1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. Dünyayı değiştirme sorumluluğu Müslümanların omuzlarında!
Dünyayı değiştirme sorumluluğu Müslümanların omuzlarında!

Dünyayı değiştirme sorumluluğu Müslümanların omuzlarında!

Yaşar Değirmenci "çağın gereklilikleri" denilerek önümüze konulan yozlaşmışlığı değiştirmemiz gerektiğini ifade ediyor.

03 Şubat 2023 Cuma 09:15A+A-

Yaşar Değirmenci / Yeni Akit

Düşünerek yaşayalım

Manevi-fikri yapısı güçlü bir insanı, sistematik hale getirilmiş toplum bünyesini bozan olumsuzluklar bozamaz. Şayet bir iyileşme meydana getirmek arzu ediliyorsa, işe örnek insanların sayısını artırmakla başlamaya mecbursunuz. Örnek insan bulamayınca insanlar ümitsizliğe düşer. Burada, ruhun-ruhi hasletlerin üstünlüğü hatırlanmalıdır.

“Kendin için istediğini başkası için de iste, kendin için istemediğini başkası için de isteme” şeklindeki ahlaki esas yaşanmaya başlasa, sadece bu haslet kazanılsa, hayata yansısa sistematik tersliklerin hepsi aşılır. Ama şüphesiz ki herhangi bir hasletin topluma yayılması, kazanılması, elverişsiz ortamda mümkün olmaz. Ne var ki, aradaki münasebetin böyle olacağını bilmek ve görmek, manevi-fikri yapısı güçlü insanlarla neler yapılabileceğini anlamaya ve anlatmaya yarar. Bu da düşünerek yaşamayı gerektirir.

İnanan insan, inanarak düşünen insan, dinini hayat tarzı olarak görüp yaşamaya çalışan insan, başka amaçlar için konulmuş vasıtaları ve malzemeleri, kendi amacı için kullanmayı başarır. Nerede olursa olsun o imkân ve şartları ‘hizmet yolu’nda kullanır. Yeter ki, nefsi düşünerek, kendine göre hesaplar yaparak mesuliyet ve mükellefiyetlerini unutup gaflete düşerek, kendini akıntıya bırakma rehavetine kapılmasın. Elbette ki, bu iş için aradığımız insan, ‘öncü’ insandır. İçinin sesini her zaman duyabilen dinleyebilen insandır. Bir nevi; ‘kahramanlık’ nasibine erişmiş insandır. Hasret kaldık böyle insanlara… 

Allah’ın vaz ettiği dini, insanlar arasında yürürlüğe koymak aslî vazifemiz. Kulluk bilinci. Müslümanlar kendi dışında olup bitenleri dikkatle hassasiyetle izlerken bize ait olan meseleyle bize ait olmayan meseleyi ayırmak için başvurulacak tek ölçü İslâm’dır. Size nasıl yaşayacağınızı, nasıl harcayacağınızı da telkin eder. Bütün ihtiyaçlarımızın sağlanmasından harcanmasına, üretiminden tüketimine varıncaya kadar ölçümüz dinimizdir. Helâl haram hassasiyetidir. Yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimiz inancımızdır. Ahirete imanımızı canlı tutmamızdır. Hayat nizamı olan İslâm’ı hayatın dışına çekip düşüncede, vicdanda bırakan yapı inandığı gibi yaşayan değil, yaşadığı gibi inanan bir toplum oluşturur. Mukaddesi, kutsalı, değeri olmayan toplumlar yapay/sahte kutsallara tapar hale gelirler/getirilirler. 

Zaafımız derindir, esasen imtihanımızın mal ile (maddi cazibeyle) olacağı da malumdur. O zaman da bizi şaşırtan maddenin cazibesi, bugün fevkalade mücehhez hale gelmiştir. Bugün, çarkların içindeyiz. Çıkamadığımız, kıramadığımız çarkların. 

Şu maddeyi yenmek o kadar zor değil aslında. Hem sahip olmayı bileceksin, hem kullanmayı. Bugün Müslümanlar maddeyi yenecek güçtedir. Fakat o işi başarabilmenin ruhi, fikri kıvamından mahrumdurlar. Ortaya bir yalnızlar kalabalığı çıkar. Kapitalizm, içten içe çürütme seansına devam eder. Tıpkı uyuşturucu müptelaları gibi.  

Çağın bugünkü noktasındaki ikilem şudur: Ya siz maddeyi yeneceksiniz, ya madde sizi! Maddeyi yenemezseniz, öylesine yenilirsiniz ki: ibadet sıhhatinden bile mahrum kalırsınız. Böyle bir imtihan karşısındayız işte. Bunu kavrayamazsak, hiçbir fikri meselenin üstesinden gelemeyiz. İlim ve fikir adamları; toplumların yıkılışını fetih, ganimet, konformizm, rehavet ve çöküş olarak açıklar. Tüketime yönelik kâr, marka ve moda gibi kavramlar, dinin ticarileştirilmesini de beraberinde getirdi. Kur’an’ın ana konuları arasında yer alan, tevhid, rızık, tekbir, ihlâs, adalet, özgürlük vb. gibi kavramların asli muhtevaları terk edilerek aşındırıldı. Tüketim kültürünü ve alışkanlıklarını meşrulaştırıcı bir anlayış oluştu. Sınıf atlayan yeni bir Müslüman kesim türedi. Bu sosyal değişim, inandığı gibi yaşayan değil, yaşadığı gibi inanan bir Müslüman tipi ortaya çıktı.

Bir günümüzü diğerinden farklı kılacak “salih amel”li  hayat tarzını benimsemeye mecburuz. Öyle ‘okumaya vaktim yok, düşünmeye vaktim yok, aramaya vaktim yok’ deyip de asgari icapları yerine getiriyor olmamızı konforlu yaşama hasretimizin kapısından geçebilme ruhsatı gibi kullanırsak, varlığımızla yokluğumuz arasında fark kalmaz. Başkalarının değiştirdiği kadar değişiriz, başkalarının tayin ettiği noktada otururuz, başkalarının yazdığı senaryoları uygularız. Ne olursa olsun, her halukârda maddeyi yenecek ruh, şahsiyet ve irade sağlamlığına kavuşmak durumundayız. Reçete budur çare budur.

Ekonomiyi her şeyin üstüne çıkaran bir materyalizm tutkusu, bütün sosyal hayatımızı allak bullak etti. Toplumun en iyi gizlenmiş ve korunmuş dokularını dahi manevi-kültürel değer ölçülerinin belirleyici önderliğinden mahrum bırakan bir sosyal sarsıntı, benzeri görünmeyen bir hadisedir. Medeniyet tarihindeki örnekler, ferdin iç dünyasını bu derece etkileyen ve mukavemet zenginliklerini böylesine uyuşturan bir anafora şahit olmamıştır. İnternet, sosyal medya ve çevre; ebedî hayatı unutturmuş, düşünemez, göremez, duyamaz, hissedemez hâle getirmiştir insanımızı. Hakikate kapalı bir dünyaya hapsedilmiş. 

Yaşadığımız hayat, düşüncelerimizin neticesidir ve eseridir. ‘Efendim, yardımsever olalım, bencilliği bırakalım, maddeye çok önem vermeyelim’ nasihatleri, mevcut hayat tarzı ve ‘onu doğuran, onu zorlayan’ sebepler değişmedikçe, havada kalır. Sosyal-iktisadi-siyasi ve fikri tercihler manzumesi sabit kalındıkça, konfor ve refah rağbet gördükçe, Batıcılık yoluyla Batı’da dahi benzeri bulunmayan ve her şeyi paraya bağlayan garabet modelleri üretilip uygulandığı halde sessiz kaldıkça; bu toplumun hayatına neyi nasıl yansıtabilirsiniz? Bırakınız toplumun hayatını, ferdî hayatımıza bile bütünlük sıhhati kazandırmamız mümkün olmaz. İyilikler, güzellikler fikir ve düşünce planında kalmayıp, hayatımıza yansıdığı hayat tarzımız, kendi değerlerimiz mecrasında yürüdüğü müddetçe yaşanan ‘sosyal deprem’den kurtulabiliriz. Konforlu hayat, insanı çürütür! Maddi-manevi sıhhat dengesi gözetilmeden ışıltılı, pırıltılı teknolojik oyuncaklarla oynayarak kalkındığımızı söylemek mümkün müdür? İnsanı öncelemeyen hiçbir yapı toplumu bunalımdan kurtaramaz.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum