1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. “Gazze ümmet olarak, insanlık olarak ahvalimizin bir özetidir”
“Gazze ümmet olarak, insanlık olarak ahvalimizin bir özetidir”

“Gazze ümmet olarak, insanlık olarak ahvalimizin bir özetidir”

İnönü Üniversitesi’nde Bilgi ve Erdem Topluluğu’nun konuğu olan Rıdvan Kaya, Gazze’nin ümmet olarak ve insanlık olarak ahvalimizin özeti niteliğinde olduğunu söyledi.

29 Mayıs 2024 Çarşamba 23:47A+A-

İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Zahit Aksu Konferans Salonunda, sunuculuğunu Bilgi ve Erdem Topluluğu üyesi Ramazan Bayram'ın üstlendiği program Enes Akbaba'nın okuduğu Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başladı.

Kur'an-ı Kerim tilavetinin ardından sözü Hüseyin Polat devraldı.

Hüseyin Polat, “Şu 8 ay Rabbimizin bize Kur'an-ı Kerim'de haber verdiği hakikatlerin hakikaten gerçek olduğunu bir daha gördük, bir daha müşahede ettik. Allah ve Resulü hiçbir zaman yanlış söylemedi her zaman doğru söyledi. Ama tabii biz her zaman doğru muyuz, her zaman doğrunun yanında duruyor muyuz, sorumluluklarımızı yerine getirebiliyor muyuz? İşte bunların muhasebesini yapmamız gerekiyor. İnşallah bugün bu vesile ile Rıdvan hocamız bu konuda kendimizi gözden geçirmemizi sağlayacak bir değerlendirme yapacak. Direniş nasıl olur, cihat nasıl olur? İlla birilerinin bizi öldürmesi gerektiğinde mi cihat yapılır? Yoksa Müslümanların başka hesaplarının planlarının olması mı gerekiyor? Bu anlamda üzerimize düşenleri Rıdvan hocamızın konuşmalarından istifade etmeye çalışacağız” diyerek sözlerini tamamladı ve  sonrasında  topluluk üyelerinin hazırladığı  sinevizyon izlendi.

Daha sonra sözü,  konuşmasını  yapmak üzere ÖZGÜR-DER  Genel Başkanı Rıdvan Kaya devraldı.

Rıdvan Kaya sözlerine  şöyle başladı:

Yaklaşık 8 aydır bütün dünya ile birlikte Gazze'yi konuşuyoruz, Gazze'yi konuşmaya devam ediyoruz. Gazze üzerine ister istemez düşünüyoruz, tartışıyoruz. Yani sevincimizin de üzüntümüzün de merkezinde Gazze var. Burada da yine Rabbim bizi Gazze üzerine konuşmak için bir araya getirdi.

Bazen şöyle diyenler oluyor; işte sürekli aynı şeyleri konuşuyoruz, aynı şeyleri tartışıyoruz. Benzeri şeyleri ve tespitleri yapıyoruz. Benzeri yakınmalarda bulunuyoruz. Bu acaba bize bir şey kazandırıyor mu gibi sorular gündeme gelebilir. Burada şunun altını çizmek gerekir: Gazze'de yaşanan hadisenin büyüklüğü, dehşeti, kapsamı 8 ay değil, nesiller boyu Gazze’yi konuşmamızı gerektirir. Dolayısıyla biz Gazze'yi konuşmaya mecburuz. Çünkü Gazze ümmet olarak, insanlık olarak ahvalimizin bir özetidir. Gazze  sadece yaşadığımız dertleri, sıkıntılarımızı  değil aynı zamanda geleceğimize dair umudumuzu canlı tutmanın da bir vesilesidir. Bu yüzden  Gazze bizim gündemimiz olmaya devam ediyor ve devam etmelidir. Gazze bize bu anlamda Müslümanlığımızı, insanlığımızı, adil ve vicdanlı insanlar olmamızı hatırlatıyor. Bize bunu emrediyor, bizi bu konuda uyarıyor. Gazze'ye bu yönüyle bakıp sorumluluk bilinci ile kendisine dersler çıkartan müminler olmayı Rabbim hepimize nasip eylesin.

