1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Dünya, Gazze'deki kadınların iki yıl süren soykırımda yaşadıklarını asla tam olarak bilemeyecek
Dünya, Gazze'deki kadınların iki yıl süren soykırımda yaşadıklarını asla tam olarak bilemeyecek

Dünya, Gazze'deki kadınların iki yıl süren soykırımda yaşadıklarını asla tam olarak bilemeyecek

 “Tüm medyanın dikkatini ateşkes üzerine yoğunlaştırdığı bu günlerde, dünya iki yıl süren soykırımın Gazze'deki Filistinli kadınlara yaptıklarını görmezden gelmemeli” diyor Eman Afana.

23 Ekim 2025 Perşembe 00:00A+A-

Eman Afana’nın The New Arab’da yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


Gazze'de gömülü kalmış birçok gerçek ve en derin yaraları örtbas etmek için anlatılan hikâyeler var. Gazze'deki biz kadınların söylemediğimiz, ancak bu iki yıl boyunca acımasız kayıplar içinde içimizde yaşadığımız şeyler – çünkü sadece hayatta kalmaya odaklanmak zorundaydık.

Dünyanın “dayanıklılık” olarak adlandırdığı şey, bir erdemden çok, dışarıdakilerin dayanılmaz olanla yüzleşmekten kaçınmasını sağlayan bir maske.

Gazze'deki kadınlar, yüklerinden daha güçlü olduklarını hiç iddia etmediler. Bunu söyleyen, bizim cesaretimizle ilgili hazır hikâyeler uyduran dünyaydı. Ancak bu anlatıda söylenmeyen şey, sabrın bir seçim değil, bir tuzak olduğudur. Hayatta kalmak her zaman kahramanlık değildir. Kayıp ve ihanetle delik deşik olmuş, parçalanmış bir varoluştur.

“Sadece kadın” olma ayrıcalığına sahip değiliz. Savaş sırasında, her birimiz bir yaşam fabrikası ve yokluk ve ölüme karşı günlük bir kalkan haline geliriz.

Bu şehrin iki yüzünü de yaşıyorum. Biri yaşamaya ısrar ediyor: Giysilerimi özenle düzenliyor, en sevdiğim parfümü sıkıyorum, sanki bir kutlamaya gidiyormuşum gibi. Diğeri ise yıkık bir evden, tanınmaz hale gelmiş bir dünyaya adım atıyor.

Gazze sokaklarında yürürken, vücudum etrafındaki ağırlığı emiyor. Önce koku geliyor: deniz meltemiyle taşınan duman, lağım, tuz ve barut kokusu. Ardından sesler geliyor: bir satıcının çaresiz çağrısı, çamur ve tozun içinde yürümekte zorlanan çocukların çıplak ayakları, düzinelerce yolcu taşıyan kalabalık arabaların kornaları, bir füzenin çarpmasıyla havada kesilen kahkahalar. Yer bile huzursuz, yürürken ayakkabılarımın altında garip bir ses çıkarıyor, sanki bana yol değil, molozların üzerinde yürüdüğümü hatırlatmak istercesine.

Hayatımın iki yılı, istikrarsızlık ve daralan ufukların boşluğunda kayboldu. Sadece iş olanakları ve kariyer açısından değil, en basit hayallerimiz bile, bir gün anne olmak gibi, kaybolup gitti.

Her sabah otobüse bindiğimde, yorgun kollarında bebek taşıyan kadınlar, ertesi gün yeterince süt içip içemeyeceğinden emin olmayan anneler, artık burada olmayan çocuklarının okul çantalarını taşıyanlar görüyorum. Çocukluk daha başlamadan çalınan bir yerde annelik ne anlama geliyor?

Bir otobüs yolculuğunda, genç bir anne, şoföre ödeme yapmak için çantasından bozuk para ararken bebeğini tutmamı istedi. Vücudu zayıftı, gözleri yorgundu. “Doğduğundan beri uyumadım,” dedi bana, "ağladığı için değil, uçaklar hiç durmadığı için. Her sarsıntıda uyanıyorum ve hala nefes alıp almadığını kontrol ediyorum. O, sığınak haline getirilmiş bir sınıfta doğdu. Diğer yerinden edilmiş kadınlar doğum sırasında bana yardım etti. Bugün onu ücretsiz süt almak umuduyla getirdim. Suyun çok kirli olmasından korkuyorum. Babası ve ben bebek bezi alacak paramız bile yok."

Hayatını sona erdirme girişimleriyle çevriliyken, yeni bir Filistinli hayatı nasıl yetiştirebilirsin? Onun görevi imkânsız görünüyor.

Genç anne bana, her gün düşünülemez seçimler yapmak zorunda kalan başka bir kadın olan Um Muhammed'i hatırlattı. Şafak vakti uyanıp ekmek pişiriyor, ama sadece ailesi için değil. Zamanla, kapısı komşuları ve yerinden edilmiş aileler için geçici bir fırın haline geldi. Her gün on iki saat çalışıyor, çoğu zaman ücretsiz, bazen sadece kendi aç çocukları için bir parça ekmek veya şekerle ödüllendiriliyor.

Biz, Gazze'nin kadınları, acı çektiğimizi açıklamaktan yorulduk. Sanki bu mücadeleyi biz seçmişiz gibi, 24 ay süren soykırım boyunca kameraların önünde durmaktan yorulduk. Dinliyormuş gibi yapıp aslında hiç dinlemeyen bir dünyaya hikâyelerimizi anlatmaktan yorulduk. Bazen, sığınabileceğimiz tek yer sessizlik oluyor.

Medya haberleri, omuzlarımızın artık bu yükü taşıyamayacak durumda olduğunu nadiren aktarıyor. Her sabah, suyun ve ekmeğin biteceği ya da bir sonraki hava saldırısının her şeyi sona erdireceği korkusu olmadan uyanmak istediğimizi. Ölümle ilgisi olmayan önemsiz şeylere gülen sıradan anneler, sıradan işçiler, sıradan kadınlar olabilme özgürlüğünü özlediğimizi.

Benim için kadın haklarımızın özü burada yatıyor, ancak dünya Gazze söz konusu olduğunda bunu nadiren bu şekilde çerçevelendiriyor. Bizler, dünyanın her yerindeki kadınların talep ettiği hakları talep eden insanlarız: korkusuzca yaşamak, çocuklarımızı güvenle büyütmek, emeğimizin saygı görmesi, seçimlerimizin onurlandırılması. Mutluluk, dinlenme, utanmadan savunmasız olma hakkı.

Bu toprağın tarihi yazılacaksa, Gazze'deki kadınların yaşadıkları gerçeklerle yazılsın.

Gerçekliğimizi yazıyor ve dile getiriyorum, çünkü ben bir istisna değilim, dünya bize dayatılanları bilmeli. Batı medyası sanki son iki yılın travması bir anda yok olmuş gibi ateşkes konusuna odaklanırken, bu özellikle önemli. Soykırım hayatımızı tamamen değiştirdi ve hayal kurma lüksünü bizden çaldı.

 

*Eman Afana, Gazze'den bir öğretmen ve yazardır. Çocukların ve hayatta kalanların yazmayı bir ifade ve belgeleme aracı olarak kullanmalarına yardımcı olan Witness and Memory (Tanık ve Hafıza) adlı bir girişim kurmuştur.

HABERE YORUM KAT