliyorum.
Yüzümü yıkayıp, su sevkiyatının gelip gelmediğini görmek için yan taraftaki okula doğru yürümeye başlıyorum. Yolda komşum Fayez Şabat'ı görüyorum ve bana su sevkiyatının gelmediğini söylüyor.
Hafta boyunca sadece bir kez su sevkiyatı geldi.
Şubat ayından beri annem, babam, kardeşim ve benimle birlikte yerinden edilmiş olduğumuz Gazze'nin güneyindeki Deyr el-Belah'daki yaşadığımız depoya geri dönüyorum.
Annem uyanık, hamur yoğuruyor.
Ona marketten ne istediğini soruyorum, o da bana ne yemek istediğimi soruyor.
Dün konserve et yedik, diyorum, o yüzden bugün daha ucuz bir şey yiyelim.
En son pirinç yediğimizden bu yana epey zaman geçti, o da bana 1 kilo pirinç bulmamı istiyor.
Büyükannem bizi dinliyor, bu yüzden ona büyükbabam için marketten bir şey isteyip istemediğini soruyorum. Domates varsa getirmemi istiyor – ve sadece dört ya da beş tane, çünkü 1 kilogramı yaklaşık 50 dolar.
Dikişli terliklerimi giyip markete doğru yola çıkıyorum.
82 yaşındaki dedem Ahmed, tekerlekli sandalyesinde sokağın gölgeli bir köşesinde oturuyor. Ona günaydın diyorum ve yürümeye devam ediyorum.
Beş dakika yürüdükten sonra, tamamen yıkılmış bir mahalleye geliyorum. İsrail işgal güçlerinin al-Hawajri ailesine karşı bir katliam gerçekleştirdiği binanın yıkıntıları önünden geçiyorum.
Katliamın gerçekleştiği yerin yakınındaki bir duvarda kırmızı renkle yazılmış bir mesaj var:
“Cûd 31 Ekim 2023'te enkaz altında kaldı. Hasbin Allah ve nimel vekil.”
“Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.”
Ancak “Cûd enkazdan çıkarıldı”, duvardaki başka bir mesajda bu bilgi yer alıyor.
Katliamın gerçekleştiği yerden yirmi metre uzaklıkta, baharat dükkânına girip satıcıdan baharat ve pirinç istiyorum. Dükkân oldukça kalabalık.
Dükkân sahibi kendi baharat karışımlarını oluşturuyor, karıştırıyor ve bunlar burada çok popüler.
Sipariş ettiğim şeyi verdiğinde, parayı Filistin Bankası hesabına havale etmek için telefon numarasını vermesini rica ediyorum ve hesabına 4 dolar gönderiyorum.
Caddenin diğer tarafındaki bir markete gidiyorum.
Dükkânın sahibi Adel Odah, kıtlık sırasında internet üzerinden ödeme kabul ediyordu. Adel'e selam verip soğan, sarımsak, domates ve yeşil biber arıyorum ama bulamıyorum.
Adel'e sorduğumda ise, henüz Gazze Şeridi'ne sebze girmediğini söylüyor.
Marketten çıkıp 20 dakika yürüdükten sonra el-Bohasi pazarına varıyorum.
Oraya gidiyorum çünkü bir zamanlar o pazarda ihtiyacım olan her şeyi bulabiliyordum. Ama bu sefer ihtiyacım olan her şeyi bulamıyorum.
Pazar kalabalık, çoğu insan da benim gibi banka hesaplarıyla ödeme yapıyor. Bir kilo pirinç için 11 dolar, dondurma için 1 dolar ödüyorum.
Marketten çıkıp sebze bulmak için yarım saat boyunca hızlıca yürüyorum. Saat 8:30'da, banka ödemesini kabul eden bir sebze satıcısı tanıdığımın olduğu al-Birka kavşağına ulaşıyorum.
Adam bana pazarda domates bulunmadığını, soğan ve sarımsak fiyatlarının yine fırladığını söylüyor. Yeşil biber de yok.
Bir soğan 10 dolar.
Cüzdanımda yaklaşık 37 dolar nakit var.
Caddenin karşısındaki markete gidip 5 dolara 200 gramdan az yeşil biber, 5 dolara sarımsak ve 10 dolara küçük bir soğan alıyorum.
Sonra yaşadığımız depoya dönüp aldıklarımı anneme veriyorum.
Annemin teyzesi bizi ziyarete geliyor, onu karşılayıp yanına oturuyorum. Eniştem Mahmud'un boş bir çadırı olduğunu düşünerek buraya geldiğini söylüyor.
Amcam, çadırın geçen kış kötü hava koşulları nedeniyle yıkıldığını söylemiş.
Ona çadırı neden istediğini sorduğumda, Şucaiyye'deki evinin tamamen yıkıldığını söylüyor.
Annem beni çağırıyor.
Teyzem burada olduğu için bir kilodan fazla pirinç almamız gerektiğini, bu yüzden pazara geri dönmem gerektiğini söylüyor.
Bu sefer acele ediyorum çünkü okulun jeneratörü tamir edildiği için telefonumu okulda şarj etmek istiyorum. Al-Bohasi pazarına geri dönüp pirinci alıyorum, telefonumla ödeme yapıp depoya geri dönüyorum.
Depoya girdikten sonra telefonumu şarj cihazına takıyorum. Banyodaki musluğa su gelmeye başlamış – haftada sadece bir veya iki kez yaşayabildiğimiz bir lüks – duş alıp kahvaltı hazırlamaya gidiyorum.
İki peynirli sandviç ve bir fincan kahve hazırlıyorum ve bu sırada kafamda hesap yapıyorum: Peynir 5 dolar, 250 gram kahve 18 dolar.
Kahveyi, kardeşim Ömer'in dün kestiği odunlarla pişiriyoruz.
Ben yemek yerken, Ömer daha fazla odun kesiyor ve annem pilav yapmak için hazırlık yapıyor.
Yemeğimi bitirince, ateş yakmak için çakmak aramak üzere okula gidiyorum. Daha önce pazarda bulamamıştım, bulmuş olsam bile 20 dolar tutacaktı.
Okulda çakmağı olan kimseyi bulamıyorum, ama kil fırını olan komşumu buluyorum ve ona, yemek pişirmek için ateşi yakabilmemiz için elimdeki kartonu yakmasını rica ediyorum.
Kartonu alıp, yakıp bana verdi.
Evde ateşi yaktım; duman beni hapşırttı ve gözlerimi yaşarttı.
Suçluluk ve tereddüt
Pilavı yaptıktan sonra, öğle namazı için abdest aldım. Sonra telefonumu alıp internete bağlandım ve çalışmaya başladım.
E-postaları yanıtladım, yeni teklifler gönderdim ve Instagram'da gezindim. Burs kazanıp Gazze'den tahliye edilen arkadaşlarımın paylaşımlarını gördüm.
Arkadaşım Halid, eğitimimi tamamlamak için İrlanda veya İngiltere'deki bir üniversiteye burs başvurusunda bulunmamı tavsiye etmişti. Ancak başvuru yapmaktan ve ailem olmadan yurt dışına seyahat etmekten korkuyordum, bu yüzden anneme gidip tek başına seyahat etme konusunda fikrini sordum.
O beni destekledi ve bunun benim hayatım olduğunu, kendim için en iyi olduğuna inandığım şeyi yapmam gerektiğini söyledi.
Ancak ailemi Gazze'de acı içinde bırakarak, terk edip yurtdışına gitme fikri beni suçluluk ve tereddütle dolduruyordu.
Ben eğitimimi tamamlama şansına sahipken, neden küçük kardeşlerim Gazze'de kalıp eğitimlerini tamamlama şansından mahrum kalsınlar?
Sosyal medyadaki diğer paylaşımlar Avrupa'daki bazı protestolarla ilgili; dünyanın dört bir yanındaki insanların Filistin davasının aslını nasıl öğrendikleriyle ilgili.
Daha da fazla paylaşım Gazze'deki insanların acılarını anlatıyor. Bu paylaşımlara bakıp bu acıları nasıl belgeleyebileceğimi düşünüyorum.
Google Docs uygulamamı açıp kabul edilen makalelerimden birini yazmaya başlıyorum.
Ailem genellikle babam saat 14:30 civarında hastaneden işten döndüğünde öğle yemeğini yer.
Ailem birlikte yemek için masaya oturur ama ben onlarla oturmam. Aylardır öğle yemeğimi akşam karanlığına kadar erteliyorum, çünkü akşam yemeği diye bir lüksümüz yok.
Saat 18:00'de telefonumu deponun yanındaki şarj noktasına götürüyorum ve sonra “öğle yemeğimi” yemek için geri dönüyorum.
Yemek yedikten sonra, akşam namazını kılar, arkadaşlarımı ve komşularımı görmek için okula giderim.
Muhammed al-Ghoz ve Yehya, yatsı namazından sonra kart oynamak istediklerini söyledi ve ben de onlara katılacağımı söyledim.
Soykırımdan önce, ben pek sosyal bir insan değildim. Çoğunlukla odamda yaşıyordum, düzenli bir odada, sekiz çekmeceli bir masa ve dizüstü bilgisayarıma bağlı iki monitör, arkamda ağır bir battaniyeyle örtülü bir yatak ve pencereden deniz manzarası vardı.
Bilgisayar oyunları oynar, film izler veya üniversite derslerine çalışırdım.
Ayda sadece bir kez dedemleri ve amcalarımı ziyaret ederdim, sonra haftada bir veya iki kez arkadaşlarımla buluşurdum.
Arkadaşım Muhammed Hamo'nun Aralık 2022'de Katar'da oynanan Arjantin-Fransa Dünya Kupası finalini izlemek için onunla bir kafeye gitmemi istediği anı sık sık düşünüyorum.
“Hayır, gelemeyeceğim,” dedim. “Şiir dersim için çalışmam gerekiyor.”
O zaman ne kadar pişman olacağımı bilmiyordum. Keşke Muhammed ile maçı izleseydim.
24 Kasım 2023'te İsrail tarafından Muhammed Hamo ve diğer sevgili arkadaşım Abdallah al-Khaldi'nin öldürülmesi, ailem ve arkadaşlarımla geçirdiğim her dakikanın değerini anlamamı sağladı.
Artık tüm günlerimi ya ailemle ya da Deyr el-Belah'a yerleştirildikten sonra tanıştığım yeni arkadaşlarımla geçiriyorum.
Saat 20:00'de telefonumu şarj noktasından alıp okula gidip arkadaşlarımı gördüm.
Birkaç arkadaşımın yaşadığı küçük bir çadırda toplandık. Yerdeki bir hasırın üzerine oturup ‘Trex’ adlı bir oyun oynadık.
Bu oyun dört kişilik bir oyun ve iki kişilik takımlar halinde oynanıyor; bu yüzden her turda bir takım kaybettiğinde, başka bir takım oyuna giriyor.
Dört saatten fazla oynadık.
Saat 00:45'te, Muhammed ve Yehya uyumaya hazırlar, ben de depoya dönüp aynı şeyi yapıyorum.
Bir süre telefonuma bakıp Mısırlı yazar İbrahim Abdel Meguid'in “No One Sleeps in Alexandria” adlı romanını okuyorum, sonra uykuya dalıyorum.
*Halid Al-Qershali, Gazze'de gazeteci olarak çalışan bir İngilizce mezunu.






HABERE YORUM KAT