1. HABERLER

  2. KİTAP

  3. Dil Zabıtalığı “On”
Dil Zabıtalığı “On”

Dil Zabıtalığı “On”

Türkçe “Off” adlı kitabın yazarı Feyza Hepçilingirler de öncüllerinden kaptığı bu kurtarıcılık hastalığının bir neticesi olarak uzak bir yıldızdan gönderilmiş super hero edasıyla dili kurtarmaya girişmiş. Habil Sağlam Kitabı HaksözHaber için değerlendirdi

26 Nisan 2009 Pazar 22:01A+A-

 

DİL ZABITALIĞI "ON"
Habil SAĞLAM

Dil, insanın ifade etme, derdini anlatma gibi gündelik ihtiyaçlarını karşılamanın yanında düşünmeyi de birebir ilgilendiren bir alandır. Kelime hazinesinin geniş olması ve dilin anlatım imkânlarına hâkim olmak, insanın zihinsel uğraşlarında daha olgun ve üretken olmasını sağlar. Kelimelerin etiketlediği düşüncelerin çoğalması da düşünce süreçlerini doğrudan zenginleştirir, anlatıma yeni boyutlar katar.

Kelime ile düşüncenin bu derin bağını koparmak, dile anlatım bozuklukları, yabancı kelimelerin artışı gibi etkenlerden çok daha fazla zarar verir. Orwell'ın 1984'ünde totaliter devlet, düşünceleri yok etmek için dili yeniden kurguluyordu. "Tehlikeli düşünceleri imleyen kelimeler olmazsa, tehlikeli düşünceler de olmaz." prensibinden hareketle dil basitleştiriliyordu. Düşünce polisliği yapan totaliter rejimler ne yazık ki dille bu tür problemli bir ilişki kurmuşlardır. Toplum mühendisliği projeleri çerçevesinde insanların yaşantılarını, kültürlerini, dinlerini ve dillerini kendi egemenliklerini pekiştirmek için dönüştürmüşlerdir. Nitekim bizim hatıratımız da böyledir. "Dil devrimi" adı altında gerçekleştirilmiş budama operasyonları üzerinde durduğumuz bu marazlı ilişki içinde tanımlanmalıdır. Türkçe'yi kurtarmaya girişenler, "Maksat 'Öz' Türkçe olsun, Orta Asya'dan geldiğimiz bilinsin, elin Arabından Rumundan pislik bulaşmasın."1 anlayışı ile "ulus devlet"leşmenin bir parçası olarak dil sahasındaki bu süreci işletmişlerdir.

Halkı adam etmek, cahilliklerden kurtarmak gibi görevleri peşinen yüklenen anlayışlarla dizayn edilmiş bir ülkede yaşıyorsanız, hayatınızın her alanında kurtarıcılarla karşılaşacaksınız demektir. Kendilerine dil kurtarıcılığını vazife edinen kimseler, uzun yıllar öncesinden tevarüs eden genetik bir hastalıktan muzdariptirler. Cumhuriyetin kurucu resmî ideolojisi ile başlatabileceğimiz bir hastalık bu. Toplumu devlet eliyle yukarıdan dönüştürmek, karanlıklardan aydınlığa çıkmak için insanları kör etme pahasına yüzlerine fener doğrultmak ne kadar doğrudur? Pozitivist paradigmanın en önemli açmazı bu zoraki çağdaşlaştırma olgusudur.

Türkçe "Off" adlı kitabın yazarı Feyza Hepçilingirler de öncüllerinden kaptığı bu "kurtarıcılık" hastalığının bir neticesi olarak uzak bir yıldızdan gönderilmiş "super hero" edasıyla dili kurtarmaya girişmiş. (O da mı Sirius'tan acaba?) Kitabın önsözünde Hepçilingirler, yok olan dilleri görüp telaşlandığını ve o yüzden Türkçe'yi kurtarmaya giriştiğini söylüyor.2 Hakkı Devrim, Feyza Hepçilingirler ve "Koskoca Amerika'nın en genç emekliye sevkedilen kimya profesörü"3 Oktay Sinanoğlu gibileri için yerinde tanımlamalardan birini de Murat Belge yaparak "Dil Zabıtası" diyor böylelerine.4

Medya tarafından sanatçı diye sunulan isimlerin ahlakî, kültürel ve entelektüel seviyelerinin ne durumda olduğundan bahsetmeye gerek bile yokken Feyza Hepçilingirler, görüntü toplumunun bir takım ihtiyaçlarını karşılamak üzere üretilmiş bu medya palyaçolarının bozuk bir Türkçe konuşmalarından ve kitlelere kötü örnek oluşturmalarından yakınıyor. Medyanın ve siyasîlerin zihinsel yetersizliklerinin, patavatsızlıklarının konuştukları dile yansımasını doğal karşılamak gerekir. Burada asıl sorun bu insanların düşünsel olanaklarındaki kıtlıkken neden bozuk bir dilleri olduğunu sorgulamak da mantıksızca. Medya dünyasından siyasîlere onlarca ismin yaptığı yanlışları sıkı araştırmalarla ifşa etmekle yazar, kendi zekiliğini, üstünlüğünü; onların cehaletini ve adam olamamışlığını ortaya koyuyor. Dili yanlış kullanmalarından ötürü yadırganmayacak seviyedeki bu insanları ayrıntılı bir analize tabi tutup, "Gördünüz mü? Cahil bunlar!" edasıyla sunmanın başka bir rasyonel izahı yapılamaz.

Hepçilingirler bir dil bilgisi kitabı yazmamış. Çünkü dildeki bozulmaları, yanlış kullanımları, anlatım bozukluklarını deneme türünde anlatarak insanların gülerek seve seve okumasını istiyormuş.5 Evet, kitap boyunca birçok defa insanların ne kadar aptal olabildiklerini, ne kadar saçma şeyler söyleyebildiklerini görerek gülüyorsunuz, gündelik hayatta bu hatalara hiç düşmüyormuşcasına. Hobbes gülmeyi kendini üstün görmekle açıklar. Burada da durum böyledir. Hepçilingirler'in topluma bakışı, dil kurtarıcılığına soyunması zaten kendisini nerede gördüğünü ortaya koymakta. Bu durum Feyza Hepçilingiler'in bir deneme yazabilmesini imkansız kılıyor. Çünkü deneme türünün doğasına aykırı bir bilgiçlik hâkim anlatıma. Hepçilingirler, pozitivizmin akılcı aydınlığıyla ışıtıyor kara cehaletin ve kendini bilmezliğin içerisinde bulunan, konuşmayı bile beceremeyen toplumu. Öğretmenliğe, adam etmeye baya kaptırmış kendini. Bazen Türkçe'yi bir kenara bırakıp, kurna ile su içilemeyeceğine dair bilgilendirmeler yapması ya da belediye hizmetleri ile Allah'ın içli dışlı olmasını yadırgaması da işte bu kerameti kendinden menkul bilgiçlikten kaynaklanıyor.

Hepçilingirler "muasır medeniyet seviyesine ulaşma" anlayışının bir sürdürücüsü olarak Batı medeniyetini daha baştan üstün olarak konumluyor. Hazin olan şu ki üstün olanın kültürünü ve dilini dayattığı gerçeğini kabullenemiyor. Etkileşime geçilen kültürlerle kurulan ilişkilerin dili doğrudan doğruya etkilediği malumdur. Küresel kapitalist sistem de bize sadece ürettiklerini pazarlamıyor, aynı zamanda kendi değerlerini, kültürünü ve dilini dayatıyor. Konuştuğumuz dil de bu şekilde başkalaşıyor. Aynı bizim değiştiğimiz gibi. Hepçilingirler, Türkçe'nin yok olması gibi bir tehlike olduğuna dair şizofrenik şüphelerle dilin etrafına tel örgüler çekerek; aslında kendini günden güne geliştiren, dünya edebiyatında her geçen gün adından daha fazla söz ettiren Türkçe'ye en büyük kötülüğü yapıyor. Karadeniz'de Pontus devleti kurulacağını, Doğu Anadolu bölgesinin Ermenistan'a gideceğini, İsrail'in Fırat'a kadar yanaşacağını söyleyenlerle Türkçe'nin yok olacağı yaygarasını yapanların aynı kişiler olduğunu da hatırlamak gerek. Tek tipleştirmeci, kendini belli sınırlar içine hapsetmiş, ufku dar, vizyonu kısır bir düşünüşün etkisiyle yabancı dillerden nefret edenlerin çığırtkanlıklarını bir kenara bırakırsak dilin gelişimini ve ilerleyişini daha rahat görebiliriz. Bunu görmek o kadar da zor değil: "Türkçe son yıllarda çılgın bir hızla gelişiyor, renkleniyor, yeni kelime ve deyimlerle zenginleşiyor. Yenilerin çoğu İngilizceden gelme, evet, ama birçoğu Türkçeye özgü anlamlar kazanmışlar, bu ülkenin bugünkü yaşamının ihtiyaçlarına cuk oturan işlevler edinmişler."6

Hepçilingirler'in televizyonun dile yaptığı olumsuz etki, argonun rahatsız edici yükselişi, gençliğin konuştuğu dildeki yüzeysellik üzerine söyledikleri de malumu ilam etmekten ileri geçemiyor. Ayrıca insanların konuştukları dili "devrim" adı altında iğdiş edip sonra da kelime hazinelerinin fakir, sözlüklerinin kısıtlı olmasından yakınmak da ciddi bir çelişki.

İnsanların nasıl konuştuklarına, nasıl yaşadıklarına kafayı takmış olmak başlı başına talihsizlik. Grameri dört dörlük, söz dizimi muntazam bir halk tasarlıyor Hepçilingirler. Anlatım bozukluklarının olmadığı, herkesin harika bir diksiyona sahip olduğu bir ülke tasavvur etmek güzel, eğlenceli olabilir ama yazarın göremediği şey bunun bir ütopya olduğudur.

"Allah'lı Şarkılar" başlıklı bölüm Hepçilingirler'in nasıl bir ahlaksızlığın pençesine düşmüş olduğunu apaçık gösteriyor. Bir partiye olan kızgınlığını insanların değerlerinden, inançlarından çıkarıyor. Anlaşıldığı kadarıyla şarkılarda bile Allah'ın adını duymaktan ürperiyor. Öyle ki Feyza Hepçilingirler, çarşıda pazarda "Allah çığlığı"nı işitmekten bıkmış.7 Sadece bu "Allah çığlığı" tanımlaması bile yazarın ahlakî seviyesini görmek için yeterli. "Allah korusun', 'tövbe tövbe' gibi sözler sizde, üst kattaki cahil komşunuzla söyleşiyormuşsunuz izlenimi yaratabilir."8 cümlesi, Hepçilingirler'in ve seçkinci zümrelerin; insanlara, insanların değerlerine ve özünde İslam'a bakışları konusunda öngördüklerimizi doğrular nitelikte.

Kitabın sonuna Türkçe "Off" için yapılan eleştirileri de eklemiş yazar. Bazı oylumlu, sahih eleştirilerin yanı sıra Emre Kongar'ınki gibi nevi şahsına münhasır övgüler de yapılmış kitap için. Kitaba genel olarak bakıldığında şu çok rahat bir biçimde görünmektedir ki Feyza Hepçilingirler konuya bir dil bilimci gibi nesnel değil, ideolojik takıntılarıyla ördüğü kimliğinin etkisiyle öznel yaklaşmıştır. Seçkinci olmanın getirdiği psikolojik bunalımlarla kuşanılmış saldırgan bir tavır hâkim kitaba. Üstün olma takıntısıyla birleşen cahillere ders verme merakı Hepçilingirler'in ortaya böyle talihsiz bir eser koymasına neden olmuş gibi görünüyor.

 

Dipnotlar:

1- Sevan Nişanyan, "Saylav", Taraf, 13.03.2009.

2- Feyza Hepçilingirler, Türkçe "Off", Everest Yay., İstanbul, 2007, s. xii.

3- Sevan Nişanyan, "Üniversite-II", Taraf, 28.02.2009.

4- Murat Belge, "Dil Zabıtası", Radikal, 13.12.1996.

5- Feyza Hepçilingirler, Türkçe "Off", s. xv.

6- Sevan Nişanyan, "TDK", Taraf, 25.02.2009.

7- Feyza Hepçilingirler, Türkçe "Off", s. 158.

8- A.g.e., s. 82.

Haksöz-Haber

HABERE YORUM KAT