1. YAZARLAR

  2. M. Nedim Hazar

  3. El birliği ile...
M. Nedim Hazar

M. Nedim Hazar

Yazarın Tüm Yazıları >

El birliği ile...

28 Mart 2009 Cumartesi 05:01A+A-

Şu satırları kaleme aldığım an helikopterin izine ulaşılmış, enkazın başındaki görgü tanıkları ile canlı telefon bağlantıları yapılıyordu. Şu an için kazanın oluş şekli, nedeni ve yeri hakkında ne yazılırsa yazılsın boş olacağı kanaatindeyim.

Lakin...

Aklıselim ile oturup kaza esnası ve sonrasında yaşananları peş peşe ekleyelim ve ülkemizin bir resmini çekelim istedim.

Malum hem seçim dönemi; siyasîler mangalda kül bırakmıyor, millî maç dönemi futbol camiası esip gürlüyor.

Yaşanan tuhaflıklar için öncelikle sevgili Muhsin Yazıcıoğlu'nun yakın arkadaşlarından başlamak lazım sanırım. Biliyorum, elbette herkesten fazla üzgün ve gerginler. Ama kazanın duyulmasından sonraki bilgi kirliliği ve kaosundaki en büyük vebalin onların olduğunu düşünüyorum. Elbette bunu, işin ciddiyetinin farkına varmadan ve bilinçsiz olarak yaptılar. Belki ilk etapta miting düzenleri, akışları bozulmasın, siyasî çalışma sekteye uğramasın diye düşünüp, yok 'Başkanımızın bacağı kırık ama ambulansta, geliyor' diye hastaneyi ayaklandırdılar, yok 'kazada ölen yok, herkes yaralı, Allah'a şükür' türü gerçekle en ufak ilgisi olmayan, olayın ciddiyetinin anlaşılmasını erteleyen bir tavır içine girdiler.

Buna bir de haber kanalları ve internet sitelerinin 'dedikoducu mahalle karısı'nı bile geçen vurdumduymaz yayınları eklenince, ne acı ki, ilk gün akşam bu şekilde oldu.

Bu olay, millet olarak kendimizi nasıl bir dev aynasında gördüğümüz gerçeğini de yüzümüze çarptı. Elbette belki şimdi bunları söyleme ve dile getirme zamanı değil ama inanın üzülüyor ve kahroluyor insan.

Misal mi istersiniz?

GSM şirketlerine bakabiliriz örneğin. Reklamlarda 'selocanlar'ı karlı köylere gönderip, bol bol sohbet için köylülere cep telefonu dağıtırken göstermek kolay. Demek ki gerçek hiç de öyle değil. İnşallah benzeri bir yüzleşmeyi İspanya maçı sonrasında yaşamayız. Sinyor Terim'i teknik direktörden ziyade General Maksimus gibi gaza getirici tiratlar ile reklamlara çıkarmak kolay. Bir teknik direktörün takımına vereceği motivasyon vaazını millete vermenin, yenilgi sonrasında nasıl bir hayal kırıklığı yaşatabileceğini hesaplayacak pedagog yok sanırım bu ülkede!

'Dünya büyükse biz de büyüğüz' tabii!

Dağ da büyük, helikopter küçük ve 600 liralık ilkyardım telsizi cihazı yok ya da çalışmıyor!

"Amansız" diyor ya bir diğer reklam. Hani vahşi ve yırtıcı hayvanlar ile futbolcuları miksleyerek bilinçaltlarımıza çakıyor. Bir ayakkabı için yırtıcı hayvanata dönüştürmeyi içimize sindiriyoruz ya.

Düşünmek bile istemiyorum, sağ kurtulduysa kazazedeler, kim bilir hangi yırtıcılarla yüz yüze kalmışlardır savunmasız bir şekilde?

İnanın kahroluyorum, kendimizi bu kadar kandırmak ağırıma gidiyor.

Bir de gece yarısı soytarılığı ekledi önceki gün güvendiğim bir internet sitesi. Yaklaşıma bakınız, tam bize göre; "NASA'da tanıdık bir Türk arkadaşı olan bir gencin devreye girmesiyle NASA helikopterin yerini buldu, üç canlı varmış!"

Bu nasıl vicdansız bir yalandır, bu nasıl merhametsiz bir dedikoduculuktur. NASA'yı bizim nüfus müdürlükleriyle karıştırıyoruz sanırım. Hani vatandaşlık numarası alacağız diye araya koyup 'bir tanıdık' vasıtasıyla yeni kimlik almak gibi bir şey sanırım enkaz bulmak!

Biliyorum Muhsin Bey'in seveni çok, ondan ve hareketinden hazzetmeyeni de. Kim ne derse desin, siyasete bir seviye ve samimiyet getirmeye çalışan dosdoğru bir insanı bu şekilde kaybedersek ona yanarım.

Bilmem ne partisi (iktidarı ve muhalefetiyle) bayrak asmadık elektrik direği bırakmadan, yeri göğü kirletmekle bizim sırtımızdan siyasî parti propagandası yaparken, Muhsin Yazıcıoğlu'nun kendi imkânıyla ilk kez bindiği helikopterle kaza yapması bana bu ülke için ciddi bir mesaj olarak görünüyor.

Çatışmaların, iç çekişmelerin, darbelerin, mahkemelerin, zindanların yıkamadığı bir yiğidi el birliği ile yitirdik ise bunun suçu hepimizdedir.

Şimdi size soruyorum; biz kimiz?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT