
Fotoğraflarla Filistin: Kasım 2025
Filistin’de Kasım 2025’de yaşananları fotoğraflarla aktarıyoruz…
Maureen Clare Murphy’in MEMO’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.

Filistinliler, 20 Kasım'da İsrail hava saldırılarında hayatını kaybeden sevdiklerini Gazze Şehrindeki El-Şifa Hastanesinde anıyor. (Yousef Zaanoun/ActiveStills)
Gazze Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 29 Ekim ile 3 Aralık tarihleri arasında işgal altındaki Gazze Şeridi'nde 100'den fazla kişi hayatını kaybetti. Aynı dönemde 300'den fazla kişi yaralandı ve bir kişi daha önce aldığı yaralar nedeniyle hayatını kaybetti.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 29 Ekim ile 3 Aralık tarihleri arasında enkaz altından 113 ceset daha çıkarıldı.
31 Ekim ile 28 Kasım arasında, sağlık bakanlığı 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de ölenlerin toplam sayısına 1.000 kişi daha ekledi.
3 Aralık itibarıyla, Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de ölenlerin sayısı 70.117, yaralananların sayısı ise yaklaşık 171.000 oldu.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 10 Ekim 2025'te ateşkes ilan edildiğinden 3 Aralık'a kadar 360 kişi öldü, 922 kişi yaralandı ve enkaz altından 617 ceset çıkarıldı.
26 Kasım itibarıyla İsrail, ateşkesin başlamasından bu yana 345 Filistinlinin cesedini Gazze'ye iade etti. İade edilen cesetlerden 99'unun kimliği tespit edilebildi.
Bu arada işgal altındaki Batı Şeria'da, İsrail güçleri ve yerleşimciler Kasım ayı boyunca sekiz çocuk dâhil 22 Filistinliyi vurarak öldürdü. Aynı ay içinde Batı Şeria'da bir İsrailli, Filistinli saldırganlar tarafından öldürüldü.
Bu yılın 1 Aralık tarihi itibarıyla, İsrail güçleri ve yerleşimciler Batı Şeria'da 227 Filistinliyi öldürdü; bunların neredeyse yarısı bölgenin kuzeyindeki Cenin ve Nablus bölgelerindeydi. Öldürülenlerin 51'i çocuktu. (Uluslararası Çocuk Savunuculuğu Örgütü-Filistin)

1 Kasım'da, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Beyta köyünde bir adam zeytin toplarken, İsrailli askerler onu izliyor. Beyta sakinleri, dayanışma aktivistlerinin eşliğinde, İsrail askerlerinin çiftçilerin çalışmalarını engelleme girişimlerine rağmen zeytin ağaçlarının bir kısmını hasat ettiler. (Wahaj Bani Moufleh/ActiveStills)
BM Çocuk Fonu UNICEF, 21 Kasım'da düzenlediği basın toplantısında, ateşkesin başlamasından bu yana Gazze'de en az 67 çocuğun öldürüldüğünü açıkladı.
Reuters'in haberine göre, 29 Kasım'da İsrail'e ait bir insansız hava aracı, Han Yunus'un doğusunda babalarına odun toplamada yardım eden 10 ve 12 yaşındaki Fadi ve Juma Ebu Assi kardeşleri vurdu ve iki çocuk öldü.
18 Kasım'da Save the Children: “Gazze'deki çocuklar, hafta sonu yağan şiddetli yağmurlar nedeniyle çadırları su basınca, kanalizasyon suyu ile ıslanan ince şort ve tişörtlerle, barınakları olmadan çıplak zeminde uyuyorlar” dedi.
BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi, 14 Kasım'da Gazze'ye yağan şiddetli yağmurların ardından 13.000'den fazla haneyi selin etkilediğini açıkladı.
BM Filistin Mülteciler Ajansı, “Birçok aile, sular altında kalan bölgelerden kaçarak geçici olarak UNRWA okullarına dönüştürülmüş barınaklara sığındı” dedi.

Filistinli öğrenciler, 1 Kasım'da savaşın ardından öğrenime devam etmek üzere Doğu Gazze Eğitim Müdürlüğü tarafından yeniden açılan, Gazze Şehri'nin el-Zeytun semtindeki tarihi el-Kemaliya Okulu'nda derslere katılıyorlar. 1237 yılında Eyyubi döneminde kurulan okul, Gazze'nin en eski eğitim kurumlarından biridir. (Omar Ashtawy/APA images)
BM kurumları ve hareketleri izleyen uluslararası ve yerel kuruluşlara göre, 10 Ekim'de ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana Gazze'de 774.000'den fazla yerinden edilme vakası kaydedildi.
Bu yerinden edilme hareketlerinin çoğu, Gazze'nin güneyinden kuzeye geçen insanları içeriyordu.
23-29 Kasım tarihleri arasında 20.000'den fazla yerinden edilme hareketi kaydedildi; bunların yaklaşık 5.250'si el-Tuffah ve Şucaiye mahallelerinden Gazze Şehrinin diğer bölgelerine yönelikti.
BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi'ne göre, yeni yerinden edilme dalgaları, İsrail ordusunun konuşlandığı yasak bölgenin sınırını belirleyen sarı beton blokların İsrail tarafından yerinin değiştirilmesiyle tetiklendi.
OCHA, daha yakın zamanda meydana gelen yerinden edilme olaylarının “öncelikle şiddetli yağışlar ve sel ile ilgili” olduğunu da ekledi.
İsrail, ordunun konuşlandırılmış olduğu Gazze topraklarının yüzde 50'den fazlasında konut binalarını patlatmaya devam etti.
OCHA'ya göre, İsrail ordusunun konuşlandırılmış olduğu bölgelerde bulunan 46 yerinden edilme kampında şu anda 13.500 kişiden oluşan 1.350'den fazla hane yaşıyor. OCHA, bu bölgelerdeki insanların “temel hizmetlere erişimden büyük ölçüde mahrum” olduğunun tahmin edildiğini ekledi.
10 Kasım itibarıyla, Gazze nüfusunun yaklaşık yarısı olan bir milyon kişi, bölgedeki 850'den fazla yerinden edilme kampında yaşıyordu.
İsrail, Gazze'deki Filistinlilerin denize erişimini yasaklamaya devam etti ve bu ay içinde birkaç balıkçıyı gözaltına aldı.

4 Kasım'da Batı Şeria'nın Hebron kentinde, bir yerleşimci tarafından öldürülen Ahmed el-Atrash'ın cenazesi, cenaze töreninde taşınıyor. Kardeşinin ifadesine göre, el-Atrash'ın başı, yüzü ve vücudunun diğer bölgelerinde yaralar vardı ve ailesi, onun vurulmadan önce ve sonra dövüldüğüne inanıyor. (Mosab Shawer/ActiveStills)
Birleşmiş Milletler Uydu Merkezi (UNOSAT) ve diğer BM kurumları, İsrail'in Gazze'ye iki yıl boyunca yoğun saldırılar düzenlemesinin yol açtığı yıkımın boyutunu belgeleyen bir dizi uydu görüntüsü analizini yayınladı.
UNOSAT'ın analizine göre, Gazze'deki tüm yapıların yüzde 80'inden fazlası hasar gördü. Etkilenen yaklaşık 200.000 yapının 123.500'ü yıkıldı, 17.100'ü ağır hasar gördü, 34.000'i orta derecede hasar gördü ve 24.000'i hafif hasar gördü.
Etkilenen yapıların toplam sayısı Temmuz başından bu yana yüzde 4 artarken, yıkılan yapıların sayısı aynı dönemde yüzde 18 artarak “hasarın kötüleştiğini” gösterdi.
Tahmini 320.600 konut birimi hasar gördü; bu, Temmuz başından bu yana yüzde 12'lik bir artışa tekabül ediyor. Gazze Şehri ve Kuzey Gazze vilayetleri en büyük hasar artışını yaşadı.
Uydu görüntüleri, Gazze'deki okulların neredeyse yüzde 100'ünün bir dereceye kadar hasar gördüğünü ve yüzde 93'ünden fazlasının “tekrar işlevsel hale gelmesi için ya tamamen yeniden inşa edilmesi ya da büyük çaplı onarım çalışmaları yapılması gerektiğini” gösteriyor.
Okullara doğrudan isabet eden saldırıların sayısı, iki yıl süren yoğun saldırılar boyunca giderek artarak 460 binaya ulaştı. Bu sayı, Gazze'deki tüm okul binalarının yüzde 80'inden fazlasını oluşturuyor.
Doğrudan isabet alan okul binaları, daha önce yaklaşık yarım milyon öğrenciye hizmet veriyor ve yaklaşık 19.000 öğretmen istihdam ediyordu; bu, toplam öğrenci ve öğretim kadrosunun yaklaşık yüzde 80'ini oluşturuyordu.
Yerinden edilmiş insanlar için sığınak olarak kullanılan okul binalarının dörtte üçünden fazlası doğrudan isabet aldı.

4 Kasım'da Gazze Şehri yakınlarındaki Cebaliya'da çocuklar evlerinin kalıntıları üzerinde oynuyorlar. (Yousef Zaanoun/ActiveStills)
Aynı ay içinde Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve UNOSAT, “gıda üretimi ve geçim kaynakları için hayati önem taşıyan tarım arazileri, seralar, sulama kuyuları ve diğer tarımsal altyapının yaygın olarak tahrip edildiğini” gösteren bulgularını yayınladı.
Gazze'de hasar gören tarım arazilerinin yaklaşık üçte biri “fiziksel olarak rehabilitasyon ve ekime uygun” ancak BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi'nin belirttiği gibi, “Gazze'deki tarım arazilerinin sadece yüzde 4'ü hasarsız ve erişilebilir durumda.” FAO ve UNOSAT, erişilebilir bölgelerdeki yaklaşık 600 hektarlık arazinin “hasarsız kaldığını ve gıda üretimini yeniden inşa etmek ve geçim kaynaklarını desteklemek için bir fırsat sunduğunu” belirtti.
Kuruluşlar, tarım arazilerindeki hasarın “Nisan ayında yaklaşık yüzde 80'den Temmuz ayında yüzde 86'ya yükseldiğini ve Eylül sonunda yüzde 87'ye ulaştığını” kaydetti. Bu eğilim, “tarım arazileri ve varlıklarının sürekli ve tekrarlanan tahribatını” yansıtıyor.
Seralara verilen hasar da Nisan ayında yüzde 71'den Ekim ayında yüzde 80'e yükseldi; Gazze Şehri valiliği “tamamen kayıplar” yaşarken, Kuzey Gazze valiliği “neredeyse tamamen yıkım” yaşadı. Tarımsal kuyulara verilen hasar da Nisan ayında yüzde 83'ten Eylül ayında yüzde 87'ye yükseldi.
Ateşkesin ardından, seralara erişilebilir alanlar yüzde 17 arttı.

4 Kasım'da, Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında insanlar günlük yaşamlarını sürdürüyorlar. Burada kamusal alanlar ve geçici çadırlar, savaş sırasında evlerini kaybeden aileler için barınak haline gelmiştir. (Ramzi Abu Amer/APA images)
Üç Filistinli insan hakları örgütü – Al-Haq, Al Mezan ve Addameer – BM İşkenceye Karşı Komite'ye, komitenin Kasım ayı sonunda yayınlanan İsrail ülke raporu öncesinde, “İsrail'in devlet politikası olarak işkenceyi kullanmasını” vurgulayan iki rapor sundu.
Örgütler, “Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in Filistinlilere yönelik keyfi tutuklamalar ve toplu gözaltılarındaki önemli artışı kınadıklarını” belirttiler.
Yaklaşık 15.000 Filistinli, “gizli delillere dayalı olarak ve adil yargılama süreci olmaksızın” İsrail tarafından gözaltında tutuluyor.
Gruplar, Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in gözaltında bulunan en az 75 Filistinlinin ölümünün “İsrail'in yaygın ve sistematik işkence ve insanlık dışı, zalimane ve aşağılayıcı muamele uygulamasında inkâr edilemez bir artış olduğunu kanıtladığını” belirtti.
Gruplar, “aşırı cinsel ve cinsiyete dayalı şiddetin rutin olarak uygulandığını” bildiren BM soruşturma komisyonunun bulgularını destekleyen tanıklıklar topladıklarını söyledi.
Buna “tecavüz, tutukluların cinsel organlarına vurma ve zorla çıplak bırakma, aç bırakma, susuz bırakma, kafeslere kapatma, fiziksel ve sözlü saldırı ve elektrik şoku gibi diğer şiddet biçimleri” dâhildir.
Üç insan hakları örgütü, İşkenceye Karşı Komite'ye yaptıkları ikinci müdahalenin “tutuklama bağlamı dışında ciddi ve kalıcı psikolojik acı veren İsrail politikalarına” odaklandığını belirtti.
Bu politikalar arasında “ev yıkımları, toplu zorla nakiller, Filistinlilerin insan kalkanı olarak kullanılması ve Filistinlilere saldırmak ve onları terörize etmek için askeri köpeklerin kullanılması” yer alıyor.
Gruplar ayrıca komite uzmanlarını “İsrail'in ilhakçı gündemini ilerleten ve şu anda Trump yönetimi tarafından desteklenen, engellenmeyen yerleşimci şiddetinin eşi görülmemiş boyutuna” karşı uyardı.

5 Kasım'da Gazze Şehri'nin doğusundaki Şucaiye bölgesinde el-Kassam Tugayları tarafından kurtarılan İsrailli bir esirin cesedi naklediliyor. (Yousef Zaanoun/ActiveStills)
İsrail merkezli birkaç insan hakları grubu da İşkenceye Karşı Komite'ye ortak bir rapor sunarak “İsrail'in mevcut güvenceleri ortadan kaldırdığını ve artık tüm gözaltı süreci boyunca işkence uyguladığını” belirtti.
Tutuklular “her aşamada” ciddi şekilde istismara uğruyorlar: “cop kullanımı, ciddi yanıklara neden olan kaynar su dökülmesi, tutuklulara köpek saldırısı, acı verici derecede yüksek sesli müzikle yoğun duyusal manipülasyon uygulayan ‘disko odası’ kullanımı, nesnelerle tecavüz”.
İnsan hakları grupları, İsrail'in Filistinlilere yönelik hapishane politikasının günlük kalori alımını 1.000 kalori ve protein alımını 40 gramla sınırladığını da ekledi.
Aynı zamanda Kasım ayında, Gazze merkezli Filistin İnsan Hakları Merkezi, Gazze'ye geri gönderilen erkek ve kadınların İsrail gözaltında maruz kaldıkları cinsel işkenceyi anlatan tanıklıklarını yayınladı.
PCHR, bu tutukluların yalnızca Gazze Şeridi'nde ikamet ettikleri için, “Filistinlileri küçük düşürmek ve onlara azami psikolojik ve fiziksel zarar vermek amacıyla tasarlanmış toplu cezalandırma politikasının bir parçası olarak” tutuklandıklarını belirtti.
Uluslararası Çocuk Savunuculuğu Örgütü-Filistin, Kasım ayında İsrail tarafından gözaltına alınan 350 Filistinli çocuğun neredeyse yarısının suçlama veya yargılama olmaksızın tutulduğunu açıkladı.
DCIP'nin hesap verebilirlik programı direktörü Ayed Ebu Eqtaish, “Bu, Filistinli çocukların gelişimini fiziksel olarak ortadan kaldırmak, bastırmak ve engellemek, kalıcı bir korku ve güvensizlik duygusu aşılamak için tasarlanmış keyfi bir sistemdir” dedi.
DCIP, çocukların “İsrail'in ablukası altında yiyecek ve insani yardım ararken Gazze'de kaybolmaya devam ettiklerini” belirtti.

Elektrik işçileri, 7 Kasım'da Gazze'nin merkezindeki Deyr el-Belah'ta hasar gören elektrik hatlarının bakım ve onarım çalışmalarına başladı. (Omar Ashtawy/APA images)
Kasım ayında, İsrail vatandaşı Filistinlilerin haklarını savunan bir grup olan Adalah, İsrail hükümetinin Ekim 2023'ten bu yana Filistinliler üzerindeki baskıcı yönetimini pekiştiren “çok çeşitli yasalar” hakkında bir rapor yayınladı.
Adalah'a göre, bu yasalar “çok sayıda konuyu kapsıyor ve birçok temel hakkı ihlal ediyor”. Bunlar arasında “ifade, protesto ve düşünce özgürlüğü; vatandaşlık ve yasal statü hakkı; aile hayatı, eşitlik, sosyal yardımlar ve devlet kaynaklarının dağıtımında eşitlik hakları; ceza adaleti ilkeleri ve mahkûmların hakları” yer alıyor.
Adalah, düşmanca bir kamuoyu ve siyasi ortamın hoşgörülü bir ortam yaratmasına rağmen, ihlallerin köklerinin “Yahudi etnik-ulusal üstünlüğü ilkesine dayanan İsrail'in anayasal ve siyasi kültürünün derinliklerinde yattığını” belirtti.
Adalah'a göre, “neredeyse yalnızca İsrail'in Filistinli vatandaşlarına ve işgal altındaki Doğu Kudüs'te yaşayan Filistinlilere uygulanan” terörle mücadele yasaları bir yasama eğilimi oluşturmaktadır.
Aynı şekilde, “Yahudi-İsrailli vatandaşlar arasında ordu yedek askerlerine geniş bir kamu desteği sağlamak için, doğası gereği İsrail'in Filistinli vatandaşlarını dışlayan” çok çeşitli yeni avantajlar sunma çabası da bir eğilimdir.
Geçici emirler, “İsrail'in gözaltında tutulan Filistinlileri cezalandırmak ve misilleme yapmak için tasarlanmış aşağılayıcı ve cezai koşulların uygulanmasına” izin verenler gibi, defalarca uzatılıyor veya kalıcı mevzuata dâhil ediliyor.
Baskı rejimi İsrail yasalarıyla sınırlı değil; İsrail hükümetinin tüm kolları “aynı etnik-ulusal mantığa göre çalışıyor” diyor Adalah raporunda.

İsrail güçleri, 7 Kasım'da Batı Şeria'nın Kalkiliya kentinin doğusundaki Beyt Lyd ve Kafr Qaddum topraklarında yerleşimciler tarafından kurulan yeni bir ileri karakola karşı düzenlenen protesto sırasında Filistinli çiftçilere ve aktivistlere saldırdı. İsrail Sınır Polisi protestoculara göz yaşartıcı gaz ve gerçek mermi kullandı. (Oren Ziv/ActiveStills)
Defense for Children International-Palestine'e göre, 2 Kasım gecesi geç saatlerde, zırhlı bir askeri araçtaki İsrailli bir asker, işgal altındaki Batı Şeria'nın kuzeyindeki Nablus yakınlarındaki Beyt Furik kasabasında 17 yaşındaki Jamil Hanani'yi vurdu.
İsrail askerleri kasabadan ayrılırken tıbbi merkezin yakınında bulunan genç, karnından vuruldu.
Jamil, tıbbi merkezin acil servisine kaldırıldı ve askerler kasabadan ayrılmadan önce gencin fotoğrafını çekti. Genç, vurulduktan birkaç saat sonra hastanede hayatını kaybetti.
3 Kasım'da, 35 yaşındaki Ahmed al-Atrash, Batı Şeria'nın güneyindeki Hebron girişinde bir İsrailli sivil tarafından öldürüldü.
İsrail medyası, ateş eden kişinin öldürülen adamın arabasını çalmaya çalıştığını ve hayatının tehlikede olduğunu hissettiği için ateş ettiğini iddia ettiğini bildirdi.
The Times of Israel gazetesi, polisin yaptığı açıklamada, aracın daha önce bir kazaya karıştığını ve iki İsraillinin, aracın çekiciye yüklendiğini görünce geri dönerek aracı almaya çalıştıklarını belirtti.
Filistin'in resmi haber ajansı Wafa, İsrail askerlerinin Filistin Kızılayı görevlilerinin al-Atrash'a ulaşmasını engellediğini ve “onu yerde kan kaybından ölmeye terk ettiklerini” bildirdi.
Wafa'ya göre, İsrail güçleri öldürülen adamın cesedine el koydu ve ertesi gün cenaze töreni için ailesine iade etti.
İsrail güçleri, 8 Kasım'da Batı Şeria'nın merkezindeki Tubas yakınlarındaki al-Fara mülteci kampında düzenledikleri baskında 26 yaşındaki Abd al-Rahman Darawsha'yı vurarak öldürdü.
16 Kasım'da İsrail güçleri, Nablus yakınlarındaki Askar mülteci kampına düzenledikleri baskında 19 yaşındaki Hasan Musa'yı öldürdü. Bir başka genç de yaralandı.
OCHA'ya göre, askerler ambulans ekiplerinin Musa'ya ulaşmasını yaklaşık yarım saat engelledi ve İsrail ordusu, öldürülen adamın askerlere patlayıcı bir madde attığını iddia etti.

8 Kasım'da, Batı Şeria'nın güneyindeki Hebron'un Eski Şehrinde Filistinli bir adam arabasında beklerken, İsrailli askerler yerleşimcilere eşlik ediyor. Filistinlilerin hareket özgürlüğünü kısıtlayan bu tekrarlanan saldırılar, İsrail'in şehir, özellikle de İbrahim Camii çevresindeki bölge üzerinde kontrolünü sağlamaya yönelik stratejisinin bir parçasıdır. (Wahaj Bani Moufleh/ActiveStills)
5 Kasım'da uluslararası kuruluşlar ve insani yardım grupları, İsrail'in Ürdün ve Mısır'da stoklanmış milyonlarca barınak ve diğer gıda dışı malzemelerin Gazze'ye girmesini engellediğini açıkladı. Gruplar, bunun sonucunda 250 binden fazla aile, yani yaklaşık 1,5 milyon insanın “kötüleşen koşullara maruz kaldığını” belirtti.
Aralık ayının son haftalarında, ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana, İsrailli yetkililer, birçok kurumdan gelen “çadır, sızdırmazlık ve çerçeve kitleri, yatak takımları, mutfak setleri ve battaniyeler gibi acil olarak ihtiyaç duyulan barınak malzemelerini getirmek” için yapılan yaklaşık iki düzine talebi reddetti.
Gruplar, aileler barınak yardımı alsalar bile, “yıkımın geniş ölçeği ve patlamamış mühimmat riski, ailelerin çadır kurmak için güvenli bir alan bulmasını zorlaştırıyor” dedi.
“Mülkiyet belgelerinin kaybolması veya belgelere erişimde yaşanan zorluklar, devam eden mülkiyet anlaşmazlıkları ile birlikte çok sayıda yerinden edilmiş insanı etkiliyor” diye eklediler ve kadınların “mülkiyet haklarını geri almaya veya korumaya çalışırken yaygın bir ayrımcılığa maruz kaldıklarını” bildirdiler.
Ağır makinelerin Gazze'ye girişi, “tahmini 55 ila 60 milyon ton enkazın temizlenmesi için acilen gerekli” dedi. “Enkazın kaldırılması ve güvenli erişim sağlanmadan, geçici barınakların kurulması bile ciddi şekilde kısıtlanıyor.”

İki aylık Cennet Mteir, 8 Kasım'da Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'taki Nasır Tıp Kompleksi'nde annesi tarafından besleniyor. Cennet, nadir görülen bir genetik hastalık olan Beckwith-Wiedemann sendromu ile iki ay erken doğdu. Hemşire olan teyzesi, Cennet'in durumunun özel bakım gerektirdiğini ama bu imkânın Gazze'de bulunmadığını söylüyor. (Doaa Albaz/ActiveStills)
BM Kalkınma Programı Kasım ayında, Eylül 2024'teki ön değerlendirmelerin enkazın kaldırılması ve yeniden değerlendirilmesinin 20 yıla kadar sürebileceğini ve yaklaşık 909 milyon dolara mal olabileceğini gösterdiğini, ancak şu anda sadece enkazın çoğunluğunun yedi yıl içinde temizlenebileceğini söyledi.
BM Kalkınma Programı, “Ancak bu, doğru koşullar altında mümkün” diyerek, bu hedefe ulaşmak için “çalışmaları yoluna koymak için şu anda 110 milyon dolar gerektiğini” tahmin ediyor.
“Bu, öncelikli yerlere engelsiz erişim, ağır makine ve özel ekipman izinleri, düzenli yakıt girişi ve her şeyden önce istikrarlı bir çalışma ortamı gerektirir.”
OCHA, Enkaz Yönetimi Çalışma Grubu'na atıfta bulunarak, “Enkazlar, genellikle patlayıcılar, asbest, endüstriyel yan ürünler ve tıbbi atıklarla kirlenmiş olduğundan, önemli sağlık ve çevre tehlikeleri de oluşturmaktadır” dedi.
BM Mayın Eylem Servisi Kasım ayı başında, “ateşkes olmasına rağmen Gazze Şeridi'nde patlamamış mühimmatların ciddi bir tehdit oluşturmaya devam ettiğini ve yıkılmış bölgelere geri dönen sakinler arasında yaralanmaların bildirildiğini” uyardı.
Gazze Şehri belediyesi Kasım ayında, “yağmur suyu birikintileri ve kanalizasyon taşkınlarını gidermek için gerekli ağır makinelerin yanı sıra, hasarlı rögar kapakları ve yağmur suyu drenaj şebekelerini onarmak için gerekli boru, çimento ve temel malzemelerin bulunmadığını” belirtti.

11 Kasım'da, Gazze Şehri'nin Eski Kentinde bulunan asırlık bir simge yapı olan Paşa Sarayı'nda restorasyon çalışmaları başladı. Proje, Gazze Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı tarafından yerel kurumlarla işbirliği içinde yürütülüyor. Bu yapı, İsrail saldırılarında ciddi hasar görmüştü. (Omar Ashtawy/APA images)
6 Kasım'da UNOSAT, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Tulkerim, Nur Şems ve Cenin mülteci kamplarında meydana gelen hasarın değerlendirmesini yayınladı. Ocak sonundan bu yana İsrail ordusu, kamplardaki sakinleri evlerinden zorla çıkardı – bazen onlara ayrılmaları için sadece iki saat süre verdi – ve kamplardaki evleri ve diğer altyapıyı tahrip etti.
OCHA, değerlendirmelere göre, bu kamplarda “genişletilmiş yolların yeni bölümlerinin görülebildiğini” ve “bu genişletilmiş yollar boyunca binaların hasar görmüş veya yıkılmış göründüğünü” belirtti.
UNOSAT, Cenin kampına erişimi engelleyen yaklaşık 30 toprak set ve iki barikat tespit etti ve kampın dışında beş askeri inşaat aracı gözlemlendi.
OCHA, “Nur Şems ve Tulkerim kamplarının çevresinde bu tür engeller veya görünür askeri faaliyetler daha az tespit edildi” dedi.
Değerlendirme sonucunda, Cenin kampındaki tüm yapıların yarısından fazlasının hasar gördüğü, 201'inin tamamen yıkıldığı, 117'sinin ağır hasar gördüğü ve 348'inin orta derecede hasar gördüğü tespit edildi.
Nur Şems kampındaki tüm yapıların da yaklaşık yarısı hasar gördü; 150'ye yakın yapı yıkıldı, 37'si ağır hasar gördü ve 200'e yakın yapı orta derecede hasar gördü.
Tulkerim mülteci kampındaki tüm yapıların yaklaşık üçte biri hasar gördü. 250'den fazla yapı yıkıldı, 50'den fazlası ağır hasar gördü ve yaklaşık 100'ü orta derecede hasar gördü.
OCHA, devam eden askeri operasyonun “1967'den bu yana Batı Şeria'da yaşanan en uzun ve en büyük yerinden edilme krizine yol açtığını” belirtti. Yaklaşık 32.000 kişi, 1948'de Filistinlilerin şu anda İsrail olarak bilinen bölgelerden toplu olarak sürülmesinin ardından inşa edilen üç mülteci kampından yerinden edildi. Bu olay Nekbe veya felaket olarak bilinir.

11 Kasım'da, Gazze'nin merkezindeki el-Zevayda'daki Hamad Rehabilitasyon Hastanesi'nde protez bacağı takılan bir adam tedavi görüyor. (Omar Ashtawy/APA images)
7 Kasım'da, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki BM insan hakları ofisi, İsrail'e Ekim ayı sonunda Güney Hebron Tepeleri'ndeki Umm el-Khair'de yaklaşık bir düzine evi ve “hayati toplumsal altyapıyı” hedef alan toplu yıkım emirlerini “derhal durdurması” çağrısında bulundu.
BM Ofisi, bu emirlerin Nekbe sırasında Naqab (Negev) çölündeki topraklarından sürülen ve o zamandan beri Umm el-Khair'de yaşayan 35 geniş ailenin oluşturduğu topluluğun “yeni bir zorla yerinden edilme dalgasıyla karşı karşıya kalmasına” yol açtığını belirtti.
BM Ofisi, “Yıllardır İsrail makamları, Umm el-Khair sakinlerini İsrail Sivil İdaresi tarafından uygulanan sürekli ayrımcı arazi düzenlemelerine ve birkaç tur sistematik İsrail yıkımına maruz bırakıyor.” diye ekledi.
Umm el-Khair'deki Filistinli sakinlere, Güney Hebron Tepeleri'ndeki diğer köylerdeki gibi inşaat izni verilmezken, İsrailli yerleşimcilere “yerleşim yerlerini genişletme ve yakındaki Carmel yerleşim yerine bağlı yeni ileri karakollar inşa etme izni verilmiştir.”
Eylül ayında, yerleşimciler Umm el-Khair'in merkezinde bir ileri karakol kurdular ve “Filistinli sakinleri terk etmeye zorlamak için tacizlerini yoğunlaştırdılar.”
BM Ofisi, İsrail makamlarının “inşaatı durdurma ve yerleşimcilerin ileri karakola girmesini engelleme” yönündeki mahkeme kararını uygulamak için hiçbir önlem almadığını, bunun “Filistinlilere ait yapıların sık ve hızlı bir şekilde yıkılmasıyla keskin bir tezat oluşturduğunu” belirtti.
Yerleşimciler, Temmuz ayında kendi vurulma anını kaydeden tanınmış aktivist Odeh Hathaleen'in öldürülmesinde bile cezasız kalıyor. BM Ofisi, “Sanık üç gün ev hapsinde tutulduktan sonra herhangi bir yaptırım uygulanmadan serbest bırakıldı” dedi.
Filistin İnsan Hakları Örgütleri Konseyi, 10 Kasım'da yaptığı açıklamada, İsrail'in “cezasızlık politikasının daha fazla saldırıyı teşvik ettiğini ve Filistinlileri olayları bildirmekten caydırdığını” söyledi.
Konsey, aşırı durumlarda, yerleşimcilerin şiddetinin, İsrail'in tam askeri kontrolü altında bulunan Batı Şeria'nın yüzde 60'ından fazlasında “demografik mühendisliğin bir aracı olarak giderek daha fazla kullanıldığı” göz önüne alındığında, “savaş suçları veya insanlığa karşı suçlar” olarak değerlendirilebileceğini de ekledi.
Aralık ayı başında OCHA, bu yıl Batı Şeria'daki 270'den fazla toplulukta İsrailli yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen 1.680 saldırıyı, yani “günde ortalama beş olayı” belgelediğini açıkladı.
OCHA, “Zeytin hasadı, yerleşimcilerin yaygın şiddet eylemleriyle devam ediyor. Ekim ve Kasım aylarında 88 toplulukta 178 saldırı kaydedildi” diye ekledi.
OCHA'ya göre, “2025 yılında şimdiye kadar yerleşimcilerin saldırılarında 1.000'den fazla Filistinli yaralandı. Bu sayı, geçen yıl yaralananların iki katından fazla.”
Ekim ayı, BM'nin 2013 yılında yerleşimcilerin şiddet eylemlerini takip etmeye başladığından bu yana “en şiddetli ay” oldu.

12 Kasım'da, Batı Şeria'nın güneyindeki Masafer Yatta bölgesindeki Khirbet al-Fakhit'te İsrail ordusu bir evi, iki su deposunu ve diğer altyapı tesislerini yıkarken bir kadın bekliyor. (Basel Adra/ActiveStills)
19 Kasım'da Gazze'ye düzenlenen İsrail hava saldırılarında en az 25 kişi öldü, 77 kişi yaralandı. Ordu, askerleri ateş altında kaldığı için hedefleri vurduğunu iddia etti, ancak hiçbir asker yaralanmadı.
Fransız yardım kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar, sağlık ekiplerinin “uzuvlarında ve kafalarında açık kırıklar ve kurşun yaraları olan kadın ve çocukları tedavi ettiğini” söyledi.
Hamas, ABD'yi “beyan ettiği taahhütlerini yerine getirmeye ve ateşkesin uygulanması ve saldırıların durdurulması için İsrail'e acil baskı uygulamaya” çağırdı.
Gazze Şehri'nin el-Zeytun banliyösünde yerinden edilmiş ailelerin barındığı bir binaya düzenlenen İsrail saldırısında en az 10 kişi öldü. Diğer iki kişi de Gazze Şehri yakınlarındaki Şucaiye'de, geri kalanlar ise Han Yunus'ta ayrı saldırılarda öldürüldü.
20 Kasım'da, Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'ta İsrail'in hava saldırılarında bir bebek dâhil beş kişi öldü, 18 kişi yaralandı. İsrail, askerlere ateş açıldıktan sonra hedefleri vurduğunu iddia etti.

Pembe başörtüsü takan lise öğrencisi Leyla el-Qudra, 13 Kasım'da Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta, final sınavlarının fen bölümünden yüzde 96 puan aldıktan sonra ailesiyle birlikte kutlama yapıyor. Doktor olma hayali kuran Leyla, Ekim 2023'ten bu yana üç kez yerinden edildi, çadırda yaşadı, loş ışıkta ders çalıştı ve herkesi yoran gıda kıtlığına göğüs gerdi. (Doaa Albaz/ActiveStills)
İsrail'in kısıtlamaları, sınır geçişlerinin sürekli kapalı tutulması ve gümrük işlemlerindeki gecikmeler, 10 Ekim'de ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından hızla artırılan operasyonlara rağmen Gazze'ye giren yardım ve temel ihtiyaç maddelerinin miktarını azalttı.
Kasım ayı boyunca UNICEF, UNRWA, Dünya Sağlık Örgütü ve Gazze Sağlık Bakanlığı ile birlikte, “iki yıllık çatışma nedeniyle hayati önem taşıyan hizmetlerden mahrum kalan 44.000 çocuğa ulaşmak” amacıyla aşılama, beslenme ve büyüme izleme kampanyası başlattı.
Ajanslar Kasım ayı başında, “3 yaşın altındaki her beş çocuktan birinin ya hiç aşı olmamış ya da çatışma nedeniyle aşılarını kaçırmış olduğu ve bu durumun onları aşı ile önlenebilir hastalıkların salgını riskine maruz bıraktığı tahmin ediliyor” dedi.
Reuters'in haberine göre UNICEF, İsrail'in yaygın çocuk yetersiz beslenmesi ve su kamyonları için yedek parça sıkıntısı yaşanırken, yaklaşık bir milyon şişe kullanıma hazır bebek maması girişini reddettiğini de belirtti.
UNRWA, Kasım ayı başında İsrail'in Gazze'ye insani yardım kuruluşları için araçlar ve yedek parçalar, güneş panelleri, mobil tuvaletler, röntgen makineleri ve jeneratörler dâhil olmak üzere hayati öneme sahip yardım malzemelerinin girişini reddettiğini açıkladı.
URNWA, eğitim malzemeleri ve taze etin de “İsrail makamları tarafından insani yardım kapsamı dışında kabul edildiği” için reddedildiğini belirtti.
UNRWA, su ve kanalizasyon altyapısı için parça, alet ve bakım ekipmanlarının girişine getirilen kısıtlamaların da hizmetlerin yeniden tesis edilmesi ve iyileştirilmesi çabalarını aksattığını ekledi.
UNICEF, 11 Kasım'da İsrail'in, toplu aşılama kampanyası için gerekli olan çocuklara aşı yapmak için kullanılan şırıngalar ve güneş enerjili buzdolapları gibi temel malzemelerin Gazze'ye girişini engellediğini açıkladı.
UNICEF sözcüsüne göre, İsrail, Ağustos ayından beri gümrükten geçmeyi bekleyen şırıngaları ve buzdolaplarını hem sivil hem de askeri amaçlarla kullanılabilen “çift kullanımlı ürünler” olarak görüyor.
17 Kasım'da Dünya Gıda Programı, “sınır geçişlerinde insani yardım malzemelerine öncelik verilmediğini” bildirdi. Bu durum, İsrail'in diğer politikalarıyla birlikte “birkaç dağıtım merkezinde geçici olarak dağıtımın durdurulmasına ve hacimlerde yaklaşık yüzde 20'lik bir azalmaya yol açtı.”
Refah sınır kapısı, tıbbi hastaların tahliyesi dışında Kasım ayı boyunca kapalı kaldı. Dünya Sağlık Örgütü, sınır kapısının ve “Gazze'ye giriş noktalarının” açılması ve “tüm sınır kapılarından yardımların engelsiz bir şekilde akışının” sağlanması çağrısında bulundu.

13 Kasım'da, askeri operasyonlar nedeniyle Gazze Şeridi'nin en önemli doğa rezervlerinden biri olan Wadi Gaza'nın, Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-Maghraqa'da kirli ve ıssız bir bölgeye dönüşmesinden sonra, roket kalıntıları ve savaş enkazları dağınık halde duruyor. (Omar Ashtawy/APA görüntüleri)
Haaretz'in 22 Kasım'da yayınlanan bir haberinde alıntılandığı üzere, “BM kaynağı”, insani yardım taşıyan kamyonların aksine, ticari kamyonların çoğunun besleyici gıdalar yerine “abur cubur, cips, çikolata ve bu tür lüks ürünler” taşıdığını söyledi.
Haaretz'e göre, “BM kaynağı, son altı hafta boyunca Gazze'de et, süt veya sebze temin etmenin zor olduğunu, bu nedenle nüfusun çoğunun karbonhidratlarla beslendiğini” ekledi.
Bu arada İsrail, insani yardım kuruluşlarının kargo toplamak için Gazze'nin sınır kapılarına erişimini öncelikli hale getirmedi, bu da gecikmelere ve ek seyahatlere neden oldu.
28 Kasım'da, Avrupa Birliği'nin eşitlik ve kriz yönetimi komiseri Hadja Lahbib, İsrail makamlarının Gazze'ye girişini reddettiğini söyledi. Lahbib, “İsrail, sivil toplum kuruluşlarının işlerini yapmalarına izin vermeli, yeniden kayıt talepleriyle onları engellememeli” dedi.
Labib, “Daha hızlı gümrük işlemlerine ve çift kullanımlı ürünlerin tam olarak netleştirilmesine ihtiyacımız var. Şu anda yazılı bir liste yok. Çok sayıda keyfi karar görülüyor” diye ekledi.
“Örneğin, bir çadır ve uyku tulumunun çift kullanımlı olduğu söylendi, bu kabul edilemez.”

Filistinli çocuklar, 14 Kasım'da Batı Şeria'nın Salfit kenti yakınlarındaki Deyr Istiya köyünde İsrailli yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen kundaklama saldırısının ardından Hajja Hamida Camii'ndeki hasarı inceliyor. Köylülerin hızlı müdahalesi, yangının binanın tamamına yayılmasını engelledi. (Oren Ziv/ActiveStills)
OCHA, Aralık ayı başında yaptığı açıklamada, “Gazze'deki ateşkesin ardından dört hastane dâhil olmak üzere 42 sağlık tesisi açıldı veya faaliyetlerine yeniden başladı” dedi. Ancak BM Ofisi, “tüm sağlık hizmet noktalarının yüzde 61'inin hala işlevsiz olduğunu” da ekledi.
OCHA, “Sınırlı rehabilitasyon hizmetleri ve yardımcı cihazların yetersizliği nedeniyle, engelli kişiler kış aylarında daha fazla koruma riskiyle karşı karşıya” dedi ve “kalabalık yerlerde ve uygun olmayan barınaklarda” özellikle savunmasız olduklarını belirtti.
2022 yılında Gazze'de yaklaşık 55.000 engelli kişi sağlık bakanlığına kayıtlıydı. OCHA'ya göre, Eylül ayı itibarıyla Dünya Sağlık Örgütü, yaklaşık 42.000 kişinin daha “sürekli rehabilitasyon ve bakım gerektiren, hayatlarını değiştirebilecek yaralanmalara maruz kaldığını” tahmin ediyor.
OCHA, Kasım ayının ilk iki haftasında “akut sulu ishal vakalarının önceki iki haftalık döneme göre yüzde 13 arttığını” belirtti. Sarılık vakaları iki katından fazla artarak “halk sağlığı durumundaki bozulmayı vurguladı.”
OCHA'ya göre, “4.000'i çocuk olmak üzere 16.500'den fazla hasta, ihtiyaç duydukları ileri düzey tıbbi bakım Gazze Şeridi'nde sağlanamadığı için hala tıbbi tahliyeye ihtiyaç duyuyor.”

Yerinden edilmiş Filistinliler, 18 Kasım'da Batı Şeria'nın Tulkerim kentindeki Nur Şems mülteci kampının girişinde protesto düzenleyerek evlerine dönme haklarını talep ettiler. İsrail güçleri, kampın yakınına yaklaşmaya çalışan protestocuları engelledi ve birkaçını gözaltına aldı. (Mohammed Nasser/APA images)
İngiliz yardım kuruluşu Medical Aid for Palestinians, Kasım ayı sonunda Gazze'deki sağlık çalışanlarının “hala ciddi ilaç ve ekipman sıkıntısı yaşadığını ve bunun da hastaların ölümüne yol açtığını” açıkladı.
Mayıs ortasından bu yana Gazze'ye giren yaklaşık 230.000 ton yardımın sadece yüzde 5'i tıbbi malzemeydi.
MAP, “Gazze'nin güneyindeki sağlık sisteminin bel kemiği” olan Nasır Tıp Kompleksi'nde 42 temel malzemenin stoğunun sıfır olduğunu/bittiğini ve yaklaşık aynı sayıda malzemenin “tamamen tükendiğini” belirtti.
Diyalize ihtiyaç duyan böbrek hastaları, Gazze'de kritik öneme sahip bir ilacın artık bulunmaması ve İsrail'in bu ilacın Gazze'ye girişini engellemeye devam etmesi nedeniyle hayatını kaybetti.
Tıbbi personel, “ampute hastalar için dış fiksatörler gibi malzemeleri yeniden kullanmak ve hala bunlara ihtiyaç duyan diğer hastalardan çıkarmak zorunda kaldıklarını, bunun da enfeksiyon riskini artırdığını ve uzuv kaybından kurtulmayı engellediğini” söylüyor.
Gazze'deki sağlık tesisleri de temel ekipmanlardan yoksundur ve “hastaları kritik bakımdan mahrum bırakmaktadır.” MAP'a göre, Gazze'nin kuzeyinde sadece bir adet çalışan CT makinesi bulunmaktadır ve bu durum “tek bir tesise büyük baskı yaratmakta ve klinikleri en kritik vakaları görüntüleme hizmetini kısıtlamaya zorlamaktadır.”

18 Kasım'da Gazze Şehri'nin kuzeyinde yerinden edilmiş insanları barındıran çadırlar. (Yousef Zaanoun/ActiveStills)
İsrail ordusu, 26 Kasım'da Batı Şeria'nın kuzeyinde büyük bir operasyon başlattığını açıkladı.
Tubas yakınlarındaki Tammun kasabasının belediye başkanı Sameer Bisharat, kasabaya düzenlenen askeri baskın sırasında saldırı helikopterlerinin kasaba sakinlerine ateş açtığını söyledi. Bisharat'a göre askerler 10'dan fazla evi askeri karakol haline getirdi ve su hatlarını kesti.
Ordu, “Cenin ve Tulkerim'de yaptığımız gibi hareket edeceğiz” tehdidini içeren broşürler dağıttı. Cenin ve Tulkerim, Batı Şeria'da on binlerce sakinin evlerinden/yerinden edildiği şehirler. Bu şehirlerin bazıları, İsrail ordusunun Ocak ayı sonunda “Demir Duvar Operasyonu” adı verilen geniş çaplı bir saldırı başlatmasının ardından yıkıldı.
OCHA'ya göre, Batı Şeria'nın kuzeyinde genişletilen operasyonlardan yaklaşık 100.000 Filistinli etkilendi. BM ofisine göre, bu operasyonlar “sokağa çıkma yasağı getirilmesi, konutların ele geçirilmesi ve askeri karakollara dönüştürülmesi ve Filistinlilerin hareket özgürlüğünün ve temel hizmetlere erişiminin önemli ölçüde kısıtlanması”nı içeriyordu.
OCHA'ya göre, ayın başlarında İsrail ordusu, Cenin kentine yakın Yabad kasabasında büyük çaplı bir operasyon düzenledi ve gözetleme noktası olarak kullandıkları iki konut binasından iki aileyi zorla tahliye etti.
Birkaç aile daha yerinden edildi ve evleri askerler tarafından ele geçirildi. OCHA, 11 gün boyunca Yabad'daki tüm okulların kapatıldığını ve bunun “çevrimiçi eğitime geçen yaklaşık 4.000 öğrenciyi etkilediğini” açıkladı.

18 Kasım'da, Bethlehem yakınlarındaki Batı Şeria köyü al-Jaba'da bir yerleşimcinin saldırısının ardından, Filistinli bir adam “Araplara ölüm” yazan ırkçı grafiti yanında duruyor. (Oren Ziv/ActiveStills)
İsrail güçleri, 5 Kasım'da Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin yakınlarındaki al-Yamoun kasabasının ana girişinde 15 yaşındaki Murad Abu Seifen'i vurarak öldürdü.
Defense for Children International-Palestine (Uluslararası Çocukları Koruma Derneği-Filistin) örgütünün açıklamasına göre, çocuk vurulduğunda “İsrail ordusunun askeri harekâtı sırasında, ağır zırhlı bir İsrail askeri aracına taş ve molotof kokteyli atan diğer Filistinli gençlerle birlikte İsrail güçleriyle çatışmaya katılmıştı”.
Çocuk hakları örgütü, “İsrail güçleri Murad'ın düştüğü yere yaklaşarak cesedini bir battaniyeyle örttü” diye ekledi.
“Yaklaşık yarım saat boyunca onun yanında kaldılar. Bu sırada Filistinli bir ambulans Murad'a ulaşmaya çalıştı, ancak askerler ambulansın geçmesine engel oldu.”
İsrail ordusu çocuğun cesedine el koyduğu için DCIP, “Murad'ın vücudundaki kurşun yaralarının yerini ve sayısını doğrulayamadığını” belirtti.
6 Kasım'da İsrail güçleri, Kudüs yakınlarındaki al-Jureida kasabasında bir oyun parkı yakınında 16 yaşındaki iki Filistinli çocuğu, Muhammed Kasım ve Muhammed Etayem'i vurdu.
Uluslararası Çocuk Savunuculuğu Örgütü Filistin Şubesi, “Filistinli Mahkûmlar Kulübü'nün ailelere verdiği bilgiye göre, İsrail güçleri yaralı çocukları gözaltına aldı” dedi.
Çocuk hakları örgütü, “7 Kasım'da Filistin İrtibat Bürosu, çocukların ailelerine çocuklarının öldürüldüğünü ve cesetlerinin İsrail güçleri tarafından alıkonulduğunu bildirdi” diye ekledi.
“Çocukların ailelerine göre, çocuklar ayrılık duvarına molotof kokteyli atarken yaklaşık 50 mermiyle hedef alındılar.”
Olayın videosu, “İsrailli askerlerin, sırtlarını dönmüş ve acil bir tehdit oluşturmayan çocuklara yoğun ve kasıtlı olarak ateş açtığını” gösteriyor, dedi DCIP.
İsrail makamları çocukların cesetlerini elinde tuttuğu için, haklar grubu “her ikisinin de aldığı kurşun yaralarının yerini veya sayısını doğrulayamadığını” söyledi.

Abu Mohammed al-Aliwa, eşi ile birlikte, 16 Kasım'da savaş sırasında beş oğlunu kaybettikten sonra Gazze Şehri'nin doğusundaki Şucaiye Mahallesi’nde 36 torununa bakıyor. Aile, kışın yaklaşmasıyla daha da kötüleşen zorlu koşullarda bir çadırda yaşıyor. (Omar Ashtawy/APA images)
2 Kasım'da Filistinli Mahkûmlar Derneği, Cenin yakınlarındaki Burqin kasabasından 63 yaşındaki Muhammed Ghawadra'nın ölümünü doğruladığını açıkladı.
Ghawadra, Ağustos 2024'ten beri tutukluydu ve kronik hastalıkları için tıbbi tedavi görmesine izin verilmiyordu.
OCHA'ya göre, 6 Kasım'da Ramallah yakınlarındaki al-Mazraa al-Kibliya kasabasında “İsrail güçleri torununu tutuklamak için evine baskın düzenlediğinde yaşlı bir kadın bilincini kaybetti”. Baskın sırasında iki aile üyesi saldırıya uğrayarak yaralandı ve “önceden sağlık sorunu olan kadın hastaneye kaldırıldı, ancak burada hayatını kaybetti” dedi OCHA.
DCIP'ye göre, 11 Kasım'da, 13 yaşındaki Aysam Naser, Nablus'un güneyindeki Beyta'da “ailesi zeytin toplarken İsrail güçlerinin saldırısına uğradıktan bir ay sonra” yaralarından dolayı hayatını kaybetti.
OCHA, 11 Ekim'deki saldırıda “İsrail güçlerinin eşlik ettiği İsrailli yerleşimcilerden oluşan grupların hasatçılara saldırdığını” söyledi.
Saldırı sırasında İsrail askerleri “bölgeyi yoğun bir şekilde göz yaşartıcı gazla bombaladı ve Aysam'a doğru birkaç göz yaşartıcı gaz bombası attı, bu da onun şiddetli bir şekilde boğulmasına ve yere yığılmasına neden oldu” dedi DCIP.
İsrail askerleri, Aysam'ı taşıyan ambulansı durdurdu ve sürücüyü birkaç dakika sorguladı. Çocuk, ölümüne kadar kritik durumda kaldı.
DCIP'nin hesap verebilirlik programı direktörü Ayed Abu Eqtaish, “Askerlerin hayatına hiçbir tehdit oluşturmayan bir çocuğu hedef almak, Filistinli çocukları öldürdükleri için hiçbir zaman hesap sorulmayan İsrail askerleri için maalesef rutin bir uygulamadır” dedi.

İsrail işgal güçleri, 20 Kasım'da Batı Şeria'nın Hebron kentinin kuzeyindeki Beyt Ummar köyünde Walid Sabarna'nın ailesini evlerinden zorla çıkardı. Askerler evi talan etti, kapıları kaynakla kapattı ve evin üzerine İsrail bayrakları astı. Sabarna ve bir başka genç, Imran al-Atrash, iki gün önce Beytüllahim'in güneyindeki Gush Etzion yerleşim yeri yakınlarında vurularak öldürüldü. (Mosab Shawer/ActiveStills)
İsrail güçleri, 13 ve 16 Kasım'da Batı Şeria'da iki ayrı olayda üç Filistinli çocuğu öldürdü ve cesetlerine el koydu.
14 yaşındaki Jadallah Jadallah, 16 Kasım'da Tubas yakınlarındaki al-Fara mülteci kampında düzenlenen bir baskında vurularak öldürüldü. DCIP'ye göre, genç, ağır zırhlı İsrail askerlerine karşı çatışmalara katılmıştı ve “yaklaşık 20 ila 30 metre mesafeden vurulmuştu”.
13 Kasım'da İsrail güçleri, Hebron yakınlarındaki Filistin köyü Beyt Ummar'a ait arazide inşa edilmiş bir yerleşim kolonisi olan Karmei Tzur yakınlarında 15 yaşındaki Bilal Baaran ve Muhammad Abu Ayyash'ı vurdu.
DCIP, “Muhammad ve Bilal'in ailelerinin ifadesine göre, yerleşim çitinin yakınındaki alanda tarım işçiliği yapıyordu” dedi. DCIP, İsrail medyasının, çocukların “Molotof kokteylleri taşıyarak yerleşime sızmaya çalıştıkları” iddiasında bulunduğunu belirtti.
DCIP'ye göre, İsrailli askerler Bilal'in ailesinin evine baskın düzenledi ve çocuğu ve babasını “Bilal'i doğru şekilde yetiştirmediğini” söyleyerek aşağıladı.
Muhammed'in amcası, istihbarat subayı tarafından telefonla çocuğun ölüm haberini aldı.
Amca, istihbarat subayının kendisine “Yeğenin kendini akıllı sanıyordu, ama aptal olduğu ortaya çıktı” dediğini aktardı. Subay, “Bir süre önce onu tutuklamayı düşündüm, ama yetim olduğu için bırakmıştım. Ancak o bana geldi” diye ekledi.

21 Kasım'da Batı Şeria'nın kuzeyindeki Huwwara kasabasında İsrailli yerleşimcilerin saldırısının ardından bir Filistinli adam hasarı inceliyor. (Mohammed Nasser/APA images)
17 Kasım'da BM Güvenlik Konseyi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze için hazırladığı planı oylayarak, Washington'un kontrolündeki Uluslararası İstikrar Gücü aracılığıyla bölgedeki yabancı kontrolünü fiilen sürdürmeyi kabul etti.
The Washington Post'un ifadesiyle, BM Güvenlik Konseyi kararı “güce Gazze Şeridi'ni ‘askeriyeden arındırma’, sınırlarını güvence altına alma ve sivilleri ve yardım operasyonlarını koruma görevi verdi”.
Filistinli sivil toplum grupları, “felaket” niteliğindeki oylamanın sömürgeci işgali normalleştirdiğini ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının “bariz bir ihlali” olduğunu söyledi.
Filistinli gruplar, ABD ve müttefiklerinin, Trump'ın Gazze için hazırladığı 20 maddelik planın “kabul edilmesi gerektiğini, aksi takdirde ‘işi bitireceklerini’ tehdit ederek, soykırımı yeniden başlatacaklarını açıkça ima ettiklerini” ekledi.
Gruplar, “Uluslararası hukuka göre, bu tür bir güç tehdidi, herhangi bir rıza iddiasını geçersiz kılar” dedi.
Hamas, “Uluslararası güce Gazze Şeridi içinde direnişi silahsızlandırmak da dâhil olmak üzere görevler ve roller atamak, onun tarafsızlığını ortadan kaldırır ve işgal lehine çatışmanın bir tarafına dönüştürür” diyerek kararı reddetti.
Post gazetesine göre, “gücün Hamas'tan silahları nasıl ele geçireceği” konusundaki belirsizlik, Washington'u memnun etmek isteyen ülkelerin bile asker gönderme konusunda tereddüt etmesine neden oldu. Bazı ülkeler, ateşkes olmasına rağmen İsrail'in Gazze'ye saldırılarının devam etmesi nedeniyle askerlerinin zarar görmesinden korkuyordu.
Gazete, “Hiçbir Arap ülkesi asker göndermeyi taahhüt etmedi” diye ekledi. Katılmaları beklenen Körfez ülkeleri “cesaretlerini yitirdi” diye bir bölge yetkilisi Post gazetesine konuştu.
İsrailli bir düşünce kuruluşunun kıdemli araştırmacısı Ofer Guterman gazeteye, “Sonuç olarak, ISF kurulsa bile Gazze'nin silahsızlandırılmasına yol açması olası değildir” dedi.

İslamcı Cihat'ın silahlı kanadı Saraya el-Kudüs üyeleri, 21 Kasım'da Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat bölgesinde bulunduğu bildirilen bir İsrail vatandaşının cesedini bulmaya çalışıyor. (Belal Abu Amer/APA görüntüleri)
18 Kasım'da, Batı Şeria'nın güneyinde bir araba ile çarpma ve bıçaklama saldırısında bir İsrailli'yi öldürdüğü ve üç kişiyi yaraladığı iddia edilen iki Filistinli erkek vurularak öldürüldü.
OCHA, İsrail güçlerinin Hebron'a giden tüm kapıları kapatarak “binlerce Filistinliyi saatlerce mahsur bıraktığını ve saldırganların memleketleri olan Beyt Ummar kasabası ve Hebron şehrinde baskınlar düzenlediğini” bildirdi.
20 Kasım'ın geç saatlerinde, İsrail ordusuna bağlı bir keskin nişancı, Kudüs yakınlarındaki Kufr Aqab kasabasında düzenlenen baskın sırasında 15 yaşındaki Sami Mashayekh'i vurarak öldürdü.
Defense for International-Palestine'e göre Sami, vurulduğunda arkadaşlarıyla oynuyordu. İnsan hakları örgütü, “Keskin nişancı, ona ulaşmaya çalışan herkesi hedef aldı” dedi.
18 yaşındaki Amr al-Marbou adlı bir başka genç de baskın sırasında öldürüldü.
21 Kasım'da İsrail güçleri, Nablus yakınlarındaki Tell köyünde düzenledikleri baskın sırasında bir Filistinli erkeğin evini kuşatarak onu öldürdü. Filistin'in resmi haber ajansı Wafa, öldürülen kişinin 24 yaşındaki Yunus Ishtayeh olduğunu açıkladı ve İsrail ordusunun cesedini teslim etmediğini bildirdi.
OCHA'ya göre, “Yerel kaynaklar, adamın evinden çıkarken yakındaki çatıların üzerinde konumlanmış keskin nişancılar tarafından öldürüldüğünü bildirdi.” İsrail ordusu, adamın önceki gün düzenlenen baskın sırasında bir askeri vurarak yaraladığını iddia etti.

22 Kasım'da, İsrailli yerleşimciler ve askerler, Batı Şeria'nın Hebron kentinin kuzeybatısındaki Beyt Ula köyünde, yerleşimcilerin çadırlar kurup yeni bir ileri karakol oluşturmasının ardından çiftçilerin topraklarını işlemelerini engelledi. (Mosab Shawer/ActiveStills)
23 Kasım'da İsrail güçleri, Batı Şeria'nın Ramallah kentine yakın Deyr Jarir köyüne düzenlenen bir yerleşimci baskını sırasında Birzeit Üniversitesi'nde okuyan 20 yaşındaki öğrenci Bara Maali'yi vurarak öldürdü.
Deir Jarir köy konseyi başkanı Fethi Hamdan, Filistin'in resmi haber ajansı Wafa'ya, İsrail askerleri ve yerleşimcilerin saldırıya uğrayan yerleşimcilere karşı koymaya çalışan Filistinlilere ateş açtığını söyledi.
24 Kasım'da İsrail güçleri, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Nablus kentinde 30 yaşındaki Abd el-Rauf Ishtayeh'i öldürdü.
Xinhua haber ajansı, Filistinli güvenlik kaynaklarına atıfta bulunarak, “İsrail güçlerinin Nablus'un doğusundaki Amman Caddesi'nde bir evi kuşattığını ve omuzdan ateşlenen mermilerle vurulan bir daireden alevlerin yükselmeden önce yoğun silah sesleri duyulduğunu” bildirdi.
İsrail ordusu, Ishtayeh'in Mayıs 2024'te şehir yakınlarındaki bir kontrol noktasında iki askeri öldüren bir araba saldırısına karıştığını iddia etti.
Al Jazeera'nın haberine göre, Ishtayeh kayıtlı bir mesajda saldırıyı “Gazze halkına sadakatinden dolayı” gerçekleştirdiğini belirtti.
25 Kasım'da, 22 yaşındaki Sultan el-Ghani, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin yakınlarındaki Marka köyünde İsrail'in düzenlediği bir baskında öldürüldü. İsrail ordusu, cesedini teslim etmiyor.
İsrail ordusu, el-Ghani'nin Ağustos 2024'te Kalkiliya yakınlarındaki Kedumim yerleşiminde bir güvenlik görevlisinin ölümüne neden olan saldırıdan sorumlu olduğunu iddia etti.
26 Kasım'da İsrail güçleri, Cenin yakınlarındaki Kabatiya kasabasında düzenledikleri baskında bir adamı vurarak öldürdü. Filistin resmi haber ajansı, öldürülen adamın 20 yaşındaki Osama Kmeil olduğunu açıkladı.
OCHA, “Yerel kaynaklara göre, Filistinliler İsrail güçlerine taş attı ve güçler de gerçek mermiyle ateş açtı” dedi. İsrail ordusu, askerlerin, kendilerine el yapımı patlayıcı atan adama ateş açtığını iddia etti.

Bir sivil savunma çalışanı, 22 Kasım'da Gazze Şehri'nin batısındaki Abbas bölgesinde İsrail'in sivil bir araca düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden kurbanları kurtarıyor. (Omar Ashtawy/APA images)
İsrail güçleri, 27 Kasım'da teslim olan iki silahsız adamı Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin şehrinde vurarak öldürdü. BM insan hakları şefi, bu cinayetleri bir TV kameramanı tarafından kaydedilen “bariz bir infaz” olarak nitelendirdi.
Öldürülen erkeklerin 26 yaşındaki El-Muntasir Abdullah ve 37 yaşındaki Yusuf Asasa olduğu belirlendi.
Filistin direniş grubu İslami Cihat, iki adamın silahlı kanadının üyeleri olduğunu açıkladı.
Filistinli insan hakları örgütü El-Hak, infazların “kurumsallaşmış insanlık dışı ırk ayrımcılığıyla motive edilen, Filistinlileri ‘öldürülebilir’ teröristler olarak damgalayan genel kategorizasyonlara dayanan İsrail'in öldürme politikasının” sonucu olduğunu söyledi.
El-Hak, cinayetlerle ilgili bir saha raporunda, İsrail ordusunun şiddet tehdidiyle yakınlarda yaşayan bir adamı işyerinden ayrılmaya ve evine gitmeye zorladığını belirtti. Adam evine vardığında, “İsrail keskin nişancılarının gözetimi altında, insan kalkanı görevi görmesi ve tahliye edilen evlerin pencere ve kapılarını açması emredildi.”
İsrail polis güçlerini denetleyen aşırı sağcı ulusal güvenlik bakanı Itamar Ben-Gvir, “Cenin'deki bir binadan çıkan aranan teröristlere ateş eden Sınır Polisi mensuplarına ve İsrail ordusu askerlerine tam destek verdiğini” söyledi.
Ben-Gvir, “Askerler tam olarak beklendiği gibi davrandılar – teröristler ölmelidir” diye ekledi.
İki adamın öldürülmesinden bir gün sonra Ben-Gvir, teslim olduktan sonra askerleri tarafından vurularak öldürülen adamları vuran subayı terfi ettirdi.

İsrail tarafından tutuklanan mahkûmların aileleri, 24 Kasım'da Gazze Şehrinde, tutuklu akrabalarının serbest bırakılması ve İsrail hapishanelerindeki kötü muamelenin sona erdirilmesi için dayanışma protestosu düzenledi. (Omar Ashtawy/APA images)
Kasım ayında, İsrail parlamentosu Ben-Gvir'in savunduğu “Teröristlere Ölüm Cezası” tasarısını ilerletti.
Yasa tasarısı, 10 Kasım'da 39 lehte, 16 aleyhte oyla ilk okumada kabul edildi. Yasa tasarısı Ulusal Güvenlik Komitesi'ne geri gönderildi ve yasalaşması için iki oylamadan daha geçmesi gerekiyor.
Filistinli insan hakları grupları, BM'ye yaptıkları acil müdahaleyle, yasa tasarısının yürürlüğe girmesi halinde, ırkçı veya düşmanca bir niyetle, devlete ve “Yahudi halkının topraklarında ulusal dirilişine” zarar verme amacıyla bir İsrail vatandaşının ölümüne neden olan herhangi bir kişiye kesinlikle bir ölüm cezası uygulanacağını uyardı.
Filistinli hak grupları, tasarının askeri mahkemelerin “şu anda gerekli olan oybirliği kararı yerine basit çoğunlukla idam cezası vermesine izin verirken, hafifletici koşulların dikkate alınmasını açıkça yasaklayacağını” da ekledi.
İsrail'in iç istihbarat teşkilatı Şin Bet'in eski yöneticileri ve hukuk danışmanları, tasarının “hukuki normlar açısından kabul edilemez” olduğunu ve “dünya çapında Yahudileri ve İsraillileri tehlikeye atabileceğini” uyardı.
Eski yetkililer, tasarının “İsrail'in uluslararası statüsüne de zarar vereceğini” belirtti.

Filistin genelinde yağan şiddetli yağmurlar, 25 Kasım'da bölgenin güneybatısındaki Iqtait köyü yakınlarında, Batı Şeria'daki İsrail duvarının uzun bir bölümünün çökmesine neden oldu. (Oren Ziv/ActiveStills)
24 Kasım'da Dünya Gıda Programı, Gazze genelinde temel gıda maddelerinin fiyatlarının düzeldiğini ve sebze fiyatlarının düştüğünü açıkladı. Ancak tüm fiyatlar Ekim 2023 öncesine göre daha yüksek seviyelerde kalmaya devam ediyor ve “çoğu insanın alım gücünün üzerinde.”
Dokuz aydan fazla bir aradan sonra Deyr el-Belah'ta yeniden yumurta bulunabilir hale geldi ve Gazze'ye sınırlı miktarda dondurulmuş tavuk getirilmeye başlandı, ancak her ikisi de “çoğu hane halkı için büyük ölçüde satın alınamaz” durumda.
BM gıda ajansı, Gazze'ye giren ticari malların çoğunun “yüksek parasal değere sahip ancak genellikle karbonhidrat, şeker ve nişasta ağırlıklı düşük besin değerine sahip ürünlerden oluştuğunu” belirtti.
WFP, “Bunlar arasında çikolata ve alkolsüz içecekler yer alırken, yumurta ve her türlü et gibi temel gıda maddeleri çok sınırlı miktarda bulunuyor” diye ekledi. Sınırlı miktarda mutfak gazı/tüpü mevcuttu ve dizel yakıt taşıyan kamyonların nihayet Gazze'ye girmesi izin verildi, bu da “dizelin hem bulunabilirliğinde hem de fiyatlarında iyileşmeye” yol açtı.
Ancak Kasım ayında ankete katılan Gazze'deki hanelerin çoğu, pazarlara erişimde hala zorluk yaşadıklarını ve neredeyse hepsinin nakit sıkıntısı nedeniyle mali açıdan zorlandıklarını belirtti. Ankete katılanların üçte birinden fazlası, “ateşkesin başlamasından bu yana fiyatların düşmesine rağmen temel gıda maddelerini karşılayamadıklarını” bildirdi.
Her dört haneden biri hala günde sadece bir öğün yemek yiyordu ve çoğu hane “tahıllar, baklagiller ve sınırlı miktarda süt ürünleri ve yağ ile beslenirken, et, sebze ve meyveye erişim sınırlı kalmaya devam ediyordu.”
Gazze nüfusunun yarısından fazlası, mutfak tüpü eksikliği nedeniyle atık yakmaya güveniyordu.
26 Kasım'da BM gıda ajansı, iki aylık bir kapanışın ardından 12 Kasım'da Zikim geçişinin yeniden açılmasının ve “Aşdod Limanı'na erişimin biraz iyileşmesinin Gazze'nin kuzeyine yardım akışını biraz iyileştirdiğini” söyledi.
Ancak büyük darboğazlar “genel insani yardım akışını kısıtlamaya devam ediyor” ve Gazze'nin kuzeyine ve Sarı Hat'ın doğusundaki İsrail kontrolündeki bölgelere erişim “hala ciddi şekilde kısıtlı.”
24 Kasım'da Gazze İnsani Yardım Vakfı, artık Gazze'de faaliyet göstermediğini açıkladı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, BM ve diğer insani yardım kuruluşlarının yerini almayı amaçladığını söylediği ABD-İsrail askeri yardım programı, faaliyette olduğu beş ay boyunca dağıtım noktalarının yakınında yüzlerce kişinin ölümüne neden oldu.

25 Kasım'da şiddetli yağışlar, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan mülteci kamplarındaki çadırları su altında bıraktı. (Mohammed Salama/APA görüntüleri)
25 Kasım'da BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) bir rapor yayınlayarak Batı Şeria ve Gazze Şeridi ekonomisinin “kayıtlara geçen en ciddi daralmayı yaşadığını, on yıllardır elde edilen kalkınma kazanımlarını silip süpürdüğünü ve mali ve sosyal kırılganlığı derinleştirdiğini” uyardı.
Rapora göre, “benzeri görülmemiş çöküş”, “iki yıllık askeri operasyonlar”ın yanı sıra uzun süreli işgal ve yıllarca süren kısıtlamalar nedeniyle meydana geldi.
UNCTAD, “Sonuçta ortaya çıkan ekonomik kriz, 1960'tan bu yana küresel ölçekte en kötü 10 kriz arasında yer alıyor; ancak Gazze'deki durum ayrı bir konumda; bu, kayıtlara geçen en şiddetli ekonomik kriz” dedi.
UNCTAD, Gazze hakkında “Altyapının büyük ölçüde tahrip edilmesi, üretim kapasitesinin kaybı ve nüfusun yerinden edilmesi, insan sermayesine kalıcı zararlar vermiştir” dedi.
“Eğitim ve temel hizmetlerin kesintiye uğraması, geçim kaynakları ve toplumsal direncin temeli üzerinde uzun vadeli etkiler yaratacaktır.”
UNCTAD'a göre, hasarın boyutu “akut bir insani ve ekonomik acil durum” yaratmıştır. Yeniden inşa ve iyileştirme maliyetinin 70 milyar dolardan fazla olacağı tahmin edilmektedir.
Batı Şeria'da, yerleşim yerlerinin genişlemesi ve hareket kısıtlamaları Batı Şeria'yı parçalamakta ve “ekonomiyi, ticareti ve yatırımı bozmakta, araziye, kaynaklara ve pazarlara erişimi azaltmaktadır.”
3,3 milyondan fazla kişiyi etkileyen bu kısıtlamalar, ulaşım maliyetlerini ve seyahat sürelerini artırarak “pazarlara, istihdama, eğitime ve sağlık hizmetlerine erişimi bozuyor”.
Bu arada, İsrail'in mali transferleri durdurması, Filistin Yönetimi'nin “temel kamu hizmetlerini sürdürme ve toparlanmaya yatırım yapma” yeteneğini engelliyor.
UNCTAD, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki ekonominin “uzun süren bir gerileme döneminden, ekonomik, sosyal, insani ve çevresel tüm sektörlerde derin etkileri olan neredeyse tamamen çöküş aşamasına” geldiğini belirtti.

Bir Filistinli, 26 Kasım'da Batı Şeria'nın Hebron kentinin güneyindeki el-Dhahiriya kasabasında düzenlenen baskın sırasında İsrail ordusunun buldozerleriyle yıkılan dükkânların enkazını izliyor. (Mamoun Wazwaz/APA images)
Uluslararası Af Örgütü 27 Kasım'da yaptığı açıklamada, “ateşkes ilan edilip tüm İsrailli rehineler serbest bırakıldıktan bir aydan fazla bir süre sonra” İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere karşı soykırım yapmaya devam ettiğini söyledi.
Saldırıların ölçeği azalmış ve sınırlı iyileşmeler görülmüş olsa da, “İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere uyguladığı koşullarda anlamlı bir değişiklik olmamış ve İsrail'in niyetinin değiştiğine dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır” dedi insan hakları örgütü.
9 Ekim'de ateşkes ilan edildiğinden bu yana İsrail saldırılarında 136'sı çocuk olmak üzere en az 327 kişi öldürüldü ve İsrail, Uluslararası Adalet Divanı'nın yasal olarak bağlayıcı birçok emrini ihlal ederek “kritik yardım ve insani yardım malzemelerine erişimi kısıtlamaya devam ediyor”.
Amnesty, “Yıllarca süren yasadışı abluka ve bu yılın başlarında aylarca süren tam kuşatma. Filistinlilerin uygun gıda, su, barınak, giyecek ve sağlık hizmetlerinden yoksun kalmaları nedeniyle yavaş yavaş ölmelerine yol açacak koşullar yarattı” diye ekledi.
İsrail ordusunun tarım arazilerini ve hayvancılığı büyük ölçüde tahrip etmesi, Gazze topraklarının yarısından fazlasına yayılması ve Filistinlilerin denize erişimini ciddi şekilde kısıtlaması, Filistinlileri “neredeyse tamamen bağımsız geçim kaynaklarından mahrum bırakmıştır”.
İsrail, “soykırım eylemlerinden sorumlu olduğu şüphelenilenleri” soruşturmamış veya yargılamamış olsa da, İsrail'in ihlallerine son vermesi için uluslararası baskıların azaldığına dair işaretler ortaya çıkmıştır.
Amnesty, “Gazze'nin geleceği hakkında yeni kabul edilen BM kararı, insan haklarını korumaya veya zulümlerin hesabını sorulmasını sağlamaya yönelik net taahhütler içermiyor” dedi.
“En son olarak, Alman hükümeti 24 Kasım itibarıyla İsrail'e belirli silah ihracat lisanslarının verilmesinin askıya alınmasının kaldırıldığını duyururken ateşkes kararını gerekçe gösterdi.”
İnsan hakları örgütü, “AB-İsrail ticaret anlaşmasının askıya alınmasına ilişkin planlanan oylamanın da durdurulduğunu” ekledi.
Uluslararası Af Örgütü Başkanı Agnès Callamard, “Ateşkes, İsrail'in devam eden soykırımının üstünü örtmek için bir paravan haline gelmemelidir” dedi.

26 Kasım'da Gazze'nin kuzeyindeki Cebaliya'da hasar görmüş evlerinde yaşayan bir aile. Kalacak başka yerleri olmayan yedi kişilik aile, soğuktan korunmak için evlerinin açık alanlarını battaniye ve plastik örtülerle kaplıyor. (Omar Ashtawy/APA images)
28 Kasım'da UNICEF, Ekim ayında ilan edilen ateşkesin Gazze'ye “insani yardım erişimini iyileştirdiğini” ancak “özellikle kışlık malzemeler için acil olarak yardım malzemesi ihtiyacının arttığını” belirtti.
BM Çocuk Fonu, “yetersiz beslenme durumunun hala kritik olduğunu ve kriz öncesi seviyelerin çok üzerinde olduğunu” söyledi.
UNICEF, Ocak ayı sonlarında ateşkes ilan edilmesinin ardından Şubat ayında tedaviye alınan çocuk sayısının neredeyse beş katı olan 9.300 çocuğun Ekim ayında yetersiz beslenme nedeniyle tedaviye alındığını da ekledi.
Gazze'de 5 yaşın altındaki tüm çocuklar, çoğu çocuğun iki veya daha az gıda grubu tüketmesi, “sağlık hizmetlerine sınırlı erişim, yetersiz su ve sanitasyon ve yetersiz beslenme uygulamaları” nedeniyle akut yetersiz beslenme riski altında.
UNICEF, “Hamile ve emziren kadınlar arasında akut yetersiz beslenme oranı da yüksek seviyede seyrediyor” dedi.
Yaklaşık yarım milyon okul çağındaki çocuk eğitimden mahrum kalırken, Gazze'nin altyapısının çoğu hasar görmüş veya tahrip olmuş durumda. “Yerinden edilmiş çocuklar ve aileler yüksek risk altında ve kapsamlı ve bütüncül bir müdahaleye ihtiyaç duyuyorlar.”
OCHA, Kasım ayında “okul çağındaki çocukların neredeyse dörtte birinin” 300'den fazla “geçici öğrenim alanına” kayıtlı olduğunu belirtti.
OCHA, bir çocuk koruma değerlendirmesine atıfta bulunarak, “Eğitim, sağlık ve sosyal sistemlerin çöküşü, yerinden edilme ve tekrarlanan travmalarla birleşince, çocukların istikrar ve güvenlik duygusunu aşındırdı” dedi.
OCHA, “İyileşmeleri için sürdürülebilir, uzun vadeli çabalar gerekecek” diye ekledi.

Öğretmenler, yılın başında başlayan protestolara devam ederek 26 Kasım'da Batı Şeria'nın Hebron kentinin merkezinde greve gitti. Öğretmenler, Filistin Yönetimi'nden son dört yıldır yerine getirmediği tam maaşlarını ödemesini talep ediyor. (Mosab Shawer/ActiveStills)
Kasım ayı sonunda yayınlanan periyodik İsrail ülke raporunda, BM İşkenceye Karşı Komite, “organize ve yaygın işkence ve kötü muamelenin fiili devlet politikası olduğunu gösteren raporlardan derin endişe duyduğunu” belirtti.
Komite, “tekrar tekrar şiddetli dayak, köpek saldırıları, elektrik şoku, su işkencesi, uzun süreli stres pozisyonları, cinsel şiddet ve tutuklular ve ailelerine yönelik tehditler” iddialarından “derin endişe duyduğunu” belirtti.
Raporda ayrıca “kişisel onura yönelik hakaretler ve hayvan gibi davranmaya zorlanma veya üzerine işenme gibi aşağılama eylemleri” ile tıbbi bakım, yeterli beslenme ve su ile “giysi, uyku ve hijyen tesisleri ve ürünlerine erişim”in reddedilmesi de vurgulanmıştır.
Komite ayrıca, “bilgi veya itiraf elde etmek ve ceza uygulamak amacıyla halüsinojenik ilaçların zorla kullanılması”na da dikkat çekti.
Komisyon raporunda, İsrail'in son iki yılda herhangi bir işkence veya kötü muamele eylemini yargılamadığını belirtti. Ayrıca, hiçbir devlet yetkilisi tutukluların ölümlerinden sorumlu tutulmadı veya hesap vermedi.
Komite ayrıca, “İsrail'in benimsediği bir dizi politikanın Filistinliler için zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı yaşam koşullarına yol açacağını” belirtti.

El-Qahouji ailesi, İsrail'in bombardımanında hayatını kaybeden sevdiklerinin yasını tutuyor, Nasır Tıp Kompleksi, Han Yunus, Gazze'nin güneyi, 26 Kasım. (Doaa Albaz/ActiveStills)
Kasım ayı sonuna kadar, Mısır, Türkiye ve Katar'ın Kahire'de ateşkesin korunması ve bir sonraki aşamaya geçilmesi için toplantılar düzenlemesine rağmen, Ekim ayı başında ilan edilen ateşkesin ikinci aşamasına ilişkin müzakerelerde neredeyse hiç ilerleme kaydedilmedi.
Tartışmanın ana noktaları, İsrail'in Gazze'den çekilmeyi reddetmesi ve Hamas'ın silahlarını elinde tutmasıydı.
ABD Başkanı Donald Trump'ın planının temel taşı olan Gazze'ye uluslararası barış gücü gönderilmesi önerisi, üçüncü ülkelerin askerlerinin Filistinlilere karşı güç kullanmak zorunda kalmasından çekindikleri için Kasım ayı sonunda suya düşmüş görünüyordu.
Washington Post gazetesi 29 Kasım'da, Kasım ortasında BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan “Uluslararası İstikrar Gücü”nün kurulmasına yönelik çabaların ay içinde gerilediği yönünde haber yaptı.
İsrail ordusu Kasım ayı sonunda, Refah'taki tünellerde mahsur kaldığı söylenen düzinelerce savaşçıdan 30'dan fazlasını öldürdüğünü ve sekizini daha esir aldığını iddia etti.
“Kahire'de yürütülen müzakerelere aşina” olan isimsiz bir kaynak, İsrail gazetesi Haaretz'e, “her iki tarafın da talepleri ve iddiaları olsa da, İsrail'in daha güçlü taraf olduğunu ve Netanyahu'nun, başta Amerika olmak üzere uluslararası baskı olmadığı sürece ilerleme kaydetmekle ilgilenmediğini” söyledi.
Haaretz'e göre, “Arap kaynaklar, Amerika'nın İsrail üzerinde net bir baskı uygulamadığı sürece bu müzakerelerde ilerleme kaydedilemeyeceğini vurguluyor.”
Kaynaklar gazeteye, “rehine cesetleri ile ilgili müzakerelerin, kayıp olarak sınıflandırılan ve görünüşe göre enkaz altında gömülü olan binlerce Gazzelinin cesetlerinin işlemlerini duraksattığını” söyledi.

Tasneem el-Hams, 27 Kasım'da Uluslararası Kızılhaç Komitesi aracılığıyla İsrail'in gözaltından serbest bırakıldıktan sonra Gazze'nin merkezindeki Deyr el-Belah'daki El-Aksa Şehitler Hastanesi'ne geldi. Hemşire olan El-Hams, Ekim ayı başında Gazze'nin güneyindeki bir sağlık merkezinin önünde kaçırılmıştı. Kaçırılmasından yaklaşık 70 gün önce, Sağlık Bakanlığı yetkilisi olan babası da İsrail'in gözaltında tutuluyordu. (Ahmed Ibrahim/APA görüntüleri)
Temel altyapıdan yoksun çadır kamplarında yaşayan yerinden edilmiş insanların, kış yağmurlarının barınaklarını su basması ve hastalıkların yayılma riskiyle mücadele etmek zorunda kaldığı Gazze'yi yeniden inşa etmek için herhangi bir plan yok.
Ateşkesin ardından vaat edilen yardımların gerçekleşmemesi nedeniyle aileler hala uygun olmayan koşullarda yaşamaya devam ediyor. Kışın gelmesiyle birlikte, çocuklar ve bebekler bir kez daha yerinden edilmiş kamplarda hipotermi nedeniyle ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı.
Uluslararası Kurtarma Komitesi 25 Kasım'da yaptığı açıklamada, “Acil müdahale yapılmazsa, önlenebilir ölümler keskin bir şekilde artacaktır” dedi.
Ateşkesin ardından Gazze'deki bankalar yeniden açıldı, ancak nakit para bulunmuyor. İsrail, Ekim 2023'ten bu yana bölgeyi tamamen kuşatma altına aldığı için nakit para transferlerini engelliyor.
Reuters'ın bildirdiğine göre, Gazze'de halen mevcut olan nakit para “aşırı kullanım nedeniyle neredeyse tanınmaz hale geldi”.

27 Kasım'da Gazze Şehri'nin güneydoğusundaki el-Zeytun Mahallesi’ndeki geniş çaplı yıkımın bir görüntüsü. (Omar Ashtawy/APA görüntüleri)
İsrail, Kasım ayı boyunca Lübnan'a yönelik zaten sık sık düzenlediği saldırıları artırdı, aylardır ilk kez başkenti vurdu ve yeni bir savaşın çıkacağına dair korkuları artırdı.
Hizbullah'ın askeri şefi Haytham Ali Tabatabai, 23 Kasım'da Beyrut'un güneyindeki Haret Hreik mahallesindeki bir saldırıda öldürüldü.
Netanyahu'nun ofisinin sözcüsü, İsrail'in Hizbullah'ın “gücünü geri kazanmasına, yeniden inşa etmesine ve Lübnan'ın herhangi bir yerinden İsrail'i tehdit etmesine” izin vermeyeceğini belirtti.
ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile Hizbullah arasında geçen yıl Kasım ayı sonunda ateşkes ilan edildi ve İsrail'in iki ay boyunca Lübnan'ın bazı bölgelerini yıkıp nüfusunu azaltan ayrım gözetmeyen bombardımanları sona erdi.
Hizbullah, İsrail ordusuna ağır kayıplar verdirdi ve 8 Ekim 2023'te başlayan ve Lübnan'da tam ölçekli bir savaşa dönüşen aylarca süren düşük ve orta yoğunluklu çatışmaların ardından İsrail'in güneydeki kara harekâtını etkili bir şekilde durdurdu.
İsrail'in şok ve dehşet kampanyası Hizbullah'ın liderliğini ortadan kaldırarak örgütün geleceğini belirsiz hale getirdi ve Gazze'deki soykırıma karşı önemli bir direniş cephesini etkisiz hale getirdi.
BM insan hakları uzmanları Ekim ayında, Tel Aviv'in Kasım 2024 ateşkes anlaşmasını defalarca ihlal ettiğini ve İsrail'in neredeyse her gün Lübnan'a saldırdığını söyledi.

30 Kasım'da, insanlar Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'taki çöp sahasından kâğıt, odun ve diğer malzemeleri topluyorlar. Birçok çoban, alternatiflerinin olmaması nedeniyle hayvanlarını bu bölgede otlatmak zorunda kalıyor. (Doaa Albaz/ActiveStills)
Kasım ayı sonlarında, BM İnsan Hakları Ofisi, ateşkes ilan edildiğinden bu yana İsrail'in Lübnan'daki saldırılarında en az 127 sivilin öldürüldüğünü açıkladı. En son ve en ölümcül saldırılardan birinde, çoğu çocuk olan en az 13 sivil, Sidon yakınlarındaki Filistin mülteci kampı Ein al-Hilweh'de İsrail'in düzenlediği saldırıda öldürüldü.
İsrail ordusu, kampın içindeki bir eğitim tesisinde militanları hedef aldığını iddia etti. Hamas ise İsrail'in bir spor sahasını vurduğunu ve Lübnan'daki kamplarda askeri altyapı bulunmadığını söyledi.
BM Ofisi, İsrail saldırılarının “yeniden inşa çabalarını ve ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin Lübnan'ın güneyindeki evlerine dönme girişimlerini de ciddi şekilde engellediğini” ekledi. 16 Kasım'da İsrail, ülkenin güneyindeki bir çimento ve asfalt fabrikasını bombaladı ve BM ofisine göre “düzinelerce beton karıştırıcı, vinç ve yakıt tankını imha etti”.
Lübnan'daki BM barış gücü UNIFIL, 27 Kasım'da Lübnan'da “izinsiz silah ve varlıklar bulunmaya devam ederken” İsrail ordusunun “hâlâ Lübnan topraklarında pozisyonlarını koruduğunu” ve Kasım 2024 anlaşmasını 10.000'den fazla kez ihlal ettiğini söyledi.
Suriye yetkililerine göre, İsrail güçleri 28 Kasım'da Suriye'nin Beyt Jin köyüne düzenledikleri baskında en az 13 kişiyi öldürdü. İsrail, el yapımı patlayıcı ve roket saldırıları planlayan kişileri tutuklamaya çalıştığını iddia etti.
Associated Press haber ajansına göre, Beyt Jin'deki bir yetkili, saldırıda sivillerin öldürüldüğünü, bunların arasında “bir adam, karısı, iki çocuğu ve kardeşi ile bir gün önce evlenen başka bir adamın” da bulunduğunu söyledi.






HABERE YORUM KAT