1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. Engelliler ve Allah’ın Adaleti meselesi
Engelliler ve Allah’ın Adaleti meselesi

Engelliler ve Allah’ın Adaleti meselesi

Faruk Beşer, doğuştan engelli insanların yaşadıkları zorluklar üzerine ortaya çıkan bazı sorular hakkında fikir yürütüyor.

18 Şubat 2022 Cuma 12:40A+A-

Faruk Beşer / Yeni Şafak

Özürlüler ve Allah’ın Adaleti meselesi

Şöyle sorularla sıkça muhatap oluruz:

Yaratılıştan kusursuz olan canlılarla kusurlu yaratılanlar arasında ne fark vardır ki, kusurlular böyle yaratıldılar? Bunu Allah’ın adaleti ile nasıl açıklayabiliriz?

Önce bu sorunun pek çok meselenin nirengi noktası olan zor bir soru olduğunu kabul etmek zorundayız. Eğer böyle soruların yeni bir şey söylemeye gerek kalmayacak bir cevabı verilebilmiş olsaydı şimdi biz de cevap aramak zorunda kalmazdık. Hatta cevap için şöyle karşı bir soru da sorulabilir: Her zaman her sorunun kesin cevabı verilebilir mi, ya da verilmiş midir? Verilmemişse, ki öyle gözüküyor, o zaman da bundan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz: Demek ki kulun böyle soruların cevabını kendi şartlarına göre arama gibi bir görevi daha vardır. Bu da onun tefekkürün bütün bileşenleri yardımıyla aklını kullanmasının istenmiş olmasıyla eş anlamlıdır. Düşünecek ve imanını tahkik düzeyine çıkaracak. Tekdüze olmayan hayatta pentatlon yarışını kazanacak. Bu aynı zamanda insana ve düşünmeye verilen değerin de bir ifadesidir.

Belagatte okuduğumuz ‘Telhis’ kitabında şu anlamda bir beyit vardı: “Nice fevkalade akıllı insanlar görürsünüz, hayatları zorluklarla doludur. Ve nice zırcahil insanlar görürsünüz, nimetler içinde yüzerler. İşte bu durum bazen düşünceleri allak bullak eder ve derya gibi âlimi bile zındık yapar.” Demek ki meselenin çözümü kolay değildir ve düşünüp hikmetlerinin bulunmasını gerektirir. Mesele doğrudan şer problemi (teodise) ile de alakalıdır.

Biz aklımıza gelenleri söyleyelim:

Önce kusurlu olma ne demektir? Mesela boyu uzun olan mı kısa olan mı kusurludur? En olumlu saydığımız bir insanla en olumsuz saydığımızı bir çizginin iki ucuna koyalım, arada daha sonsuz sayıda farklı insan olacak. Hangisinin yaratılışını en kusursuz sayacağız? Kaldı ki bize göre kusurlu saydıklarımızın yanında pek çok açıdan, yine bize göre daha iyi durumda olanlar bulunacak. O zaman adaleti ve adaletsizliği nereden başlatacağız?

Sonra Allah’ın yaratmasındaki adaleti biz kendi ölçülerimizle mi belirleyeceğiz? Sanki Allah herkesi eşit yaratmak zorunda idi de bir kısmını farklı yaratınca adaletsizlik yapmış oldu. Oysa meseleye bu kısacık imtihan dünyasında Allah’ın herkese istediği soruyu sorup ondan o sorunun cevabını bekliyor olması olarak bakmak daha mantıklı olabilir. Hangi sorunun kaç derecelik bir puanının olduğunu da biz bilmiyoruz. Muhtemelen bu farklılıktaki adaleti ancak gidince anlayacağız.

Biz Allah’ın (cc) herkesi her bakımdan eşit yaratmasının adalet olduğunu sanabiliriz. Oysa bu her şeyin altüst olması ve hayatın bitmesi anlamına gelir. Birinin diğerinden farklı yaratılmış olmasını adaletsizlik sayarsanız dünyadaki herkesin her bakımdan eşit olması gerektiği sonucuna varırsınız. Zamanda, mekanda, cinsiyette, boyda postta, sağlıkta, zenginlikte fakirlikte… ilah. O takdirde hayatın aslında hiç olmadığını ve durduğunu göreceksiniz. Hatta bu eşitliği sadece insanla sınırlamamız da haksızlık olur. Çünkü birisi çıkıp haklı olarak, niçin Allah bizi insan, yılanı ise sürüngen bir hayvan yarattı, yılanın suçu neydi? diye sorabilir. Veya bunu yılanın kendisi sorabilir. O takdirde onlarla da bir eşitlik sağlandığını düşünün. Hatta bunu hayatın diğer bütün alanlarına ve diğer bütün varlıklara doğru genişletin ve sonra da karşınıza çıkan manzarayı hayal edin! Böyle bir hayat olabilir mi? Demek ki farklılıkta hikmet vardır ve bu durum adaletin ta kendisidir. Ancak bizim bu hikmeti/ hikmetleri anlamaya çalışmamızın da bir sakıncası yok.

Şimdi tekrar sadece insanlara gelelim ve tekrar bütün insanların her bakımdan eşit olduğunu hayal edelim. Kim kiminle evlenecek, kim kimi çalıştıracak, kim kimi sevecek? Farklılık olmazsa sevgi, merhamet, acıma, yardımlaşma gibi yüzlerce duygu ve ilişki kaybolup gitmeyecek mi? Böyle bir hayatta yaşamayı kim ister? Bir güçlünün bir özürlüye el uzatması, bir zenginin bir fakirin imdadına koşması, bir sağlamın bir hastaya merhem olması gibi yüzlerce duygu karışmamış bir hayatın tadı tuzu kalır mı?

Bu sebepledir ki Resûlüllah Efendimiz (sa) “Siz dünya nimetleri konusunda kendinizden aşağı saydıklarınıza, ibadet ve takva konusunda ise yukarıda gördüklerinize bakın” buyurur. Bu durum bile farklılığın aslında insanın yükselmesi için bir motivasyon olduğunu gösterir. Dünya nimetlerinde kendinizden üstün saydıklarınıza özeneceğinize, ibadet ve takvada üstün olanlara bakıp onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz. Bu daha akıllıca olur.

HABERE YORUM KAT

5 Yorum