Bakara suresinin 155-156. ayetlerine bakacak olursak; 155. ayette "Andolsun biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmek ile imtihan edeceğiz" buyuruyor. Ve devamında “sabredenleri müjdele” diyor. Ve yine 156. Ayette "Onlara bir musibet isabet ettiğinde ‘biz Allah'a aitiz ve şüphesiz ona dönücüleriz’ derler" buyuruyor. Yani bizim başımıza herhangi bir musibet geldiğinde “biz Allah'a aidiz ve ona dönücüleriz” diyoruz. Bu cümle aslında bir anlamda bizim hayatımızın özeti sayılır. Ne için var olduğumuz ve sonumuzun ne olacağına ilişkin bu ifadeyi eğer gerçekten içselleştirirsek, yaşadığımız hayatı da karşılaştığımız sıkıntıları da ve Gazze'yi de daha doğru kavrama imkanı bulabiliriz. Allah Teâlâ hayatı, dünyayı, içinde bulunduğumuz ortamı sadece bir boşluk olsun diye değil kulluk görevi olarak yarattı. Ve imtihan sorumluluğu ile hepimizi mükellef tuttu. Belirleyici olan bu imtihan karşısında nasıl durduğumuz, nerede konumlandığımızdır. Bu anlamda Gazze'ye bakıldığında yaşadıkları imtihan gerçekten çok ağır. Bu yaşadığımız süreçler bize Bakara suresindeki 214.ayeti hatırlatıyor. Ayette "Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız! Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve (öylesine) sarsılmışlardı ki sonunda (her) elçi ve beraberindeki müminler, ‘Allah'ın yardımı ne zaman?’ demişlerdi…" buyuruluyor. Biz de buna iman ediyoruz. Bu sıkıntılı süreçler, bu darlıklar ve zorluklar sadece Gazze halkını değil bütün ümmeti kuşatan bu darlık ve sıkıntı İnşallah geçecek. Ve Rabbimizin yardımının yakın olduğuna iman eden bizler, Rabbimizin bu yardımı ile karşılaşacağız.

Rıdvan Kaya  sözlerine şöyle devam etti:

Dünya telaşının hepimizi bir şekilde kuşattığı bu dönemde Gazze sadece bize hüzün vermiyor aynı zamanda bizlere moral de veriyor. Teslimiyetin ve tevekkülün ne olduğunu öğretiyor. Bu samimiyet, bu kararlılık, burada ortaya konan İhlas aynı zamanda imanın ayrıcalığıdır, imanın lezzetidir. Burada ortaya konan direniş sadece bugün için değil gelecek nesiller için de iftihar meselesi olarak anılmayı her zaman hak edecektir. Bazen şöyle sorular aklımıza gelebilir; bu süreç ne zaman bitecek, bunlar ne zaman son bulacak? Kur'an-ı Kerim'i okuyan müminler aslında bu süreçlerin gelip geçici olmadığını bilir. Yeryüzünde fitnenin ortadan kalkıp dinin yalnız Allah'ın oluncaya kadar savaşma emriyle mükellef olan müminlerin bu sürecin devam edeceğini bilmesi lazım. Burada önemli olan bizim bu süreçlerde nasıl durduğumuzdur. Müslümanlar için hayatın anlamı da budur zaten. Mesela Bi'r-i Maûne hadisesinde  müminlerin tuzağa düşürülüp şehit edildikleri zaman onlarla alakalı söylenen çok çarpıcı bir hadise vardır. Müşrikler Âmir bin Füheyre'yi şehit ettiklerinde mızrak sırtına girip göğsünden çıkar. Ve orada Âmir bin Füheyre bir şey söyler: "Kabe'nin rabbine andolsun ki ben kazandım." Bu gerçekten çok çarpıcıdır. Mızrak sırtından girmiş göğsünden çıkmıştır ve şehit olmak üzeredir o mümin ama “ben kazandım” der. Gerçekten de bakıldığında o kazanmıştır. Bu yaşanan hadise hayata ahiret bilinci ile  bakan insanlar için; neyin kazanç neyin kayıp olduğu konusunda çok çarpıcı örnekler ortaya koyuyor.

“Bu noktada bu süreçle birlikte  bir takım zaaflı yaklaşımların ortaya çıktığını görebiliyoruz. Bunlara kısaca temas etmek istiyorum” diyen Rıdvan Kaya sözlerine şöyle devam etti:

1-Birincisi mazlumiyet üzerinden bir duyarlılık oluşturma çabasıdır. Dikkat edildiğinde bu sürekli gündeme getiriliyor, insanların gözüne sokuluyor. Ama sadece mazlumiyet üzerinde bir duyarlılık oluşturma çabası eksiktir. Çünkü biz Gazze'de müthiş bir direniş tablosu görüyoruz. Zafer'in kendisi direniştir zaten. İlla sonucu beklemek değildir. Eğer siz bunca zulme, bunca baskıya, bunca katliama, soykırıma rağmen ayakta duruyorsanız; eğer bir baba, bir anne çocuklarının şehadeti üzerine  bir davaya kararlılıkla, bilinçle bağlılık ifade ediyorsa ya da teslim olmuyorsa, yenik düşmüyorsa, orada Siyonistlerin hoşuna gidecek herhangi bir cümle ağzından dökülmüyorsa, bu zaten zaferin kendisidir. Burada hüzün kadar, uğradığımız mağduriyet ve mazlumiyet kadar direnişin de altını çizmemiz gerekir.

2-İkincisi “Bu işin sonu ne olacak, nereye varacak?” Buraya da dikkat etmek zorundayız. Yakınma, yılgınlık, çaresizlik ifade eden yaklaşım tarzı bize herhangi bir şey kazandırmaz. Bizim şu anda gerek Gazze'de gerekse bütün direniş beldelerimizde azme ihtiyacımız var, kararlılığa ihtiyacımız var. Evet, belki sahip olduğumuz güç dengesindeki zayıflıktan dolayı zalimlerin, işgalcilerin, emperyalistlerin onların zulümlerinin defedilmesini gerçekleştiremiyoruz ama onlar da Müslümanları direnişten vazgeçirtemiyorlar. Mesela Filistin üzerinden bakıldığında dört beş nesildir müthiş bir kararlılıkla devam eden bir direniş olgusuyla karşı karşıyayız. Bu şunu gösteriyor; zalimlerin istedikleri kadar silahları olsun, istedikleri kadar orduları olsun ama bir halka bu anlamda boyun eğdirememeleri Müslümanlar açısından bir zaferdir.

3-Üçüncüsü bu süreçlerin uzun olduğunu kabul ediyoruz. Bunun sonucunda ister istemez bir çaresizliğe kapılabiliyoruz, hüzün bazen çökebiliyor. Bu noktada dikkatli olmak zorundayız. Herhangi bir hayra yol açmayan, bizi daha ileriye taşımayan, mücadele kararlılığımızı arttırmayan yakınmalar bize bir şey getirmez. Bu noktada “ölmüşüz, bizden bir şey olmaz” anlamına gelebilecek söylemlerin hiç  kimseye yararı yoktur. Direnişe de katkısı olmaz. Bu sadece moral bozukluğunu arttırır. Kendimize dönük özgüvenimizi zedeler. Bizi daha aciz, daha yılgın konumlara sürükleyebilir. Peygamber Efendimizin de hadisinde söylediği gibi "Mallarınız, canlarınız ve dillerinizle müşriklere karşı cihad ediniz." Yani ne imkanınız varsa onunla bu cihadı sürdürün. Dolayısıyla yapıp ettiklerimizi küçük görmeyelim. Yani gerek Türkiye'de gerekse İslam beldelerinde hatta dünyanın Müslümanlara uzak olan coğrafyalarında da herkes elinden geldiğince bu zulme karşı tavır alıyor. Bu yapılanları küçümsemeyelim bilakis arttırmaya çalışalım. Eğer bu yapılanlar küçümsenirse yapılan edilenleri de zayıflatır, değersizleştirir, anlamsızlaştırır. Buna dikkat edilmesi gerekir. Allah büyüktür. O’nun her şekilde, her ortamda bizim önümüzü açacağına iman ediyoruz. Eğer biz ihlasla, samimiyetle, dua ile kardeşlerimizin yanında olduğumuzu ifade edersek Rabbimiz inşallah kapılarını açar ve bir gün zalimlerle ellerimizle de mücadele etme imkanını sunar.

Gazze süreci ile birlikte dünyada bir cepheleşmenin baş gösterdiğini belirten Rıdvan Kaya şunları kaydetti:

Dünyada Gazze  süreci ile beraber gerçekten çok acı olaylar yaşandı. Ama çok net kazanımlar da ortaya çıktı. Dünyanın ayrışmasına da bir anlamda şahit olduk. Katillerin şefi Netanyahu şunu ifade etti: "Eğer biz kaybedersek tüm Batı kaybeder." Burada bir cephe oluştuğunu söylüyor. Evet, zalimlerin bir cephe olduğunu gerçek anlamda da görüyoruz. Topyekûn emperyalistlerin bunca vahşete rağmen fütursuzca acımasızca en canavarca, en barbarca şekilde katliamın yanında  yer aldığı bir ortam var. Bunun karşısında da en başta  Gazzeli Müslümanların davasını dava bilen, kardeşlik bilinci ile zulme karşı teyakkuzda olan bütün bir ümmet vardır. Ve sadece Müslümanlardan da değil adalet sahibi vicdan sahibi bütün bir insanlıktır. Siyonistlerin bir numara destekçisi Amerika'da bile üniversitenin merkezinde birçok kişinin ayağa kalktığını gördük. Hatta bu öğrenciler açıkça tehdit  edildiler. Amerika'nın anayasa mahkemesi üyeleri açıkça Kolombiya üniversitesine mektup yazdılar. Bu olaylar devam ederse bu öğrencilerin hiçbirini ileride göreve almayacağız diye tehdit ettiler.

Rıdvan  Kaya konuşmasını şu vurgularla tamamladı:

Hiç kimsenin zulümden yana zalimden yana tavır almasını, mazlumlara düşman olmasını istemeyiz. Birtakım eylemler, çabalar ortaya koyduğumuzda bunun sonucunun doğrudan zulmü bitirmesi gibi bir hedef gözetmek durumunda değiliz. Bu çabanın kendilerine destek verdiğini, yalnız olmadıklarını hissettirerek onların direnç azimlerine güç kattıklarını ifade ediyorlar. Bunca zulmün işlendiği bir ortamda tavır ortaya koyuyorsak Müslüman olarak kalmak hatta insan olarak kalmanın başka rolü yoktur.

Bunca zulüm devam ederken bu zulmü, bu yapılanları eğer boş gözlerle izliyorsak hiçbir şey ortaya koymadan, seyretmek bizatihi insanlıktan uzaklaşmaktır. Allah böyle bir hastalıktan bütün insanları korusun. Ortaya konulan direniş ve dayanışma eylemlerini  değersizleştirmek amacıyla ileri sürülen söylemlerden bir tanesi “yaptıklarınızın bir karşılığı ve anlamı yoktur. Boşa kürek çekiyorsunuz” tezidir. Eğer bu yaptıklarımız değersiz olsaydı başta  İsrail, Amerika, İngiltere, Fransa destekçileri bu eylemleri bastırmak için bu kadar çaba sarf etmezdi. İlk günden itibaren bu eylemleri bastırmak için bu yapılan tepkileri susturmak için ellerinden gelen bütün gayreti gösterip eylemlerin hepsini susturmaya çalıştılar. Eğer bu eylemler, bu sesler Filistin'e ulaşmamış olsaydı bu baskıya ve susturma çabalarına gerek yoktu. Bu anlamda yapılanların değerli olduğunu, en azından bu olayda bize gösterdiğini görüyoruz. Aksa Tufanı sadece Filistin'deki  ortaya çıkan kararlılığı göstermedi, aynı zamanda bütün dünyayı da zulüm karşısında tavır almaya zorladı. Bugünler bizim açımızdan hayırlı günlerdir. Herkesin dünyevi telaşlarla boğuştuğu, sadece kendisiyle nefsiyle, kişisel bir takım beklentileriyle hemhal olduğu bir ortamda kardeş olduğumuz bilinci taşıdığımız insanların, mağdurların, mazlumların yaşadıkları zulmü, mağduriyetlerini hissetmek, elde ettikleri başarılara kazanımlara sevinmek açısından hayırlı günlerdir. Bu süreç bize bir şey öğretmediyse en azından şunu öğretti: Hayatın bir amacı var. Allah'a teslimiyet ve tevekkül konusunda kararlılık içerisinde olmanın ne kadar değerli olduğunu gösterdi. Gazze bunu net bir şekilde bize gösterdi. Yapılan eylemlerle biz neler elde ediyoruz. Bi’r-i Maune'de Peygamber zalimlere beddua etti. Şu anda gücümüz neye yetiyorsa onu yapmak durumundayız. Kardeşlerimize yapılan zulümleri bizatihi ellerimizle ortadan kaldırmaya yetmiyorsa dualarımızla onların yanında olduğumuzu ifade ederiz. Davası büyük olanın derdi de büyük olur, umursamazlık içerisine düşmemek gerektiği gibi umutsuzluğa da düşmemek durumundayız. Asla moral bozukluğuna yer yok, kardeşlerimizin acısını hissetmek durumundayız. Peygamberimiz bizi vücudun bir azaları gibi tanımlıyor.

Gazze hadisesi Filistin  mücadelesinin bir parçasıdır. Filistin mücadelesi 7 Ekim'den sonra ortaya çıkmış bir hadise değildir. Yaklaşık 100 yıllık bir mücadeledir. 100 yıllık mücadelenin bizim açımızdan ortaya  koyduğu mesaj var. Filistin topraklarında uğradığımız işgal, Ümmet olarak uğradığımız işgal çok ağır bir işgaldir. Öncelikli sorumluluğumuz bu mücadeleyi gelecek nesillere taşıyabilmektir. Yaptığımız şeyleri sürdürelim ve onu daha ileriye taşıma konusunda çaba sarf edelim. Ne yapılanları küçümseyen ne de abartan bir tutum içerisinde olmamalıyız. Gazze süreci dayanışmanın, kardeşliğin en geniş manada geliştirilmesi, yaygınlaştırılması sorumluluğumuzu arttırmıştır.  Boykot tavrı önemlidir. Boykotu sadece Siyonistlerin ve onlara destek veren belli ürünlerin satın alınmamasından ibaret olarak görmemek lazım. Siyonist ve bu anlamdaki zalimlerin bütün kavramlarını, imajlarını destekleyecek ya da onların ürünlerine katkıda bulunabilecek her türlü eğilimden, çabadan ve ortamdan uzak olmak anlamında boykotu geniş tutmak durumundayız.

Konferansın  ardından  Rıdvan Kaya'ya verilen  teşekkür armağanıyla  program sona erdi. Ve program sonunda  yazar kitaplarını imzaladı.

img-20240529-wa0203.jpg

img-20240529-wa0225.jpg

img-20240529-wa0222.jpg

img-20240529-wa0229.jpg

img-20240529-wa0190.jpg

Haber: Gülcan Canpolat - Seher Kızılbağ

HABERE YORUM KAT

2 Yorum