1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. DEAŞ'ın Tasfiyesinin Bölgedeki Muhtemel Sonuçları
DEAŞ'ın Tasfiyesinin Bölgedeki Muhtemel Sonuçları

DEAŞ'ın Tasfiyesinin Bölgedeki Muhtemel Sonuçları

​​​​​​​Muhtemel görünen, DEAŞ saldırılarının giderek daha geniş bir coğrafyaya yayılacak, mahiyet itibariyle de iyice acımasızlaşacak olmasıdır. Buradaki yakıcı soru şu: Neden DEAŞ'ın arkasında olduğu şiddet olayları artacak?

06 Aralık 2017 Çarşamba 19:21A+A-

Fred H. Lawson / Anadolu Ajansı

DEAŞ'ın kendinden menkul “hilafetinin” merkez bölgesi olan kuzeydoğu Suriye'deki Rakka ve kuzey Irak'taki Musul'dan çıkarılmasıyla, harekete sadık kalan militanlar, Müslümanlara zulmedip sömürdüğüne inandıkları topluluk ve kurumlara karşı silahlı mücadeleye muhtemelen devam edeceklerdir. Aynı derecede muhtemel görünen, böyle saldırıların giderek daha geniş bir coğrafyaya yayılacak, mahiyet itibariyle de iyice acımasızlaşacak olmasıdır. Buradaki yakıcı soru şu: Neden DEAŞ'ın arkasında olduğu şiddet olayları artacak?

Akla yatkın açıklamalardan biri, Fırat nehri vadisinde zar zor kazandıkları toprakları kaybetmiş olduklarından, yerinden edilmiş DEAŞ komuta kademesi ve kadrolarının, ümitsizliğin ağır bastığı bir zamanda şiddetli bir intikam hareketiyle mukabelede bulunma ihtimali olduğudur. Bununla ilgili öne sürülen diğer bir görüş, “kurtarılmış toprakları” kaybederek küçük düşmelerine rağmen, lider kadrosunun kendisini, örgütün hâlâ hesaba katılması gereken bir güç olduğunu göstermeye mecbur hissedecek olmasıdır. DEAŞ'ın hareketlerinin itici gücünün bu ikinci sebep olması özellikle ihtimal dâhilinde. Zira “müminler topluluğu”nun, dinlerini hiçbir tacize uğramadan yaşayabilecekleri bir coğrafi bölge ihdas etme hedefi, hareketin temel motivasyon kaynağı olmuştur. Bu da DEAŞ'ı -kendisine paralel hareket etmekle birlikte- küresel el-Kaide örgütü ve onun yerel uzantıları tarafından savunulan ve bu derecede bölge odaklı olmayan projeden ayırıyor.

Bernard Haykel, “hilafetin” çöküşünden sonra DEAŞ'ın ürettiği şiddetin sıklığı ve boyutlarında keskin bir artışa sebep olması muhtemel, üçüncü bir dinamiğin var olduğu söylüyor: Örgütün Suriye ve Irak'ta yaşadığı mağlubiyetler, hareketi oluşturan çeşitli hiziplerin arasında kesin bir şekilde, "kimin daha ‘dini bütün’ olduğuna dair bir örgüt içi kan davası" devresini başlatacaktır. "[Örgüt üyesi] herkes, davaya kendisinin daha sadık olduğunu göstermek için rekabet ediyor," diyor Haykel, "Kendilerini katı görüşlülerin en katısı olarak ortaya koymak istiyorlar." [1] Bu argüman, 24 Kasım 2017'de Sina'da plansız ve mantıksız katliama dair çok ikna edici bir açıklama getiriyor.

DEAŞ'ın bölgede yaşadığı toprak kaybının, üyelerinin daha geniş bir coğrafyaya dağılmasıyla ve daha da artan derecede vahşet sergilemesiyle irtibatlandırılabileceği bir ihtimal daha var. Hareket 2013 baharında Suriye'de ilk kez ortaya çıktığı andan itibaren, diğer silahlı oluşumlarla karşı karşıya geldi. Bunların arasında öne çıkanlar Nusra Cephesi, Ahraru'ş-Şam ve Sukûru'ş-Şâm. Son dört buçuk yıldır, kendi aralarında çekişen bu gruplar, DEAŞ'ın ilerlemesini engelleyebilmek amacıyla birleşerek taktik ittifaklardan oluşan kaleydoskopik bir yapı kurdular.

Bu tür bir ittifak, DEAŞ'ın Rakka'nın kontrolünü ele geçirmesine engel olamadı. Bir diğeri, DEAŞ'ın kuzeydoğu Suriye'deki petrol üretim tesislerinin çoğunu ele geçirmesini engelleyemedi. İslamcı milislerin oluşturduğu Ceyşu'l-Feth (Fetih Ordusu) isimli bir koalisyon DEAŞ'ı sadece kuzeybatıdaki İdlib şehrinden sürerek kendisine bir yerel yönetim (emirlik) kurmaya muvaffak oldu. Birbiriyle mücadele halindeki bu bölgelerin arasında yaşanan yarış, Suriye hükümet birliklerinin, Lübnan merkezli Şii bir hareket olan Hizbullah'tan, Irak ve İran destekli çeşitli milislerden ve Rus hava kuvvetlerinden gelen çok büyük destekle Suriye'nin kuzeydeki metropolü olan Halep'i Aralık 2016'da geri almasını sağladı.

Hükümet yanlısı güçlerin Halep'i geri aldığı zamana kadar, DEAŞ Suriye ve Irak'ın dışında faaliyet gösteren çok çeşitli türden hareketlerin bağlılığını kazanmıştı. 2011 ilkbaharından bu yana Sina yarımadasının kuzey bölgelerinde Mısır silahlı kuvvetleriyle çarpışan Ensâr-ı Beyti'l-Makdis, Kasım 2014'te DEAŞ “hilafetinin” Sina Eyaleti (Vilâyet-i Sînâ) oldu. Hemen hemen aynı zamanlarda, güney ve orta Yemen'deki savaşçı gruplar kendilerini Aden Eyaleti, Lahic Eyaleti, San'a Eyaleti, Hadramevt Eyaleti vs. olarak ilan ettiler. Doğu Libya'daki yurtlarına dönen eski DEAŞ askerleri Barka Eyaleti'ni kurdular. 2015 baharına gelindiğinde Cezayir, Nijerya, Afganistan ve Kuzey Kafkaslarda çok sayıda eyalet ilan edildi. 2016 yılında ise Somali Eyaleti ve kuzeydoğu Mali merkezli Büyük Sahra Eyaleti ortaya çıktı.

Çoğu durumda, DEAŞ'ın bölgesel uzantılarının ortaya çıkış süreçlerine, küresel el-Kaide örgütüyle zayıf bir şekilde irtibatlı yerel oluşumlarla yaşanan silahlı çatışmalar eşlik etti. Sina Eyaleti Ecnâdü'l-Mısr (Mısır Askerleri) ve Murâbitûn ile savaşırken ortaya çıktı; Aden, Lahic ve Hadramevt Eyaletleri Arap yarımadasında sahil şehirleri olan Zencibar ve Mukalla'nın kontrolü için el-Kaide'yle çarpıştı; Barka Eyaleti hem Mağrip el-Kaidesi ile hem de Ensâru'ş-Şeri'a örgütüyle karşı karşıya geldi. DEAŞ'ın kollarıyla el-Kaide'yle bağlantılı örgütlerin arasındaki savaş, bu oluşumlardan herhangi birinin kendi ülkesinin ordusuna karşı verdiği silahlı mücadele kadar şiddetliydi.

Suriye ve Irak'ta aldığı yenilgiler, DEAŞ'ın “hilafet” merkezinden uzaklarda bulunan eyaletlerini, rakip gruplara karşı verdiği rekabette ciddi şekilde zayıflattı. Bir yandan, hareketin Fırat nehri vadisinde yaşadığı toprak kaybı onu petrol üretiminden ve kontrolü altındaki şehirlerin sakinlerinden aldığı haraçlardan elde ettiği finansal kaynaklarından mahrum kılıyor. Bu fonlara ulaşım imkânı, Mısır, Yemen, Libya ve sair yerlerdeki radikal oluşumların DEAŞ'la saf tutması için gereken teşvikin en azından belli bir kısmını sağlamıştı. Ayrıca petrol ve "vergi" gelirlerinin paylaştırılması, Rakka ve Musul'daki liderliğin, eyaletlerdeki komutanların hareket tarzları üzerinde belli bir derecede disiplin sağlamasına imkan tanımıştı. Bu gözetim imkanı artık buharlaşıp uçmuş durumda.

Öte yandan, DEAŞ'ın, “hilafet” merkezini koruma hususundaki bariz acziyeti, Suriye-Irak merkezli liderliğin otoritesini zayıflatıyor. El-Bab, Rakka, Sincar ve Elbu Kemal'den hükümet yanlısı kuvvetler tarafından çıkartılan savaşçılar, Ebu Bekir el-Bağdadi ve adamlarının başarısız kaldığı noktadan devam etmek azmiyle memleketlerine, Mısır'a, Kuzey Kafkaslara ve Afganistan'a döndüler. Hayal kırıklığına uğrayan bu kadroların memleketlerine dönmeden önce aldığı ilk ders, muhtemelen, DEAŞ'ın gerçek gücünü göstermediği ve “hilafeti” canlandırma kampanyasında yeterince acımasız davranmadığı olabilir.

Her iki durumda da DEAŞ'tan geriye kalan unsurlarla onların radikal rakipleri arasındaki şiddetli mücadele, öngörülebilir gelecekte tırmanacak gibi görünüyor. “Hilafetin” çöküşü Mısır'da, daha önce sadece batı çölünde faaliyet gösteren Cundu'l-İslâm ve Ensâru'l-İslâm isimli iki silahlı oluşumu Sina'daki çatışmaya müdahil olmaya itmişti. Sina Eyaleti'nin "kendi sahasında" karşı karşıya kaldığı bu doğrudan meydan okuma, kuvvetle muhtemeldir ki, "sürünün lideri olmayı sürdürdüğü mesajını verebilmek için" [2] hareketin liderlerini 24 Kasım'daki saldırıyı gerçekleştirmeye ikna eden şeydi.

Benzer dinamikler Nijerya, Mali ve Somali'nin yanı sıra Libya, Yemen, Kuzey Kafkaslar ve Afganistan'da da mevcut. Sonuç olarak, DEAŞ'ın “hilafetinin” güç kullanılarak tasfiye edilmesi, Sahil bölgesinden ta Pamirler'e uzanan bölgede vahşet derecesinde ciddi bir artışın gerçekleşmesi için gereken zemini hazırlıyor.

[Prof. Fred H. Lawson, Mills Kolejinde Hükümet Bölüm Başkanıdır. Lawson aynı zamanda Andrews Üniversitesi Suriye Araştırmaları Merkezi'nde kıdemli üye ve Global Security Watch Suriye'nin yazarıdır]

[1] Greg Jaffe ve Joby Warrick, "With the Loss of Its Caliphate, ISIS Could Turn Even More Reckless and Radical”, Washington Post, 24 Kasım 2017

[2] Ahmed Eleiba, "Competing Terrors", Al-Ahram Weekly, 30 Kasım-6 Aralık 2017

Mütercim: Ömer Çolakoğlu

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT