1. YAZARLAR

  2. Orhan Miroğlu

  3. Ergenekon piyasası
Orhan Miroğlu

Orhan Miroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Ergenekon piyasası

14 Mart 2011 Pazartesi 17:49A+A-

“Bir fragmanında ‘Hiçbir kültür ürünü yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi olmasın’ der ve tam da bu nedenle ‘Tarihin tavını tersine taramak’ gerektiğini söyler Walter Benjamin.”

Şunun için hatırlatıyorum bu fragmanı: müdafilerin ‘askerî vesayetin tasfiyesi’, ‘demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla inşa süreci’ ve ‘sivilleşme’ olarak tanımlayıp coşkuyla karşıladığı; muarızlarınınsa, ‘muhalefetin tasfiyesi’ olarak tanımlayıp şiddetle karşı çıktığı ve 20 Ekim 2008 tarihinde Silivri Cezaevi’nde görülmeye başlanan Ergenekon davası, ilk soruşturmaların başladığı günden bu yana, sadece aydın, akademisyen, gazeteci ve siyasetçilerimizi değil, heyhat ki tüm toplumumuzu ikiye bölmüş, bir deli gömleği giydirilmişçesine hareketsiz kılmış durumda..”

Bu sözler, Ertuğrul Mavioğlu ve Ahmet Şık’ın hazırladığı Ergenekon’da Kim Kimdir-Kırk Katır Kırk Satır kitabının ikinci cildinin önsözünde yer alıyor ve yayıncı Ahmet Öz’e ait.

İki cilt ve tam 1136 sayfa olan kitapta iki de önsöz var. İlkinin altında her iki yazar-gazetecinin imzası var, ikinci cildin önsözünü ise, yayıncı Ahmet Öz kaleme almış.

Ama her iki önsöz de, birbiriyle uyumlu fikirler ihtiva ediyor.

Ahmet Öz’ün Walter Benjamin’inden aktardığı bu bölüm Ergenekon’u anlamak için ne kadar isabetli bir referans, orası kuşkulu; ama demek ki kendisini sol olarak tanımlayan çevrelerde, Ergenekon’un külliyen zarar bir mesele olduğunu anlatmak için Benjamin’in fragmanlarına atıfta bulunmak bile ihmal edilen bir şey değil artık.

Anlayacağınız, ne kadar delil, o kadar ikna!

Ergenekon süreciyle başlayan tarihin, aynı zamanda ‘bir barbarlık belgesi’ne dönüştüğüne inanmamız isteniyor veya bekleniyor. Bu hâl yoluna girdimi de yapılacak işin muhtevası kendiliğinden ortaya çıkıyor, o da özetle şu:


Ergenekon hesaplaşmasıyla başlayan tarihin veya sürecin , barbarlık belgesi olarak anlaşılmasını sağlamak yani, ‘barbarlık süreci’ olarak tarif edilen tarihin, ‘tersine taranmasına’ yardımcı olmak, buna dair işler yapmak..


Şık ve Mavioğlu’nun kitaplarına yazdıkları önsöz de bir bakıma, bu ‘delilleri
ortaya bulup çıkarmayı ve ‘barbarlık sürecini’ ispat etmeyi hedefliyor.

Her iki yazar, yayıncıları Ahmet Öz’ün gösterdiği gayrete benzer bir gayret içindeler. Dünyanın da; Türkiye’de vuku bulan bu ‘barbarlık sürecine’ yaklaşımının farklı olmadığını ve süreci korkutucu ve endişe verici bulduğunu anlamamıza hizmet etsin diye 12 Mart 2010’da, Wall Street Journal gazetesinde Claire Berlinski –hiç adını duymadım ama mühim biri olmalı- imzasıyla yayınlanan bir yazıya yer vermişler. Berlinski, Türk halkını saran paranoyalardan söz ediyor bu yazısında ve şunları ‘gözlem’ olarak kaydediyor:


“İlk olarak AKP dinî bir kandırmacanın içinde, yönetimin tüm unsurlarını kontrolü altına alma arayışında olan bir parti. Gizli amacı laik devleti yok etmek, Türkiye’yi batıdan kopartmak, ve nihayetinde İslam yasalarını dayatmak. Bu anlatımda bir tarikat lideri, partiyle görünmez bağları olan ve Utah’ta sürgünde bulunan Fethullah Gülen’in görüntüsü özel bir korku uyandırıyor. Onu eleştirenler Türkiye’nin Ayetullah Humeyni’si olmasından korkuyorlar, yardımcılarının Türk siyasi teşkilatı organlarına sızdıklarını, bir zombi ordusu gibi, bir işaretle uyanmak üzere, hareketsiz durduklarını söylüyorlar.”

Bu satırları okuduğunuzda, Ahmet Şık’ın Soner Yalçın’ın bilgisayarında çıkan yeni kitabının adı iyi ki ‘Zombi Ordusu’ değil de İmamın Ordusu olmuş diye düşünmeden edemiyorsunuz.

Ergenekon piyasasındaki talepler sözkonusu olduğunda, kitaba, Zombi’nin Ordusu gibi bir ad koymak, muhakkak ki korkmak isteyenleri daha çok korkutabilir; lakin tercih edilen isim –İmamın Ordusu- kadar inandırıcı olamayabilirdi..

Ahmet Şık’ın kendi kitabına –Kırk Katır mı Kırk Satır mı- Mavioğlu’yla birlikte yazdığı önsözden anlaşılıyor ki, ‘barbarlık süreci’ hakkında Clair Berlinski’den o da pek farklı düşünmüyor.

Şöyle yazmış A. Şık:

“Olup biteni askerî vesayetten kurtuluş, sivillerin demokrasi kavgası gibi, yutturmaya çalışanların iyi niyetinden kesin olarak kuşku duymak gerekir.

Çünkü ortaya askerî vesayetin gerilediği gibi bir görüntü çıksa da, kısa ve orta vadede demokrasinin değil, Kürt kanı dökmekte sınır tanımama ve emekçi sınıfların taleplerini şiddetle bastırma konusunda en az ‘askerî vesayet’ sahipleri kadar heveskar, kravat takmış militaristlerin mevzi kazandığı unutulmamalı.’


Öyle anlaşılıyor ki, Şık ve Mavioğlu Ergenekon’da kim kimdir sorusuyla yetinmiyorlar. Bundan öte, Ergenekon konusunda farklı bir kanaatin oluşması için çaba gösteriyorlar.

Her iki yazar da, davanın ‘yürütülme biçiminin hiçbir hukuki kuralla bağdaşmadığının’ daha en başında ortaya çıktığına inanıyor.

Her iki yazar da, Zir Vadisi ve Poyrazköy’deki kazıları ‘medyatik’ buluyor, amacın kendi başına buyruk olanların ibretiâlem için cezalandırılmaları için yapıldığına inanıyor. (s. 15)

Ve her iki yazara göre Türkiye’nin en namlı İttihatçısı Yalçın Küçük, hâlâ sosyalist, ve bir sosyalist olarak da Ergenekon sürecinden zarar görüyor! (s. 14)

Velhasıl, her iki yazara göre, Ergenekon süreci külliyen zarar!

Bu zararı ahaliye anlatmanın tamamen düşünce özgürlüğü kapsamında görüyorum, yanlış anlaşılmasın lütfen. Ama bu fikirlerin ne yazık ki, kendinizi bir anda Ergenekon piyasasında bulmak gibi bir riski var. Arz-talep meselesi yani.


Ahmet Şık tutuklandı. Ama kuşkusuz fikirleri yüzünden değil. Bu fikirlere sahip olan çok sayıda ‘sosyalist’ aynı minvalde yazılar yazıyor, kitaplar yayımlıyor. Ancak bu fikirlerin Ergenekon piyasasında bir karşılığı var. Ahmet Öz’ü ve Nedim Şener’i bu piyasa cezbetmiş olmalı ki iş, İmamın Ordusu’nu anlatacak bir ‘Ergenekon ortak projesine’ dönüşmüş.

Ama proje daha tamamlanmadan, bu sefer Ergenekon savcısı Zekeriya Öz devreye girdi. Çünkü projenin hayata geçmesinde hukuki olmayan ve basın özgürlüğü kapsamında mütalaa edilemeyecek olan ve Ergenekon’un manipülasyonu sonucu elde edilmiş belgeler olduğu iddiası var. İddia yabana atılacak gibi değil. Projenin, seçilmiş yazar tarafından hayata geçirilmesi için, öyle anlaşılıyor ki, Kâşif Kozinoğlu gibi bir MİT’çi, Soner Yalçın ve Yalçın Küçük gibi Ergenekon mütefekkirleri tutuklanmalarına yol açacak kadar gayretli davranmışlar.

Ahmet Şık, İmamın Ordusu üzerinden ‘barbarlığın belgesini hazırlarken’ piyasanın kurallarını belirleyen bu ekibin katkılarını ne yazık ki ret etmemiş görünüyor.

(Bu konuyu yazmaya devam edeceğim..)


[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT