1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. Elmalılı Hamdi Yazır ve Hak Dini Kur’an Dili
Elmalılı Hamdi Yazır ve Hak Dini Kur’an Dili

Elmalılı Hamdi Yazır ve Hak Dini Kur’an Dili

​​​​​​​Hak Dini Kur’an Dili’nin o günün iyice aşikârlaşmış siyasi hedeflerine hiç uymayacağı görüldüğü için basıldıktan sonra depolara kaldırılmış ve 1950 yılına kadar gün yüzüne çıkarılmamış, okunmamış, okutulmamıştır.

28 Mart 2022 Pazartesi 18:24A+A-

Yasin Aktay, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili tefsirini ve Elmalılı üzerinde algı çalışması yapan Parti ve kişileri yorumluyor:

Cumhuriyet’in laiklik politikalarının en şiddetli şekilde uygulandığı dönemde Elmalılı’dan talep edilen Kur’an tefsiri yazma işi aslında zannedildiğinden çok daha karmaşık bir hikâye haline gelmiştir. Görünürde hedeflenen İslam’ın bütün kaynaklarının ve ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi, aslında bunun da ardındaki asıl niyet Türk vatandaşlarının bu yolla İslam’ın özünde bidat ve hurafeden başka bir şey olmadığının anlaşılacağına dair cahilce bir beklentidir.

Doğrusu Elmalılı’nın da Mehmet Akif Ersoy’un da bu görevi ilk kabul ettiklerinde bu niyetten haberdar olduklarını söylemek mümkün değil. Nitekim Mehmet Akif bu niyeti sezdiğinde aldığı avansı geri ödeyerek görevden çekilmişti. Ancak Elmalılı’nın görevden çekilmeden sonuna kadar devam etmiş olması niyeti görmediği veya bu niyeti onayladığı anlamına elbette gelmedi.

Şu kesindir ki, Elmalılı’nın ortaya çıkardığı tefsir kesinlikle sadece Türkiye’nin değil İslam dünyasının tamamında müstesna bir eser olmuştur. Onun tefsiri sonradan yazılacak olan Seyyid Kutub’un Fîzılali’l-Kur’an, Mevdudi’nin Tefhimu’l-Kur’an ve Tunuslu âlim Tahir bin Aşur’un El-Tahrir ve’l-Tenvir’i ile karşılaştırılabilir, ancak ne yazık ki onlarla aynı yaygınlıkta olamamıştır. Çünkü Arapça'ya veya başka bir dile çevrilmemiş, İslam dünyasının geri kalan kısmına ulaşamamıştır.

Bu ayrıca bir değerlendirme konusu ama Elmalılı gibi ilmi seviyesi kesinlikle bütün İslam dünyasına hitap edebilecek bir değerin neden çevrilmediği üzerinde durmak gerekiyor. Ancak ondan önce Elmalılı’nın ardında Kur’an’ın etkisinin tamamen azaltılması niyeti olan Türkçeleştirme projesine bu eseriyle ne kadar hizmet ettiğine bir bakmak lazım. Doğrusu Hak Dini Kur’an Dili’nde kullanılan dil zaten içinden geçilmekte olan dilin öz-Türkçeleştirilmesi furyası içinde kısa bir süre içinde oldukça eskimiştir. Eser tamamlandığında onu anlayacak bir nesil kalmamıştır. Ortaya çıkan eserden hedeflenen Türkçeleştirme hedefinden zaten çok uzak olduğu hemen görülmüştür.

Kur’an’ı Arapça diye anlayamayanlar “Hak Dini Kur’an Dili”ni de Osmanlıca ve tabii ki ağır konuları dolayısıyla hiç anlayamayacaktı. Elmalılı’nın felsefeye olan vukufiyeti, tefsirine yansımış ve çoğu kez ele aldığı hususları anlamak için ayrı bir eğitime ihtiyaç duyulacaktır. Yani Tefsir öyle kitleleri herhangi bir doğrultuda yönlendirebilecek bir propaganda dilinden çok uzak, oldukça ciddi bir yaklaşıma sahip. Bu açıdan belki bir hayal kırıklığı üretmiş olabilir.

Ayrıca Tefsir’in hiçbir yerinde mevcut siyasi ve toplumsal gelişmeleri destekleyen hatta onaylayan en ufak bir ima bile yoktur. Bilakis Türkçe ibadet, Kur’an’ın mucizevi dili ve özellikleri konusunda okuyabilenlerin hayretini ve hayranlığını daha da artıran bir etkisi olacaktır. Bu yanı daha da büyük bir hayal kırıklığı sebebi olacaktır. Elmalılı böylece aldığı ve malum sebeplerle Akif gibi reddetmediği görevin ardındaki niyete kendince müthiş bir cevap vermiş oluyordu.

Belki bu hayal kırıklığının etkisiyle, Hak Dini Kur’an Dili’nin o günün iyice aşikârlaşmış siyasi hedeflerine hiç uymayacağı görüldüğü için basıldıktan sonra depolara kaldırılmış ve 1950 yılına kadar gün yüzüne çıkarılmamış, okunmamış, okutulmamıştır.

Elmalılı’nın bu tefsirde Cumhuriyet dönemindeki din politikalarını onaylayıcı hiçbir sözü olmadığı gibi aslında birçok ayeti yorumlayışından bir İslami siyasal yaklaşım için çok ciddi dokundurmalar da vardır. Çok sayıda örnek verilebilir ama kısa kesmek durumunda olduğumuzdan sadece Tevbe Suresi'nin 31. âyetini tefsiri, teşri işini, helâl-haram sınırlarını belirleme işini üstlenmek suretiyle ‘rabb’lik iddiasında bulunan haham ve rahiplerin rolünün artık parlamenterlerde görülebileceğini söyler. Bunun, İslam’ın bütün tezahürlerini yok etme rolünü üstlenmiş olan mevcut siyasilere ciddi bir dokundurma olduğunu Kur’an’ın diline âşina olanlar hemen anlayacaktı.

Fatiha Suresinin tefsirinde ise “iyyake na’budu ve iyyake nestaîn” âyetinin Müslümanlığın bir cemaat, bir ümmet halini zorunlu kıldığını ve Allah’ın karşısına bile fert olarak çıkılamadığını anlattıktan sonra, büyük bir teessüfle bugünkü durumda Müslümanların bu en temel halden yoksun olduklarını anlatır.

Kuşkusuz ağır ve ağdalı dili dolayısıyla çok farklı okumalara da konu olabilir ama her durumda kimsenin itiraz edemeyeceği şey eserin müstesna derinliği ve yetkinliği.

Belki bu yüzden doksanlı yılların ortalarında Zaman Gazetesi onu “asrın tefsiri” promosyonuyla abonelerine dağıtmıştı. 1997 yılında ODTÜ’de tamamladığım doktora tezimde bu promosyonun ardında şöyle bir niyete işaret etmiştim: Bu, Gülen grubunun Bediuzzaman Said Nursi otoritesinden kurtulmak için başvurdukları ince bir taktik. Çünkü Risale-i Nur çevrelerinde malum asrın tefsiri olarak Risale-i Nur’a alternatif düşünülemezdi. Elmalılı’ya elbette saygıyla birlikte Risale-i Nur’un dışındaki bir kitaba “asrın tefsiri” vasfını yakıştırmak Said Nursi’yi önce Elmalılı üzerinden tahtından indirip onun yerine Gülen’i oturtmaya dönük bir hesaba dayanıyordu.

Herkes gibi CHP’nin Elmalılı’yı okumasında ve iyice anlamasında elbette büyük hayır var. Kimsenin okumasının önüne kimsenin geçme hakkı da imkânı da yok.

Benim Elmalılı üzerine panelde takıldığım ne Kemal Kılıçdaroğlu ne Ekrem İmamoğlu ne de Canan Kaftancıoğlu. Ne yalan söyleyeyim, takıldığım sadece Hayri Kırbaşoğlu.

Yıllardır kendi meslektaşlarına Diyanet bürokrasisine veya siyasete girdiler diye neredeyse “kötü yola düşmüşler” gibi muamele edip, en softa hocalar gibi onları adeta aforoz eden ağır hoşnutsuzluğunu bilmeyen yok. Elmalılı’ya ve bütün din âlimlerine karşı tarihimizin en büyük zulmünü yapmış CHP Genel Başkanı’nın yanı başında verdiği poz çok şey anlatıyor. Siyasetle de bürokraside görev almayla da ilgili hiçbir takip mesafesi bırakmamış biraz fazla hızlı bir poz olmamış mı?

Bizzat kendi arkadaşlarına bu siyasal mesafesizliğin etkisiyle yaptığı bütün ithamları bir kenara koyarsak Hadis Ricaline dair cerh ve tadil uygulaması yapıldığından kendisinden hadis rivayet edilebilir mi acaba?

Bir hadis profesörü olmak o cerh ve tadil testinden sağlam çıkmayı garanti eder mi?

HABERE YORUM KAT

4 Yorum