1. HABERLER

  2. KİTAP

  3. Düşünce Mirasımıza Eleştirel Bir Yaklaşım
Düşünce Mirasımıza Eleştirel Bir Yaklaşım

Düşünce Mirasımıza Eleştirel Bir Yaklaşım

Muhammed Gazali'nin "Düşünce Mirasımız" kitabını, Harun Çetinkaya Haksöz-Haber okurları için değerlendirdi.

13 Mart 2014 Perşembe 06:01A+A-

Harun Çetinkaya / Haksöz Haber

Yüce Allah’ın Kur’an’da Müslümanlar için hayat düsturu olarak öngördüğü ilkeler, tüm peygamberlere gönderilen mesajlar ile bütünlük göstermektedir. Peygamberlerin kitabımızda prensipleri açıklanan ve bize kadar gelen tüm şeriatlarının her türlü yanılgıdan, eğrilikten ve eksiklikten uzak oluşu bir takım temellere dayanmaktadır. Dini doğru tutmak ve onda ayrılığa düşmemek şeklinde iki maddede özetlenebilecek bu ilkeler Şura Suresi’nde ifade edilmektedir. Bu ilkelerle Allah’ın dinini hayata egemen kılma emredilmiş ve onda ayrılığa düşüp bölünüp, parçalanma ise yasaklanmıştır.

dusunce-mirasimiz20130607235034.jpgKur’an’da ifade edilen bu düstur, tek bir yumruk ve toplum olma, böylece tek bir amaç etrafında toplanma şeklinde ifade edilen ilahi bir tavsiyedir. Bu birlikteliğin nedeni üzerinde düşünüldüğünde, düşmanların kendi aralarında birbirlerine kenetlendikleri ve her an Müslüman zihinde bir gedik açmanın fırsatını gözetip durmakta oldukları bilinmektedir. Onlar hep inanan kesimde var olan birlik ve beraberliğin sıkıntısını yaşıyorlar. İman ve amaç birliğinden tiksiniyorlar. Bu bakımdan sürekli olarak inanan kesime tuzak kuruyorlar. Bu tavrı Kur’an’da çeşitli yerlerde ifade edilen örneklerde de görmek mümkün.(18/20)

İslam ümmetinin haline bakıldığında, düşmanların bu denli birliktelik ile hareket edip küfürde birleşmelerine mukabil Müslümanların en temel sorunlara karşı ortaklaşamama ve tavır geliştirememe durumları, şaşkınlık verici hale gelebilmektedir. İçinde ittifak bulunan birçok meseleyi kaçırma sorunu ve üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirememe eksikliği kendini göstermekte. Hal böyle olunca, Müslümanların Allah’ı inkâr edenler karşısına tek saf halinde çıkma gücü zayıflamış, neredeyse bütünüyle engellenmiş olmaktadır. Bu noktada düşünce mirasımız üzerine kafa yorma ve bir muhasebeye girişme bir gereklilik halini almakta.

İslam düşüncesi üzerine bir tahlilin ürünü olan Muhammed Gazali’nin Düşünce Mirasımız adlı eseri bu raddede bize önemli bir örneklik teşkil etmekte. Kitap, 2013 yılında Düşün Yayıncılık tarafından okuyucunun karşısına çıkmıştır. Modern sorunlar karşısında İslam’ın özgüllüğünü vurgulayan kitap, geleneğin gereksiz yükünden kurtulmanın İslam düşüncesinin önünde açacağı engin ufukları özleyenler için bilgi açlığını giderecek ölçekte bir çalışma olarak nitelenebilir.

Kur’an’ın anlaşılmasına dair birçok çalışması bulunan Muhammed Gazali, bu kitapta İslami düşünce mirasına eleştirel bir bakış ile yaklaşmaktadır. İslam toplumunun basit meselelerde, ayrıntılarda boğularak fikir ayrılığı yaşayarak paramparça olduğunu ve ümmetin mensuplarının birbiriyle düşman haline geldiğini belirten Gazali, bu parçalanmayı görmek için basit bir ‘inme’ hadisesi üzerinden yapılan kısır tartışmalara bakılmasının yeterli olduğunu söylemektedir. Bu gibi tartışmalı meseleleri gündeme getirmede ısrarcı olanları, tüm zamanlarını, düşünme güçlerini ve tâkatlarını bu uğurda harcayıp zaman tüketenleri ciddi bir eleştiriye tabi tutan Gazali, bu kişilerin üzerinde ittifak bulunan mevzularda da bu denli içtenlikli davranıp davranmadıklarını sorgulamaya çalışmıştır. Halkın tartışmalı ve ihtilaflı konulara önem vermesinin, olgunlaşamamış ve hala çocukluğunu üzerinden atamamış olmasından kaynaklandığını belirten yazar, bunun bir nedeninin de doğruyu, gerçeği ve hakkı savunanların karşısında, er meydanında mücadeleye yanaşamamalarından olduğunu belirtmekte. Çünkü bu, sorumluluk isteyen bir konudur. Dolayısıyla bunlar, zor ve zahmet gerektiren işleri ve alanları bırakıp fazlaca yükümlülük ve sıkıntı getirmeyecek basit problemlere kaçmışlardır, demektedir.

Yazar, İslam ümmetinin geçmişte ve bugün yaşadığı mağlubiyetlerin sebebini, İslam ümmetinde yaşanan fikri donukluğa bağlamaktadır. O’na göre İslami bir uyanış da ancak bu donukluğun giderilmesi ile mümkündür. Bu noktada yazar, ümmetin asırlarca “Kadına dokunmak abdesti bozar mı bozmaz mı?” gibi dar ve cüzi işlerle uğraştığını buna karşılık “kimler tarafından ve nasıl yönetiliyoruz?” gibi sorulara bigane kalarak sömürü rejimlerinin devamına yardımcı olduğunu hatırlatmaktadır. Ayrıca bu yanlış tutumun ancak Kur’an ve sahih sünnete dönüşle tashih edilebileceğini önemle vurgulamaktadır.

Kitabı ilgi çekici ve önemli hale getiren noktalardan biri belli konularda yapılan değerlendirmeler ve oluşturulan hakkaniyetli çıkarımlar olmaktadır. Buna bir örnek de Hadis ilminde “sened” ile ilgili getirilen bakış açısıdır. Hadis ilminde bu bahisle alakalı İslam âlimlerinin takdire layık çalışmalarda bulunduklarını ifade eden yazar, bu noktada hadislerde asıl olan değerlendirmenin “metin” üzerinde yoğunlaşması gerektiğini söylemektedir. Metnin sıhhatini kavrayabilmek için de Kur’an’ı iyi anlamak, O’nun uzak ve yakın delaletlerini ihata etmek gerektiği gibi; hadisler arasında mukayese ve tercihin mümkün olabilmesi için nakledilen hadislerin çeşitlerini de çok iyi kavramak gerektiğini; bu bağlamda hadis ilminin de sadece hadis ulemasına has bir ilim olmadığını ifade etmektedir. Bununla birlikte kitapta yer alan hadis kritiklerinin usul açısından değerlendirilmesi bazı yerlerde yetersiz ve zayıf kalmakta, özellikle “sünnet” ve “hadis” kavramlarının aynı anlamda kullanılması da Rasulullah’ın konumunun anlaşılması hususunda bazı kapalılıklar oluşturabilmektedir.

Ayrıca yazar, çağdaş Müslümanların geri kaldığını ve bazı kısır çalışmalar ile uğraşmaktan bir takım temel bilimler hakkında bilgi sahibi olamadığını böylece bilimsel konulardaki bilgiyi daima alan konumda olduğunu vurguluyor. Yazarın bu noktada altını çizdiği hususlar oldukça önemli hale gelmekte. Zira mevcut durum çağdaş Müslümanlar için yüz kızartıcı hali yansıtmaktadır. Müslümanlar benzeri hakikatleri en son öğrenenler olmamalılar. İlk Müslümanlar ile günümüz Müslümanları arasında ilmi konulara uzaklık açısından ayrım yapan yazar, biyoloji, fizik, kimya, astronomi ve benzeri bilimlerin öğrenilmesinin Kur’an’ı Kerimle iç içe olan bir görev olduğunu söylemektedir.

İslam’ın ve İslam ümmetinin karşı karşıya kaldığı sıkıntılar bir hastalık halini almıştır. Ümmet üzerinde oynanan oyunlar, aldatmalar çağlar geçtikçe farklılık göstermiştir. Hastalıklar isim olarak farklılık göstermekle ve tuzaklar ayrı ayrı olmakla birlikte, hastalığın, mikrobun merkezi ve kaynağı bir tane olmuştur. Yazar, bu kaynağın Kur’an’dan uzaklaşmak, o soylu Kitab konusunda gaflete düşmek olduğunu ve Kur’an’ı gereğince anlamaktan, okumaktan, gösterdiği şeyleri kavramaktan aciz olmaktan kaynaklanan bir hastalık olduğunu belirtmektedir.

Seküler kültürün dayatmaları ve saldırılarına karşı koyabilmek için İslâm düşüncesinin doğal biçimde ve içten yenilenerek ihya edilmesi gerekiyor. Bu bağlamda yazarın ifade ettiği ümmetin kimlik ve onurunu yeniden elde edebilmesi için yanlış geleneğin terk edilmesi ve İslâm düşüncesini besleyen kültürel kaynakların yani düşünce mirasımızın sıkı bir değerlendirmeye tabi tutulması bir ihtiyaç haline gelmektedir.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum