1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Çözüm Sürecine Yönelik Kaygılar ve Korkular
Çözüm Sürecine Yönelik Kaygılar ve Korkular

Çözüm Sürecine Yönelik Kaygılar ve Korkular

Çözüm sürecine kategorik bir karşıtlık sergilemeyip, endişelerini dile getirenlerin sorularını üç kategoride toplanabilir.

19 Nisan 2013 Cuma 14:42A+A-

Âkil İnsanlar İç Anadolu Heyetinde yer alan Hilal Kaplan, bugünkü yazısında yaptıkları görüşmelerde çözüm sürecine kategorik bir karşıtlık sergilemeyip, endişelerini dile getirenlerin sorularını üç kategoride topladı ve bu endişelere ilişkin kanaatlerini paylaştı.


Sürece İlişkin Korkular

Hilal Kaplan / Yeni Şafak

İç Anadolu heyeti olarak halkla buluşmaya, sözümüzün gücünden korkanlar tarafından susturulmadıkça konuşmaya ve toplumla istişare etmeye devam ediyoruz.

Çözüm sürecine kategorik bir karşıtlık sergilemeyip, endişelerini dile getirenlerin sorularını üç kategoride toplamak mümkün. Bugün, o üç soruyu ve toplantılarda onlar üzerine söylediklerimi paylaşmayı uygun gördüm.

1. Bölünecek miyiz?

İrtica ve bölünme korkusu, devletin kuruluşundan itibaren, egemen kesimlerin halkın bazı haklı taleplerini bastırmak için tedavüle soktuğu bir söylem ve duygudur. Bu korkuyla baş etmek için şöyle bir etrafınıza, toplumunuza bakmanız gerekir.

KONDA'nın 2011 yılında açıkladığı araştırma sonuçlarına göre Türkiye'de tam üç milyon Türk-Kürt evliliği var. Bu en az altı milyonun birbirleriyle yakın akraba olduğu anlamına gelen güçlü bir toplumsal birlikteliğe işaret eder.

Bilmemiz gereken ikinci gerçek, bölünme riskinin önünde orduların değil, halkın gönül rızalığı ile oluşturduğu ortak birlik duygusunun durduğudur. Türkiye halkı bu hususta oldukça iyi bir sınav vermiştir. Otuz senelik kan gölünün bir iç çatışmaya sebebiyet vermemesi, dünya tarihi açısından istisnai bir durumdur. Bu müstesna sonuca sizlerin sağduyusu yol açmıştır. Kan akmaya devam ederken gerçekleşmeyen bu neticenin, kan durduktan sonra gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir.

Sıklıkla örnek verilen Yugoslavya misalinde, Türkiye'de başarılan toplumsal birlikteliğin güçlü örneklerinin hiçbirini bulamayız. Ayrıca Yugoslavya örneğine baktığımızda, orada bölünmeye sebep olanın çoğunluk milliyetçiliğine tekabül eden Sırp milliyetçiliği olduğunu görürüz. Biz de çoğunluk milliyetçiliğinin hamasi ve üstenci söylemlerine mesafe aldığımız, hep birlikte Türkiye olduğumuz oranda bu korkuların yersizliği de daha sarih biçimde ortaya çıkacaktır.

2. Bize emperyalistlerin bir oyunu mu bu?

Kan dökülmeye devam ederken, bunu 'emperyalist oyun' olarak nitelendirenlerin, şimdi de kanın durmasına aynı kalıp düşünceyle karşı çıkması ve 'emperyalist oyun' demesi anlaşılması zor bir çelişkidir. Kan akarken toplumsal iklimde hakim olan kin ve intikam duygularının yerini, kan durduğu takdirde birlik ve kardeşlik duyguları alacaktır. Ki, biz birlik ve kardeşlik duygusunu, kan akmaya devam ederken bile büyük oranda muhafaza edebilmiş bir toplumuz.

Ayrıca bu cenaze ortadan kaldırıldıktan sonra, ülkenin zaten başarılı olan büyüme ve gelişme oranı artarak katlanacaktır. Öyleyse emperyalistler, Türkiye'nin daha büyük bir ülke olmasını mı sağlamaya çalışmaktadırlar?

Kaldı ki Millî Mücadele sırasında önünde durulamayan bir 'özne' olarak ortaya çıkan ve bağımsızlığını bileğinin hakkıyla kazanan bir halkın, kendisini sadece emperyalist oyunda bir piyon olarak konumlandırması en başta ecdada saygısızlıktır. Biz her birimiz bu sürecin bir öznesiyiz. Bu özgüvenle kanın durmasına destek vermemiz ve kardeşliği geliştirmek için yeni projeler oluşturmamız gereklidir. 27 Nisan'dan bu yana 'özne' olduğunu kanıtlayan ve tüm oyunları boşa çıkartan bir halka da bu yakışır.

3. Gizli bir pazarlık mı sürüyor? Sürecin sonunda ne olacak?

Çözüm süreci, dünyadaki diğer örneklere nisbetle oldukça şeffaf gidiyor aslında. Çok bilinmeyenli bir denklem söz konusu değil. İddia edildiği gibi devlet, idari yapı ve benzeri meselelerde İmralı ile pazarlık içerisinde olsaydı, bunu sızdırılan tutanaklarda görürdük. Bilakis, sunulan çözüm planı Başbakan Erdoğan'ın defalarca dillendirdiğinden ibarettir: 'Silahlar sussun, fikirler konuşsun'. Üstelik burada halkın kendi rolünün verdiği güçle sürece bakması gerekmektedir. Herhangi bir köklü değişikliğin sandığa başvurulmadan yapılması imkânsızdır. Demokratik rejimlerde hükümetler, halkın desteğine muhtaçtır. Sizlerin destek vermediği bir işin gerçekleşmesi zaten mümkün değildir. O yüzden sürecin sonunda ne olacağına her biriniz karar vereceksiniz. Kan duracaksa da akmaya devam edecekse de bunun sorumluluğu hükümetten çok bizlerin üzerinedir.

 

HABERE YORUM KAT