1. YAZARLAR

  2. Paul Vallely

  3. Dünya ve Açlık
Paul Vallely

Paul Vallely

Yazarın Tüm Yazıları >

Dünya ve Açlık

28 Nisan 2008 Pazartesi 05:15A+A-

Afrika'nın kendi yiyeceğini üretmesi engellenirken, gıda sıkıntısına şaşmamak lazım

Haftalık alışverişinizi yaptığınız süpermarkette ekmek fiyatının yükseldiği gözünüze çarptı mı? Hayır. Dürüst olmak gerekirse benim de çarpmadı.

Usta röportajcılar siyasetçilere sütün ya da ekmeğin fiyatını sorarlar ama gerçek şu ki çoğumuz çok da dikkat etmeyiz. Fazla zenginiz. Kendi fakirliğinizden dem vurmaya başlamadan evvel günde ancak bir dolarla yaşayan dünya nüfusunun yarısını düşünün. Onun da yarısıyla yaşayan bir milyar insan da cabası.

Ne kadar fakirseniz gelirinizden gıdaya harcadığınız oran da o kadar yüksektir. Dünya üzerindeki en fakir kesim günlük gelirlerinin yüzde seksenden fazlasını sadece çocuklarının ağzına yemek koymak için kullanıyor. Dünya genelinde yiyecek fiyatlarındaki artışın burada değil de, 100 milyona yakın insanın daha da fakirleştiği ekvator civarındaki ülkelerde şiddetli biçimde hissedilmesinin sebebi bu. Bir çoğu bundan bir yıl önce yedikleri miktarın ancak yarısını yiyebiliyorlar.

Yiyecek fiyatları üç yıldır dünya genelinde yükselişte, son üç içindeyse kat kat arttı. Sırf geçen ay pirinç fiyatı Asya'da iki katına çıktı. Buğday ve mısır da aynı şekilde. Afgan haşhaş üreticileri bile afyon yerine, daha çok kâr getiren buğdayı tercih etmeye başladı.

Beylik açıklamaların çoğu -dünya nüfusunun artması, iklim değişikliği, Çin'in daha fazla et yemesi- akla yatkın değil. bu faktörlerin hepsi zaten mevcuttu. Peki şimdiki paniğin sebebi ne?

Tetikleyici etken geçtiğimiz yıl Avustralya'da yaşanan yüzyılın en feci kıtlığının ülkedeki buğday hasadını yarı yarıya düşürdüğünün piyasalar tarafından fark edilmesi oldu. Daha sonra piyasalar bu sinyali krize dönüştürdü. Borsada spekülasyonlar başlar. Sonra gıda tüccarları mal stoklar, bu da fiyatları yükseltir. Hükümetler panikler, Tayland, Hindistan, Vietnam gibi büyük üreticiler ve neredeyse 40 başka ülke ithalat kısıtmasına gider ve stoklarını elde tutar. Bu da fiyatları iyice artırır. Yeni pazarlar arayan yüksek riskli yatırım fonları devreye girer. Bütün bu cinnet havasında bazıları inanılmaz kârlar yaparlar. Hayvan yemi sektörünün devi Cargill geçtiğimiz hafta, yılın ilk üç ayında kârının yüzde 86 arttığını açıkladı.

Ama tüm bunlar semptom, sebep değil. Biri kısa vadeli, diğeri daha yerleşik olmak üzere, krizin iki önemli sebebi var. İlki, Georges Bush'un Amerikan biyoyakıtlarıyla çılgınca aşk ilişkisi. Bush, kendisini Orta Doğu'dak bir sürü yaramaz çocuğa borçlu bırakan ABD'nin "petrole bağımlılığını" azaltmak amacıyla Amerikalı çiftçilerin mısırdan biyoyakıt üretmesini sübvanse ediyor.

Son dönemlerdeki fiyat artışlarının üçte birlik kısmı Washington'un biyoyakıt sübvansiyonlarına bağlanabilir. ABD şu anda tüm mahsulünün neredeyse üçte biriyle otomobillerini çalıştırıyor. Sonuç olarak, mısırın fiyatı son üç yıl içinde üçe katlandı.

Sorun şu ki, bu işlem için gereken fertilazör miktarı bir galon etanol üretmek için bir galondan fazla petrol -Suudi Arabistan ve öteki yaramazlardan ithal edilen- gerektiriyor. Bu, kötü biyoyakıt. Iyi biyoyakıt Brezilya'da üretilen şekerden -güneydeki otlaklardan, yok edilmiş yağmur ormanlarından değil. Enerjisini kimyasal fertilazörlerden değil, doğrudan tropik güneşten alıyor ve sadece mısır koçanını değil, tüm bitkiyi kullanıyor. -geliyor.

ABD ve Avrupa'nın yapması gereken çılgınca içeride üretme planlarını bir tarafa bırakıp Brezilya'nın Sürdürülebilir Güneş Işığı Etanol'ünü almak. Onlarsa, teşviki, ekonomik sürdürülebilirliği olmayan ve küresel ısınmayı durdurmak anlamında bir işe yaramayacak olan ülkede üretilmiş biyoyakıttan daha pahalı hale gelmesi için yüzde 20-30 vergi koyuyorlar.

Ama asıl sebep son otuz yılda Afrika gibi yerlerdeki küçük çiftçileri perişan eden politikalar. 1970'lerde Afrikalı liderler tarımı sanayileştirmek için pek hevesliydiler. Seksenler ve doksanlarda Ortak Tarım Politikası'nın teşvikleriyle üretilen devasa tahıl, tereyağı ve et dağları kalkınmakta olan ülkelere gönderildi. Üretilmesi için gerekli olan fiyatin yarısına satılan ithal yiyeceklerle yarışamayan yerel çiftçiler iflâs etti. Afrika teşvikli ithallerin kancasına takıldı.

Tüm bunlar Afrika ve Asya'nın bazı kısımlarındaki küçük ölçekli tarım pazarını öldürdü. Ucuz yabancı yiyeceğin gelmesiyle birlikte yerli yiyecek üretimi büyük darbe aldı. Kalkınmakta olan ülkelerde tarıma yapılan kamu harcamaları 1980 ile 2004 arasında yarı yarıya düştü.

Küresel gıda krizinden çıkmanın yolu bu iki ölümcül politikayı değişirmek. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa kötü biyoyakıtı iyisiyle değiştirmeli. Ve de Afrika gibi yerledeki küçük çiftçilik yeniden inşa edilmeli. İlki hemen yapılabilir. Ikinci ise en azından 10 yıl daha ister.

Brown bunun ne anlama geldiğini biliyor. Kısa vadede, acil gıda yardımı gerekir. Orta vadede, Doha Ticaret görüşmelerinde ciddi değişikliğe ihtiyaç var.

Daha uzun vadede ise, nasıl ki dünya çapında döviz rezevleri varsa, yoksulları korumak ve spekülatörleri engellemek amacıyla gerektiğinde serbest bırakılacak dünya çapında gıda rezervleri oluşturulmalı. Her şeyin ötesinde, kalkınmakta olan ülkelerdeki sadece bir kaç dönüm eken 450 milyon çiftçiye yardım edilmesi gerekiyor. Bu, günde bir dolarla yaşayan insanların dörtte üçüne kendi yiyeceklerini yetiştirme imkanı verir.

Temmuz'da Japonya'da yapılacak olan G8 toplantısı bunu başlatmak için çok uygun.

1960'larda Hindistan'ı, 70'lerde de Vietnam'ı açlıktan kurtaran yeşil devrim yeni tohum çeşitlerinden ibaret değildi. Söz konusu devrimde sulama, çiftçilere ucuz kredi, tahıl depolama imkânları, yeni teknolojiler, ve tarımla ilgili danışma hizmetlerine kolayca ulaşabilme imkânı var. Daha iyi köy yolları vardı -Afrika'daki ürünün neredeyse yarısı, çiftçiler ürünlerini pazara ulaştıramadığı için telef oluyor. Küçük ölçekli su hasadı vardı : Avustralya beş aylık su ihtiyacını depolama kapasitesine sahip. Etyopya ise bir haftalık. En fakir çiftçilere gelir yardımı vardı.

Dünya üzerindeki herkesin günlük 2.500 kalori ihtiyacını karşılayıp 1.000 de fazladan sağlamaya yetecek kadar tahıl var. Eti, kabuklu yemişleri, fasülyeyi ve sebzeleri saymıyoruz bile. Doğa, açgözlülüğümüz için değilse vile ihtiyacımız için gerekli oaln miktarı üretiyor.

Küresel yiyecek krizinin çözülmesi için gereken tek şey biz zengin insanların, fakirlerin ihtiyaçlarını gündemin tepesine taşıması. Ve bir somun ekmeğin gerçek değerini öğrenmesi.

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT