1. YAZARLAR

  2. Nuray Mert

  3. ‘Demokrasi cephesi’
Nuray Mert

Nuray Mert

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Demokrasi cephesi’

10 Temmuz 2008 Perşembe 04:49A+A-

Bu toz duman içinde, sağlıklı bir siyasi tartışma yürütmek imkânsız görünüyor, ama ben yine de denemekten yanayım. Son bir yıl içinde bir rejim tartışması yaşadığımız ortada. Birilerine göre laikliği kalkan yapan otoriter bir rejimden demokratik olana geçme mücadelesi veriliyor, diğerlerine göre laiklikten dindar/İslamcı/muhafazakâr
bir rejime adım adım yaklaşılıyor. Keşke, birincilerin iddiasının ardındaki resim bu kadar basit olsaydı ve keşke ikincilerin, korumaya çalıştıkları laik rejimin demokrasi gibi bir sorunu olduğu gibi bir kuşkuları olabileseydi.
Laikliği koruma iddiasındakilere, yıllarca elimden geldiği kadar olanlara farklı bakmaları gerektiğini dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım, büyük dirençle, ‘dinci’, ‘başörtücü’ karalamasıyla karşılaştım. Şimdi, laiklik kalkanı ardında otoriter bir rejime razı olmak ötesinde savruluşlara karşı, haklı olarak demokrasiden söz edenlere, mevcut tablonun benim anladığım anlamda demokrasi mücadelesi olduğu konusunda kuşkularımı anlatmaya çalışıyorum. Ne yazıkki, daha önce karşılaştığıma çok benzer tepkilerle karşılaşıyorum.
Keşke otoriter/yarı otoriter rejimlerin demokratikleşmesi iddia ettikleri kadar kolay
olsaydı. Bir kitle partisinin mevcut sistem çerçevesinde zorlandığı, sindirilmeye çalışıldığı yol ayrımında o cephede mevzilenilerek karanlıklar aydınlığa çıkabileseydi. Ben o mevziden kuşku duyanlardanım, haklı veya haksız olabilirim, ama yine de, o mevzide konuşlanan arkadaşlara biraz itidal tavsiye etmek isterim.
Bu noktada, kendilerine, mevcut tablonun birçok boyutunu ve bu arada mesela, Doğu Avrupa’da otoriter rejimlerin yıkılışı süreci ve sonuçları üzerine düşünmelerini tavsiye ederim. İnsaflı olalım, Türkiye’de demokratik olmadığını iddia ettiğimiz politik yapı, söz konusu Doğu Avrupa rejimleriyle çok benzeşmiyor. Türkiye, mevcut haliyle, onlarla kıyaslanmayacak bir demokrasi. Tam da bu nedenle, demokratikleşmesini oralarda yaşananlara benzer altüst oluşlarla değil, demokratik yollarla yaşama iddiasındayız.
Ama geldiğimiz noktada, ‘demokrasi’ söyleminin giderek daha çok, Doğu Avrupa’da yaşanan süreç içinde oralardaki muhalif, aydın, demokrat kesimin ‘demokrasi’ söylemine benzeştiğini düşünüyorum. Doğu Avrupa örneği, son olarak, Çekoslavakya’nın demokrasi kahramanı ve eski Devlet Başkanı Vaclav Havel ile yapılan bir söyleşi (Finacial Times, 5/6 temmuz 2008) dolayısıyla aklıma geldi. Havel’in siyasal ve düşünsel serüveni söylemek istediklerim açısından başlıbaşına iyi bir örnektir. Ancak, bu konuda, bana en çarpıcı gelen değerlendirme, 90’lı yılların, yani daha işin en başında, o zaman Macaristan’daki muhalefet partisi (Free Democrats) başkanı olan G. M. Tamas’ın, demokratik muhalefetin darboğazları üzerine yazdıkları olmuştu (Times Literary Supplement, 14 Mayıs 1993). Şimdilerde, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa tarihi üzerine yazdıkları çok tartışılan Tony Jundt’un, son kitabında (Postwar/A History of Europe Since 1945, Pimlico, 2007) Doğu Avrupa’da demokratikleşmenin nasıl dar ufuklu bir siyasal süreç olduğu ve sonuçlarının neler olduğu üzerine çok iyi bir değerlendirmesi var.
Kısaca, dünyada yaşanan genel siyasi değişim dalgası üzerine atlayıp, hesaplaşması, sorgulaması iyi yapılmamış siyasal süreçler bazen bambaşka istikâmetlerde seyredebiliyor, hatırlatmak istediğim bu. Bu arada, ‘Ne varmış Doğu Avrupa’da yaşananlarda, Avrupa Birliği üyesi oldular işte’ diyenler çıkabilir. Bu ülkelerin, AB şemsiyesi altında yatışmış gibi görünen iç politik süreçlerinde yaşadıkları savruluşları (ırkçılığın, milliyetçiliğin yükselişi, bu arada suç oranlarının yükselişi gibi) bir yana bırakalım, halihazırda siyasi çözülüş sonrası, ABD nüfuzuna bunca açık hale gelmelerinin sonuçlarını biliyoruz. CIA’nın hapishane uçakları skandalında öne çıkan ülkeler bunlardı. ABD’nin terör zanlılarını, kendi hukuk sistemi dışında tuttuğu tek hukuksuzluk adasının Guantanamo olmadığı, dünyanın dört yanında ve bazı Doğu Avrupa ülkelerindeki üslerde bu tür gözaltıların ve işkencelerin yaşandığı biliniyor, bunlardan biri Polonya.
İlkesel olarak tartışmalı olmak ötesinde, dünyada olanları, tarihsel süreçleri yok sayan, hesaba katmayan slogan demokratlığı ile gidilecek yer bana pek iç açıcı gelmek bir
yana, beni ciddi biçimde ürkütüyor.

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT